En Sıcak Konular

ARKA BAHÇEDE NELER OLUYOR?

5 Kasım 2011 19:41 tsi
ARKA BAHÇEDE NELER OLUYOR? Bilindiği üzere AKP iktidarı Türkiye'deki tüm kamu ve özel kurum ve kuruluşları hatta kişileri kendisine hizmet eder hale getirmeye çalışmaktadır.

ARKA BAHÇEDE NELER OLUYOR

Bilindiği üzere AKP iktidarı Türkiye'deki tüm kamu ve özel kurum ve kuruluşları hatta kişileri kendisine hizmet eder hale getirmeye çalışmaktadır. Bunlardan sayısal çoğunluk itibarıyla yasama organı ve yürütme organı AKP'nin kontrolü altındadır. Tüm kamu bürokrasisi sadece bakanlar kurulu üyelerinin değil, yakasında AKP rozeti taşıyan her partilinin buyruğunu yerine getirmekte, hukuki mi değil mi dahi düşünmeden istenen ihaleleri yandaşlara kazandırmak için canhıraş gayret sarf etmekte, yarış atları gibi koşuşturmaktadırlar. Sırf koltuklarını korumak uğruna önlerine getirilen her evrakı gözü kapalı imzalayarak, efendilerine hizmet etmektedirler. Artık devletin memuru değil hükümetin memuru, bürokratı gibi çalışmaktadırlar. Diğer taraftan da son Anayasa değişikliği ile de ne yazık ki adli ve idari yargı ile yüksek yargı da önemli oranda AKP'nin nezareti altına girmiş bulunmaktadır.

Pekâlâ, geriye ne kaldı derseniz? Geriye kalan güçlerden medyanın çok büyük bir kısmı iktidarın yandaşlığını yapmakta, neredeyse AKP'nin kolluk görevini üstlenmiş gibi hareket etmektedir. Zira Başbakan artık köşe yazarı atamakta, istemediği kalem erbabının ve muhabirlerin işine son verdirmekte, ekmekleri ile oynanmaktadır. Ha unutmadan listeye birde, Can Kıraç olayında olduğu gibi, işlerine gelmeyen sözleri konuşan, sanal cennet manzaralarından değil de, ekonomik sıkıntılardan bahseden işadamlarını nasıl ve ne ile tehdit ettiklerini de eklemek gerekmez mi?

Dolayısıyla Finans sahasını da kendi iş adamlarından başkasının giremediği, adeta etrafı mayınlı "birinci derecede yasaklı bölgeye" dönüştürdüler. Böylece sermaye kısa sürede el değiştirdi. Helalin haramın, hakkın ve hukukun hiçbir anlamı kalmadı. Haksız kazanç meşrulaştı. Nasıl olsa başımızdakiler "iyi Müslümandır, elbet vardır bir bildikleri" gibisinden bir algılama, AKP'nin oluşturduğu yolsuzluk, ahlaksızlık ve haksızlık batağına, ampul cinsinden hayli sayıda sineklerin üşüşmesinin ve üremesinin yolunu açmış oldu. Neticede yaklaşık son dokuz yılda, Yüce Allah'ın "doksan dokuz ismi" ancak bunların dilinde kaldı. Rehberleri şeytan olunca, işleri şeytanca oldu. Kazançları haram kendileri haramzade oldu.

Hele hele milli bir kurumumuz ve en az iki bin beş yüz yıllık bir irade, güç ve geleneğin sahibi ve devletimizin kuruluşunda belirleyici etken olan ordumuzu düşürdükleri durum, tam bir; "arkası yarın" dizisi gibi. Film 2003 yılının 4 Temmuz Cuma günü vizyona sokuldu. Irak'ta askerlerimizin başına ABD askerleri tarafından çuval geçirildi. AKP hükümeti bu alçaklığa ses çıkarmadı. Hatta ABD'ye nota verecek misiniz sorusuna Başbakan Erdoğan öfkeyle çıkışmış; "Ne notası kardeşim. Burası müzik dükkânı mı? Biz bakkal değil, devlet idare ediyoruz" diyerek tepki göstermişti. Artık TSK'nın itibarı ABD tarafından kundaklanmış, buna yol veren, göz kırpan AKP iktidarı olmuştu. Ahmet Akgül isimli Milli Görüşçü yazar tarafından yazılan ve piyasada satılan "AKP İntihara Gidiyor" isimli bir kitapta diyor ki "Erdoğan ve Gül, tezkerenin geçmesinde kendilerine destek olmayan Silahlı Kuvvetleri cezalandırmak için Amerika'dan bir şey yapmalarını istedi. Onlar da Türk subay ve askerlerinin başına çuval geçirdiler" Ne kadar korkunç bir iddia değil mi? Tekzip edildi mi bilemiyoruz. Ancak sonuçları itibarıyla bir şeylerin habercisi olduğu belliydi.

Ve de zamanla belli oldu. Devamlı olarak kendilerine yönelik bir komplo psikozu yaşayan iktidar, bir yığın uydurma ad ve düzmece dosyalarla TSK mensuplarını tutuklattırdı. Mesela Başbakan Erdoğan'a ve Bülent Arınç'a yönelik olduğu iddia edilen, ancak akıbeti hala kamuoyunca bilinmeyen sözde suikast girişimleri komplolarıyla bir yığın davalar açtılar. Askerlerin şeref ve haysiyetlerini, kurumsal kimliklerini aşağıladılar. Kafalarındaki nefret ateşini bu tarz bir "recm" ile söndürmeye çalıştılar.

Tıpkı camiye olduğu gibi orduya da siyaset karıştırılmamalıdır diyenler, "Ordu camileri bombalayacaktı" yalanıyla halkı; kendi evlatlarının da elbisesini giydiği, süngüsünü taktığı ve "Peygamber ocağı" dediğimiz o şehitler ve gaziler mekânı kutsal ocağa karşı "diş biletmeye" çalıştılar. Orduya karşı psikolojik hareket yürüttüler. Gizli Dolmabahçe görüşmesinin akabinde planlanan senaryoyu hayata geçirdiler. Engin Alan Paşa gibi nice yiğitleri, vakar ve cesaret abidesi nice gerçek kahramanları teröristlerle aynı kefeye koyarak suçladılar. İftiralarla, bir kısım gerçekdışı suçların müsebbibi kıldılar. Bölücü katillerin değil yüzlerini gördüklerinde, isimlerini duyduklarında dahi altlarına kaçırdıkları nice kahraman askerlerden bazıları bu itibarsızlığa dayanamadılar ve kendi canlarına kıydılar. Geride gözü yaşlı, bağrı yanık ana-baba, eş ve evlatlar bıraktılar.

Şüphesiz ki ordu siyasete karışmamalıdır. Bunu 12 Eylül 1980 darbesini yaşamış ve bu darbeden en faza zararı görmüş bir hareketin, ülkücü dünya görüşünün mensupları olarak söylüyoruz. Ancak ordu ile ihtilalcileri, ordu ile dikta heveslilerini ayırmak, sapla samanı karıştırmamak gerektiğine de inanıyoruz. AKP'nin yaptığı gibi her askeri potansiyel suçlu olarak görmemek gerektiğini söylüyoruz. Dağda etnik-bölücü, gözü dönmüş katiller sürüsüne karşı gece gündüz teyakkuz halinde olan, mücadele verenler şimdi mahkeme kapılarında süründürülmekte, katillerin alaylı bakışları karşısında kahrolmaktadırlar. Bunun yanı sıra vatanımız, devletimiz ve milletimiz uğrunda şehit olanların ailelerinin gönlü kırık gözleri yaşlıdır. Gaziler neler oluyor diye şikâyetçidir. Bunların bir kısmı ne ile suçlandığını dahi bilmemektedirler.

Peki, bunların arka planında yatan nedir? Evvela bilinmesi gerekir ki; kamuoyundan gizlenenlerin temelinde hükümetin izlediği ABD güdümlü dış politika yatmaktadır. Tüm yaşananların neye göre tanzim edildiği yeni yeni gün ışığına çıkmaktadır. Türkiye'yi bölgede komşularıyla askeri bir çatışmaya sokacak bir tezgâh gittikçe hayat bulmaktadır. Söz gelimi Suriye'deki rejim muhaliflerinin desteklenmesinin yanı sıra PKK ile yürütülen gizli müzakerelerin geldiği boyut. Hükümetin taviz ve teslimiyete dayalı politikalarının bir sonucu olan "demokratik özerklik" talebi gibi bir kısım dayatmalar, tüm bu yaşananların arka bahçesidir. 


Abbas Bozyel -Ortadoğu

 

Kaynak: ORTADOĞU GAZETESİ http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?id=9959


Bu haber 694 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,807 µs