En Sıcak Konular

Aziz Dolu

Atabey
Aziz Dolu
21 Şubat 2014

İmam-ı Azam Ebu Hanife



İmam-ı Âzam Ebu Hanife

Kalemle halvetimize yukarıdaki başlığın manasını açıklayarak başlayalım. İmam-ı Azam, Büyük İmam (önder) demektir dostlar. Ebu Hanife ise ‘haniflerin babası’ anlamına gelir. Benim de taraftarı olduğum Hanefilik mezhebinin kurucusunun adı sanıldığı gibi ne Hanife’dir ne de Hanife adında bir çocuğu vardır. Sözün kısası, mezhep önderimizin lakabı İmam-ı Azam; mahlası da Ebu Hanife’dir. Bu arada Türk Dil Kurumu Sözlük Kolu uzmanları Ferit Devellioğlu ve Neval Kılıçkını tarafından hazırlanan Osmanlıca-Türkçe sözlüğe göre 'hanif' İslâm dinine sımsıkı bağlı olan kimse anlamına gelmektedir. Hanif sözcüğünün bir anlamı daha vardır. O da Kuran-ı Kerim indirilmezden önce Mekke’de, Hz. İbrahim’in tevhid (Bir Allah) inancına bağlı kalmış ve Araplar tarafından 'Hanifler' olarak adlandırılmış bir topluluğun adıdır.

Mezhep önderimizin (imam) künyesi Numan bin Sabit’tir. Türkçemizde biz bunu Sabit oğlu Numan biçiminde söyleriz. İmam-ı Azam (Büyük İmam) 699 yılında Kufe’de doğdu. Soyunun, Oğuz Türklerine dayandığı bilinmektedir. Bildiğiniz gibi Oğuzlar, yoğun nüfus hareketleri ile Ortadoğu ve çevresine gelmişler, burada Türkmen (Kelimenin aslı Türkman’dır.) olarak adlandırılmışlardır. Türkmen sözcüğünün anlamı ile ilgili iki iddia vardır. Arap kaynaklı olanı, Müslüman olmuş Türkleri (Oğuzlar), henüz İslam’a geçmemiş olan diğer Türk Boylarından ayırmak için 'Türk-i İman' (İmanlı Türk) denildiği ve sözcüğün zamanla Türkman>Türkmen biçimini aldığı ile ilgili görüştür. Farisi (İran) kaynaklı olanı ise Oğuzların, Türklükle olan bağını belirtmek için 'Türkmenend' (Türk’e benzeyen) şeklinde adlandırıldığı, zamanla da bugünkü söyleniş biçimini (Türkmen) aldığını savunur. Menend sözcüğü, 'Eşi menendi olmamak' deyimi ile dilimize de girmiştir. Biz, “man/men” sözcüğünün Türkçede ifa ettiği görevden hareketle , bir üçüncü tez olarak Türkman/Türkmen sözcüğünün “Türk Adamı (kişisi, insanı)”  gibi bir mânâya da gelebileceğini düşünüyoruz.

Günümüzde Oğuzlar, Doğu Türkistan’dan, Balkanlar’a; Kırım’dan, Cezayir’e kadar olan geniş bir coğrafyada Türkmen, Yörük, Azeri, Abdal, Tahtacı, Zaza, Terekeme (Arapça’da sesli harf olmadığı için Türkmen sözcüğü T-r-k-m-n şeklinde yazılır.), Muhacir (Hicret eden, Göç eden, Göçmen), Avşar, Gurmanç (Kurmanç) gibi değişik adlarla varlıklarını sürdürmektedir.

Gurmançlar’dan (Kurmanç) söz açılmışken, çoğunlukla Türkiye’nin güneydoğusunda yaşayan ve Kürt olarak da anılan bu Türk topluluğu ile ilgili ilginç bir ayrıntıyı (detay) sizlerle paylaşmak istiyorum. Gurmanç (Kurmanç) lehçesinde 'gur (guri)' kurt anlamına gelir. 'Man' ise dünya dillerine Türkçeden geçmiş; Erman, Toraman, Karaman, Kölemen... vb. tamlamalarda olduğu gibi  'adam', 'insan', 'kişi' gibi anlamlara gelen bir sözcüktür. 'Ç' takısına kafası takılanlar olursa, inanmaktan, inanç; direnmekten, direnç; usanmaktan, usanç... diye giden misallere (Yeri gelmişken, birçoklarınızın 'misâl' sözcüğünün Türkçe karşılığı diyerekten kullandığı 'örnek' sözcüğü de Ermenicedir cancağızlar.) dikkatlerini çekmek gerekir. Sözün kısası, Gurmanç; 'Kurtadam' anlamına gelen bir isim tamlamasıdır. Şimdi a dostlar, destanlarında kurdu simge olarak kullanan kaç millet var şu dünyada? Bir düşünün bakalım. Düşünün, çünkü istikbal (gelecek) biraz da köklerdedir. Hatta vatan, millet, devlet, bayrak, marş, din, ezan, secde, kitap, kıble, peygamber... diye giden sözcüklerin önüne büyük harflerle 'TEK' yazmaya devam etmek istiyorsanız, Ergenekon ile Demirci Kava destanlarını da bir okuyun hele! Ayrıca televizyonlarda Diyarbakır Bismil’in adı geçtiğinde 'bismil'in, Osmanlı Türkçesinde adanmış; kurban edilmiş, kesilmiş koyun demek olduğunu dahası Bismilli vatandaşlarımızın kökenlerinin Türklerin Basmıl boyundan geldiğini bilirseniz 'TEK'leri yazmada zorluk çekmezsiniz. Zira istikbalin sağlam temellere oturması, mazinin (geçmiş) iyi bilinmesinden geçer. Yahya Kemal Bey’in “Kökü mazi de olan atiyim.” demesi de bundandır.

Neyse biz dönelim mezhep önderimiz Sabit oğlu Numan’a... Numan, önceleri devrin büyük âlimlerinden olan Hammad’dan ders aldı. Hammad’ın ölümü üzerine, onun yerine geçti. Ömrü boyunca dört binin üzerinde talebe (öğrenci) yetiştirdi. Bunların içinden kırk kadarı müçtehit (Ayet ve hadislerden şer’i hükümler çıkaran din âlimi...) makamına yükseldi.

Tarihi kayıtlardan da anlaşılacağı üzere Emevî yöneticileri, diğer milletlerden olan insanları hor görür, Müslüman dahi olsalar, onlara ikinci sınıf muamelesi yaparlardı. Buna bir de Peygamberimizin ehl-i beytine (Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin) yaptıkları zulüm eklenince, İmam-ı Azam Ebu Hanife Emevilere karşı, Hz. Ali taraftarlarının yanında yer aldı. Zeynelabidin ve sonra da oğlu Yahya’nın isyanlarını destekledi. Emeviler, İmam-ı Azam’a kadılık ve hazinedarlık teklif ederek, onu satın almaya çalıştılar. Reddedince, zindana attılar. Burada işkencelere maruz kaldı. Bu durum halkı galeyana getirmeye başlayınca, bir ayaklanma olmasından korkan Emevî yöneticileri, İmam-ı Azam’ı zindandan çıkardılar. Mekke’ye göç eden Ebu Hanife burada özellikle Hadis ve Fıkıh (hukuk) bilimleri üzerine yoğunlaştı.

Horasan Türkmenlerinden olan Ebu Müslim’in, bir darbeyle Emevileri uzaklaştırıp, iktidara Abbasileri getirmesi üzerine, İmam-ı Azam Kufe’ye geri döndü. Kaldığı yerden başlayarak öğrencilerine ders vermeye, vaazları ile de halkı aydınlatmaya gayret etti. Bu arada Hz. Ali’nin soyundan gelenlerin manevi nüfuzundan ürken Abbasi yöneticileri, onlara eziyet etmeye başlamışlardı. Bu duruma tahammül edemeyen Ebu Hanife, Abbasilerle de ters düştü. Abbasiler kendisinden iktidarlarını tanımasını, Bağdat kadılığını kabul ederek Abbasi Devleti’ne hizmet etmesini istediler. Bunların hiçbirini kabul etmeyen Ebu Hanife tekrar zindana atıldı. Günlerce süren eziyet ve işkencelere rağmen kararından dönmeyince, bir rivayete göre yemeğine zehir katılarak 767 yılında, Bağdat’ta şehit edildi.

Görüşleri ile Ortadoğu’dan, Orta Asya’ya (Türkistan) ; Kafkaslardan, Balkanlara kadar milyonlarca insanı etkileyen Hz. Numan (Ebu Hanife) için ilk türbe Melik Eşref... el Harizmî tarafından yaptırıldı. Kaderin garip cilvesine bakın ki, Şii-Sünni mücadeleleri sırasında, türbesi Şiilerce yakılıp yıkıldı. Kanuni Sultan Süleyman türbeyi tekrar inşa ettirdi. Ardından 4. Murat’ın buyruğu ile geniş çaplı bir onarımdan (restorasyon) geçirilerek bugünlere ulaşması sağlandı.

Ebu Hanife’nin beş yüz bine yakın dini meseleyle ilgili olarak fetva verdiği rivayet edilir. Ama bilinen birşey var ki o zamana kadar birikmiş yüz bini aşkın dini meseleyi (problem) sonuca bağlayarak, İslam Fıkhının (hukuk) temellerini atmıştır. Ebu Hanife ile ilgili sayısız eserden en meşhur olanı 'Fıkh-ı Ekber'dir. Bu arada İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin ders aldığı hocalar arasında, İslâm’ın Şii kolunda yer alan Caferilik mezhebinin kurucusu kabul edilen Cafer-i Sadık Hazretlerinin de bulunduğunu; dolayısıyla Cafer-i Sadık Hazretlerinin en parlak öğrencisinin de İmam-ı Azam Ebu Hanife olduğunu sanırım biliyorsunuzdur. Neyse cancağızlar, gelin halvetimize Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu Bey’in ünlü dizeleri ile son verelim.

“Bir temel, bir duvar, bir taş
 Alevî, Sünnî, Kızılbaş.” 

Serik-2006

Aziz Dolu Atabey

http://azizdolu.blogcu.com/

 

İslâm ve İnsan

http://www.facebook.com/groups/islam.insan/

 

 

 



Bu yazı 1,284 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 16 Temmuz 2017 Ömer Halisdemir
    • 5 Temmuz 2017 Musul; Nureddin Zengi'nin Yadig
    • 23 Mayıs 2017 Ra, Rab, Tanrı ve Türkler
    • 7 Mart 2017 Türkiyeyi Ve Dünyayı Anlamak
    • 14 Ocak 2017 Rainadan, Radikalizme
    • 1 Ocak 2017 İslam, İslamcılar ve Anarşizm
    • 22 Aralık 2016 Kurt Ulur, Vatan Kurtulur
    • 7 Aralık 2016 Şangay Bilmem Ne Kaçlısı
    • 20 Kasım 2016 Başkanlık Tartışmaları
    • 20 Kasım 2016 Fıratın İki Yakasını Bir Araya Getirmek
    • 7 Ekim 2016 Bir Meşrep Olarak Alevilik
    • 22 Eylül 2016 Piruz Dilenci; Güney Azerbaycanın Özgürlük Ateşini Harlayan Adam
    • 11 Eylül 2016 Bu da oldu; Atatürkün resmine sansür
    • 31 Ağustos 2016 Yüksekova İl Olmalı
    • 18 Ağustos 2016 Yapılandırma Ayarlarına Dönüş
    • 8 Temmuz 2016 Atatürk Türkiyesinden, Humeyninin İranına
    • 2 Temmuz 2016 Akıl ile vicdanın hasbıhali
    • 2 Temmuz 2016 Almanların Maskarası, Çerkezlerin Yüzkarası
    • 29 Mayıs 2016 Bir, Üç, Beş
    • 23 Mayıs 2016 Otizmliler, ille de AKP diyormuş

    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,427 µs