En Sıcak Konular

HZ.MUHAMMED (S.A.V)

20 Nisan 2008 15:13 tsi
HZ.MUHAMMED (S.A.V) İslam dininin ebedi peygamberi,peygamberlerin sonuncusu Hz.Muhammed (s.a.v), 20 Nisan 571'de Mekke'de doğdu.

Arapça isimlendirme şekliyle adı Muhammed bin Abdullah (Abdullah oğlu Muhammed) olarak geçer. Müslümanlar adını andıktan sonra "sallallâhu aleyhi ve sellem" (Arapça: صلى الله عليه و سلم) cümlesini söylerler.Edebiyatta ise "s.a.s", "s.a.v", "s.a" olarak kısaltılan bu ifade kısaca "Allah'ın selamı onun üzerine olsun" anlamına gelir. Türk-İslâmî literatürde ise "Hz. Muhammed (s.a.v)" olarak yazılır.

Muhammed Arapçada "övülmüş" anlamına gelir. Ayrıca "Mustafa", "Ahmed","Mahmut" ismiyle de anılır. Ahmed Arapça'da "övgüye daha layık" demektir.

Kur'an'a göre Hz.Muhammed'in geleceği Tevrat'ta ve İncil'de bildirilmiştir [1][2][3]. İslam peygamberi bir hadisinde şöyle demiştir: “Benim ismim Kur'ân’da Muhammed, İncil’de Ahmed, Tevrat’ta Ahyed’dir.” [4][5][6]. Bununla birlikte Yahudi ve Hristiyan Kutsal Kitaplarında Muhammed'den bahsedilmez. İslam'a göre bu durum Tevrat ve İncil'in zaman içerisinde tahrif edildiğine ve değiştirildiğine yorulur. Bazı İslam kaynaklarına göre [7] İncil'de geçen Faraklit İslam peygamberidir.

Hayatı:

Muhtelif kaynaklarda,19 Ocak 570'te, Ağustos 569'da,27 Nisan ya da 26 Nisan 571'de doğduğu rivayet edilse de,en çok itibar gören tarih 20 Nisan 571'dir. Mekke'de doğdu ve 8 Haziran 632'de Medine'de (Yesrip) vefat etti. Hem Mekke, hem de Medine bugün Suudi Arabistan sınırları içinde bulunan Hicaz Bölgesi'ndedir. Künyesi Ebu'l-Kasım'dır. Hz.Muhammed'in 610-632 yıllarında Cebrail meleği vasıtasıyla Allah'tan aldığı vahiyler Kur'an'ı oluşturur.

Soyu ve çocukluğu:

Hz.İsmail peygamber soyundan, Adnaniler kavminden, Kureyş kabilesinin Haşimoğulları sülalesinden gelir.

Nesep silsilesi şöyledir: Muhammed, Abdullah, Abdulmuttalib, Haşim, Abd-i Menaf, Kusay, Kilab, Mürre, Kâb, Lüeyy, Galib, Fihr, Mâlik, Nadr, Kinane, Huzeyme, Müdrike, İlyas, Mudar, Nizar, Maad, Adnan[8]

Ayrıca Hz. Muhammed, kendi soyunun İbrahim'den geldiğini şu şekilde belirtir:

"Allah, İbrahimoğullarından İsmail'i, İsmailoğullarından Kinaneoğullarını, Kinaneoğullarından Kureyş'i, Kureyş'ten de Beni Hâşim'i, Beni Hâşim'den de beni seçmiştir."[9]

Babası Abdullah bin Abdulmuttalib bin Haşim bin Abdulmenaf, annesi Medine Yesrip'ten Hazreç kabilesinden Nennaceler'den Veheb bin Abdumenaf'ın kızı Amine'dir. Hz.Muhammed daha doğmadan babası öldü. Yetiştirilmesini dedesi Abdülmuttalib üzerine aldı ve torununa o zamana kadar kimseye verilmemiş olan "Muhammed" adını verdi. Muhammed o sıralarda Mekke'de bulunan Beni Sa’d kabilesinden Halime adlı bir kadına emanet edildi..[10] Muhammed’i ondan önce Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe emzirdi.Hz.Muhammed üç yaşına kadar annesi Amine’nin de gözetimiyle süt annesi Halime-i Sadiyye’nin yanında kaldı, daha sonra Mekke şehrine giderek kendi annesinin yanına döndü.

Hz.Muhammed altı yaşında iken annesi Amine ve bakıcısı Ümm-ü Eymen’le birlikte akrabalarını görmek için Medine’ye gittiler. Bir ay Medine’de kaldıktan sonra Mekke’ye dönüşte Ebva’ya (Cuhfe’den 37 km. uzak) ulaştıklarında annesi vefat edip orada defnedildi. Cariyeleri Ümmü Eymen onu Mekke’ye getirip dedesi Abdulmuttalib’e teslim etti.

Dedesi, yetiştirmesi için onu, oğlu Ebu Talip’e bıraktı. Ebu Talip ona çok iyi baktı. Yengesi de kendisine çok iyi davrandı; çocukları aç olsalar bile önce onu doyurdu. Hz.Muhammed “O, benim annem gibiydi” der.

Gençliği:

Hz.Muhammed dokuz yaşındayken amcası, ticaret yapmak için gittiği Suriye’ye onu da götürdü. Busra kasabasında bir rahibin (Bahira) onun peygamber olacağını haber verdiği söylenir. Genç Muhammed on yedi yaşındayken de amcası Zübeyr ile Yemen’e gitti. Bu geziler, bilgi ve görgüsünü artırmasının yanı sıra ruhsal yapısının gelişmesinde de etkin rol oynadı. Bu arada da amcaları ile birlikte Kureyş ve Kays kabileleri arasındaki Ficar Savaşı’na katıldı. Ticaretle olan ilgisi Hz.Hatice ile tanışmasına neden oldu ve onun sermayesi ile ticarete başladı. Suriye’ye yaptığı ilk seferde çok kazanç elde etti.

Evliliği:

Hz.Muhammed dürüstlüğü ile Hz.Hatice üzerinde iyi bir izlenim bıraktı ve Hz.Hatice'nin evlenme teklifini kabul ederek onunla evlendi. Evlendiklerinde Hz.Muhammed 25, Hatice ise 40 yaşındaydı. Hz.Muhammed çevresinden gelen paganist görüş ve uygulamalarla ilgilenmedi. Kendisi, aynı dönemde herhangi bir puta tapmamakla birlikte, başkalarının tapınmalarına da açıkça karşı çıkmadı. Onun bu dönemdeki tutumu İslam inancının kutsal kitabı Kuran’da “...oysa, vahiyden önce, kitap nedir, iman nedir sen bilmezdin” (42/Şura Suresi, 52) ve “Allah seni yorulmuş halde buldu ve doğru yola yönlendirdi.” (43, 7) ifadeleriyle gösterilir. Bununla birlikte, gerek kendi ülkesinde, gerekse gezip gördüğü ülkelerdeki toplumlarda dinsel inanç ve ahlak bakımından gözüne çarpan çöküntü, sapkınlık ve bozulmalar, Hz.Muhammed üzerinde derin izler bıraktı ve onu bu konularda düşünmeye sürükledi.

Hz.Hatice, Hz. Muhammed'i amcazadesi Varaka Bin Nevfel ile tanıştırdı. Varaka Hıristiyandı ve bilimle ilgiliydi. Tevrat ile İncil'ide iyiden iyiye incelemiş ve arapçaya tercüme etmişti.Çok bilgili ve Filozof bir adamdı. Dinler tarihini çok iyi biliyordu. O araştırmaları sonucunda puta tapıcılığı bırakıp hıristiyanlığı kabul etmişti.

Varaka Bin Nevfel,Hz. Muhammed'i sevdi. Onda peygamberlik alametlerini de sezmişti. Bilgili olduğu için Hz.Muhammed'de ona saygı gösteriyordu. Varaka'yı her zaman ziyaret ediyordu. O da Ona Tevrat'ı baştan başa okudu. Adem'den İsmail'e kadar bütün Peygamberlerin menkıbelerini anlattı. Musa'dan ve İsa 'dan bahsetti. Vahdaniyet-i ilahiye'yi derinden derine anlattı, fikir ve halvet yollarını gösterdi.


Vahiy Dönemi:

Hz.Muhammed'in 610 yılından başlayarak,vefatettiği yıl olan 632'ye kadar aldığı vahiyler Kur'an'ı oluşturur.

İlk yıllar:

İslam inancına göre Peygamber olmadan önce bu sorunlara çare bulmak amacıyla toplumdan uzaklaşıp Mekke’nin yaklaşık 6 km kuzeyinde bulunan Hira dağındaki bir mağaraya çekilmeyi ve Ramazan ayını burada geçirmeyi adet edindi. Bu mağaraya gitmeye 1-2 yıl devam etti.

40 yaşındayken 610'da, 26 Ramazan'ı 27’sine bağlayan gece (Kadir gecesi),Hz. Muhammed'e gelen ilk vahiy geldi.

Kendi toplumunun paganlığı ile hristiyanlık ve musevilik gibi, kitaplı dinlerin de sapkınlıklara uğradığına karar verip bunlara ne gibi bir çare bulunabileceğini düşünürken, Cebrail adlı melek geldi ve Muhammed’e "Oku!" dedi. O da, “okumasını bilmem, ne okuyayım?” dedi. Bunun üzerine Cebrail,Hz. Muhammed’i sıkarak, yine "Oku!" dedi.Hz. Muhammed tekrar okuması olmadığını söyleyince, Cebrail onu sararak aynı şekilde sıktı ve geri salarak "Oku!" dedi.Hz. Muhammed’den aynı cevabı alınca: "Ey Muhammed! İnsanı bir kan pıhtısından yaratan Rabbinin adıyla oku! Oku! İnsana bilmediğini bildiren Rabbin, en büyük kerem sâhibidir" dedi.

Bu ilk ayetlerin tesirinde, dehşet ve hayrete düşmüş olan Hz.Muhammed, hemen evine dönmek üzere yerinden kalktı. Vücudunu korku ve heyecan kaplamıştı.

O anda Cebrail: "Ey Muhammed, sen Allah’ın Resulüsün!" dedi.Hz. Muhammed mağaradan çıkmış, hafif adımlar atıyordu. Her adım atışında, binlerce ses: "Ey Muhammed selam olsun! Ya Resulullah, sana selam olsun!" diyordu. Her defasında geriye dönüyor, taş ve ağaçlardan başka bir şey göremiyordu. Dağın ortasında yine Cebrail göründü. Ufuk ile sema arasını kaplamıştı. Muhammed, olduğu yerde durdu; ne bir adım ileriye ne de geriye atabiliyordu. Cebrail’in heybetine dalmıştı. Cebrail konuştu: "Sana selam olsun ey Muhammed! Sen Allah’ın Resulüsün! O’nun peygamberisin!" Cebrail bu sözleri söyledikten sonra kayboldu. Hz.Muhammed, hala olduğu yerde duruyordu. Ona peygamberlik verilmişti. Allah onu kendi Peygamberi, Resulü yani insanlara elçi olarak seçmişti. Gelen bu ilk vahiy üzerine, peygamberliğini ilk olarak Hz.Hatice’ye bildirdi.Hz. Hatice de durumu amcazadesi Varaka Bin Nevfel ’e açtı. Varaka da ona; görünen meleğin Cebrail olduğu, kendisine vahi nazır olduğunu ve peygamberlik geldiğini tefsir etti. Sonra Hz. Hatice ile beraber geri gönderdi. Bir süre vahiy kesildi. Çok geçmeden, onu doğrudan doğruya göreve çağıran "...Kalk, insanlara tuttukları yolun kötü olduğunu bildir, Rabbini ulu tanı ve yüce tut. Elbiseni temizle, putları terk et!" ayeti (96/Alak Suresi, 1-5) indi.

Sünni inanışına göre Hz. Muhammed’in İslam'a çağrısına ilk uyan, eşi Hz.Hatice oldu. Onu amcası Talip’in oğlu Ali, azatlı kölelerden Zeyd bin Harise ve Ebu Bekir izledi. Şia'ya göre ise ilk Müslüman amcasının oğlu Ali bin Ebu Talib'dir. Bir süre yine vahiy kesildikten sonra on bir ayetten oluşan Duha Suresi (93) indi. Bu surede, Allah’ın Peygamber’i yalnız bırakmadığı, yetimken barındırdığı, bu nedenle yoksullara yardım edilmesi ve iyi davranılması gerektiği üzerinde duruldu. Bu dönemde islam dinini kabul edenlerin büyük bir çoğunluğu üst düzeyden, mal ve canlarını vermekten çekinmeyen kişiler oldukları halde, dinlerini gizlemek zorunda kaldılar. Belli bir süre sonra Hz.Muhammed`i önce akrabalarını, ardından Safâ tepesi ne çıkarak tüm Mekke halkını açıktan açığa müslüman olmaya çağırdı. İlk müslümanlar çok ağır hakaret ve işkencelere katlanmak zorunda kaldılar.


Mekke'de kamplaşma:

Hz.Muhammed’in halkı müslüman olmaya çağrısı, kendi mevkilerinin tehlikeye girebileceği kaygısıyla putperest inançdaki önemli kişileri tedirgin etti. Kabe’den putların kaldırılmasının, ticareti engelleyeceği ve birtakım alışkanlıklara son verileceği için büyük tepki ile karşılandı. Bir bölüm müslüman, kendilerine yapılan işkenceler artınca Habeşistan’a (Etiyopya) göç etmek zorunda kaldı. İki dalga halinde göç edenler, bir süre sonra Hz. Muhammed’in Mekkeli müşriklerle anlaştığı yolunda aldıkları bir haber üzerine geri döndülerse de Mekke’ye geldiklerinde bunun doğru olmadığını öğrenince yeniden gittiler. Bu arada iki güçlü ve önemli mevki sahibi kişi olan Hz.Ömer ve Hz.Hamza’nın müslümanlığı kabul etmeleri müslümanların moral ve cesaretlerini artırdı; Kabe’de açıkça namaz kıldılar. Hz.Muhammed’in, amcası Ebu Leheb dışındaki akrabalarından yardım görmesi ve Mekke önde gelenlerinden bazılarının müslüman olmaları, putperest inancına sahip kişilerin tepkilerini daha da artırdı. Hz.Muhammed, eşi Hz. Hatice ve amcası Ebu Talib’in ölmeleri üzerine Mekkeliler’in müslüman olmaları konusunda ümitsizliğe kapılarak Taif’e yerleşmek istedi. Ancak burada tepki daha da büyük oldu ve Hz.Muhammed geri dönmek zorunda kaldı. Tüm bu olaylara rağmen, peygamberliğine olan inancı, düşüncelerini sürekli yaymasını sağladı. Bu inancından cesaret alarak din alanındaki çalışmalarını Mekke dışına taşımaya yöneldi.

İsra:

Hz.Muhammed Hac mevsiminde Mekke’ye gelen Medineliler ile anlaştı. Medineliler, dini bir vaizden çok, kabile savaşlarında kendilerine önderlik edecek birini arıyorlardı.Hz. Muhammed’de bu iki niteliğin de bulunduğu, Hicret’ten (622) sonra anlaşılacaktı.

Kur'an’dan ve hadislerden aktarılanlara göre,Hz. Muhammed, Medine’ye gitmeden bir süre önce, İsra ve bazı kaynaklara göre de Mirac olayı meydana geldi:

Bu gecede, Muhammed, Cebrail’in eşliğinde, önce Mescid-i Aksa’ya gitti. Orada, İbrahim, Musa, İsa ve diğer peygamberlerden bazılarıyla karşılaşarak, onlarla görüştü. Sidretu’l-Münteha’da, kendisine gösterilmek istenen Allah’ın ayetlerini gördükten sonra, aynı gecede Mekke’ye döndü. Ayrıca bu gecede Allah ile insanların anlayamayacağı bir dil ile konuşmuştur. Bu semavi gece yolculuğunda,Hz. Muhammed’e Cennet ve Cehennem ve bu ikisine girenlerin hali gösterildi. Bu yolculuk esnasında, diğer bazı hükümler yanında beş vakit namaz da farz kılındı. Sünni inancında Muhammed bu yolculuğu hem ruh hem beden ile Şii inancında ise sadece ruh ile yapmıştır.[11]

İslam dininin temel kaynağı Kur'an'da sadece İsra olayına yani peygamberin Mescid-i Aksa'ya gidişine yer veirlir. Diğer detaylar ise,Mirac olarak adlandırılır ve Kur'an'da yer almaz.Bu bilgiler Hadis kaynaklarında geçmektedir.

Hz.Muhammed,Mekke’ye dönünce, bu yolculuğunu anlattı. Bunun üzerine Kureyş'liler, onla alay etmeye başladılar. Ebu Bekir'e giderek dediler ki: “Senin adamın dün gece Kudüs’e, oradan da semaya çıkıp tekrar Mekke’ye döndüğünü söylüyor, ne dersin?” Ebu Bekir de: “O dediyse doğrudur!” dedi. Fakat inanmayanlardan çoğu bu sözle ikna olmadı.

Akabe biatları :

Hz.Muhammed, bir Hac mevsiminde Akabe’de Yesribliler (Medineliler) ile görüştü. Medinelilerden, önce altı, sonra on iki kişi müslüman oldu. Medineliler İslam’ı kabul edip memleketlerine döndüler ve İslam’ı anlatmaya başladılar. Ertesi yıl aynı yerde yetmiş üç erkek, iki kadın Medineli müslüman, Hz.Muhammed Medine’ye gelip bu kente yerleşirse kendisini koruyacaklarına söz verdiler. Bu anlaşma Mekke’de öğrenilince müslümanlara baskı ve zulüm daha da arttı ve müslümanlar büyüklü küçüklü topluluklar halinde Medine’ye göç etmeye başladılar. Medine’nin, Mekke ticaret yolu üzerinde bulunması ve burada müslümanların giderek çoğalması, Mekkeliler’in çıkarlarına aykırı düştü; bu nedenle müslümanların Medine’ye göç etmelerine engel olmaya çalıştılar.

Hicret:

Müslümanlığa karşı olan Mekkeliler, her türlü baskıyla, Hz.Muhammed’i davasından vazgeçiremeyince ve Mekke dışında, yani Medine’de müslümanların giderek kuvvetlendiğini görünce; durumun kendileri için tehlike yaratacağı düşüncesiyle, o zaman Kabe’ye yakın bir yerde bulunan Daru’n-Nedve dedikleri meclislerinde toplanarak meseleyi görüşmeye başladılar.

Görüşler, İslam Dini'nin hızla büyüdüğü ve Hz.Muhammed’in bu çalışmalarını durdurmak gerektiği merkezinde birleşiyordu; putperestlik tehlikeye girmişti ve İslam, Mekke’nin düzenini bozabilecek güçteydi. Mekke’nin ileri gelenleri bu kararı alınca, nasıl hareket edecekleri ve hangi yöntemleri uygulayacakları konusunda görüşmeye başladılar. İlk önce şu görüş ortaya atıldı: “Muhammed’i prangaya vurup hapsedelim!” Bu kabul edilmeyince: “Onu memleketimizden sürgün edelim; ne hali varsa görsün!” denildi. Bu görüş de kabul edimeyince, İslam'ı sevmeyen ve onu çok tehlikeli bulan Ebu Cehil: “Benim görüşüme göre, onu öldürmekten başka çaremiz yoktur. Bunun için de, her kabileden birer genç seçelim. Her birine de birer keskin kılıç verelim. Bunların hepsi birden, kararlaştırdığımız yer ve zamanda Muhammed’i pusuya düşürerek öldürsünler; biz de ondan kurtulalım! Böyle olursa, onun kan davası bütün kabilelere düşeceğinden ve ailesi olan Benu Abdi Menaf, herkese savaş açamayacağından, diyete razı olurlar, biz de diyetlerini veririz!” dedi. Bu görüş kabul edildi.

O gece suikastçiler,Hz. Muhammed’in evini sararak, onu öldürmek için uyumasını beklediler.Allah, onların oyununu Hz.Peygamber’e bildirdi ve Hz.Ali,Hz. Muhammed'in yerine geçti. Suikastçiler yorgani açıp yatakta Ali´yi görünce cok şasırdılar ve durumu üslerine anlatmak üzere gittiler. Hz.Muhammed, evden çıkarak Hz. Ebu Bekir’in evine gitmiş ve hicret için geldiğini söylemiştir,Hz. Ebu Bekir sevinçten ağlamaya başladı.Hz. Ebu Bekir’in evinde bir süre oturduktan sonra beraberce, Mekke’nin güneybatısında bulunan Medine´ye hareket ettiler.

Mekkeliler,Hz. Muhammed hicret edecek olursa, bir kısımı İslam’ı kabul etmiş olan Medine’ye gideceğini biliyorlardı.Hz. Muhammed, bunu düşünerek, Medine yoluna değil, Mekke’nin güneybatısına düşen Sevr dağına hareket etti.

Hz.Muhammed,Hz. Ebu Bekir ile Sevr mağarasında üç gün geçirdi. Mağaraya önce Hz.Ebu Bekir girmiş ve içinde akrep, yılan gibi zehirli hayvanların olup olmadığını yoklamıştı. Bu kontrolden sonra Hz.Peygamber içeri girdi.

Hz.Muhammed’in hicret ettiğini öğrenen Mekke Hükümeti, her tarafa asker seferber etmiş, onları bulup getirene yüz deve ödül vadetmişti. Hükümet askerleri ve Ebu Cehil her tarafta hz. Peygamber ve sadık arkadaşı Hz. Ebu Bekir’i arıyordu. Nihayet askerler Hz.Ebu Bekir’in evine gelince Ebu Bekir’in kızı Esma, onlara Hz. Ebu Bekir ve Hz.Muhammed’in nerede oldukları konusunda bir şey söylemedi. Bunun üzerine Ebu Cehil, Esma’ya şiddetli bir tokat attı.

Bu sırada Mekkeliler, her tarafta Hz.Muhammed’i arıyordu. Hatta becerikli bir iz sürücüsü, Mekke askerlerini Sevr mağarasına kadar getirmişti. Ancak bu sırada bir mucize olmuş bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş ve bir güvercinde yuvasını mağara girişine kurmuştu.Askerler mağaranın yanına gelince,Hz. Ebu Bekir endişenmeye başladı.Hz. Muhammed, onu teselli ediyordu: “Tasalanma, Allah bizimle beraberdir.” Bu sırada askerler, mağara girişindeki örümcek ağını ve güvercin yuvasını görünce içeride kimse olamayacağını düşünerek geri döndüler.

Hz.Muhammed ve Hz. Ebu Bekir 20 Eylül 622’de, Medine yakınlarındaki Kuba’ya ulaştılar. Muhammed, tekbir ve ilahilerle karşılandı; Kuba’ya varır varmaz Kuba Mescidi’ni inşa ettirdi. Burada Külsüm bin Hedm’e konuk oldu.Hz. Muhammed, on gün dinlendikten sonra, yanında bulunan ashabı ile beraber Medine’ye hareket etti. Bu sırada hz. Ali de Kuba’ya vardı.

Hz.Muhammed Medine' de Hz.Hamza başta olmak üzere tüm Medinelilerce bekleniyordu. Hz.Muhammed Medine’de, Beni Salim mahallesinde Cuma Namazı'nı kıldı ve ilk hutbesini verdi. Medine’de Ebu Eyyub el-Ensari’nin konuğu oldu. Medine´ye girdiğinde halk Hz. Peygamberlerinin kendi evlerinde kalması konusunda tartışınca Hz.Muhammed bir öneri sundu "devesinin ilk çökecegi yere evinin yapilmasi" ve halk bunu kabul etti.Devesinin ilk çöktüğü yere bir Mescid ve kendi ailesinin kalması için mescide bitişik odalar yaptılar. Mescidin bir yanına da barınaksız kişilerin kalabilmeleri için “Suffe”adı verilen bir yer yapıldı. Aynı zamanda islam dünyasının ilk yatılı okulu sayılan bu yurtta kalanlara “Ashabu's-Suffe” denildi

Mescid-i Nebevi:

Hz.Muhammed, bir hadisinde şöyle der:

"Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram haricinde diğer mescitlerde kılınan namazlardan bin kat hayırlıdır."

Medine (müslümanlarca Yesrip'e Medinetü'n Nebi , Peygamberin Ülkesi dendi) halkı, dinleri uğruna Mekke’den göçenlerden (muhacirun) ve bunlara yardımcı olduklarından dolayı ensar adını alan yerli halk (aslen Yemenli Evs ve Hazreç kabileleri ki yerleştikleri bu yere Yemen Serabı anlamında Yesrip dediler. Hazreç, Hadramut'ludur.) ile Benu Kureyza, Benu Kaynuka, Benu Nadir adlı Yahudiler’den oluşuyordu. Bunlar arasında birlik sağlamak oldukça güçtü. Medine sınırları yakınlarında Hayber vb. yerlerde yaşayan Yahudiler, varlıklı kişiler olduklarından, çevre üzerinde etkiliydiler. Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki geleneksel düşmanlığın yeniden alevlenme olasılığı da vardı. Ayrıca Ensar ile Muhacirunu kaynaştırmak, çözülmesi gereken bir sorundu.Hz.Muhammed, bütün bu kesimleri birleştirip bağdaştırmak amacındaydı. Ancak her şeyden önce çok yoksul olan göçmenlerin durumlarının düzeltilmesi gerekiyordu.Hz. Muhammed,Muhacirleri Ensar ile kardeş ilan ederek, ensarın onlara yardım etmesini sağladı. Yahudiler ile açılan aralarını düzeltmek için bu kavmi, hıristiyan ve putperestleri de müslümanlarla birlikte içine alan Medine kent devletini kurdu. Arapça Madinat/Madinah ya da Türk söyleyişi ile Medine kelimesi şimdiki devlet anlamındadır, Yesrip bir site devleti idi. Şimdi bile İsrail Devleti'nin resmi adı "Madinat Yişral" dir. Bu kesimlerin hak ve yükümlülüklerini saptayan 47 maddelik bir tür Medine Anayasası'nı benimsendi.

Kendi dinleri ile birçok benzerlikler göstermesine rağmen, Yahudiler müslümanlığa karşı çıktılar. Hz.Muhammed onlara, İslam dininin kendinden önceki peygamberlerin söylediklerine uygun ve onların da bildirdiği, dolayısıyla onların dininin devamı olan bir din olduğunu ifade etti. Yahudiler yine de İslam dinine ve müslümanlara karşı olumsuz tutumlardan vazgeçmediler. Medine’de Hz.Muhammed’e karşı olanlar yalnızca bunlar değildi; Mekkeli putperestlerin ajanları müslümanlığı seçtiklerini söyleyip karışıklık çıkartmaya çalışıyorlardı.

Hz.Muhammed'ın Savaşları:

Hicretten sonra Medine'de birleşen müslümanların karşısında; Mekkeli müşrikler, Medine’de ve çevresinde bulunan Yahudiler ve münafıklar olmak üzere üç çeşit düşmanları vardı. Bu bakımdan tehlike daha çok artmıştı. Böylesine mühim ve tehlikeli bir durum karşısında Hz. Muhammed tarafından yeni tedbirler alındı.

Bedir Savaşı:

Hz.Muhammed (aleyhisselam) Medine'ye hicret ettikten sonra Medine'de bütün işleri ve münasebetleri belli bir tertibe koyup Müslümanları güçlü bir duruma getirdi. Böylece İslamiyet her geçen gün yayılıyor ve Müslümanlar da kuvvetleniyordu. Diğer taraftan Mekkeli müşrikler ise Müslümanlar üzerine saldırmak için devamlı hazırlık yapıyorlar ve savaş için bahaneler arıyorlardı. Nihayet miladi 624 ve hicretin ikinci yılında müşriklerin bin kişilik bir orduyla Medine'ye yürümeleri üzerine Medine dışında Bedir denilen yerde Bedir Savaşı yapıldı. Bu savaşta Müslümanların sayısı 313 kişi idi. Müşriklerle yapılan bu ilk savaşta Müslümanlar ilk parlak zaferi kazandılar. Başta Ebu Cehil olmak üzere müşriklerin ileri gelenleri bu savaşta öldürüldü. Yine bir kısım ileri gelenleri olmak üzere 70'i esir alındı.Hz.Muhammed bu esirlerin bir kısmını fidye karşılığı, okuma yazma bilenleri de Medineli 10 çocuğa okuma yazma öğretmek şartıyla serbest bıraktı. Bu hadise Mekke'den ve Medine'den bir çok kimsenin Müslüman olmasına sebep oldu.

Uhud Şavaşı:

Şevval ayında Uhud gazvesi yapıldı. (625) Bedir savaşında yenilen müşrikler bir yıl sonra da 3000 kişilik bir kuvvetle Medine üzerine yürüdüler.Hz. Muhammed müşriklerin bu saldırısına karşı 1000 kişilik bir ordu ile düşmanı Uhud dağında karşıladı. Bir müdafaa savaşı olan Uhud harbinde Hz. Muhammed'in ( aleyhisselam) mübarek dişi kırıldı, mübarek yüzü kanadı ve mübarek dudağı yaralandı. Hz.Hamza şehid edildi. Bundan başka Muhacir ve Ensar'dan yetmiş sahabi şehid oldu.

Uhud Savaşından sonra hicretin dördüncü yılında Beni Nadir gazası yapıldı. Daha önceden Hz. Muhammed'le anlaşma yapan Yahudi kabilelerinden Beni Nadir kabilesi Uhud Savaşından sonra Hz.Peygamber'e suikast yapmaya kalkışarak anlaşmayı bozdular. Münafıkların kendilerini destekleyeceklerini  söylemeleri üzerine anlaşmayı yenilemeye yanaşmayan Beni Nadir kabilesi ile yapılan savaşta, bu kabile Medine'den çıkarıldı. Böylece Müslümanların Medine'deki durumu daha da kuvvetlendi.

Hicretin dördüncü yılında müşrikler, Medine'den çıkarılan Yahudiler ve münafıklar çok tehlikeli bir hal  almışlar, her fırsatta saldırmaya hazırlanıyorlardı.Hz. Muhammed aleyhisselam bu düşmanlara karşı korunma ve savunma tedbirleri aldı. Bir taraftan da İslâm'ı yaymak için çevrede bulunan kabilelere Eshab-ı kiramdan heyetler gönderiyordu. Onlar da gittikleri yerlerde İslâmiyeti anlatıyor, insanları imân etmeye davet ediyorlardı.

Necidlilerin İhaneti

Medine civarında bulunan iki kabile Hz. Muhammed'e elçi göndererek kendilerine İslâmiyeti öğretmek üzere muallim (öğretmen) istediler. Bu istek üzerine Eshab-ı kiramdan on kişi gönderildi. Recî' denilen yere vardıklarında 200 kişilik bir düşman hücumuna uğrayan bu heyetten 8 kişi şehid oldu. Bu hadiseye "Recî' vakası" denir. Yine Necid şeyhi Ebû Bera'nın Medine'ye gelip kendilerini irşad için muallim istemesi üzerine Eshab-ı kiramdan 70 kişilik bir heyet gönderilmişti. Ashab-ı Suffa'dan olan bu irşad heyeti "Bi'r-i Maune" denilen yere vardıklarında, Necidliler verdikleri teminata rağmen ihanet ederek üzerlerine gönderdikleri bir ordu tarafından yetmişini de şehid ettiler. Bu hadise de "Bi'r-i Maune faciası" adı ile bilinmektedir.

Hendek Savaşı:

Mekkeli müşrikler, Medine üzerine yaptıkları üçüncü ve son saldırıda Beni Nadir yahudileri ile birleştiler. 10000 kişilik bir ordu hazırladılar.Hz. Muhammed ise, 3000 kişilik bir ordu ile Medine'nin etrafına hendekler kazarak müdafa savaşı yapmayı uygun gördüler. Savaş başladıktan sonra Medine'de bulunan Beni Kureyza Yahudileri de anlaşmayı bozarak savaşa katıldı ve Müslümanları arkadan vurmak istediler.Çıkan kuvvetli fırtına ve şiddetli yağmurla dağıldılar.Mekke'ye döndüler.

Hayber Savaşı:

Hicretin yedinci senesinde, İslâmiyet Arap yarımadasında   süratle  yayılmaya  başladı  ve  düşmanlar oldukça tesirsiz hale getirildi. Bu yılda vuku bulan mühim hadiselerden biri de Hayber'in fethidir.Hz. Muhammed "aleyhisselam" Medine'ye hicret etmesinden sonra antlaşma yaptığı Yahudi kabileleri daha sonra bu antlaşmayı bozarak Mekkeli müşriklerle birleşip Müslümanlara ihanet etmeleri sebebiyle birer birer Medine'den çıkarılmışlardı. Bu Yahudi kabilelerinden Beni Nadir kabilesi Hayber'e yerleşmişti. Hz. Muhammed binaltıyüz kişilik bir ordu ile Hayber üzerine gitti ve bir hafta süren kuşatmadan sonra Hayber fethedildi.

Mute Savaşı :

Hicretin sekizinci yılında Mûte savaşı yapıldı.Hz. Muhammed'in gönderdiği bir elçinin şehid edilmesi üzerine yapılan bu savaş, yüzbin kişilik Rum ordusuna karşı üç bin Müslümanın çok büyük kahramanlıklar gösterdiği bir savaştı. Bu savaştan geri çekilmek zorunda kalan Rumların Müslümanlara karşı olan tutumu iyice kırıldı.

Mekke'nin Fethi:

Hz. Muhammed ile on sene müddetle Hudeybiye antlaşmasını imzalayan Kureyşliler, daha iki yıl geçmeden antlaşmayı bozdular.Hz.Muhammed, Kureyşlilerden, yapılan antlaşmaya uymalarını istedi. Müşrikler buna yanaşmayınca Hz. Muhammed on bin kişilik bir kuvvet ile Mekke üzerine yürüdü. Arap yarımadasında puta tapıcılığın merkezi olan Mekke fethedildi. Ka'be'deki putlar kırılıp Ka'be putlardan temizlendi. Yirmi yıldan beri Müslümanlara amansız düşmanlık yapan müşriklerin de gücü tamamen kırıldı,çoğu Müslüman oldu. Mekke'nin fethinden sonra Hevazin ve Sakif kabileleri Sa'd oğulları gibi bazı küçük kabileleri de yanlarına aldılar. 20 bin kişilik bir ordu ile harekete geçtiler.Hz. Muhammed 12.000 kişilik bir ordu ile üzerlerine gidip bu müttefik müşrik ordusunu mağlup etti. Yenilen müşrikler,Taife sığınarak yeniden savaşa hazırlanmaya başladılar.Hz. Muhammed, Taif’i 20 gün kuşatma altında tuttuktan sonra muhasarayı kaldırdı. Bir sene sonra da Taifliler kendi istekleriyle Müslüman oldular.

İlk dinî ritüeller:

Kur'an, Musevilik (Musa'nın izinden gidenler) ve Hıristiyanlığı (Hristo-İsa'nın izinden gidenler)din olarak tanımakla birlikte, dönemindeki Musevi ve Hıristiyanların bu dinleri bozduklarını belirterek, onları yeniden tevhit dinine çağırdı. Hicret’in 2. yılında (624) Kudüs yerine, Mekke(Kabe) kıble olarak kabul edildi. Müslümanlar Hac farizasını yerine getiremediklerinden, kurban, Musalla denilen açık alanda kesildi; ertesi yıl ise Ramazan ayı, yeniden Oruç ayı olarak kabul edildi ve hac yeniden farz kılındı.

Hz.Muhammed'in,632 yılının Mart ayında (9 Zilhicce) Arafe günü 100.000 den fazla kişiye Rahmet Dağı'nda verdiği son hitabesine veda hutbesi denir.

Vefatı:

632 yılının ortalarında, Veda Haccı'ndan sonra Hz. Peygamber hastalandı. Cemaat namazlarını Hz.Ebubekir kıldırdı; Hz.Peygamber, bir kere onun arkasında namaza gelebildi. Son anlarında Hz.Ayşe yanındaydı.8 Haziran 632'de vefat haberini duyan ashab hemen evine geldi. Ömer onun öldüğünü kabullenemiyordu. Ebubekir "Şayet Muhammed'e tapıyor idiyseniz, bilin ki Muhammed öldü. Yok, şayet Allah'a tapıyorsanız, bilin ki Allah bâkidir." diyerek ortalığı yatıştırdı.Hz. Peygamber Mescid-i Nebi'nin yanında mezarına defnedildi.


Sünnet ve Hadis:

Peygamberin söz, fiil, uygulama ve takrirlerine ait ilme Hadis ilimleri, bunların tatbikine Sünnet denir. Sünnet, İslam fıkhında Kuran'dan sonra ikinci kaynaktır. Peygamber' in sözleri ölümünden iki yüz yıl sonra kağıda dökülmüştür. Sağlığında sözlerinin kaydedilmediği, İslam fıkıhının en önemli hadis kitaplarından olan Müslim, Zehd ve Hanbel' de “Peygamber, 'Benden Kur’an haricinde hiç bir şey yazmayınız. Kim benden bir şey yazdıysa onu imha etsin.' dedi." şeklinde, Buhari ve Müslim' de de Hz.Ömer,Hz. Peygamber’ den halkın doğru yoldan sapmamaları için kendisine bir şeyler söyleyip yazmasını istediğinde,Hz.Peygamber ‘Allah’ ın kitabı bize yeter’dedi.” şeklinde belirtilir. (Kaynak : Buhari, Müslim, Zühd ve Hanbel' in hadis kitapları,)

Şahsiyeti :

İslami kaynaklara göre Hz.Peygamber orta boylu, dalgalı saçlı, siyah gözlü, ay gibi parlak ifadeli esmer yüzü, son derece muntazam bembeyaz dişleri olan bir insandı. Boş şeyler konuşmaz, genellikle susar, konuşan birinin lafını kesmez, bir isteği olanı geri çevirmezdi. Çoğunlukla su ve hurmadan başka yiyeceği olmadı. Bir ata veya deveye bindiğinde yanında yaya yürüyene tahammül etmez veya kendisi inip yayayı bindirir, eline geçeni yoksullarla paylaştığı için akşam eve geldiğinde ev halkına yiyecek olup olmadığını sorar, yoksa oruca niyet ederdi.

Bir güne sabah namazı öncesinde kalkarak namazın sünnetini kılar, sonra mescide çıkarak cemaate farzı kıldırır, güneş doğana kadar onlarla sohbet ederdi. Mescidi Nebevi'de halkın sorunlarını görüşür, öğle sıcağı bastırınca kaylule (öğle uykusu) yapardı. Yolda rastladığına önce kendisi selam verir, önce o elini uzatırdı. Kuran' da ismi geçen diğer peygamberler gibi mucize göstermemiştir, Kuran' a göre İslam dininin "tek mucizesi, Kuran' ın kendisidir." Akşam namazından sonra evine gider,ayakkabılarını çıkarır, besmeleyle girer, ev halkına selam verir, yemek varsa yer yoksa oruç tutar, hanımlarıyla oturur, çocuklarla oynardı. Çocuklar kucağına oturup işediğinde kızmaz, kalkıp suyla temizlerdi. Ev işlerini kendisi yapardı. Gecenin son kısmında kalkıp dişlerini misvaklar, teheccüd namazını kılar, sonra sabah namazına kadar sağ tarafına uzanıp yatardı.

Hayatında kimseye bağırıp çağırmadı, kimseyi kırmadı.Vefat ettiğinde geride yamalı bir hırkadan başka birşeyi yoktu. Bütün ashabınca yaşarken ve müslümanlarca gıyabında sevgi ve saygı duyulan bir insandı.Vefatında,Hz.Ömer kendini kaybetmiş, "Kim Muhammed öldü derse boynunu vururum" demişti.Hz. Ebu Bekir bir süre sonra "Herkes bilsin ki Muhammed'e inanan için Muhammed bir beşerdi öldü, Allah'a inanan için ölümsüz olan Allah'tır" diyerek Ömer'i yatıştırdı.

Kaynakça ve notlar:

1.Bakara Suresi, 89 
2.Saff Suresi, 6 
3.Araf Suresi, 157
4.Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 108, 112
5.Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, 1:353
6.El-Envârü’l-Muhammediyye mine’l-Mevâhibü’l-Ledünniyye, s. 143 (İbn-i Abbas’dan rivayet olunmuştur)
7.Risale-i Nur: 19. Söz, "Risalet-i Ahmediye; Sonsuz Nur: 1. Cilt
8.İbn-i Hişam Sire c. 1 s. 12, İbn-i Sâd Tabakat c. 1 s.55-56, Belâzuri Ensabu'l-Eşraf c.1 s. 12, Taberî Tarih c.2 s. 172-180
9.İbn-i Sâd Tabakat c. 1 s. 20, Müslim Sahih c. 7 s. 58
10.SURUÇ, Salih (2005). Peygamberimizin Hayatı. İstanbul: Nesil Yayınları. ISBN 975-408-019-4 c. 1 s.54-68. 
11. Encyclopedia of Islam and Muslim World (2003),p.482
Es-Sire, İbn İshak
Kütübü Sitte Hadisleri, İbrahim Canan



Bu haber 8,879 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,894 µs