Varoluş Üçgeni
Üzeyir Lokman Çaycı
29 Kasım 2011
Gurbet Çiçekleri
Ayşe ortaokul ikinci sınıfa kadar başarılı bir şekilde okudu. Gelirlerinin az olması sebebiyle babası onu okula daha fazla gönderemedi. İki yıl sonra, komşularının Fransa'da çalışan küçük oğlu Recep efendinin, kızlarıyla evlenme isteğini de bir şans kapısı diyerek geri çevirmediler. Sade bir düğün yapıldı.
Ve Sirkeci'den kalkan bir trenle 1980 yılının Aralık ayında Ayşe gurbet yollarına düştü.
Recep efendiyle karısı arasında on yaş fark vardı. Önceleri çok güçlük çekmesine rağmen gurbetin acımasızlığı ile, kocasının anlayışsızlığı Ayşe'ye epey tecrübeler kazandırdı. Aklı ve anlayışıyla bütün zorluklara karşı dirençli olabileceğini her haliyle gösteriyordu.
Evliliklerinin beşinci yılında bir erkek çocukları dünyaya geldi. Ayşe hamile kalıncaya kadar da kocasının suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı... "Hatta sen kısırsın ... seni boşayacağım" tehditleriyle Ayşe'ye söylemediği söz kalmadı.
Ama sonraları doktorlar, tedavi gören her ikisinden kusuru, Ayşe'de değil onda bulmuşlardı.
Patronundan gördüğü baskılarla beraber ağır işlerde çalıştırılması Recep efendinin sinirlerini iyice gerginleştirmişti. Baskılar sadece iş yerlerinde kalmıyor, evlere ve aile hayatına kadar yansıyordu... Kocasının stresten uyuyamadığı gecelerde, Ayşe de uykusuz kalıyordu...
Yabancı olmak ve bu şekilde para kazanmak gurbette kolay değildi... Dışarıdan hoş görünen bir çok şey gibi gurbet hayatı "alamancılar" süslemesi içinde gerçeği yansıtmıyordu? Ayşe bunları düşünürken yarınlara taşınacak acı hatıraları da kalbinden asla çıkaramıyordu.
Dört yaşındaki çocuklarının koltuğun üzerinde uyuduğu bir sırada, havanın soğuk olmasını da düşünen Recep efendi :
"Hanım... çocuk uyurken mağazaya gidip gelelim..."dedi... Ayşe bir an için tereddüt ederek kendi kendine mırıldandı "Hadi çocuğa bir şey olursa?...Durup dururken gene kocamı kızdırmayayım...Gurbet hayatı zaten sabrını tüketti.. Her halde çabuk gider geliriz... Dışarıda hava da çok soğuk..."
Recep efendi karısının kendi kendine söylendiğini fark edince :
- Bir şey mi dedin?
- Yooo... Kendi kendime mırıldandım... Hava da çok
soğuk... Hiç olmazsa çocuğumuz üşümez...
- Ben de aynı şeyleri düşünmüştüm...
Evleri Paris bölgesinde bulunan Argenteuil'de idi... Çok konforlu da sayılmazdı... Gidecekleri Carrrefour Mağazası ise arabayla on dakikalık mesafedeydi... Aceleyle evlerinden çıktılar.
Alışveriş süresi yaklaşık iki saat sürdü... Yol bir trafik kazasıyla iyice kapanmıştı. Ayşe'nin içinde bir sıkıntı vardı... Zaman
zaman bu boğazında adeta düğümleniyor, nefesi kesiliyordu...
Kocasını da endişelendirmemek için oradan buradan konuşarak zaman kazanmaya çalışıyordu... Biraz ilerideki kaza yerine giden ambulans sirenleri, polis araçları da onlara iyi etki
bırakmıyordu...
Nihayet yol açıldı... Her ikisi de derin nefes aldılar. Ve kazasız belasız evlerinin önüne geldiler. Arabalarından inerken Recep efendi karısına :
- Sen hemen yukarı koş... Belki çocuk uyanmıştır...
Ayşe evin anahtarlarını kocasından almayı unuttuğunu, fark edince geri döndü;
"Hay aksilik... anahtarları almayı unuttum..." diyerek kendisine doğru gelmekte olan kocasından onları aldı ve tekrar üçüncü kata çıktı... Kapıyı açtığı zaman küçük Ali'nin elinde büyük bir bıçak vardı... Salonda bulunan yeni alınmış deri koltukları bu bıçakla kullanılamayacak hale getirmişti... Recep efendi içeriye girdiğinde çılgına döndü. İri elleriyle küçük Ali'yi dövmekle kalmadı... Onun ellerini sert bir iple bağlayarak banyo küvetinin içine attı...Ve dışından kapıyı kilitledi, "Şimdi koltukları parçala bakayım gücün yeterse..." diye bağırdı... Sert ve kendi kendini kontrolden çıkmış kocasının bağrışmaları karşısında Ayşe için için ağlayarak titriyordu,... "Koltuğu her zaman alabiliriz ama çocuğuma, biricik evlâdıma bir şey olursa... Ben ne yaparım o zaman?" diyordu içinden, ağlarken... babasının iri elleri altında ve gürlemeleri karşısında yardım bekleyen, annesine beni kurtar dercesine küçük Ali'nin bakışları, unutulacak gibi değildi... Ayşe bütün hayatını etkileyecek bu anı asla unutamayacaktı...
Aradan üç saat geçmişti... Kapılarının önünden sesler geliyordu. Sonra kapılarının zili çalındı. Komşuları Dursun bey ve Hilal hanım küçük çocukları Ferhat ile ziyaretlerine gelmişlerdi.
- Recep efendi misafir kabul eder misiniz?
Ayşe çok sevindi. Zihninden "çocuğum şimdi kurtulacak..."
diyordu... Ve yürekten :
- Buyurun...buyurun ! dedi.
Komşularının altı yaşlarındaki çocukları Ferhat annesine sessizce :
- Anne... Ben Ali ile oynamak istiyorum...
- Sahi Ali nerede bizim çocuk, onunla oynamak istiyor...
Recep efendi ve Ayşe önce birbirlerine bakıştılar...
Sonra Ayşe dayanamadı :
- Biz çocuğumuzu, uyurken evde bırakarak Carrefour'a
gitmiştik... Orada iken uyanmış... Bizi bulamayınca
mutfaktan büyük bir bıçak alarak rast gele üzerinizdeki oturduğunuz yeni deri koltukları parçalamış... Kocam her gördüğünde sinirlenmesin diye ben biraz evvel, üzerlerine battaniye örttüm...
- Hilal Hanım:
- Sonra ne oldu?
- Bey'im çok sinirlendi...
Ayşe gözyaşlarını tutamayarak...
- Önce iyice dövdü... sonra...
.....
- Sonra ellerini bağlayarak banyo küvetinin içine attı.
Dursun Bey:
- Ne zaman oldu?
Recep efendi :
- İki üç saat oldu...
Hilal Hanım :
- Yani üç saattir küçük Ali, banyoda demek... Sizde hiç insaf
yok mu?
Hilal hanım ve Dursun Bey yerlerinden fırlayarak banyoya koştular.
Hilal Hanım :
- Bir de üstelik küçük, minicik yavrunun üzerine kapıyı kilitlemişsiniz... Bu olacak iş değil... Yazıklar olsun size...
Hilal hanım, Recep efendiye dönerek...
- Sonra hanımına baskı yapa yapa bu duruma
düşürdün...Çocuğunun bu hali karşısında korkudan hissiz kalacak kadar...Sen ne biçim adamsın be!...
Dursun Bey hanımına eliyle dokunarak sessizce :
- Fazla ileri gittin... Ağır konuşma... Zaten adamların başı
dertte...
Banyo kapısı açıldığın da küçük Recep banyo küveti içerisinde uyuyordu. Ayşe fırladı ve çocuğunu bağrına bastı... Elleri mosmor olmuştu... Uyanan Ali'nin ellerini misafirleriyle çözdüler... Ama morluk dakikalar geçmesine rağmen kaybolmamıştı...
Dursun Bey :
- Çocuğu acele hastaneye götürmemiz lazım... Kangren
olabilir...
Ayşe ve Recep efendi komşularının bu sözleri karşısında donup kalmışlardı.
Hepsi iki araçla hastaneye gittiler.
Acil serviste bütün müdahalelere rağmen, küçük Ali'nin iki eli birden kesilmişti. Hastane çalışanları dahi olay karşısında gözyaşlarını tutamamışlardı.
Küçük Ali, artık bundan sonra oyuncaklarını iki eliyle tutarak oynayamayacaktı... Annesinin ve babasının ellerinden tutamayacaktı... Çok sevdiği Afyon'daki dedesine resim yapıp gönderemeyecekti... Asker dahi olamayacak... Mektup dahi yazamayacaktı... Ve en önemlisi koltukları bir daha parçalayamayacaktı...
Ya annesi ve babası küçük Ali'nin yeni dünyasında eskisi gibi olabilecekler miydi? Babası bir daha bağlıyacak bir el bulamayacak... Onun elleriyle verilecek bir bardak sudan dahi her ikisi mahrum kalacaklardı...
Aradan üç gün geçmişti. Küçük Ali, akşam üstü yavaş yavaş babasına yaklaştı. Babası başını kaldırarak, oğlunun, hüzünlü haliyle bir şeyler söylemek istediğini fark etti.
- Babacığım bundan sonra yaramazlık yapmayacağım. Size
söz veriyorum. Bir daha bıçaklara da dokunmayacağım.
Uyuduğum zaman, siz evde olmazsanız bile yatağımdan aşağıya inmeyeceğim... Ne olur babacığım doktor amcalara söyle de benim ellerimi geri taksınlar... Ne olur babacığım bana ellerimi geri versinler!...
Recep efendi, bu sözler karşısında dayanamadı... Çocuğuna iyice sarıldı...Kokladı...
Bu son olacak diyordu... Bir naylon torba içerisine bir şeyler koydu... Hanımına baktı... Küçük Ali babasının arkasında idi... Bir ara göz göze geldiler... Sonra kapıyı dışarıdan kapayarak aşağıya indi. Arabasıyla evin önünden uzaklaştı. Ayşe ve küçük Recep pencereden onun gidişini gözlediler... Evlerinin önündeki ışıksız caddede gözden kayboluncaya kadar...
Hanımına "Allahaısmarladık ..." bile dememişti. Uzun süre kocasından haber alamayan Ayşe, gece yarısı Emniyet Müdürlüğü'ne gitti. Evden çıktıktan sonra bir daha eve dönmediğini bildirerek, kocasının bulunmasını istedi...
Eve geldikleri zaman Ayşe kocasının koltuk üzerine bıraktığı gömleğini kokladı. Kendi kendine: " Recep... her şeye rağmen ben seni seviyorum... Seni bu hale getirenler utansın..." dedi.
Annesinin ağladığını gören küçük Ali :
"- Anneciğim babam bir daha eve dönmeyecek mi? Yoksa benim ellerimi istemek için doktor amcaların yanlarına mı gitti?
Ne olursun anneciğim babama söyle de doktor amcalar ellerimi geri taksınlar... Ben oyuncaklarımla oynayamıyorum."
Ayşe çocuğunun bu sözleri karşısında gözyaşlarını tutamadı. Kucağındaki yavrusuyla koltuk üzerinde uyuyakalmıştı.
Ertesi günü, sabahleyin iki polis memuru evlerine geldi. Kocasının bir ağaca bağladığı iple, kendisini asarak intihar ettiğini, kimlik kartını da üzerinde bulduklarını kaydettiler...
Ellerini kaybeden çocuğu için gözyaşı döken bir ananın henüz gurbetteki çilesi bitmemişti... Gözyaşları kurumadan karşılaştığı diğer bir olay, onu başka bir dünyada yapayalnız bırakmıştı...
Kocasının işyerinde gördüğü baskıların izleri üzerinde hayatını küçük Ali'yle sürdürecekti... Yüreğine çivilenmiş acılara rağmen.
Paris, 01.05.1992
Gurbet Çiçekleri nerede yer aldı?
http://belexpresse.be/go.php?go=30e0020&do=details&return=summary
http://www.doguedebiyati.com/doguedebiyati-2.pdf
http://www.milliyet.com.tr/ozel/edebiyat/dergi/index.html
http://www.ari-magazin.com/turkce/index.php3?siirler=1
http://www.turkpartner.de/Yazarlar/UzeyirCayci.htm
http://yasam.skynetblogs.be/
http://www.francoturc95.com/uygur_lider_kadiriye_ana.htm
http://www.herseynet.com/yazarlar/yazi.php?yazi_id=15
http://www.turklider.org/tr/desktopdefault.aspx?TabId=569&smid=3937
http://www.gunisigigazetesi.net/kategori.php?id=3652
http://www.duslerforum.org/hikayeler-t31403p7.html?s=a88e936ea6ee5a70e585ef2d98e7169e&
http://www.netyorum.com/sayi/127/20030327-05.ht
http://www.sarikoza.com/site/?llid=536
http://www.borhaber.net/gurbet-cicekleri-makale,893.html
http://www.kaliteliforum.org/konu-gurbet-cicekleri-uzeyir-lokman-cayci-229.html
http://manavgathaberi.com/2011-11/gurbet-cicekleri#more-28784
http://hmeral.blogspot.com/2007_04_15_archive.html
http://www.donusumkonagi.net/HaberDetay/697/gurbet-cicekleri.html
Gurbet Çiçekleri nerede yer aldı?
° ÇORUMLU 2000 DERGİSİ (Türkiye)
° GÖNÜLDEN GÖNÜLE DERGİSİ Ocak 2002 - N° 18, Sayfa : 13 (Yunanistan)
° Doğu Edebiyatı : Kültür, sanat ve edebiyat dergisi, Yıl 1, Sayı 2, Sonbahar - Kış 2007
° İZOL HABER AJANSI, 5 Mayıs 2011
Ne Dediler?
¤ Cumartesi, 23.03.2002 21h06
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Üzeyir Bey Merhaba,
Umarım iyisinizdir. 18. sayımızı size biraz gecikmeli olarak göndermiştik. Umarım elinize geçmiştir. Veya bir iki güne kadar elinizde olacağını tahmin ediyorum.Sizin gönderdiğiniz "gurbet çiçekleri" başlıklı öykü ile 2 şiiriniz bu sayımızda dergimizde yayımlandı ve okurlarla buluştu.Özellikle "gurbet çiçekleri" başlıklı öykünüzle ilgili okurlarımızdan bir çok e-mail aldık. Ve öyküyü okurken gözyaşlarına hakim olamadıklarından ve çok etkilendiklerinden bahsediyorlar genel anlamda.Şunu itiraf etmeliyim ki, ben de öykünüzü daha okurken göz yaşlarımı koyuverdim. Ve bir kez daha sevgi kavramı ve etrafımızdaki insanlarla bence çok kutsal olan ilişkilerimizin ne kadar önemli olduğunu anladım. Sevdiklerimizi daha hayatta iken veya daha fazla geç olmadan değerlerini bilmemiz gerektiğini, belki de bir kez daha keşfettik. Çok teşekkürler...Çalışmalarınızda başarılar, iyi günler...
Hasan Hacı
Gönülden Gönüle Dergisi
Yunanistan
¤ Cuma, 18.O1.2002 17h43
ÖYKÜNÜZÜ ÇOK BEĞENDIM
Merhaba Üzeyir bey
Dün aksam Gurbet Çiçekleri adli öykünüzü büyük bir dikkatle okudum ve çok duygulandım. Üstelik yaşanmış bir aile dramından esinlenerek yazdığınızı düşündükçe,insanı daha da derin duygulara körüklüyor şüphesiz. GURBET ne kadar acı bir şey, aslında bu ibret verici öykünüzü okurken, "demek ki beterin beteri de varmış" savını doğrularcasına düşünmeye başladım. Yanımda bir de oğlum vardı, kendisi iki yaşında,ismi Batuhan. Öyküde, Ayşe hanım oğlunu çok seviyor, ama esi Recep bey, sinirli bir kişiliğe sahip olduğu için kendi oğluna vahşice davranmasını gerçekten kınıyor ve garip buluyorum.Ben de evlatsahibiyim ve inanın öyküyü hem okuyor hem de Batuhan'a yaşlı gözlerle bakıyordum.1995 senesinde yazıldığına göre güncelliğini hala taşıyan, her aileye ibret verenbir öyküdür. Sizi kutlarım. Yüksek izninize sığınarak ben GURBET ÇIÇEKLERİ adlı bu öykünüzü Yeni Dönem adlı gazetemizde de basılmasını isterdim, bir mahsuru yoksa tabii ki, bu konuda cevabinizi bekliyorum. Tekrar teşekkür ederim ,eserlerinizi bizimle paylaştığınız için, hep var olun. Görüşmek üzere, sevgi ve sağlıcakla kalın.
Özden Beyoğlu
Kosova Radyosu
¤ Perşembe, 17.01.2002 14h42
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Merhaba Üzeyir bey,
Ben de neredeyse şu sıralarda size yazmak üzere idim. Tesadüfe bakın. Yolladığınız yazıyı henüz okumadım ama beğeneceğimden en ufak bir şüphem yok. İzniniz olursa ANAFİLYA'da yayınlamak da isterim. Başka bir yerde daha önce yayınlanmışsa bildirirseniz sevinirim. Yazı altına eklerim. Siz çok tanınan bir kişisiniz ama Anafilya okurları için bir resminizi ve bir iki paragrafta özyaşamınızı da iletebilir misiniz? Sevgi, teşekkürler ve saygılarımla.
Dr. Halit Umar
¤ Cuma, 25.01.2002 22h14
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Üzeyir bey,
Merhaba.
Öykünüzü Genç Atak Dergisinin Mart 2002 sayısında yayınlamak istiyoruz, sizce bir mahsuru var mı? Yapmak istediğiniz düzeltme veya ekleme çıkarma olursa, lütfen adresime yazınız. Tabii izin verip vermediğinizi de o adrese yazarsanız sevinirim.
Saygı, sevgi ve ışıkla...
İlker Balkan
Genç Atak Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
¤ Salı, 26.03.2002 21h20
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Merhaba Üzeyir Bey
Öncelikle göndermiş olduğunuz iyi dilekleriniz için size teşekkür ederim. Göndermiş olduğunuz öykü ve şiir çalışmalarını okudum. Son derece
güzel ve düşündürücü. Aynı zaman da duygu yüklü. Çalışmalarınız da size başarılar diler ayrıca daha başka ödüller almanızı dilerim. Her şeyin gönlünüzce olması dileğiyle hoşça kalın.
Ayşe Sibel
¤ Le jeudi 24 janvier 2002 à 13h52
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Merhaba... Ne güzel Üzeyir bey öykünüz çok hoş tepkiler almış ve çok güzel yerlerde yayınlanmış... Bir şeyi merak ediyorum bunlar ne ara oldu... Ben sizden bu öyküyü istedikten sonra mi, yoksa daha önceden mi... Hadi bakalım her şey çok güzele gidiyor... Tekrar görüşmek üzere... Selam ve sevgiler...
Feray ULAK
TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu
¤ Messsage du 18.01.2002 11:37
Konu : Gurbet Çiçekleri
Sevgili Üzeyir
Çok sevindim mailini alınca. Teşekkürler. Yazın cok içten çok duygusal olmuş. İstediğin zaman bana yazabilirsin. Paylaşabiliriz.
Sevgiler
Mediha ÇELİKBİLEK
¤ Le lundi 18 mars 2002 à 11h07
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Saygıdeğer Üzeyir Lokman ÇAYCI
"Gurbet Çiçekleri" isimli öykünüzü okudum. Bir yaşamın soluşunu ve paramparça oluşunu anlattığınız bu öykünün önünde tüylerim ürperdi.Toplumcu gerçekçi kimliğe bürünüp, insanlarımıza ve insanlık onuruna, öykü anlatımını ve diyalogları ustaca kullanarak böylesine güzel bir öykü sunduğunuz için minnettarız.
İçten saygılarımla.
Zafer YALÇINPINAR
¤ Pazar, 01.12.2002 14h 39
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Sevgili Üzeyir Bey,
Bugün sizin GURBET ÇİÇEKLERİ başlıklı öykünüzün bir benzeri Kanal 7 televizyonda canlandırılmış. Konu ve olayın benzer olması ile sizin sükse yapan öykünüzü bana anımsattı. Sizin böyle bir yayından haberiniz var mı? Sizin izninizle mi yayınlandı?
Selam ve sevgilerimle.
Nazan ÇETİN
¤ Sent: Tuesday, February 10, 2004 11:23 PM
Konu : yayın izni... GURBET ÇİÇEKLERİ
Sayın Hocam,
"Gurbet Çiçekleri" öykünüz ve iliştirdiğiniz resim en katı yüreklerin bile canını acıtacak türden.
"Gurbet Çiçekleri" öyküsünüzü ve resminizi Zonguldak'ta yayın yapan "Ulusal Güç" adlı dergimizde yayınlamak istiyoruz. Elbette ki izniniz olursa... Bundan çok mutluluk duyacağız.
Başarılarınızın ve içtenliğinizin sürmesi dileğiyle...
Alev Uzunbaş Taşlı
¤ Le mardi 26 mars 2002 à 21h20
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Merhaba Üzeyir Bey
Öncelikle göndermiş olduğunuz iyi dilekleriniz için size teşekkür ederim. Göndermiş olduğunuz öykü ve şiir çalışmalarını okudum. Son derece
güzel ve düşündürücü. Aynı zaman da duygu yüklü.Çalışmalarınız da size başarılar diler ayrıca daha başka ödüller almanızı dilerim. Her şeyin gönlünüzce olması dileğiyle hoşça kalın.
Ayşe Sibel
¤ Le samedi 19 janvier 2002 à 15h09
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Merhaba Üzeyir Bey,
Şu an ne haldeyim... anlatacak kelime bulamıyorum.. çocukları çok seviyorum... kusura bakmayın şuan başka bir şey yazamayacağım...
izler edebiyat
¤ Sent: Sunday, January 11, 2004 4:39 PM
Konu : GURBET ÇIÇEKLERI
Sevgili Üzeyir Bey,
Çok hüzünlü bir öykü! Teşekkür ederim... Yüreğinize sağlık
Candan Selman
¤ Le samedi 26 janvier 2002 à 19h20
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Sayın Üzeyir bey,
Mescatweb'e göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı teşekkürler. Gönderdiğiniz öykü çok güzel, en kısa zamanda sitemize ekleyeceğim. Ayrıca sizin sitenizde ki öyküleri de okumaya çalışıyorum. Mescat web kısa bir süre sonra tamamen yenilenecek. Yeni görünümü ile daha güzel bir site olacağını umuyorum. Lütfen sitemizi unutmayın. Listemize üye olmanız dileğiyle. Gurbete selamlar...
Mesut Çatalkaya
mescatweb
¤ Le vendredi 18 janvier 2002 à 12h00
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
HOCAM SABAH SABAH MAHVETTİN BIZI
ÇOK DUYGUSAL AYNI ZAMANDA AİLE İÇİNDEKİ ŞİDDETİ
BÖYLE ÖYKÜLEŞTİRMEN BRAVO SANA
GERÇİ ELLERİ KANGREN OLMASADA HER GÜN YÜZLERCESİ TEKRARLANAN
BU ŞİDDETİN SONU GELMESİ DİLEĞİYLE
DOSTÇA KAL.
Tayfun ISILDAR
¤ jeudi 18 janvier 2002 à 01h34
gül güneş : gulgunes24@hotmail.com
Sevgili Üzeyir Bey,
Şu anda saat gece 1:30 ve mailleri okuyordum.İnanın tüylerim diken diken oldu.... Çok da etkileyici bir dille anlatmışsınız.
Evet ne yazık ki sıkıntıyı çeken çocuklar ve zavallı kadınlar çekiyor.
Şayet 23 yıl çalışan ve bu arada iki evlat büyüten (annem oğlum 2 yaşındayken, kayınvalidemde kızım 2 oğlum 8 yaşındayken vefat ettikleri için ) kreşlerde ve eve çağırdım bakıcılarla büyüttüm...
Çalışmasaydım Belki o zaman iş yeri stresi ve geçim zorluğundan dolayı stresi yorgunluğu bahane edip evdekilere hayatı zehredenleri belki haklı görebilirdim.
Sevgisiz bir toplumuz ne yazık ki...Değil seviyorum demeyi sevmeği bile göstermeyi suç sanıyoruz.
Size ufak bir anımı yazmak istiyorum. Bunu annesi çalıştığı için suçluluk duyduğunu düşünen babanın :o((( anne ağzından yazdığı bir yazıya cevaben yazmıştım.. Yani onda bile duygu sömürüsü yapmıştı.
Bir tatlı öpücük
Ayşegül o zaman 3 yaşlarındaydı.Babaannesi vefat ettiği için artık kreşe gitmiyor.Ağabeyi ve kendisi için eve gelen bakıcı ile gününü geçiriyordu. Hayatında sabahlardan başka fazla değişen bir şey yoktu.Annesi akşam işten geldiği zaman öpüşüp koklaşmanın ardından üçü beraber mutfağa girerler.Annesi yemeği hazırlarken herkes gününü nasıl geçirdi onu anlatırdı.Anlatmaya ilk anne başlar sonra onlar devam ederlerdi.Sofrada ise en hoşlandıkları şey anneleri fıkra veya çocukluğunu anlatmağa başlar.sonra Ayşegül ve ağabeyi bir şeyler anlatırdı.
Bu masa keyfi bayağı uzun sürer sıra atçılık oynamaya gelirdi.Ağabeyi ile sırayla at olan annenin sırtına binerler,daha sonra bu at doğruca onları yatak odalarına götürürdü.Yatak kıyafetleri giyildikten sonra yatağa yatılır,yorganın arasından yumucuk ayaklar anneye uzatılır.Anne de bunları koklar gıdıklar sonra öpüşülerek iyi geceler dilenirdi. Anne odanın ışığını kapatırken her gece
-Artık annenizin saati başlıyor minikolar. deyip içeri gitmesiyle gecenin kucağına girerlerdi.
Ayşegül eksikliğin ne olduğunu kendi çocuk beyniyle düşündü.Eksiklik neydi.Buldu.Yuvaya giderken annesi onu öperek uyandırır ,giydirir ve kucağında servise götürürdü.Halbuki şimdi o uyandığında annesi çoktan işe gitmiş oluyordu.
Uykuya geçmeden önce annesine seslendi.
-Anneciğim neden beni öpmeden gidiyorsun.
Anne buna şaşırmıştı.Çünkü o meleklerinin yanağına öpücük kondurmadan asla çıkmazdı evden.Uyanmasınlar diye alınlarına bir öpücük kondurur öyle çıkardı evden.
-Öptüm yavrum,neden sordun ki ?
-Ama ben duymadım.
Annenin aklına hemen bir şey geldi.
-Sen kalkınca hiç aynaya bakıyor musun bebeğim.
Ayşegül sessizce başını salladı hayır der gibi.
-O zaman sabah uyanır uyanmaz Aynaya bak bebeğim.
Sabah annesi hazırlanırken bu sefer makyajında koyu renk bir ruj seçti.ve rujun fazlasını silmeden doğruca çocuklarının odasına gitti.Alınlarına o her günkü öpücüğü koydu.ve yavaşça odadan çıktı.
Akşam eve döndüğünde Ayşegül daha farklı sarıldı annesine. Annesi onu öperken bir bütün gün yüzünü yıkamadığını sabahki dudak izinden anlamıştı.
Şimdi Ayşegül 17 yaşında.Annesi de emekli oldu.Sabah erkenden kahvaltı etmeği sevmediği için annesinin hazırladığı sandviçi çantasına koyup o annesinin yatağına gidiyor .Anne çıkıyorum diyor.Annesi hemen kalkıp onu uğurlamak için kapıya gidiyor ve o sabah öpücüğünü bu sefer evden çıkan kızına koyuyor.
Yani sevgili dostlarım.Özellikle çalışan anneler...Geçen gün gönderilen yazıdaki gibi kendini asla suçlu hissetmeyin.Çünkü yavrunuza vermek istediğiniz sevgi ve ilgiyi çalışsanız da çalışmasınız da vermek sizin elinizde...YETER Kİ VERMEYİ BİLELİM.
Sevgiler
gül
¤ 16.09.2007 14:50
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Ne demek lazım; tek kelimeyle anlatmak gerekirse "müthiş.." Keşke bunun siyasi versiyonlarını bize yazsanız da müthiş keyif alarak yayınlasak.. Selam ve muhabbetler
Adnan öksüz
¤ 18.06.2005 2:34 PM
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
İyi ama neden bana böylesine hüzün dolu bu öyküyü yolladınız..Beni Ağlatmayı başardınız...Çok acı ama yaşanmış ne yazık ki...
Emel AYGÖREN SEN
¤ 27.04.2004 05.54
Konu : GURBET ÇIÇEKLERI
Üzeyir Bey,
Selamlar demek istiyorum ama bu gurbet çiçeklerini solduran yalancı güneşlere de lanetlerimi gönderiyorum sizin aracılığınızla Üzeyir bey....
Bana şükretmeyi tekrar hatırlattığınız için de teşekkür ederim!!
Önder Ünlüsoy
¤ jeudi 17 janvier 2002 à 17h36
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Merhaba Uzeyir Bey,
Hikayenizi okudum. Yaşanmış bir dram olması ve akıcı üslubunuz, metni
çok tesirli kılmış. Web sayfanızı da inceledim. Güzel çalışmalarınızda başarılar dilerim. Saygılarımla,
Yusuf Alan
¤ jeudi 17 janvier 2002 à 14h42
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Merhaba Üzeyir bey,
Ben de neredeyse şu sıralarda size yazmak üzere idim. Tesadüfe bakın. Yolladığınız yazıyı henüz okumadım ama beğeneceğimden en ufak bir
şüphem yok. İzniniz olursa ANAFÝLYA'da yayınlamak da isterim. Başka bir yerde daha önce yayınlanmışsa bildirirseniz sevinirim. Yazı altına
eklerim. Siz çok tanınan bir kişisiniz ama Anafilya okurları için bir resminizi ve bir iki paragrafta özyaşamınızı da iletebilir misiniz?
Sevgi, teşekkürler ve saygılarımla.
Dr. M. Halit UMAR
¤ samedi 19 janvier 2002 à 15h09
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Merhaba Üzeyir Bey,
şu an ne haldeyim...anlatacak kelime bulamıyorum..çocukları çok seviyorum...kusura bakmayın şuan başka bir şey yazamayacağım...
izler81
¤ samedi 20 janvier 2002 à 01h40
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Muhterem Uzeyir Bey,
Zevkle yayınladığımız yazı ve şiirlerinizden sonra bu gönderdiklerinizi
de yayınlamak isterdim. Ancak su an sitemizle ftp bağlantımız kesilmiş durumda. Servör bakım çalışmaları nedeniyle siteye yeni yükleme yapamıyorum.
inşallah en kısa zamanda yüklemek umuduyla.. Çalışmalarınızda başarılar.
Muhammed Köse
¤ samedi 26 janvier 2002 à 14h55
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Sayın Üzeyir Bey,
öykünüz hakkında söyleyecek bir söz bulamıyorum. Çok duygusal olduğunu daha öncede yazmıştım..tebrikler..birkaç arkadaşımla beraber yakında bir edebiyat sanat kültür dergisi çıkarmaya çalışıyoruz. sizin eserlerinizin de dergimizde yer alması bizler için büyük bir onur olacaktır. Dergimiz yerel bir dergi olmasına rağmen çok büyük umutlarımız var. Sizinde katkılarınızı umuyoruz..Dergimizin ismi "Erzurum Sevdası" olacak..selamlar..
izler81
¤ yalim aslan 22.04.2008 12:30:54
şu anda gözyaşlarımı tutamıyorum.bu olay gerçekten yaşandımı yoksa örnek bir olaymı? Ben hala böyle olayların olduğunu kabul etmek istemiyorum.Her ne kadar baskı altında olunsada bunu diğer suçsuz insanlara yansıtmak çok yanlış bir davranış.yazılarınızı takip ediyor ve öok beğeniyorum
http://www.donusumkonagi.net/HaberDetay/697/gurbet-cicekleri.html
¤ Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Sayın Çaycı,
Bu öykü beni hıçkırarak ağlattı. Pazar sabahı kalktım her zaman yaptığım gibi sarıkozayı açtım ve yazıları incelemeye başladım. Sizin yazının başlığı dikkatimi çekti. Okumaya başladım, mutfakta çaydanlık fokur fokur kaynarken ben kendimi öyküden alamadım. Başladım ağlamaya, eşim şaşkın bir vaziyette bana bakıyordu. Birlikte tekrar okuduk. Bizim öykülerimiz bunlar. Var olan ve hiç bir zaman değişmeyecek öyküler. Ahh şu kafamızı bir değiştirebilsek ve çocuklarımızın bizim en büyük hazinemiz olduğunu anlayabilsek. neler değişmezki ülkemizde. Kız çocukları, oğlan çocukları diye ayrılan bu ikilemi bertaraf ettiğimiz gün ışıkların kalbimize doğacağı gün olacaktır. Kaleminize sağlık değerli yazar.
2011-11-27 13:05:00
Mesrure Günaldı
http://www.sarikoza.com/site/?lid=37
¤ dimanche 27 novembre 2011 12:38
Konu : GURBET ÇİÇEKLERİ
Üzeyir Bey iyi pazarlar,
Bugün bu muhteşem öykünüz beni ağlattı. Ellerinize sağlık.
Yayına koydum. Bir de yorum yapılmış. Siteden yazınıza tıklayıp altındaki yorumu görebilirsiniz.
Saygılarımla
Hülya TÜRK
Selam ve sevgilerimle.
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Concepteur industriel - Architecte d'intérieur
İç Mimar Endüstri Tasarımcısı
55, rue Louise Michel
78711 Mantes la Ville
FRANCE
http://www.artmajeur.com/serap/
http://artsrtlettres.ning.com/profile/UEzeyirLokmanCAYCI
http://www.facebook.com/profile.php?id=100002998118127
http://www.haberevet.com/haber/20110412/312336/siir-sevenlerin-cok-yakindan-tanidigi-dev-bir-isim-uzeyir-lokman-cayci.html
Desen : Üzeyir Lokman ÇAYCI
Bu yazı 2,386 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
11 Mart 2016
Harem Konusu
-
12 Şubat 2016
Ordu ve siyaset
-
16 Ocak 2016
Muhalefet partileri nasıl şekillendirildi?
-
31 Ekim 2015
Seçimler Ve Türkiyemiz
-
3 Eylül 2015
Tilki
-
22 Ağustos 2015
Öfkenin Bir Ucu
-
25 Temmuz 2015
Ah Ahmet Vefik Paşa Ah!
-
12 Temmuz 2015
AKP'li yöneticilerin suç ve günah işleme özgürlükleri
-
8 Aralık 2014
Geçmişteki zulüm tezgahı bu kez AKP tarafından kuruldu!
-
12 Kasım 2014
Eğitim Sisteminin Ve Ahlakın Çürütülmesi İçin
-
9 Ağustos 2014
Kime oy vereceğiz ?
-
25 Haziran 2014
Atatürkçesine
-
20 Ocak 2014
Onu susturun!
-
20 Aralık 2013
AKP yöneticileri ve dindar gençlik SAFSATALARI
-
2 Aralık 2013
Aynadaki Adam
-
19 Kasım 2013
İstanbul
-
11 Kasım 2013
Atatürk Ve Ayhan Baran
-
20 Ekim 2013
Evet Tayyip dünya lideri!
-
30 Ağustos 2013
İstiklali olmayanın istikbali olamaz!
-
3 Temmuz 2013
Hıyarname
Yorumlar
+ Yorum Ekle