En Sıcak Konular

OSMAN AKYOL'UN ''İLAHİ ADALET KOMÜNİZM'' KİTABI MAHKEMELİK OLDU

26 Aralık 2019 13:41 tsi
OSMAN AKYOL'UN ''İLAHİ ADALET KOMÜNİZM'' KİTABI MAHKEMELİK OLDU Öğretmen - Yazar Osman Akyol'un 2011 yılında yazdığı ve İslam Dini'ni hedef alan ''İlahı Adalet Komünizm'' kitabıyla ilgili hazırlanan iddianama makkemece kabul edildi.

İlahi Adalet Komünizm davası “iddia” ve “savunma”


Geçtiğimiz Ekim ayında yazar Osman Akyol hakkında İlahi Adalet Komünizm adlı kitabında, “Halkın bir kesimini sosyal sınıf, din, mezhep, cinsiyet ve bölge farklılığına dayanarak alenen aşağıladığı” ve “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağıladığı” gerekçeleriyle soruşturma başlatılmıştı. Yürütülen soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamenin mahkemece kabulüyle birlikte yedi sayfalık iddianamenin ve Akyol’un mahkemeye sunacağı yazılı savunmasının tüm detayları da ortaya çıktı.

Geçtiğimiz Temmuz ayında İstanbul’da yaşayan Suriyeli uyruklu bir vatandaşın yazar Osman Akyol’u İlahi Adalet Komünizm adlı kitabında Kuran Kerim’e, Tanrı’ya, Hz. Muhammed’e ve diğer peygamberlere hakaret ettiğim gerekçesiyle CİMER’e şikâyetinin ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu tarafından 2019/14074 soruşturma numarası ile soruşturma başlatılmıştı.

Soruşturma kapsamında ilk olarak 2 Ekim 2019 tarihinde yayıncı Allaaddin Topcu, ardından da 21 Ekim 2019 tarihinde yazar Osman Akyol’un ifadesine başvurulmuştu. 

Geçtiğimiz günlerde savcı Hafize Demir Hamurcu’nun hazırladığı iddianamenin Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nce kabulüyle davada soruşturma aşamasından kovuşturma aşamasına geçildi.

İşte Cumhuriyet Savcısı Hafize Demir Hamurcu tarafından hazırlanan ve Akyol ve Topcu’yu, “Halkın bir kesimini sosyal sınıf, din, mezhep, cinsiyet ve bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılamak”la ve “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamak”la suçlayan yedi sayfalık iddianamenin ve Akyol’un İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 14 Ocak 2020 tarihinde görülecek duruşma öncesi dava dosyasına ibraz edeceği ve bizimle paylaştığı yazılı savunmasının tam metni:


İddianame:


Yukarıda açık kimlik bilgileri yazılı şüpheli Osman AKYOL tarafından yazılan ve Kurgu Kültür Merkezi tarafından yayınlanan "İlahi Adalet Komünizm" adlı kitap içeriğinde İslam dinini, Hz. Muhammed'i ve Kuran'ı ve İstanbul'da yaşayan yoksul halkı alenen aşağılayan ifadelere yer verildiği, 

Şüpheli Osman AKYOL tarafından yazılan kitap içeriğinde Kuran'a, Tanrı'ya Hz. Muhammed'e ve diğer peygamberlere hakaret edildiğine dair 30/07/2019 tarih ve 1901717713 sayılı CİMER ihbarı üzerine Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından başlatılan soruşturma kapsamında yapılan açık kaynak araştırmasından kitabın Kurgu Kültür Merkezi tarafından yayınlandığının belirlendiği, 

Cumhuriyet Başsavcılığımız kayıtlarının tetkikinden Kurgu-1 Gıda Basın Yay. San. Tic. Ltd. Şti. (Kurgu Kültür Merkezi) tarafından yayınlanan, Ağustos 2012 baskı tarihli kitabın yayımlandığı zaman Cumhuriyet Başsavcılığımıza teslim edilmediğinin belirlendiği ve durumun tutanağa bağlandığı,

Yayınevinden 30/09/2019 tarihinde temin edilen kitabın bir nüshasının adli emanetin 2019/19518 sırasına kayden adli emanete, bir nüshasının da dosya içerisine alındığı,

Kitabın Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından resen okunduğu ve incelendiği; bu kapsamda "Kitabın 7-9. sayfalarında yer alan Önsöz kısmının 8. sayfasında yer alan 'Kitabımda, din olgusu ve özelde İslam'ın bir analizini yaparak, İslam'daki yanlışlık ve mantık hatalarını tek tek örneklerden yola çıkarak anlatmak yerine, eleştiri oklarını doğrudan ana kaynağa, Kuran'a yönelttim.' ifadelerine, 9. sayfasında 'Son tahlilde, ticari bir meta olarak yazmadığım bu kitabın, hem bu dünyada hem de öteki dünyada barış ve adalete özlem duyanların 'kutsal kitabı' olmasını temenni ederim.' ifadelerine yer verildiği, önsözde yer alan ibarelerin kitabın arka kapak sayfasında da yer aldığının,

Kitabın 11-74. sayfaları arasında 'Bölüm 1 İSLAM ÖZELİNDE DİN ÇÖZÜMLEMESİ' kısmının yer aldığı; Bu bölüm altında yer alan '1. MUHAMMED KELAMI KURAN' başlığı altında, 11. sayfasında 'Kuran, Tanrı kelamı mı? ... Dilerseniz şimdi Kuran'ın, Muhammed'in sözleri, sanrıları olup olmadığı gerçeğinin izini yine Kuran'da sürelim. Kuran (ya da Kuran'ın Tanrısı); insana özgü bir acizlik ifadesi olarak, tıpkı bir insan gibi, rakiplerini tehdit etmektedir. Örneğin kendisi için eskilerin masalları diyen Nadr bin Haris'i şöyle tehdit eder: Kendisine ayetlerimiz okunduğunda eskilerin masalları der; yakında onun burnuna damga vuracağız. (Kelam Suresi, Ayet: 15-16)...' ifadelerinde yer verildiği; 13. sayfasında '... Kuranda geçen peygamber hikâyelerinin pek çoğu, eski mitlerin ve halk destanlarının tıpatıp aynısı. Burada şu akla geliyor: Pekala Muhammed, bu hikayeleri bize anlatıyor olabilir. Örneğin; Kuran'da geçen Nuh Tufanı hikâyesi, Sümerlerin Gılgamış destanının aynısı.' ifadelerine yer verildiği; 14. sayfasında '... Kuran çelişkilerle dolu bir kutsal kitaptır. Kuran'ın tanrı kelamı olduğunu iddia etmek, bu çelişkileri Tanrı'ya izafe etmek demektir. İşte birkaç örnek... Kuran Zilzal suresi 7. ve 8. ayetlerde 'Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (öteki dünyada) görür. Kim de zerre miktarı şer (kötülük) işlemisse onu görür' diyerek, Marx'ın işaret ettiği gibi ezilen sosyal sınıfları uyuşturma görevini yerine getirirken bu görevini başka ayetlerde unutur' ifadelerine yer verildiği; 17. sayfasında 'Bu tepkiler üzerine Muhammed, Kuran'daki bu çelişkili yargıları ortadan kaldırmak için nasih (yürürlükten kaldıran) ve mensuh (yürürlükten kaldırılan) ayetler kavramını ortaya atmıştır. Yalnız burada açıklanması gereken şey, bu ayetlerin asıl sahibi olduğu iddia edilen Tanrı'nın içine düştüğü çelişkili durumun nasıl izah edileceğidir... Burada tuhaf olan, mutlak bilgili Tanrı'nın doğru olan ayeti önceden kestiremeyip deneme yanılma yoluna gitmesidir. ... Kuran'da keyfi bir Tanrı anlayışı vardır' ifadelerine yer verildiği; 18.sayfasında 'Doğal olarak, Tanrı'sı ilkesiz olan bir dinin fertlerinden ilkeli tutum beklemek yersiz olur. ... Sadece Arap erkeklerinin arzularına hitap eden bir cennet vaat eden Tanrı (ya da Kuran), bildiğimiz -evrensel- Tanrı olamaz. Bunları vaat eden olsa olsa Muhammed'in ta kendisidir. Cahiliye dönemi kapalı Arap toplumunda sübyancılık ve eşcinsel ilişkilerin yaygınlığı bilindiğine göre, cennet tasvirlerinin kimin hayal ürünü olduğunu tahmin etmek zor olmayacaktır' ifadelerine yer verildiği; 19-22. sayfalarında 'www.turkish-media.com forum sitesinde kendini 'kâfir' olarak tanımlayan 'Haksöz' rumuzlu üye; kopyacılar, odun, sex gibi ilginç isimleri olan on sureli uyduruk bir Kuran yazdı. De ki: Aranızdan Haksöz denen bir kâfir bu Kuran'ın benzerini yazdı. (İntikam Suresi, Ayet: 6) İşte size Uyduruk Kuran'ın Kopyacılar suresi ve tefsiri... 1. Ya Muhammed, biz seni onlara dürüst ol diye gönderdik. ... 3. Ağaçtaki yaprağa, yerdeki toprağa, salkım salkım kiraza, çorbadaki kekiğe andolsun ki sen onlara doğrusunu verdin. ... 8. Ey Muhammed, sana yalancı diyorlar, seninle ilişkiye girmesinler diye insanları kışkırtıyorlar. ... Tefsiri: Bizim üç sokak ileride Pakistanlı Muhammed'in küçük bir bilgisayar aksesuar dükkânı var. Bu Muhammed; kendine vahiy geldiğini söylüyor, bayağı inananları da var ama ekmek parası için dükkân çalıştırıyor. Günün birinde müşterisinin birine Kingston marka 512 MB RAM satmış. Sattığı mal arızalı diye müşterisi geri vermek istemiş. Bizim Muhammed hiç oralı olmayınca, müşteri sövüp saymış; Muhammed'e sahtekâr, dolandırıcı diye hakaret etmiş ve RAM'i masaya çarparak gitmiş, başka bir dükkândan başka bir RAM almış. Bunun üzerine Allah, Muhammed'e, Allah'ın sözlerine uygun olarak sattığı RAM'i inkâr edenleri ne ceza beklediğini göstermek için bu sureyi göndermiştir. ... Bakın uyduruk Kuran'da cennet-cehennem nasıl tasvir edilmiş: Bizim sözlerimize inanmayanlar füzyon ateşinde yanacaklar, sen füzyon ateşi nedir bilir misin? Onları sonunda cehennem bekliyor. Allah'a inanan müminleri, yeşil bahçeler, kilo aldırmayan hamburger ağaçları, kâfir malı olmayan kola, mümin icadı whisky ırmakları bekliyor. Onlardan kanasıya yiyecekler, içecekler, onlara helal kıldığımız 90-60-90'lar hizmet edecekler. (Odun Suresi, Ayet: 6) Sex suresinde ise, Hazreti Muhammed'in dokuz yaşındaki Ayşe ve evlatlığı Zeyd İbn Harise'nin karısı Zeyneb'le evliliği; İbrahim Peygamber'in baba bir ana ayrı kızkardeşi Sara ile evliliği; Davut peygamber'in evli bir kadın olan Batşeba'yı sevip kocası Uriah'ı öldürterek ona sahip olması gibi ilginç konular işlenir'  ifadelerine yer verildiği; 23. sayfasında 'İnançlı insanlar, on dört yüz yıldır Kuran'ın hiç bozulmadan bu güne geldiğini zannederler. Zaten 'Kuran'ı biz indirdik ve onu kıyamete kadar koruyacak olan da biziz.' Hicr Suresi, Ayet: 9'da da olduğu gibi Tanrı, Kuran'ı bizzat kendisinin koruyacağına söz vermişti. Ama gelin görün ki, bu kocaman bir yalandır. Ama nasıl olur demeyin, oluyor işte' ifadelerine yer verildiği; 25. sayfasında '... Bütün bu anlatılanlardan sonra tekrar başa dönersek, (haşa) Tanrı'nın sözünde durmadığı sonucuna varırız ki, bu da bizi doğal olarak Kuran’ın Tanrı kelamı olmadığı sonucuna götürür.' ifadelerine yer verildiği; 27. sayfasında 'Artık şu çıkarsamayı yapabiliriz: Kuran, Tanrı kelamı/sözü değil, Muhammed'in sözleridir' ifadelerine yer verildiğinin, 

'2.İSLAM'DA TANRI ANLAYIŞI' başlığı altında, 27. sayfasında 'İslam'da sakat bir Tanrı anlayışı vardır.'  ifadelerine yer verildiği; 28. sayfasında 'Kuran'a baktığımızda öfkeli, sinirli ve iç gerilimi yüksek bir Tanrı portresiyle karşılaşırız. Tanrı insana özgü bir tutumla; kendine inanmayanlarla tartışır, tezlerini çürütmeye uğraşır, daha da olmadı onları tehdit eder. Bu durum bizi, ya sakat bir Tanrı inancına ya da Muhammed'in Tanrı adına yalan söylediği sonucuna götürür. İslam'ın Tanrısı insanları kâfirler ve inananlar diye kategorize eder ve savaş kışkırtıcılığı yapar...' ifadelerine yer verildiği; 30. sayfasında 'Katliam yapmada gevşeklik gösterenler de Tanrı'nın tehditlerinden payına düşeni alırlar... İslam'ın Tanrısı, şanına yakışmayan bir tarzda Şeytan'la polemiğe girer. Tanrı'nın masaya Adem'i sürdüğü pokeri andıran bu ilginç ve karikatürize polemikte, Şeytan da geri kalmaz ve Tanrı'nın restini görür…' ifadelerine yer verildiği; 33. sayfasında 'Tanrı, İslam'da, tahtına oturmuş, dilediğini yapan, sağa sola emirler yağdıran, sorumsuz bir hükümdar gibi tasvir edilmiştir. İslam'ın Tanrı'sı sosyal adaletsizliğin kaynağıdır. ... Kaş yapayım derken göz çıkarmak diye buna denir! İslam'ın Tanrı'sı, kadınların yönetici olamama haksızlığını (sözde) izah ederken 'Allah insanlardan bir kısmını diğerlerinden daha üstün yaratmıştır' diyerek bir pot daha kırıyor' ifadelerine yer verildiği; 34. sayfasında 'İslam'ın Tanrısı, altı yaşındaki Ayşe'ye nikâh kıyıp dokuz yaşına gelince koynuna alan Muhammed'e sessiz kalarak 'sübyancılığı' onaylamakla kalmaz, onu cennette ulaşılacak bir 'ödül' olarak gösterir. ... İslam'ın Tanrı'sı, Muhammed'in cinsel fantezilerine asla ilgisiz kalmaz, bu konuda da ayetler vahyeder.' ifadelerine yer verildiği; 35. sayfasında 'Kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Muhammed'i kurtarma görevi yine Tanrı'ya düşer. ... Yani ortada kötü bir şey yok, sadece vahyedilen bir ayetin Muhammed tarafından pratiği yapılıyor, o kadar. Fazla söze gerek yok, bu ayetlerde doğanın düşünen çocuğu homo sapiensin aklıyla dalga geçiliyor!' ifadelerine yer verildiğinin,

'3.MUHAMMED AKIL HASTASI MI?' başlığı altında, 36-37. sayfalarında 'Elbette on dört yüz yıl önce yaşamış Muhammed için sözü edilen araştırmaları yapma şansına sahip değiliz. Fakat ortada kendini Tanrı'nın elçisi sanan bir vaka var. Biz daha çok Muhammed'in gerçeklik duygusunu yitirip yitirmediği üzerinden teşhis koyacağız. ... Sessiz ve sakin geçen çocukluk yıllarını geride bırakan Muhammed, ergenlik çağına geldiğinde akranlarından ziyade olgun kadınlara ilgi duymaya başladı. Yaşadığı bu cinsel sapmada öksüz büyümesinin payı büyüktü, erken yaşta kaybettiği annesinin eksikliği ruhunda onarılmaz yaralar açmıştı. Çocukluğunda yaşayamadığı anne sevgisinin eksikliğini ancak olgun bir karşı cins giderebilirdi. Yirmi beş yaşına geldiğinde aradığı özellikte bir kadınla tanışma fırsatını yakaladı. Bu kadın kendisinden on beş yaş büyük, kırk yaşında, zengin ve tüccar bir ailenin kızı olan Hatice'den başkası değildi. ... Derken Hatice'yle Muhammed evlendiler. ... O ezik, içine kapanık Muhammed gitmiş, yerine bambaşka biri gelmiştir. Sınıf atlayarak ekonomik altyapısını değiştiren Muhammed için artık sıra, kültür üstyapısını değiştirmeye gelmiştir. ... Hatice'nin endişesi boşuna değildir. Hastalık virüsü artık Muhammed'in içine girmiştir. Hastalığı iyice ilerleyince, gittiği mağarada halisünasyonlar görmeye başlar. Gördüğü bu sanrılar zamanla azalmaz, şiddetini daha da artırır. Nihayet Muhammed, 610 yılında kırk yaşındayken peygamberliğini ilan eder.' ifadelerine yer verildiği; 42. sayfasında '620 yılında elli yaşındaki Muhammed, altı yaşındaki Ayşe adlı bir kız çocuğuna nikâh kıyar. Kıyar, ama cinsel birliktelik için kızın dokuz yaşına girmesini beklemesi gerekir. Olgun-sübyan derken Muhammed, onları korumak gibi kendince haklı gerekçelerle, yaşamı boyunca toplam on bir kadınla birlikte olur. ... Muhammed'in yaptığı evliliklerden biri çok enteresandır, en saf Müslüman'ın bile kafasında şüphe uyandıracak cinsten. Muhammed evlatlığı Zeyd bin Harise'nin karısı Zeyneb'e ilgi duyar ve Tanrı elbette bu ilgiye kayıtsız kalmaz, hemen Muhammed'in arzusuna göre ayetini gönderir.' ifadelerine yer verildiği; 43. sayfasında 'Muhammed bazen sağlık belirtileri gösterip yaşadığı şeylerin vahiy mi, yoksa halisünasyon mu olduğu konusunda çelişki yaşar.' ifadelerine yer verildiği; 44. sayfasında 'Tam da bu noktada Muhammed, Cebrail'in kendisine Dıhye el Kelbi isimli bir adamın kılığında geldiğini söyleyerek bizim şüphelerimizi iyice artırmaktadır. Pekala bir ruh hastası, gerçeklik duygusunu yitirerek gerçekle halisünasyonu birbirine karıştırabilir' ifadelerine yer verildiği; 45. sayfasında 'Muhammed'e dair eldeki verileri incelediğimizde, iç içe geçmiş şizofreni ve paranoyadan söz edilebilir. Gördüğü Cebrail sanrıları tipik bir şizofreni belirtisi olabileceği gibi keza kendini Tanrı'nın elçisi ilan etmesi de bir tür paranoya belirtisi olabilir. Peygamberlik iddiası bir akıl hastalığıdır. Bir kişinin Cebrail'den kendisine vahiy geldiğini iddia etmesi, bu hastalığın belirtisi olan bir tür halisünasyondur.' ifadelerine yer verildiği; 46. sayfasında 'Bizim Muhammed'in kişiliğiyle ilgili bir sorunumuz yok. O, yaşadığı rahatsızlığın etkisiyle gördüğü sanrıları gerçek olarak algılayan, bu algının doğal sonucu olarak kendisini Tanrı'nın elçisi sanan ve bunu insanlarla paylaşan biri. Biz sadece Muhammed'in peygamberliğine değil onun şahsında diğer peygamberlere, hatta peygamberlik makamına karşıyız. ... Eğer mutlaka Muhammed'in peygamberliğine iman edeceksek, o zaman tutarlı davranıp Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi 'peygamberler' koğuşunda yatan diğer kardeşlerimize de inanmamız gerekmez mi?' ifadelerine yer verildiğinin,

'4. AHİRETE İMAN' başlığı altında, 47. sayfasında 'Ecelimiz gelip de öldüğümüzde bizi kabir de (mezar) ilk önce münker ve nekir melekleri sorgular. Eğer bu hazırlık soruşturması neticesinde suçlu bulunursak bize, kıyamete kadar geçici ikamete tabi tutulup 'kabir azabı' çekeceğimiz bir 'cehennem çukuru' tahsis edilir. Bu işlem modern mahkemelerdeki zanlıların mahkûmiyet öncesi tutukluluk hallerine çok benziyor, ama bir farkla, modern mahkemelerde işkence yapılmıyor, fakat kabirde kabir azabı denen ve korku filmlerine taş çıkartan işkencelerden geçiyorsunuz' ifadelerine yer verildiği; 48-49. sayfalarında 'Cennetliklerin ise 'sübyan'larına ve 'şaraptan akan ırmak'larına kavuşmak için kabirde 'cennet bahçesi' tabir edilen ve her türlü konforun düşünüldüğü yerde kıyametin dolmasını beklemeleri gerekiyor. ... Sırada Sırat köprüsü var. Bu 'kıldan ince kılıçtan keskin' olarak tarif edilen köprünün bilindiği üzere altında cehennem, karşısında ise cennet var. Cennetlikler, ip cambazlarının bile geçmekte zorlanacağı bu köprüden bir torpilini bulup geçecekler. 'Orada da torpil olur mu?' demeyin, var! ‘Veren al, alan elden üstündür.’ (Muhammed) Torpilli Müslümanların kimi Muhammed'in, kimi de mensubu olduğu tarikat şeyhinin eteğine yapışıp Sırat köprüsünden karşıya geçecek. ... Son rolleri, final sahnesinde Tanrı'nın kendilerine kurduğu mizansen/tuzak gereği Sırat köprüsünden umutsuzca geçmeye çabalarken aşağıya düşmek'  ifadelerine yer verildiği; 50. sayfasında 'Tanrı, bir ayette 'çok cahil' diye tanımladığı insanı öfke ve kin kusarak cehenneme atacak ve sonsuza kadar da orada tutacak… Neye karşılık? Altmış-yetmiş yıllık ömrü hayatında işlediği dünyevi suçlara karşılık… Vahiy denen şeylerin kimin sözleri olduğuna artık siz karar verin.' ifadelerine yer verildiği; 52. sayfasında 'Kuran'daki cennet tasvirlerine dikkat etiyseniz, çöldeki bir bedevinin arzularını ve fantezilerini çağrıştırdığını ilk bakışta fark edersiniz, bu da sanırım ilginç bir detay olsa gerek.' ifadelerine yer verildiğinin,

'5.ŞERİAT YİRMİBİNCİ YÜZYILIN İHTİYAÇLARINI KARŞILAR MI?' başlığı altında, 54. sayfasında 'İslam Tanrı'nın insanlara gönderdiği genelgeçer kuralların bütünü olsaydı çağımızı da kapsar ve ihtiyaçlarını karşılardı' ifadelerine yer verildiği; 58. sayfasında 'Bir erkek dört kadınla evlenebilir, ama bir kadın iki erkekle bile evlenemez. Erkeklerin grup seks fantezilerine sıcak bakan Tanrı, kadınlara bu konuda aynı anlayışı göstermez, hatta bu tavrını ahrette de sürdürür!' ifadelerine yer verildiği; 59. sayfasında 'Cennette mümin erkeklere çocuk pornosunu çağrıştıran 'iri gözlü ve tomurcuklanmamış' hurilerden en az yetmiş bin tane vaat edilirken, kadına sadece kocası verilir.' ifadelerine yer verildiği; 61. sayfasında 'Savaş meydanında, mücahidlerin savaş çığlıklarına Tanrı'nın gür sesi de karışır... ‘Kafirleri nerede görürseniz, boyunlarını vurun!’ (Muhammed Suresi, Ayet:4)'  ifadelerine yer verildiği; 62. sayfasında 'İslam'ın terörle anılmasında ve İslamofobinin oluşmasında suçlu aranacaksa bu Batı değil, yukarıdaki ayetlerdir.' ifadelerine yer verildiği; 65. sayfasında 'Arapça kelime anlamı 'teslim olmak' demek olan İslam'da bir tür mafya geleneği hakimdir: Bir kere Müslüman oldun mu, bir daha çıkamazsın, ancak cesedin çıkar!' ifadelerine yer verildiği; 71. sayfasında 'Muhammed bir şeyi onaylar da Tanrı durur mu, derhal ayet gönderir.' ifadelerine yer verildiği; 73. sayfasında 'Görüldüğü gibi İslam'ın, onuncu yüzyılın ilk yarısında Müslüman olan Türklere barbarlık ve cehalet dışında katabileceği bir değer yoktur.' ifadelerine yer verildiğinin, 

Kitabın 75-116. sayfaları arasında 'Bölüm 2 YENİ BİR İNANÇ MODELİ: İLAHİ ADALET' kısmının yer aldığı; bu bölümde evren, güneş sitemi, ses duyma frekansı ve görme uzaklığına üzerine bilimsel veriler belirtildikten sonra, 80. sayfasında 'Buradan, insanın doğayı güzel görmesi ve yaşamdan keyif alması için, Tanrı'nın insanın ayarlarıyla oynadığı gibi bir sonuca ulaşıyoruz' ifadelerine yer verildiği; 82. sayfasında 'Tanrı 'mutlak gücüme dayanarak sonsuz cehennem cezasını uyguluyorum' derse, 'adil' sıfatının yanına 'haksız' sıfatı da eklenmiş olur... Müslüman olmayanların ebedi cehennemde kalacakları iddiası, Müslümanların bencilliğinden başka bir şey değildir.' ifadelerine yer verildiği; kitabın 84-97. sayfaları arasında Adnan Hocacılar cemaati (Adnan Oktar ve müritleri) tarafından hazırlandığı belirtilen 2003 yapımı Ateist Felsefenin Çöküşü adlı belgeselin deşifre metninin yayınlandığı; 101-115. sayfaları arasında Tanrı'nın varlığının kanıtlarına yer verildiği, 109. sayfasında 'Sırada sosyal adaletsizliğin kaynağı Tanrı'dır yanlış algısı var. Bu yanlış algının temelinde İslam'ın çarpık Tanrı anlayışı yatmaktadır' ifadelerine yer verildiği; 110.sayfasında 'Namaz ve oruç gibi şekli ibadetleri reddediyoruz. Temel ibadetler: çalışmak, dua etmek ve erdemli olmaktır.' ifadelerine yer verildiği; 112. sayfasında 'Tanrı, kutsal kitaplarda sözü edildiği gibi insanlara Sırat köprüsü türünden, komik tuzaklar kurmaz. Amelleri tartıldıktan sonra günahları ağır basan birine cehenneme gitmesinin bir işareti olarak amel defterini sol elinden verip sonra da alay eder gibi ona Sırat köprüsü mizanseni kurmak, Tanrı'ya yakışan şey değildir.' ifadelerine yer verildiği; 114. sayfasında 'Tanrı emekçilerle beraberdir, onların her ihtiyacını gözetir. Onlara akşam relaks olup rahatlamaları için uyuşturucu bile verir. Evet yanlış duymadınız, uyuşturucu! Stresli ve yorucu bir iş gününün ardından vücutta bir rahatlama hissedersiniz. Bu vücudun salgıladığı mutluluk hormonu endorfinin bir sonucudur. …Yan masadan Tanrı'nın ikramı, buyurun, çekinmeden kullanın!' ifadelerine yer verildiğinin,

Kitabın 117-134. sayfaları arasında 'Bölüm 3 AKILDIŞI BİR EKONOMİK SİSTEM: KAPİTALİZM' kısmının yer aldığı; bu bölümde kapitalizm ve sömürü üzerine yorumlara yer verildiği, 124. sayfasında 'Türkiye'de kapitalizmin iyice vahşileşmeye başlamasıyla ekmek bulma umuduyla İstanbul gibi büyük kentlere akın eden yoksulların varoşlarda yaşadıkları kültürel şoklar, ahlaki yozlaşma ya da gericileşmeyi beraberinde getirdi. Sınıf atlama hayalleriyle İstanbul'a gelen yoksullar için dilencilik, fahişelik, hırsızlık, uyuşturucu ve kadın satıcılığı dışında pek fazla çalışma alanı yok gibi. Çocuklar için de çare bulundu: Sokaklarda özgürce bali çekmek!.. Toplumun diğer kesimleri de bu yozlaşmadan nasibini aldı: yolsuzluk, rüşvet, karolaşma, adam kayırma ve hırsızlık almış başını gidiyor.' ifadelerine yer verildiğinin,

Kitabın 135-149. sayfaları arasında 'Bölüm 4 EN İYİ EKONOMİK MODEL: KOMÜNİZM' kısmının yer aldığı; bu bölümde komünizmin toplumdaki üretim ve paylaşım ilişkilerini 'eşitlik ve adalet' temelinde düzenlemeyi vaat eden, kapitalizmin karşıt tezi olan bir ekonomik model olduğunun ve komünizmin üretim araçlarının (fabrikalar ve tarlaların) mülkiyetinin devletin elinde olmasını savunduğunun belirtildiği, ideal toplum düzeni olduğu iddia edilen komünizmin ekonomik olarak hayata geçirilmesi için yapılması gerekenlerin anlatıldığının belirlendiği" ve durumun tutanağa bağlandığı,

Kitabın yayınevinin yetkilisi ve sorumlusu olan şüpheli Alaaddin TOPCU'nun 02/10/2019 tarihinde Cumhuriyet Basşavcılığımız tarafından müdafi eşliğinde alınan ifadesinde "Kurgu Kültür Merkezi yayınları adlı yayınevinin, Kurgu-1 Gıda Basın Yay. San. Tic. Ltd. Şti'ne ait oduğunu, şirketin müdürü ve yetkilisinin kendisi olduğunu, soruşturmaya konu İlahi Adalet Komünizm adlı kitabın yayınladığı Ağustos 2012 tarihinde de şirketin ve yayınevinin yetkilisinin kendisi olduğunu, Osman Akyol tarafından yazılmış olan söz konusu kitabın kendi yayınevleri tarafından basıldığını, kitabı basımından önce okumuş olduğunu, ancak aradan 7 yıl gibi bir süre geçtiği için içeriğini ayrıntılı olarak hatırlayamsdığını, sadece kitabın bilimsel ve akademik bir kitap olduğunu hatırladığını, kitabın yazarı ve eser sahibi belli olduğundan kendisinin cezai sorumluluğunun bulunmadığını" beyan ettiği, müdafi tarafından verilen dilekçe ekinde yayınevini temsile yetkili olduğuna dair belgeleri ibraz ettiği,

Şüpheli Osman AKYOL'un 21/10/2019 tarihinde talimat yoluyla kolluk tarafından alınan ifadesinde, özetle "İlahi Adalet Komünizm kitabını 2011 yılında yazdığını, Kuran'ı Kerime, tanrıya ve Hz. Muhammed'e hakaret ettiği iddiasının doğru olmadığını, İslam özelinde din kavramını ve Hz. Muhammed özelinde peygamberlik makamını eleştirdiğini ve dini konularda ilahi adalet adında bir felsefi görüş üzerine çalıştığını, kitabında İslam'daki Tanrı kavramını eleştirdiğini, düşüncesini açıklarken eleştiri sınırları dışına çıktığını düşünmediğini" beyan ettiği,

Oluşa ve toplanan delillere göre, şüphelilerin savunmalarının suçtan ve yaptırımdan kurtulmaya yönelik olduğu, 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 11. maddesi hükmü uyarınca süresiz yayın olan kitap ile işlenen suçlardan eser sahibi olan Osman AKYOL'un ve Osman AKYOL'un kitabın yayımı sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması veya verilecek cezanın adı geçenin başka bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkûm olduğu cezaya etki etmemesi halinde yayımcı olan Alaaddin TOPCU'nun cezai sorumluluğunun bulunduğu; kitabın Cumhuriyet Başsavcılığımıza teslim edilmediği ve Basın Kanununun 26.maddesi hükmü uyarınca dava süresinin suçu oluşturan fiilin Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından öğrenildiği tarihten başlayacağı, soruşturmanın ve davanın süresinde olduğu; şüphelilerin kamu barışını bozacak şekilde Kuran'ı, Tanrı'yı ve Hz. Muhammed'i aşağılayan ifadeler içeren kitap yazmak ve yayınlamaktan ibaret eylemleri ile TCK'nın 216/3.maddesinde düzenlenen halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama suçunu işledikleri, eylemin süresiz yayın olan kitap ile gerçekleştirilmiş ve suçun TCK'nın 6/1.g maddesi hükmü kapsamında basın ve yayın yoluyla işlenmiş olması nedeniyle haklarında TCK'nın 218/1 (1. cümle) maddesi hükmünün uygulanması gerektiği; şüphelilerin iş bulma umuduyla İstanbul'a gelen yoksul halka yönelik "İstanbul gibi büyük kentlere akın eden yoksulların varoşlarda yaşadıkları kültürel şoklar, ahlaki yozlaşma ya da gericileşmeyi beraberinde getirdi. Sınıf atlama hayalleriyle İstanbul'a gelen yoksullar için dilencilik, fahişelik, hırsızlık, uyuşturucu ve kadın satıcılığı dışında pek fazla çalışma alanı yok gibi. Çocuklar için de çare bulundu: Sokaklarda özgürce bali çekmek!" şeklinde aşağılayıcı ifadeler kullanmaktan ibaret eylemleri ile TCK'nın 216/2. maddesinde düzenlenen halkı bir kesimini sosyal sınıf, din, mezhep, cinsiyet bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılama suçunu işledikleri, eylemin süresiz yayın olan kitap ile gerçekleştirilmiş ve suçun TCK'nın 6/1.g maddesi hükmü kapsamında basın ve yayın yoluyla işlenmiş olması nedeniyle haklarında TCK'nın  218/1 (1. cümle) maddesi hükmünün uygulanması gerektiği, şüphelilerin ifadeleri, ihbar evrakı, tutanaklar, temsil belgesi, emanet makbuzu, nüfus ve adli sicil kayıtları ile tüm soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmıştır.


NETİCE VE TALEP: Yukarıda açıklanan sebeplerle;

Şüphelilerin yargılamalarının mahkemenizde yapılarak eylemlerine uyan yukarıda yazılı sevk maddeleri uyarınca CEZALANDIRILMALARINA, 

İşlemiş oldukları kasti suç nedeni ile şüphelilerin TCK m. 53/1 gereğince BELLİ HAKLARI KULLANMAKTAN YOKSUN BIRAKILMALARINA,

Adli Emanetin 2019/19518 sırasında kayıtlı kitabın DELİL OLARAK DOSYASINDA SAKLANMASINA karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur. 30/10/2019 

 

Hafize DEMİR HAMURCU 

174667

 Ankara Cumhuriyet Savcısı


Savunma: 

      

Değerli mahkeme heyeti,


2019/271 Talimat dosya numaralı davanın iki numaralı şüphelisi olarak öncelikle şunu belirtmek isterim ki: 

Davaya konu İlahi Adalet Komünizm adındaki kitabımı 2011’de, bu ülkenin aydınlık geleceğine olan sonsuz inancımın bir tezahürü olan heyecan ve hulusi kalple yazmıştım. Hakkımda açılan dava, geçen zaman içinde demokrasi, hukuk ve insan hakları standardımızın geldiği seviyeyi göstermesi açısından manidardır. Sadece kendi adıma değil ülkem adına da çok üzgünüm. 

Bir yazar olarak yerim sanık kürsüsü değil bir tartışma platformu kürsüsü olmalıydı. Öyle bir platformda karşımda olması gerekenler bir kenarda oturmuş sinsice ceplerini doldurup göbeklerini şişirirken biz yazarlar ve yargı mensupları karşı karşıya gelmiş kıyasiye birbirimizi boğazlıyoruz. Bu yönüyle açılan dava işgüzarlığın da ötesinde anlamlara sahip.  

Davaya konu kitabımı başta Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Hulki Cevizoğlu, Soner Yalçın, Yaşar Nuri Öztürk, Adnan Oktar, Edip Yüksel, Ali İhsan Karahasaoğlu gibi ülkemizin önemli devlet adamları ve düşünürlerine; keza başta Diyanet olmak üzere ileri gelen İslami çevrelere ait gazete, dergi ve yayınevlerine gönderdim. İslam dergisinden gelen, “Hazreti Mevlana der ki: ‘Lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye?’ Osman Akyol musun Karayol musun ne menem sapık isen bil ki, senin yazdığın iftira dolu iğrenç yazını burada yayımlamayı uygun bulmadım. Allahu Teala sana ve yolunda gittiğin Ali Rıza Demircan’a ve diğerlerine de hidayet etsin. Ey cahil! Bil ki, Peygamberimiz, Hz. Aişe ile 9 yaşında değil 17 yaşında iken evlenmiştir” cevabı dışında da herhangi bir değerlendirme ya da dönüş alabilmiş değilim. İslam dergisine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Sayın Savcı Hafize Demir Hamurcu’nun hakkımda hazırladığı iddianameye gelecek olursam: 

İddianame pek çok açıdan tutarsız ve yanıltıcı; bu haliyle daha baştan Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından sayın savcıya iade edilmesi gerekirdi. 

Birbirini tekrarlayan hatalar silsilesinden ibaret gibi duran iddianamenin tutarsızlığına ve yanıltıcılığına birkaç örnek vermekle yetineceğim:

Yedi sayfalık iddianame, suç unsuru taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, sadece kitabın sayfalarını alıntılamaktan ibaret kalmış. 

Örneğin iddianamenin bir yerinde “kitabın 101 ila 115. sayfaları arasında Tanrı’nın varlığının kanıtlarına yer veriliyor” deniliyor. Allah’ınızı severseniz Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya çalışmak ne zamandan beri suç kapsamına alındı?

Sayın savcı, “Tanrı, emekçilerle beraberdir; onların her ihtiyacını gözetir. Akşamları relaks olup rahatlamaları için uyuşturucu bile verir. Evet, yanlış duymadınız uyuşturucu! Stresli ve yorucu bir iş günün ardından vücutta bir rahatlama hissedersiniz. Bu vücudun salgıladığı mutluluk hormonu endorfinin bir sonucudur. Endorfin, laboratuar ortamında üretilemeyen ve yan etkisi olmayan bir tür doğal uyuşturucudur: Yan masadan Tanrı’nın ikramı, buyurun, çekinmeden kullanın!” örneğinde olduğu gibi üzerinde çalıştığım kendi görüşüm olan “ilahi adalet”e ait düşünce ve yorumları da suç kapsamına almış. Bir konuda fikrimizi beyan edince otomatik olarak dışımızda kalanları aşağılamış mı oluyoruz? Böyle bir mantık olabilir mi? Eğer bu mantık doğruysa, eleştirdiğim İslam da beni aşağılamış olmuyor mu?

Sayın savcı suçlamalarında adil değil: Kitabımdaki, “Arapça kelime anlamı ‘teslim olmak’ olan İslam’da bir tür mafya geleneği hâkimdir: Bir kere Müslüman oldun mu, bir daha çıkamazsın, cesedin çıkar(!)” lafını bağlamından koparıp cımbızlamış ama hemen peşinden gelen ve cımbızladığı yargıma kanıt teşkil eden, “Mürtedin katli vaciptir” şeklindeki İslam fıkhına ait hükmü almamış. Böylelikle “İslam’da bir tür mafya geleneği vardır” yargısı, mesnetsiz havada asılı kalmış. İddianamede bu şekilde altı oyularak suç ihdas edilen onlarca yargı var: 

“Yine Kuran’a baktığımızda; öfkeli, sinirli ve iç gerilimi yüksek bir Tanrı portresiyle karşılaşırız. Tanrı, adeta insana özgü bir tutumla; kendine inanmayanlarla tartışır, tezlerini çürütmeye uğraşır, daha da olmadı onları tehdit eder. İslam’ın Tanrı’sı insanları ‘kâfirler’ ve ‘inananlar’ diye kategorize eder ve savaş kışkırtıcılığı yapar…” yargısı var ama altındaki bu yargıya kanıt olarak sıraladığım Nisa Suresi, Ayet: 84; Enfal Suresi, Ayet: 65; Tevbe Suresi, Ayet: 73; Tahrim Suresi, Ayet: 9; Bakara Suresi, Ayet: 244; Enfal Suresi, Ayet: 39; Tevbe Suresi, Ayet: 111; Tevbe Suresi, Ayet: 29 ayetleri yok. 

Bir şeyin kanıtları varsa, aksi ispatlanıncaya kadar ona inanmakla mükellefiz. Aksi halde gördüğü her aykırı fikri yargılamaya kalkan yargımızın Ortaçağ engizisyon mahkemesinden ne farkı kalır? 

Sayın savcı, kitabımdaki, “Görüldüğü gibi, 10. yüzyılın ilk yarısında Müslüman olan Türklere, İslam’ın barbarlık ve cehalet dışında katabileceği bir değer yoktur” analizimi bağlamından kopararak cımbızlamış ve sanki bunları ilk defa ben söylüyormuşum gibi lanse etmiş ve buradan da suç ihdas etmeye çalışmış. Oysa bu tarz analizler geçmişte de pek çok kişi tarafından yapıldı ve bana gelinceye kadar da suçlu sayılmadılar. Örneğin yazar Erdoğan Aydın, Nokta dergisinin 24 Temmuz 1994 tarihli sayısında, “Türkler Nasıl Müslüman Oldu?” kitabıyla alakalı olarak kendisiyle yapılan röportajda “İslamlaşmanın Türklere etkisi ne olmuştur?” sorusuna şöyle yanıt veriyor: 

“Öncelikle özgün Türk kültüründeki olumlu ögelerin törpülendiği ve olumsuz ögelerin Tanrısal meşruiyetle kurumsallaştırıldığını söylemeliyim. Örneğin eski Türklerde kölecilik yoktu; İslamiyet’le birlikte kölecilik önemi bir askeri ve ekonomik öge haline gelmiştir. Kadın ikinci sınıf bir cins olmayıp sosyal hayatı birlikte üreten bir konumdaydı; İslamiyet’le birlikte kadın sosyal hayatın dışına itilmiştir. Eski Türklerde kabile demokrasisi geçerliydi; İslamiyet sonrasında ise, gücünü Tanrı’dan aldığı iddiasındaki hükümdarın mutlak totaliter iktidarı kurumlaştı Yaşam koşulları kabileci ilkel sosyalist bir gelenekçe belirleniyordu;  İslamiyet sonrasında sınıfsal farklılıklar topluma meşru bir durum olarak kabul ettirildi. Bütün dinsel inanışlar, birbirlerine baskı uygulamadan ve eşit haklı olarak birlikte yaşayabilirken, İslamiyet sonrası, Müslüman olmayanların ya imhası ya da kelle vergisine (cizye) bağlanarak aşağılanması yoluna gidildi. İnsanların ‘müminler’ ve ‘kâfirler’ diye ayrıma tabi tutularak, ‘kâfir’ denilenlere saldırmanın ‘cihad’ adı altında kutsanması ve onlara ayrı bir hukuk uygulanması yoktu; İslamiyet sonrası böyle oldu. Eskiden yayılma akınları ekonomik gereksinimlerin zorlamasıyla olurken bu kez ‘İslamiyet’in yayılması’ ideolojik zırhı altında ‘meşru’ ve ‘iyi’ bir şey haline getirildi; sonuçta ekonomisi talan ağırlıklı olup işgallerimizle öğünen bir kültürün esirleri haline getirildik.” 

Sayın Savcı, dava konusu kitabımdan, “Türkiye’de kapitalizmin vahşileşmeye başlamasıyla birlikte ekmek bulma umuduyla İstanbul gibi büyük kentlere akın eden yoksulların varoşlarda yaşadıkları kültürel şok, ahlaki yozlaşma ya da gericileşmeyi de beraberinde getirdi. Sınıf atlama hayalleriyle İstanbul’un yolunu tutan yoksullar için; dilencilik, fahişelik, hırsızlık, uyuşturucu ve kadın satıcılığı dışında çalışma alanı yok gibi. Gelecek olan çocuklar için de çare: Sokaklarda özgürce bali çekmek…” lafımı cımbızlayarak beni halkın bir kesimini sosyal sınıf, din, mezhep, cinsiyet ve bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılamakla suçlamış. Anlamıyorum ilkokullarda bu savcılara hiç mi ironi, söz sanatı, gönderme gibi dersler öğretilmiyor. Orada anlamı güçlendirebilmek için tarafımdan abartı sanatı yapılıyor. Ayrıca, “Fransız İhtilali’ni fahişeler yaptı” diyen sevgili Karl Marks’a da gönderme var. Yoksa benim bir evladı olmaktan gurur duyduğum ve ideolojisini savunduğum yoksul halkımı aşağılamam asla söz konusu olamaz. Bu, Cübbeli Ahmet’in, dini değerleri alenen aşağılamakla, suçlanması gibi absürd bir şey.

Sayın savcı beni, “Kamu barışını bozacak/halkı galeyana getirecek şekilde Kuran’ı, Tanrı’yı ve Hz. Muhammed’i aşağılayan ifadeler içeren kitap yazmakla” suçlamış. Bu içini istediğiniz zaman, istediğiniz gibi doldurabileceğin çok soyut bir suçlama. Sayın savcının bu değerlendirmesini ölçü alırsanız hiçbir kavramı, düşünceyi eşleştiremezsiniz. Sözünü ettiği kamu düzeni bozulduysa hani işaretleri nerede? 

Kendisi de bir kadın olan sayın savcıya özel bir sorum olacak: “İlahi Adalet Komünizmi okurken karşılaştığı İslam’ın kadınları aşağılayan hükümleri (hepsi de ayetlerle sabit; kadın yönetici ve imam olmaz, iki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine denktir, erkek dört kadın alabilir ama kadın alamaz, erkek boşayabilir ama kadın kocasını boşayamaz, miras taksiminde kadına bir pay erkeğe iki pay verilir, yaramazlık yaparsa kadın kocası tarafından dövülebilir) karşısında galeyana gelmiş midir, geldiyse ne tür bir eylem içindedir?”

“Miras taksiminde erkek çocuklara kız çocukların iki misli pay verin.” (Nisa Suresi, Ayet: 11)

“Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar.” (Nisa Suresi, Ayet: 34) 

“… Erkeklerden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile iki kadın olsun.” (Bakara Suresi, Ayet: 282)

“Beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da cariyelerinizle yetinin.” (Nisa Suresi, Ayet: 3)

“Başkaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın ve bunlarla yola gelmezlerse dövün.” (Nisa Suresi, Ayet: 34)

Sayın savcı, kitapta alıntıladığım bazı fikirleri benim kişisel fikrim gibi lanse ederek buralardan da yine suç ihdas etmeye çalışmış. 

Örneğin; “Peygamberlik iddiası bir akıl hastalığıdır. Bir kişinin ‘cebrailden kendisine vahiy geldiğini’ iddia etmesi ise, bu hastalığın belirtisi olan bir tür halisünasyondur” lafı bana ait değil, kendisi bir psikiyatrist olan sevgili Prof. Dr. Kerem Doksat’a aittir ve atv’de yayımlanan 20 Nisan 2002 tarihli Ceviz Kabuğu programında söylemiştir. 

 Keza sayın savcının bir sayfaya yakın alıntıladığı ve Kuran’ı aşağılama suçuna delil olarak gösterdiği; Seks, Kopyacılar, Odun gibi ilginç sureleri de olan uyduruk Kuran’ı da ben yazmadım. 2011 yılında eriştiğim www.turkish-media.com sitesinde, Kuran’ın (İslam’ın Tanrı’sının), “Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sure getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) de çağırın. (Bakara Suresi, Ayet: 23)” restini gören “Haksöz” rumuzlu kişi yazmış. Ben de Kuran’daki çelişkilere örnek olarak alıntıladım. 

Sonuç itibariyle: Kolluk kuvvetlerine verdiğim ifademde de belirttiğim gibi kitabımda; İslam özelinde ‘din’ kavramını, Hz. Muhammed özelinde ‘peygamberlik’ makamını ve Tanrı inancım olmasına rağmen İslam’daki Tanrı kavramını eleştirdiğim ve bu tür dini konularda ‘ilahi adalet’ adında yeni bir felsefi görüş üzerinde çalıştığım doğrudur. Eğer bu ülkede eleştiri yapmak, düşünce açıklamak suçsa tamam ben bu suçu işledim. 

Ancak sayın savcı Hafize Demir Hamurcu’nun hakkımda ileri sürdüğü, “Halkın bir kesimini sosyal sınıf, din, mezhep, cinsiyet ve bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılama; halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” suçunu işlemedim. Zaten kimse eleştiri dışında sırf birilerini aşağılamak için oturup da kitap yazmaz. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu yüzden insan hakları ve demokratik standartlar konusunda örnek aldığımız Avrupa Birliği’nde kitaplar hiçbir zaman yargı konusu yapılmıyor.

Savunmamı sadece ve sadece mahkeme heyetinin vicdanına seslenmek için yaptım. Yoksa TCK’nın bilmem kaçıncı maddesinin bilmem kaçıncı fıkrasıyla ilgilenmiyorum. O fıkralarla işgüzar yargı mensupları gülüp eğlenebilirler. Kitabımda da öngördüğüm gibi açılan bu soruşturmayla iki kişinin temsiliyle de olsa İslami kesimin demokratlığını ölçmüş olduk, şimdi sıra iktidarların şuh “sevgilisi” mevcut hukuk sisteminin yargıçlarında.

İlahi Adalet için bir değil bin Osman Akyol feda olsun. Yaşasın İlahi Adalet, yaşasın komünizm!

Gereğini bilgilerinize arz ederim. 24/12/2019


Osman Akyol

Şüpheli


Haber: 24 Aralık 2019, İstanbul

 

 


 

 



Bu haber 1,695 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    9,739 µs