Varoluş Üçgeni
Üzeyir Lokman Çaycı
1 Kasım 2011
AKP Hükümeti derhal istifa etmelidir!
¤ Cumhuriyet kolay kazanılmadı! Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını yasaklayanları şiddetle kınıyoruz!
¤ Bor Şehit Nuri Pamir Lisesi kuruluşu için yaşanılanlara bakarak «Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne» sahip çıkın!
¤ Diyanet İşleri Başkanlığınca din adamlarına gönderilen emirle camilerde bundan sonra Atatürk için dua edilmeyeceği haberleri doğru mu?
¤ Emperyalist projelerden biri olan «Arap Baharı» adıyla Müslüman ülkelerin bölünmelerine, oralarda kan dökülmesine, kendi ülkelerinde de «turuncu devrime» öncülük yapanlar Müslüman da Türk de olamazlar!
1945 yılında açılan ve bir müddet Ortaokul halinde de çalışan bugünkü Lisemiz, 66 yaşında...
Kuruluşunun IV. Yılı münasebetiyle, 1959 1963 yılları arasındaki dönemi içeren «Şehit Nuri Pamir Lisesi» isimli bir kitapçık yayınlandı. Kapaktan sonra ilk sayfasında bir elin tuttuğu meşalede ilçemizin ismi «Bor», ışıkları üzerinde de «Ş. N. P. L.» harfleri yer almıştı. Bu meşalenin altında da «TÜRK ÖĞÜN ÇALIŞ GÜVEN» ifadesi vardı. Hemen bu sayfayı takip eden ikinci sayfada da «tarihçe» başlığıyla açıklamalar yer aldı.
Lisemizin tarihçesi bir memleket halkının aydınlarla elele vererek neler yapabileceklerini göstermesi bakımından çok anlamlı
Daima geleceğe ışık tutabilecek kıymettedir.
Yıl 1959
1963 yılında 14 yaşında olduğu açıklanan lisemizde o zamanlar öğrenci sayısı 400'ü aşmıştı. Okuldan mezun olanlar iki otobüsle Niğde Lisesine sabah gidip akşam dönüyorlardı. İşte böyle bir anda Niğde Lisesi'nde üzücü bir olay meydana geldi. Pavyonlardan birisi çökmüş ve bir öğrencimiz can vermişti. Durum o zamanlar Ankara'dan gelen Ortaöğretim Genel Müdürü Ali YALKIN başkanlığındaki bir heyet tarafından olay yerinde incelenmişti. Bu heyet içerisinde hemşehrilerimizden Cevdet EKEMEN de bulunmaktaydı. Olayı yerinde araştırmak için Niğde'ye gidiyorlar, durumu inceliyorlar ve akşam de Bor'a dönüyorlar.
Bu olayın gerçekleştiği sıralarda Bor'da bir okul yaptırma derneği geceli gündüzlü faaliyet gösteriyor. Dört yıllık bir süre içersinde bu dernek Atatürk Okulu'nu, Kale Okulu'nu ve eski göçmenler mahallesindeki okulu yaptırıyor. Bunlara ek olarak köyden gelecek öğrencilerimizin kalabilecekleri bir pavyonun yapılmasına da başlanıyor. O sıralarda Milletvekili olan Asım EREN'in 40 000 lira değerindeki bir binayı derneğe hibe etmesi ve 50 000 liralık da maddi yardımda bulunmasıyla bu konu gerçekleştiriliyor. Bununla birlikte Bor halkının yardımları da bu çalışmalara güç kazandırıyor.
Derneğin halkla elele vererek sürdürdüğü bu faaliyetleri gören heyet üyeleri bu olumlu gelişmeler karşısında çok duygulanıyorlar.
Heyet içerisindeki hemşehrimiz Cevdet Ekemen'in telkinleri de oldukça etkili oluyor.
Ortaöğretim Genel Müdürü Ali YALKIN, dernek başkanı Sabri CIĞIZOĞLU'nu bir köşeye çekerek, yapılmakta olan pavyonun bir değişiklikle Bor'da bir Lise haline dönüştürlebileceğini fısıldıyor. Dernek üyeleri bu fikirle heyecanlanarak hemen faaliyete geçiyorlar.
Bor'da bir lise açılabileceği açıklamasıyla birlikte bu yönde çalışmalar artırılıyor.
Değerli öğretmen Vahit KURŞUNCU bu yönde destek olmaları için halka gerekli açıklamaları yapıyor. Ve heyecanlanan halktan bir saat içinde 55 000 liralık yardım toplanıyor.
İlk etapta Kitapçı Mahmut ÜNLENEN ve Sabri CIĞIZOĞLU'nun gece - gündüz gösterdikleri fedakarlıklarla pavyon tamamlanıyor. O günkü Bor Belediye Başkanı Haydar ÖZALP tarafından Tengiroğlu tarlası istimlâk edilerek lise binasının da temeli atılıyor.
Temel atma töreninde konuşan o dönemin İmar Bakanı'nın, lisenin o yıl içerisinde faaliyete geçeceğini ifade etmesi bu yöndeki atılacak adımlar için kararlı olan Bor halkına umut ışığı oluyor!
Dernek üyelerinden Emekli Vali Baran BARAN, Eczacı Sabri CIĞIZOĞLU, Belediye Başkanı Haydar ÖZALP, Ziraat Bankası Müdürü Şerafettin KIZILDUMAN ve öğretmen Vahit KURŞUNCU lisenin ilçemizde yapılıp açılması için yola koyuluyorlar ve Ankara'da Milli Eğitim Bakanlığı ile temasa geçiyorlar. Bakan bu isteğe olumsuz cevap veriyor. Bunun yanında Akşam Kız Sanat Okulu'nun Kız Enstitüsüne çevrilmesi isteği kabul görüyor ve 1960 yılında bu gerçekleştiriliyor. Emekli Vali Baran BARAN'ın kızı Avukat Ayhan BARAN ise 09.04.1962 tarihinde «Benim Türküm» isimli kitabının önsözünde şu ifadeleriyle yapılan hizmetlere destek oluyor :
«İlçemizde birkaç yıl evvel açılan Kız Enstitüsünün Bor'lu kızlarımızın kültür seviyesini yükseltme yolunda verdiği feyizli neticelerden ibret alan Bor kadınları kasabalarına yeni bir Kız Enstitüsü Bina ve pavyon Yaptırma Derneği'ni kurarak faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Bor kadınlığının bağrından yükselecek olan bu irfan abidesinin sevinç ve heyecanı şimdiden gönüllerimizi doldurmuş bulunmaktadır.
Kendimi, Milli Eğitim alanında bu mukaddes hizmeti gaye edinen Derneğin emir ve hizmetinde telakki ettiğimden "BENİM TÜRKÜM" adlı şiir kitabımın satışından elde edilecek hasılatı teberru etmek üzere satış hakkını mezkûr derneğe devrediyorum.
Bor kadınlığının hizmeti uğrunda beliren bu isteğimin yerine getirilmesinde yakın alaka ve himayelerini, yazı hayatımın ebedileşen bir hatırası olarak kabul ettiğim Niğde'nin çok kıymetli Valisi Muhterem büyüğüm Vefik Kitapçıgil'e minnet ve şükranlarımı arz etmeyi en şerefli bir vazife sayarım. Saygılarımla.»
Ankara'dan eli boş dönen heyet her şeye rağmen ümidini yitirmeden lise için çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor.
Adana'ya gelen zamanın Başbakanı ile Emekli Vali Baran BARAN ve Haydar ÖZALP bizzat görüşerek tetkik için heyet istiyorlar.
Millî Eğitim Bakanı nedense Bor'da bir Lise açılmaması yönünde direniyor. Tam o sıralarda yapılan kabine ve bakan değişikliği Bor halkı ve heyet için umut ışığı oluyor.
Emekli Vali Baran Baran ise kalp krizi geçirmesine rağmen doktorlarının ikazlarını da dinlemeyerek Ankara'ya koşuyor. Yeni görevlendirilen Millî Eğitim Bakanıyla geçmişten gelen dostluğu sebebiyle ve Genel Müdür Ali YALKIN'ın da telkinleriyle ikinci sömestr başında lisenin faaliyete geçmesi kararlaştırılıyor.
Baran Baran
1893 yılında Erzurum'un Pasinler ilçesinde doğan Baran BARAN'ın babasının adı Salim, annesinin adı da Zeliha'dir. Kendisinin ailesi tarafından Ebubekir Sami olarak anıldığı bilinmektedir. İki yaşındayken ailesi Istanbul'a yerleşti.
Tahsil hayatının sonucunda Balkan Harbi'ne gönüllü katıldı. Çeşitli bölgelerde nahiye müdürlüğü yaptı. 18 Mayıs 1918'de de İzmir'in Nif (Mustafa Kemal Paşa) kaymakamlığına tayin edildi. Bu sırada miralay Mesut PİROĞLU'nun kızı Fatmatüzzehra ile evlendi. Hanımı evlendiği sırada Istanbul Paşabahçe Kız okulu müdiresi görevinde bulunmaktaydı.
Daha sonraları Çankırı Valiliğine tayini çıkınca her bölgede gösterdiği gayretlere benzer içme suyu tesisleri gibi değerli çalışmalarıyla geriye önemli izler bıraktı. Maraş Valisi olduğu bir sırada bir gece evine gelirken yolda sarhoşluktan yerlere düşe kalka gitmekte olan üç kişiye rastlar. Kendisi otomobilden inerek şoförüne bunları Eloğlu'nda bir tepeye bırakıp dönmesini söyler. Ertesi sabah sarhoş kişiler ayıldıklarında önce şaşırırlar, sonra yürüyerek Maraş'a kadar gelirler. Bu olaydan sonra Maraş'da içki içenlerin sayısında önemli bir şekilde azalma olur.
Yozgat Valisi iken Ebubekir Sami, Atatürk'ün bir Anadolu gezisine çıkacağına dair haber alır. Yozgat bu gezi listesinde bulunmamaktadır. Kırşehir'den ayrılan Gazi'nin otomobili kara saplanınca, oradan geçen bir çobana nerede olduklarını sorar... Çoban bu dağların Baran Dağları olarak anıldığını ve kervan geçmez kuş uçmaz yerler olduğunu söyler. Bunun üzerine Gazi yanında bulunan Afet Hanım'a şahika anlamına gelen bu kelime ile ilgili "Baran kimdir?" diye sormuş. "Sizden başka kim olabilir ki?" cevabını almıştır. Bir süre sonrasında Gazi donma tehlikesi ile karşı karşıya olduklarını anlamış... Bu arada yolları açtıran Vali Ebubekir Sami, burada Gazi'nin kara saplanan otomobili ile karşılaşınca Yozgat Valisi olarak kendisini tanıtmıştır. Yolların açık olduğunu bildirince, Gazi Vali Ebubekir Sami'ye "hareket ediniz..." emrini vermiş ve otomobilinde Afet Hanim'a "işte Baran budur..." demiştir. Atatürk tarafından evinde ziyaret edilen Yozgat Valisi Ebubekir Sami'ye BARAN BARAN ismi de verilmiştir. Bu durum okul ders kitaplarında ve Gazi'nin notları arasında yer almıştır. Atatürk'ün en çok sevdiği yemek olan «çerkez tavuğu» da Vali BARAN BARAN'ın hanımı Fatümatüzzehra tarafından yapılmış "hasır üzerinde de olsa ben sizin evde kalacağım..." sözünden sonra Gazi evlerinde misafir olarak kalmıştır.
Yapılan yoğun çalışmalar sonucu nihayet lise faaliyete geçiriliyor
Niğde Lisesi'ne otobüsle gidip gelen öğrencilerden o zaman birinci sınıfta olanların tasdiknameleri alınarak Bor Lisesi'nde tahsillerini sürdürmelerinin yolu açılıyor.
16 Şubat 1960 salı günü Lisedeki yönetici ve öğretmen kadrosu şu şekilde idi :
Müdür ve Fizik Öğretmeni : Salih TOKTAŞ
Müdür Yardımcısı ve Resim Öğretmeni : Necdet SÜMER
Müdür Yardımcısı ve Beden Eğitim Öğremeni / Hüseyin ÖNAL
Edebiyat Öğretmeni : Vahit KURŞUNCU
Tarih Coğrafya Öğretmeni : Nazire KÖZER
Tabiat ve Kimya Öğretmeni : Aliye CIĞIZOĞLU
Tabiat Yardımcı Öğretmeni : İhsan ÇOLAKOĞLU
Fransızca Öğretmeni : Abdurrahman ÇINAR
Ev İş Öğretmeni : Melahat İZGİ
«BAŞKA ANALARIN YÜREĞİ YANMASIN» başlıklı yazısında Vahit KURŞUNCU bakın o günlerde karşılaştıklarını bize nasıl naklediyor :
«Yıl 1959... Lise binasının yaptırılması için bir komite kurulmuştu. Ben de bu komiteye girmiştim. Cığızların büyük kahvesinde hemşehrileri topladık. Maksat anlatıldı. Bağış kampanyası açıldı.
Yardımsever Bor'lular, umulandan çok fazla bir ilgi gösterdiler. Üçyüz, beşyüz, bin, iki bin derken ellibeşinci dakikada, yirmibin liranın üstüne çıkılmıştı. Heyecan gittikçe artıyordu. Otuz bin'e yükselmiştik. Tam bu sırada bir hanım içeriye girdi.
Giydiği siyah çarşafın rengi atmış, yeşil siyah arası solgun bir renk almıştı. Masaya yaklaştı. Esmer bir yüzü vardı. Yüz hatları buruşmuştu ama, gözleri canlılığını kaybetmemişti. Altmış yaşlarında görünüyordu. Arkadaşlar tanıdılar : «Buyur Akkadın Abla!»
Akkadın abla elini koynuna soktu. Bir boz çıkını çıkarıp masanın üzerine koydu.
"Sayın..." dedi ve konuşmaya başladı : «Mektep yaptırmak için para topluyormuşsunuz. Bu parayı alın. Bu çorbada benim de tuzum bulunsun.»
Para sayılmıştı. 375 kuruş...
Arkadaşlar birbirleriyle fısıldaştılar : «Çok fakirmiş zavallı.» «İki oğlu varmış. Büyüğü genç yaşında ölmüş. Küçüğü hayırsız çıkmış. Memleketi terkedip gitmiş. Kadıncağızın şimdi kimsesi yokmuş. İhtiyar halinde çalışıp kendisisni geçindiriyormuş. Geçen kış hasta olmuş, çalışamamış, komşuların yardımlarıyla bahara zor çıkmış.»
Parayı almamaya karar verdik. Akkadın Ablanın hamiyet duygusunu incitmemek için zihnimde yaptığım kısa bir hazırlıktan sonra : Akkadın Abla, dedim, biz buradan yirmibeş kuruş alalım, , böylelikle sen de bu çorbaya tuz atmış olursun. Gerisini al, sen sarfet...
Kadın titreyen bir sesle : «Kardeşim, dedi, ben bu parayı ip eğirdim de kazandım. Helâldir. Bu yola anamın ak sütü gibi helâl olsun. İki oğlum vardı ikisini de okutamadım, yüreğim pek yanık. Siz memleketimiz için çalışıyorsunuz, Allah işinizi rast getirsin. Benim paramı da alın, mektebi yaptırın. Başka anaların yüreği yanmasın.»
Bu içli şiir bütün benliğimi sarsmıştı. Başımı yukarıya kaldırdım, gözlerimde perdelenen yaşı akıtmamak için gözkapaklarımı ne kadar açmak mümkünse açtım
Nafile tutamadım.Damlalar yuvarlandı. Arkadaşlarım da benim gibiydiler. Aldık. Listeyi tutan arkadaşım titreyen parmaklarıyle yazdı : «Akkadın 375 kuruş...»
Bor Lisesinden yetişenler, sizlere hitabediyorum. İçinde okuduğunuz binanın temellerinde Akkadın Abla'nın üçyüzyetmişbeş kuruşu ve bizlerin de gözyaşlarımız var.»
Bu ifadeler çabuk unutuldu değil mi? Amerikancılık oynayarak dinlerini pazarlayanlar, geçmişlerinden, değerlerinden kopanlar, yozlaşanlar, yozlaştırılanlar hiç bilebilirler mi Cumhuriyetin kıymetini, Atatürk'ün değerini, ülkemizin yücelticilerini?
Bakın değerli öğretmenimiz rahmetli Talat GÜN bize nasıl hitap ediyor :
Liseniz
Dokuzyüz altmış Şubatı
Yaylada bir ışık yandı
Genç yüreklerin sesiyle
Toprakta bahar uyandı
Elmalar daha kırmızı,
Kayısılar daha sarı
Gülüşüp kucaklaşıyor
Söğüt, kavak ağaçları
Tutuşun, elele sarın
Doğuyor ışıklı yarın
Katılıyor Kayabaşı
Bayramı var Yeşil Bor'un
Özden bile çağıl çağıl
İnsanlar hep ana oğul
Hakkınız var sevinmeye
Mutlu günler uzak değil
Başımızda bilgi tacı
Her derdin odur ilacı
İlerlemek yükselmektir
Türk'ün değişmez amacı
Koşacağız ileriye
Hep gerçeğe, hep yeniye
Koşacağız doruklara
Şanlı bayrağı dikmeğe
Biz vatana şan veririz
Can isterse can veririz
Aynı kan gurubundanız
Gerekirse kan veririz!
Gönülden bağlıyız işe
Hiç bir emek gitmez boşa
Yıldan yıla gelişerek
Büyüyerek sen bin yaşa.
Talat GÜN
Bor, 16 Şubat 1960
Öğretmenim, öğrencilerin Cumhuriyetlerine dahi sahip çıkamaz hâle getirildiler, eğitim yozlaştırıldı, sağlık sistemimiz yozlaştırıldı. Bakanlık koltuğunda oturan şahsın deprem çadırlarıyla ilgili vatandaşlarımıza sarfettiği ifadeleri dahi bulundukları makamları ne kadar yıprattıklarına ve sizleri ne kadar incittiklerine şahit olduk
Bugün iktidardakiler Cumhuriyet Bayramlarını yasaklayarak Şanlı bayrağı dikmeğe değil, indirmeye çalışıyorlar.
«Mana ettikleri depremle ilgili olarak düğünlerde boy gösterdiklerini gizleyerek bölgeye en ufak ilgi dahi göstermediklerini biz gayet iyi biliyoruz.
Gidin oralarda Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin değil İran'ın kurduğu yazlık için çadır kentleri görün!» diyorum onlara.
İstersen seçimlerden önce bir yazımın sonunda yazdıklarımı tekrar duyurayım öğrencilerine :
Seçim öncesi, 16.04.2011 tarihli «Kaybettiklerimizi arıyoruz» başlıklı yazımda da adeta bugünkü yaşananlara işaret etmiştim :
"Tehlikeli bir döneme giriyoruz. Ülkemizi, ülkemizin bütünlüğünü, millî birliğimizi, başşehrimiz Ankara'yı, İstiklâl Marşımızı, camilerimizi, türbelerimizi, mezarlarımızı, huzurumuzu, dinimize ait değerleri, tarihimizi, tarihi değerlerimizi kaybetmek üzereyiz... Siyasi şartlanmışlık, menfaat suskunlukları adeta gözlerimizin önlerinde yelpazeleniyor...Türkiye için 9 yılda hiçbir şey yapamayanlar 9 yıldan sonra size bir şeyler yapacaklarını vaat ediyorlar. Bizim zekamızla oynayanlara,Türkiye'yi kargaşalıklar içerisine düşürmek isteyen eşgüdüm başkanlarına, emperyalist ülkelerden icazet alanlara, «Müslüman ülkelere bomba yağdıranlara destek olanlara», milyonlarca Müslümanı katledenlere dua edenlere bir cevabınız olsun!" demiştim.
Sorunlar, problemler, sıkıntılar partizanlık yapılarak, particiliği körükleyerek, özel yetkili mahkemelerin, icra kurumlarının, karakolların, emniyet mensuplarının ve hapishanelerin sayılarını artırarak değil, adaleti, sevgiyi, dostluğu, kardeşliği, inanç değerlerini, birliği, vatanseverliği tesis ederek, tarihî bağları, ahlâkî değerleri güçlendirerek, millî eğitimi sorunsuz hâle getirerek giderilebilir.
Birbirleriyle mücadeleye itilen toplumlar, geleceklerini, huzurlarını, ülkelerini, millî değerlerini, dinlerini, hayatlarını ve güvenliklerini kaybederler!
Böyle anlarda fakirleştirilerek köleleştirilenlerle, zenginleştirilerek körleştirilenlerin idrak kayıplarını zamanın hangi yüzüne koyacaksınız? Günümüzde zorluklar, hatalar, kayıplar, tehlikeler, sorunlar, olaylar, tertipler emperyalist projelerle, zamana yayılarak toplumlara sunulmaktadır.
Problemleri göğüslemek ; maşa olmayanların, şartlanmayanların, kullanılmayanların, bilgi sahibi ve inançlı olanların, akıllıların, hayatı ve olayları okuyanların işidir!
«Bazı insanların sezgilerine, sözlerine, görüşlerine, yaşanan vahim olaylara kulak vermeliydiniz !» «Bakıyorsunuz göremiyorsunuz... İşitiyorsunuz anlamıyorsunuz...» Nefisleriniz def çalıyor döne döne yoruyorsunuz. Para tutkusu, servet aşkı, makam düşkünlüğü, apartman ve ev sevdası ayaklarınızın altından kayan ilâhî ve millî dayanakları size farkettirmiyor!
İhtiraslarınız galeyana geliyor, köy köy, kasaba kasaba gezerek, evinizden, yurdunuzdan, sevdiklerinizden koparak yaşatılacak felaketlere insanların destek olmalarını istiyorsunuz!
Bir çok kişi icraatlarıyla, verdikleri tavizlerle, «ilâhî kurallara göre» dinlerinden çıkmış durumdalar! Vatanseverliklerin rafa kaldırıldığı ise günümüzde hiç farkedilmiyor.
Kimden korkuyorsunuz?
Kardeşi kardeşe düşman eden bu din maskeli zihniyet sahipleri yapılan hizmetlere, onurlu çıkışlara, vatan sevgisi için çarpan yüreklere, kutsal topraklara, ilâhi duygulara, dünya kardeşliğine, din kardeşliğine , ulvi özelliklere, eğitim neferlerine, şehitlere hiç mi hiç değer vermiyorlar.
İşte size bir örnek :
AKP'ye çanak tutanlar 27.07.2010 tarihli Gazetelerde yer alan «Sağlık Eski Bakanı ve Niğde Eski Milletvekili merhum Dr. Doğan Baran'ın kardeşi, emekli Hazine Avukatı Ayhan Baran vefat etmiştir.» haberinden dahi etkilenmediler!
Babası Baran BARAN'a Atatürk tarafından ismi verilen Bor'da uzun yıllar Hazine avukatı olarak görev yapmış olan hizmetkâr Ayhan BARAN'ın Cenaze törenine devlet erkanından belediye başkanlarından bir tek kişi dahi katılmadı. Kardeşliğin, Atatürk ve vatan sevgisinin, dayanışmanın, ölen vatansever bir bayana karşı son görevlerini yapma şuurunun, hemşehrilik ruhunun, devlet adamlığının, ALLAH'ın (C.C.) rızasını kazanma şevkinin, ayırımcılığı dışlama olgunluğunun, tarafsızlığın, Amerikancı kirli siyasetle, her şeyini paraya, çıkara, makama, unvana bağlamış kapitalist zihniyetlerle, particilik saplantılarıyla ayaklar altına alındığını görüyoruz!
Zıtlaşmalara, bölünmelere, kutuplaşmalara, yozlaşmalara yol açanları, öncülük yapanları lânetliyoruz!
Kirli yüzlüleri yazmayı sürdüreceğim.
Sözlerimi ister kabul edin, ister kabul etmeyin, size bir cümle ile «ALLAH'tan başka hiç kimseden korkmayın...Yarınlarda pişman olmamanız için, Kabe'ye ve size sırtlarını dönen, emperyalist güdümlü Arap Baharı savunucusu insanları süratle dünyanızdan çıkarın», diyorum.
Cumhuriyet kolay kazanılmadı! Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını yasaklayanları şiddetle kınıyoruz!
Bor Şehit Nuri Pamir Lisesinin kuruluşu için yaşanılanlara bakarak «Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne» sahip çıkın!
Diyanet İşleri Başkanlığınca din adamlarına gönderilen emirle camilerde bundan sonra Atatürk için dua edilmeyeceği haberleri doğru mu?
Emperyalist projelerden biri olan «Arap Baharı» adıyla Müslüman ülkelerin bölünmelerine, oralarda kan dökülmesine, kendi ülkelerinde de «turuncu devrime» öncülük yapanlar Müslüman da Türk de olamazlar!
Kendi Ordusuyla, Atatürk'le ve Cumhuriyetle uğraşan ve suç dosyaları oldukça kabarık olan AKP Hükümeti derhal istifa etmelidir!
Bor, 30.10.2011
Selam ve sevgilerimle.
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Concepteur industriel - Architecte d'intérieur
İç Mimar Endüstri Tasarımcısı
55, rue Louise Michel
78711 Mantes la Ville
FRANCE
uzeyir.cayci@free.fr
http://www.artmajeur.com/serap/
http://fr-fr.facebook.com/people/Uzeyir-Lokman-%C3%87ayci/100002998118127
http://copare.blogs.fr
illustrations (Resim) : Üzeyir Lokman ÇAYCI
Bu yazı 1,694 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
11 Mart 2016
Harem Konusu
-
12 Şubat 2016
Ordu ve siyaset
-
16 Ocak 2016
Muhalefet partileri nasıl şekillendirildi?
-
31 Ekim 2015
Seçimler Ve Türkiyemiz
-
3 Eylül 2015
Tilki
-
22 Ağustos 2015
Öfkenin Bir Ucu
-
25 Temmuz 2015
Ah Ahmet Vefik Paşa Ah!
-
12 Temmuz 2015
AKP'li yöneticilerin suç ve günah işleme özgürlükleri
-
8 Aralık 2014
Geçmişteki zulüm tezgahı bu kez AKP tarafından kuruldu!
-
12 Kasım 2014
Eğitim Sisteminin Ve Ahlakın Çürütülmesi İçin
-
9 Ağustos 2014
Kime oy vereceğiz ?
-
25 Haziran 2014
Atatürkçesine
-
20 Ocak 2014
Onu susturun!
-
20 Aralık 2013
AKP yöneticileri ve dindar gençlik SAFSATALARI
-
2 Aralık 2013
Aynadaki Adam
-
19 Kasım 2013
İstanbul
-
11 Kasım 2013
Atatürk Ve Ayhan Baran
-
20 Ekim 2013
Evet Tayyip dünya lideri!
-
30 Ağustos 2013
İstiklali olmayanın istikbali olamaz!
-
3 Temmuz 2013
Hıyarname
Yorumlar
+ Yorum Ekle