En Sıcak Konular

Aziz Dolu

Atabey
Aziz Dolu
30 Aralık 2011

Yal Çanağı Kaygısı



Yal Çanağı Kaygısı

Medeniyet denince birçok insanın aklına hızlı ulaşım, hızlı iletişim, hızlı raks (dance), hızlı musiki (music), hızlı gece hayatı, hızlı yemek (fast-food) diğer adıyla ayaküstü lokantası (restaurant) geliyor. Çağımız insanının en büyük buhranı bu hız tutkusu ne yazık ki... Ulaşım (traffic) ile ilgili hepinizin bildiği güzel bir deyim vardır. Hani “Acele giden, ecele gider.’’ derler. Peki, ama insanlık bu hızla nereye gidiyor?

Efendiler, Veda Hutbesinde ‘‘Soyunu inkâr eden soysuz…’’ diyen Son Peygamberi (Allah’ın selamı üzerine olsun.) hürmetle yâd ederek;  biraz tarihimizden, ceddimizden bahsetmek istiyorum. İster inanın ister inanmayın, ama atalarımız da çok hızlı idi. Mesela hayır hasenatta çok hızlı idiler. Onlar gibi; açları doyuran, açıkları giydiren, düşkünleri kaldıran,  yetimleri güldüren... alperenler bir daha dünyaya gelir mi kimbilir? Siz şimdi halkımızın uyuşukluğuna, vurdumduymazlığına bakıp 'Hadi canım sende!' diyebilirsiniz. Sabahleyin, Atatürk Caddesi’nde yürürken kaldırıma salyasını boca eden sefil mahlûk ne bilsin, Fatih Sultan Mehmet’in bir fermanla yere tükürmeyi yasakladığını... Beşyüz elli yıl önce yaşamış Fatih’i öğrenmek karın doyurmuyor ne de olsa. Medeniyet dersinden sınıfta kalmamak için nasıl kopya çekileceğini elli-altmış yıl önce Sam (Sem) amca ona öğretmiştir zira.

Son yıllarda, adları 'liberal'  ile başlayan çeşitli düşünce akımlarına kapılmış aydınlarımız arasında insanlığın tarihsel gelişim sürecinin erişilecek son noktasının liberal-demokrat sistem olduğuna dair yaygın bir kanaat oluşmuştur. Üstelik diğer düşünce akımlarını mevcut durumu korumakla (statükoculuk), hatta çağdışı olmakla suçlarken; aynı suçlamalara kendilerini de hedef yaptıklarını kavrayamamaktadırlar. Zira hep mükemmeli aramış olan insanoğlunun tarihsel gelişiminde bir son noktanın olabileceğini düşünmek, geleceğin ne getireceğini bilememekten kaynaklanan yobazca bir düşüncenin ürünüdür.

Sağlıklı düşünebilen her insanın kabul ettiği bir gerçek var ki o da insanlığın bir buhranın (kaos) ortasında çırpındığıdır. Peki, ama insanlık bu noktaya nasıl gelmiştir. Tabi ki silahla, sermayeyle, Siyonizm’le, sinemayla, sanatla, sporla, seksle... Misalleri çoğaltabilirsiniz.

Hugo (Hügo), Hümanizm (insancıllık) derken yeni bir şey söylemiyordu aslında. Yüzyıllar önce Yesevilerin, Yunusların, Mevlanaların söylediklerini -olsa olsa- terennüm ediyordu. Ama bir farkla... Müslüman bilgelerin (âlim) ve erenlerin (evliya)  'kul' olarak kabul ettiği insanı; Hıristiyan filozoflar 'put'a çevirmişlerdi. Bir yandan insanı putlaştırırken, diğer yandan da  -hâşâ (asla)- Tanrı’yı insanlaştıran bu garabet düşünce insanlığın önüne öyle bir pazarlama tekniği ile konuldu ki; insanlık bunu bir yalancı cennet gibi algıladı. Hugo’yu başka filozoflar izledi. Ve filozofları, insanlar... Sonuç, dünya bir buhrana doğru gidiyor. Tabi bunda budala sosyalizm, zorba faşizm, itici (antipatik) fundamentalizm, sinsi Siyonizm... vs. (vesaire) de etkili oldu elbette. Kısacası meydan züppe liberalizme kaldı. Beşerin şaşabileceğine dair yaradılış kanunu göz ardı edilerek, dahası mükemmellik atfedildi. Netice aciz demokrasi...

Tarihi süreçte Liberalizme en ciddi rakip Sosyalizm olmuştur. Hoş, bindiği dalı kesmek diye tabir edilebilecek bir anlayışla din, milliyet, toprak (veya vatan), ahlâk... gibi olguları yok sayarak, Liberalizm karşısındaki trajik yenilgisini de kendisi hazırlayan bu görüşün çelişkileri saymakla bitmez. Mesela, bunlardan biri de Sosyalistlerin yere göğe sığdıramadıkları Pozitivizmin (Fikir babası Comte’dur.), Liberalizme çanak tuttuğu gerçeğidir. Türkçemizin zengin anlatımı ile 'yal çanağı' yani… Tabi, bu çanağın adı da emperyalizmdir. Gerçi Rusların Urallardan, Tanrı Dağlarına; Kazan’dan Afganistan’a kadar Sosyalizm adına yaptıkları da yal çanağını doldurma kaygısından başka bir şey değildi.

Yal çanağını doldurma kaygısı öyle felaketlere yol açmıştır ki... Ama Batının taşıdığı kaygının sonuçları daha korkunç oldu. Köleleştirilen Afrika, soykırıma tabi tutulan Amerika, sömürülen Asya... Sönen medeniyetler, sönen hayatlar, umutlar... Öyle ya Batı, züppe Liberalizmine bir de aşüfte (oynak) metres bulmuştu: Demokrasi! Sokakta ıspanak fiyatına satılan alımlı dilber... Sahi birçoklarınızın ‘Hasan Tahsin’ takma adıyla bildiği Osman Nevres, bu alımlı aşüfteye Konak İskelesi’nde kurşun yağdırmıştı değil mi? Ne kadar da ayıp!

Bazen, ilerici geçinen bir 'düz mantık' papağanı çıkıp “Sen muhafazakâr mısın?” diye soruyor. Sen gericisin, yobazsın der gibi... Soruda bir itham, bir suçlama seziliyor. Bunda muhafazakârların da suçu vardır elbette. İyi de, muhafazakârlık neyin muhafazası? Hızlı trene (katar) karşı deve kervanının mı? Hayır, maddeye karşı mananın! Ama ne yazık ki bu koruma günümüzde şekilcilikten öteye geçemeyen bir görünüm sergiliyor. Asıl olması gereken daha kötüye gitmemesi için koruma; daha iyiye gitmesi için geliştirmedir. Sakalın sünnet olduğunu bilirken; kul hakkına riayetten habersiz insanların muhafazakârlığından ne olur ki? “Kul hakkıyla karşıma gelmeyin!” diyen Son Peygambere sırt çevirdikten sonra...

Cumhuriyet aydınının, özgüven eksikliğinden kaynaklanan temelsiz görüşleri bugün için çok sığ kalmaktadır. Nedir bu görüşler? Edirne’den, Kars’a kadar milliyetçi iken; Adriyatik’ten, Çin Seddi’ne, Turan’ın karşımıza çıkıvermesidir. 657’ye bağlı diyanetimizle; ılımlı-hoşgörülü cemaatlerimizle; evlere şenlik tarikatlarımızla; sağcımızla, solcumuzla, yolcumuzla... yaşayıp giderken, şimdi Almanya’daki soydaşlarımızın, Kırgızistan’daki boydaşlarımızın, Irak’taki dindaşlarımızın, Endonezya’daki gönüldeşlerimizin bize el açmasıdır. Hitler’den, Stalin’den, Saddam’dan kaçanların bize sığınmasıdır. Türk’ün, zaman-mekân mefhumuna sığmayan bir yaratılış mucizesi olduğudur. Sosyalizmin boşalttığı mevzilere yerleşen ve evrensel bir dünya görüşü olma yolunda ilerleyen bu akım Türk-İslâm dünya görüşüdür. Bu görüşte kaygı, yal çanağını doldurmak değil; Yaradan’ın rızasını, yaratılanın duasını almaktır. Yeryüzünde huzuru, barışı tesis etmektir. Sözün özü insanlığa yeni bir Türk asrını yaşatmaktır. Batının, özellikle de Amerika’nın gözünü bu coğrafyaya dikmesinin atında yatan gerçek sebep bu olamaz mı?

Hele biraz düşünün bakalım.

Aziz Dolu Atabey

azizdolu.blogcu.com

                                                                                                                          

                                                                                                                             



Bu yazı 1,410 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 16 Temmuz 2017 Ömer Halisdemir
    • 5 Temmuz 2017 Musul; Nureddin Zengi'nin Yadig
    • 23 Mayıs 2017 Ra, Rab, Tanrı ve Türkler
    • 7 Mart 2017 Türkiyeyi Ve Dünyayı Anlamak
    • 14 Ocak 2017 Rainadan, Radikalizme
    • 1 Ocak 2017 İslam, İslamcılar ve Anarşizm
    • 22 Aralık 2016 Kurt Ulur, Vatan Kurtulur
    • 7 Aralık 2016 Şangay Bilmem Ne Kaçlısı
    • 20 Kasım 2016 Başkanlık Tartışmaları
    • 20 Kasım 2016 Fıratın İki Yakasını Bir Araya Getirmek
    • 7 Ekim 2016 Bir Meşrep Olarak Alevilik
    • 22 Eylül 2016 Piruz Dilenci; Güney Azerbaycanın Özgürlük Ateşini Harlayan Adam
    • 11 Eylül 2016 Bu da oldu; Atatürkün resmine sansür
    • 31 Ağustos 2016 Yüksekova İl Olmalı
    • 18 Ağustos 2016 Yapılandırma Ayarlarına Dönüş
    • 8 Temmuz 2016 Atatürk Türkiyesinden, Humeyninin İranına
    • 2 Temmuz 2016 Akıl ile vicdanın hasbıhali
    • 2 Temmuz 2016 Almanların Maskarası, Çerkezlerin Yüzkarası
    • 29 Mayıs 2016 Bir, Üç, Beş
    • 23 Mayıs 2016 Otizmliler, ille de AKP diyormuş

    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,235 µs