BDP’li Aysel Tuğluk, “Şehit cenazelerine gitmek isterim, ama tepki görürüm diye gidemiyorum” dedi, Apo’dan fırça yedi ve sustu.
BDP’li Sırrı Sakık, “Türk Milli Takımı’nın maçlarına gitmek isterim” dedi, Apo’dan fırça yedi, sustu ve yutkundu.
BDP’li Osman Baydemir, “Silahın miadı bitmiştir” dedi, Apo’dan fırça yedi, sustu ve kızardı.
“Partileri kapatılırsa siyasetten çekileceklerini ve dağa gideceklerini” söylediler, kararı aldılar, Apo’dan “Oturun oturduğunuz yerde” fırçasını yediler, susup oturdular.
Benzer on’larca, yüz’lerce örnek verilebilir, aksi tek örneği ise asla yoktur.
Şivan Perwer, Bülent Arınç ile resim çektirdi, Şeş TV’ye çıkma sözü verdi, hem hain ilan edildi, hem de tehdit.
Mehmet Metiner, örgütten ziyade Hükümet’ten yana tavır sergileyen bir yazardı, hain ilan edildi, tehdit edildi.
Orhan Miroğlu ve Muhsin Kızılkaya da Kürtçü şahıslar olmalarına rağmen silah karşıtıydılar, onlar da hain ilan edilip, tehdit edildiler.
Kürtçü Hikmet Fidan tehdit ediliyordu, Diyarbakır’da tuzak kurularak kafasına kurşun sıkıldı.
BDP’lilerden herhangi biri bu insanlara sahip çıkabildi mi? Hayır. Ne dediler peki?
Ancak, “Biz Kürtler bölünmemeliyiz, bu oyunlara gelmemeliyiz. Şivan kaybetti, artık Kürdistan’a gelemez, Kürtlerden destek alamaz. Oysa O’nun türküleriyle biz bu yola koyulduk” diyebildiler.
Diyebildiler mi; “Herkesin kendi fikri kendinedir ve özgürdür, saygı duymak gerekir” falan? Hayır, çünkü diyemezler, çünkü Apo “Höt, size ne oluyor, siz kim oluyorsunuz, haddinizi bilin” diyebilir diye korktular, sustular, sindiler!
Bırakın görüş ayrılığını, örgütsel faaliyetten uzaklaşan insanlar dahi tehdit edildiler. Dağın zor koşullarına dayanamayan, kandırılarak veya kaçırılarak dağa getirildiğini söyleyen, umduğunu bulamadığını dile getiren ve bu nedenlerle köyüne, memleketine, ailesine dönmek isteyen yüzlerce insan sorgulanıp, diğer örgüt mensuplarına örnek teşkil etmesi amacıyla işkence edilip infaz edildiler.
Şimdi bu zihniyet, “Kürdistan” diye adlandırdıkları Doğu ve G.Doğu bölgeleri için, Apo’nun ortaya atarak şart koştuğu “Demokratik Özerklik” talebinin peşinden koşuyor.
“Hadi, ‘Özerklik’ talebini anlıyoruz da, bu ‘Demokratik’ ifadesi de neyin nesi!” diyesi geliyor insanın.
Kendi içerisinde “Demokrasi”nin küçük “D”si dahi olmayan/olmamış, bunun için de bugüne kadar tek bir özgürce ve kendiliğinden adım dahi atamamış/atmamış bir oluşumun/bir zihniyetin, peşinden koşabileceği tek proje, olsa olsa “Otokratik Özerklik” olurdu ki bu projenin diğer ve gerçek adı da “APOkratik Özerklik” olurdu/olmalıydı.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle