En Sıcak Konular

ÇANAKKALE VE İSTİKLAL SAVAŞI İLE MEHMET AKİF

14 Mart 2010 15:53 tsi
ÇANAKKALE VE İSTİKLAL SAVAŞI İLE MEHMET AKİF Osmanlı Türkleri, 1912 yılında başlayan Balkan Savaşı'ndan Millî Mücadele'nin sonu olan 1922 yılındaki Başkumandanlık Meydan Muharebesi'ne kadar 10 yıl savaşmış ve bu topraklarda yaşama hakkını destani mücadele ile kazanmıştır.

Çanakkale ve İstiklal Savaşı ile Mehmet Âkif

Osmanlı Türkleri, 1912 yılında başlayan Balkan Savaşı'ndan Millî Mücadele'nin sonu olan 1922 yılındaki Başkumandanlık Meydan Muharebesi'ne kadar 10 yıl savaşmış ve bu topraklarda yaşama hakkını destani mücadele ile kazanmıştır. Fakat bu destan parça parça yazılıyor, henüz tamamı yazılamadı. Çünkü Osmanlı'nın küllerinden yeniden doğan Cumhuriyet bütün kurum ve kuruluşlarıyla demokratik bir devlet haline gelemedi. O yüzden de tarihiyle barışık, kültür mirasına sahip çıkan çağdaş bir toplum olarak görülmüyoruz. Bu toplumun temel değerleri bin yıllık Türk tarihinde olduğu kadar, son savaşta da aranmalı...

Mart 1915-Ocak 1916 arasında, on ay kadar süren Çanakkale Savaşı, aslında Birinci Dünya Savaşı'nın bir cephede yapılan muharebesi olmasına rağmen sonuçları açısından çok önemli. Sürpriz bir cephede açılan bu savaşı kazanmak için bütün gönüllü gücünü kullanan, bu zaferin ardından birbiri peşine mağlubiyetler yaşayan Osmanlılar Birinci Dünya Savaşı'nı kaybeder, ama yeni bir İstiklâl Savaşı "milletin iradesi ve kararlılığı" ile başlar. Fakat Cumhuriyet'ten sonra bu savaşların tarihi yazılmadı, devlet bir tür toplum mühendisliğine başladı. Eğitim kurumları yanında güzel sanatlara ait pek çok kuruluşun, basın ve edebiyat adamlarının bu toplum mühendisliğine iştiraki sağlanmış, iştirak etmeyenler susturulmuştur.

Mehmet Âkif bu suskunluk döneminden önce, Çanakkale ve İstiklâl Savaşı ile ilgili küçük birer destan sayılacak şiirlerle Millî Mücadele ruhunu şahlandırmak için yazdığı yazı ve verdiği hitabelerle görevini zamanında yapmış, savaşa bizzat iştirak etmiştir. Bunu yapamayanlar ise, ya bu savaşları küçümsemiş yahut da devrimleri abartarak gündem değiştirip görev ve sorumluluğunu savsaklamaya, "gelenin keyfi için geçmişe sövmeye" başlamıştır.

Neredeyse 100 yıla yakın bir zaman geçtiği halde, bu yakın tarih travmasını ve büyük değişimi her çevreden insanın anlayıp kavrayabileceği kadar açık ve anlaşılır bir tarzda anlatamamışız. O yüzden de yoğun bir "Türkün Türke propagandası" niteliğindeki yakın tarih kitapları yazmış ve ders kitaplarında bu toplumun gerçeğinden uzak, hayalî resimler çizmişiz.

Bilgi çağında tarihimiziiyi öğrenmek

21. yüzyılın başında yeni bir milenyuma girdiğimizi ve bilgi çağında daha çok donanımlı olmamız gerektiği üzerinde çok duruldu, fakat yakın tarihimizi iyi öğrenmeden kendi kimliğimizi bile doğru dürüst ifade edemeyeceğimize kimse dikkati çekmedi. Halbuki bu mesele her bakımdan önemlidir ve AB kapısında yıllarca bekletilmemizin sebeplerinden biri de budur. Son yıllarda birbiri peşinden Batılı ülkelerinin Türkiye'yi soykırımla suçlaması, aslında yeni bir psikolojik savaşın göstergesidir ve bu suçlamalara dışarıdan Batılılar, içeriden de T.C. vatandaşları destek vermektedir. Osmanlı'da da böyleydi bu ve tavırlar değişmiyor...

Bugün Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş döneminde, 10 yıl boyunca her cephede Batılı emperyalistlere karşı savaşan devletimizi suçlayanlar, aslında 20. yüzyılın en büyük soykırımının bize karşı yapıldığını unutturmak istiyorlar. Bunun için yaşadığımız coğrafyadaki her sıkıntılı konuda devletimizi suçlamaya çalışarak bize karşı düşman kuvvetleriyle işbirliği yapan azınlıkları savunmaya, 100 yıl önceki savaşlarda ölenlerin sorumluluğunu bize yüklemeye çalışıyorlar. Bu konuda yeterli donanıma ve gerekli şuura sahip olmayan yöneticiler, hedef tayininde zorlandıkları için, gerçek düşmanlar yerine hayalî iç ve dış düşman üretip bunların paranoyası ile halkı baskı altına alıp bize tuzak kuran dünyaya gözlerini kapatıyorlar.

AB yolunda çağdaş bir toplum olarak dünyada hak ettiğimiz yeri alacaksak, bunu tarihî ve kültürel değerlerine sahip çıkan bir toplum olarak gerçekleştirebileceğiz. 1912-22 yılları arasında yaşananlar, Çanakkale ve İstiklâl Savaşı'yla her türlü direnişin ve millî kimliğin tezahürlerini ortaya koyan bu toplumun tarihî ve kültürel değerleri bilinmedikçe, bağımsız yaşama ve kendi kimliğini gerçekleştirerek benimseme iradesi olmazsa, bunun sözcülüğü de yapılamaz. Bunu ortaya koyacak bir kütüphane gerekir. Bugün yaşadığımız her sıkıntıda, aslında kimlik bunalımı ve yeni nesillerin hedefsiz bir hayat tarzında düştükleri boşluk vardır.

Bu yıl Çanakkale Zaferi'nin 95. yıldönümü kutlanıyor. Önümüzdeki beş-on yılın, Çanakkale Savaşı ile İstiklâl Savaşı'nın bizim için ne ifade ettiğini anlatan faaliyetlere ayrılması, yarışmalarla genç sanatçıların ve araştırmacıların eser vermeleri için desteklenmesi gerekir. Böylece 2015-2020 yıllarında, Çanakkale ile İstiklâl Savaşı'nın 100. yıldönümünde büyük bir millî kütüphane oluşturabiliriz. Bunun için turizmle de ilgili olan Batı bölgelerinin tarihiyle destanının yazılmasında Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın görevi olduğuna inanıyoruz.

Devlet kurumları ve TRT ile ilgili bakanlıkların her türlü mazereti bırakarak, ciddi projelerle, öz kaynaklarını seferber etmeleri gerekir. Ayrıca, sponsor bütçelerini harekete geçirerek filmi de yapılabilecek kitaplarla büyük bir kütüphane oluşturma çabasına girilmelidir. Tabii belediyelerin de müteşebbislerle birlikte hareket etmeleri gerektiği kanaatindeyiz.

Mehmet Akif'i ve Safahat'ı okumak

Her Mart ayında İstiklâl Marşı'nın resmen kabulü ile Mehmet Âkif'in şahsiyeti hakkında çeşitli toplantılar düzenlenir ve onun bütün şiirlerini topladığı Safahat üzerine konuşmalar yapılır. Bazı darbe dönemlerinin anormalliklerinden biri olarak, zaman zaman görülen Mehmet Âkif ve İstiklâl Marşı düşmanlıkları da zaman zaman ortaya çıkar. 28 Şubat'ta dişçi bir komutanın İstiklâl Marşı aleyhinde konuşması nasıl bir densizlikse, 1922 yılından, yani marşın kabulünden bir yıl sonrasından beri hep başka sebeplerle eleştiri konusu olması da aynı densizliğin başka tezahürleridir.

Elbette İstiklâl Marşı tenkit edilemeyecek kadar lâyüs'el bir metin değildir ama hiçbir toplumda böyle meşhur ve millet ile tam kucaklaşabilmiş bir şairin şiiri bizimki gibi millî marş olmamıştır. Sadece Pakistan'ın "millî teranesi" Muhammed İkbal gibi büyük bir şaire aittir, o da marş olsun diye yazılmamıştır. Pek çok milletin millî marşı anonimdir, yahut Fransız Millî Marşı gibi bir gecelik heyecanın eseri olarak yazılan metnin bestelenmiş şeklidir. Esasen yapılan eleştiriler de birbiriyle hiçbir ilişkisi olmayan çelişkilerle doludur. Kimine göre İstiklâl Marşı "ümmetçi bir şair"in şiiridir ve millî bir devletin marşı olamaz, kimine göre de bu metinde "ırk" kelimesi geçtiği için Âkif "ırkçı" bir şairdir, bu toplumun sözcüsü olamaz... Ataç gibi densizlere göre, Âkif zaten şair değildir, bu metin de o yüzden millî marş olmaya layık değildir... Hepsi cehalet veya kör düşmanlık ifadesidir!

Görüldüğü gibi, hepsi de birbirinden tutarsız olan bu eleştiriler 90 yıla yakın bir zamandır gereksiz bir şekilde tartışılmakta, bayrak ve sistem tartışmalarının çıkmazında millet oyalanmaktadır. Bizim kadar bunları mübalağalı tartışmalara konu edinen ve en büyük bayrak ve kutsal sisteme sahip olmaya çalışan bir millet daha yeryüzünde yoktur. O yüzden olsa gerek, 150 devlet kurabilmek için bu kutsal devletlerin 149'unu kendimiz yıkmışızdır... Halbuki gerek İstiklâl Marşı ve gerekse Safahat dikkatle okunursa, Mehmet Âkif'in örnek bir şahsiyet olduğu görülür. Bu yolda uzun araştırmalara, sonu gelmez tartışma ve sempozyumlara da gerek yoktur. Sözlüklü veya sadeleştirilmiş Safahat ile Âkif'in Düzyazıları birer kitap olarak yayınlandı ve bunları anlamak diye bir mesele artık ortadan kalktı.

M. Ertuğrul Düzdağ'ın yıllardan beri Safahat ve Mehmet Âkif'le ilgili yaptığı yayınlar, yukarıda zikrettiğimiz kitaplara kaynak olmuştur. "Fâsıklardan gelen haberleri tahkik etmeden inanmayınız!" emrine itibar eden aydınların elbette doğru kaynaklardan besleneceğini ve çevresini doğru bilgilerle şuurlandıracağını biliyoruz. Fakat bütün bunların yine de dinî ve millî değerlerimize, tarihî, siyasî ve edebî portrelere yan gözle bakan çevrelerin uyandıracağı fitneyi önlemeyebilir. Son günlerde yeniden hortlayan bu fitne-fücurlar yine görevde.

Kemalist-Komünist fikirleriyle gündemde kalmak için sürekli yalan söyleyip dedikodular üreten Yalçın Küçük, Silivri'den merhameten çıkarıldıktan sonra İstiklâl Marşı'nı Mehmet Âkif'in yazmadığı, onun için de Safahat'ına almadığı şeklinde safsatalar uydurmaya başladı. Tipik bir "Ergenekoncu" olarak 27 Mayıs'tan beri bilinen bütün darbelere katılmaya çalışan -Aziz Nesin'in ifadesiyle- bu "klinik tip" aslında Can Yücel'in çok güzel nitelendirmesiyle ifade edilebilir: Küçük adamdır, mide bulandırır; ama Âkif'e merak da uyandırabilir.

Mustafa Miyasoğlu - Milli Gazete

 

Kaynak: MİLLİ GAZETE,http://www.milligazete.com.tr/makale/canakkale-ve-istiklal-savasi-ile-mehmet-âkif-156006.htm



Bu haber 1,055 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,156 µs