En Sıcak Konular

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ'DAN ERMENİSTAN'LA YAPILAN PROTOKOLLERE AĞIR ELEŞTİRİ

21 Eylül 2009 22:09 tsi
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ'DAN ERMENİSTAN'LA YAPILAN PROTOKOLLERE AĞIR ELEŞTİRİ Elekdağ'dan, Ermenistan'la yapılan prokokollere ağır eleştiri: ''Sorumlular, bu işi kendi inisiyatifleriyle yapacak kadar basiretsiz ve hain olabilirler mi?''

Eski Büyükelçi ve CHP Milletvekili Şükrü Elekdağ Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşesinden Ermenistan'la yapılan prokokollere ağır eleştiri getirdi: ''Sorumlular, bu işi kendi inisiyatifleriyle yapacak kadar basiretsiz ve hain olabilirler mi?''...

İşte o yazılar:

Ermenistan'la Paraf Edilen Protokoller...

Bölgede istikrarın sağlanması açısından yaşamsal bir işlevi olduğu kanıtlanmış olan Kars Antlaşması’nın statükoyu koruyucu ve Türkiye’ye Nahcivan üzerinde garantörlük hakkı veren hükümlerinden feragat edilmesi, akla durgunluk veren bir basiretsizliği yansıtıyor.

Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Elkhan Polukov kısa süre önce yaptığı açıklamayla Karabağ sorununa aşamalı bir çözüm sağlanabileceğine işaret eden Bakû kaynaklı sinyallere bir yenisini daha ekledi. Polukov şunları belirtiyor: “Karabağ çevresinde işgal altında bulunan beş bölge Ermeniler tarafından boşaltılır ve geri kalan Kelbeçer ve Laçin bölgelerinden de Ermeni kuvvetlerinin çekilmesi kesin bir takvime bağlanırsa, Karabağ sorununa ilişkin bir anlaşmanın ilk aşaması gerçekleşir ve bu durumda Azerbaycan da sınırlarını Ermenistan’a açar.” AGİT bünyesinde Karabağ sorununun çözümüyle görevli Minsk Grubu’ndan sızan haberler de bu nitelikte bir ara çözümün gerçekleşmesi olasılığının giderek arttığını yansıtıyor. Tabiatıyla, böyle bir gelişme halinde, AKP hükümeti açısından, Ermenistan’la diplomatik ilişki kurulmasını ve sınırların açılmasını öngören iki protokolün onay için TBMM’ye sunulmasına bir engel kalmayacak. Bu olasılık, protokollerin Türkiye’nin çıkarlarına ne ölçüde cevap verdiği hususunun özenle değerlendirilmesini zorunlu kılıyor.

Kars Antlaşması’na atıf yok

Böyle bir inceleme, protokollerin ülkemizin çıkarları açısından ciddi sakıncalar yarattığını ortaya koyuyor. Bunlardan birincisi, Diplomatik İlişkilerin Kurulmasını Öngören Protokol’de, iki ülke sınırlarının tanınmasına ilişkin şu ifadeden kaynaklanıyor: “İki ülke arasındaki mevcut sınır uluslararası hukukun ilgili anlaşmalarında tarif edildiği şekliyle karşılıklı olarak tanınmaktadır.” Bu cümle, her ne kadar, Erivan’ın, Türkiye ile olan mevcut sınırlarını tanıdığı izlenimini veriyorsa da, gerçekte, iki ülkenin sınırlarını ayrıntılı biçimde çizen 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması’nın geçerliliğini belirtmeyerek sınır konusunu tartışmaya açık bir hale getiriyor.

Kars Antlaşması’nın geçerli olduğuna atıfta bulunulmamasının ne gibi sonuçlar doğuracağını anlamak için Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan Ermenistan’ın ilk yaptığı şeyin Kars Antlaşması’nı tanımadığını açıklamış olduğunu anımsamak yeterlidir... O dönemde Ermenistan parlamentosunda cereyan eden görüşmelerde, Kars Antlaşması’nın Sovyetler Birliği’nin vesayeti altındaki Ermenistan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti tarafından imzalanmış olduğu, bu itibarla sadece Sovyetler Birliği için geçerli olduğu ve bağımsız Ermenistan’ı hiçbir şekilde bağlamadığı vurgulanmış, ayrıca, bağımsız Ermenistan açısından sadece Sevr Antlaşması’nın geçerli olduğu ileri sürül- müştü. O günden bugüne kadar da, Ermenistan’ın resmi politikası Kars Antlaşması’nın geçerliliğini reddetmek olmuştur.

Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi ve arması

AKP hükümetinin iddiasına göre, protokolde yer alan sınırların tanınmasına ilişkin ifadeler Kars Ant- laşması’nın geçerliliğini teyit etmektedir. Oysa, bu görüş inandırıcılıktan yoksun. Çünkü, Erivan’ın Türk topraklarına yönelik talepleri Ermenistan devletinin kurucu belgelerinde açıkça yer alıyor. Nitekim, Ermenistan parlamentosunun 23 Ağustos 1990’da kabul ettiği Bağımsızlık Bildirisi’nde, Doğu Anadolu’nun “Batı Ermenistan” olarak adlandırılması suretiyle Türkiye’nin toprak bütünlüğünün tanınmadığı vurgulanıyor. Üstelik anılan bildiriye Ermenistan Anayasası’nda atıfta bulunuluyor. Ayrıca, Ağrı Dağı’nın Ermenistan’ın resmi devlet arması olduğunun Ermenistan Anayasası’nın 13. maddesinde tescil edilmesi de, Ermenistan’ın Türk toprakları üstündeki emellerinin derin ve silinmez niteliğini kanıtlıyor.

Belirttiğimiz hususlar, Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin barışçı ve sağlıklı bir zemine oturtulmasını öngören bir belgede her şeyden önce mevcut sınırları saptayan Kars Antlaşması’nın geçerliliğinin açıkça tanınması gerektiğini ortaya koyuyor. Ermenistan’ın, her ne sebeple olursa olsun, buna karşı çıkması iyi niyetle bağdaştırılamaz ve bir art niyetin varlığına işaret eder ki, bu niyet esasen en çarpıcı biçimde Ermenistan’ın Bağımsızlık Bildirisi, anayasası ve devlet armasıyla canlı tutulmaktadır. Sonuç olarak, Kars Antlaşması’na protokolde yer verilmemesi, Ermenistan’ın iddialarının kabul edildiği izlenimine yol açmak suretiyle kriz ve çatışma yaratma potansiyelini taşımaktadır.

Kars Antlaşması’nın geçerliliğinin tanınmamasının yaratacağı bir başka sakınca da, Türkiye’nin Nahcivan üzerindeki hak ve sorumluluklarından feragat etmesi sonucunu doğuracağıdır. Bu hak ve sorumluluklar 16 Mart 1921 tarihinde Moskova’da imzalanan Türkiye-Sovyet Rusya Dostluk ve Kardeşlik Ant- laşması’ndan ve bu antlaşma hükümlerinin kendi imzacıları için de geçerli olduğunu teyit eden Kars Antlaşması’ndan kaynaklanıyor. Nitekim, Moskova Ant- laşması’nın 3. maddesi şöyledir: “Bağıtlı Taraflar, antlaşmanın 1 (C) ekinde belirtilen sınır içindeki Nahcivan kesiminin, koruyuculuk hakkını üçüncü bir devlete hiçbir zaman bırakmamak koşulu ile, Azerbaycan koruyuculuğunda özerk bir bölge oluşturulması konusunda anlaşmışlardır.” Moskova Antlaşması’ndaki bu hüküm, Kars Antlaşması’nın 1. ve 5. maddeleri gereğince bu antlaşmanın akit tarafları olan Türkiye, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan için de geçerlidir.

Görüleceği üzere, Moskova Antlaşması’nın 3. maddesi, Türkiye ile Rusya’ya Nahcivan üzerinde ortak garantörlük hakkı veriyor. Bu maddenin, Türkiye’ye, Nahcivan’ın statüsünü belirlemek amacıyla yapılacak her türlü anlaşmaya taraf olarak katılma ve kabul etmediği bir statünün Nahcivan’a uygulanmasını engelleme hakkını verdiği tartışma götürmez. Bu itibarla, Kars Antlaşması’nın geçerliliğinin Türkiye-Ermenistan ilişkilerini düzenleyecek protokolde belirtilmemiş olması, Türkiye’nin bu hak ve sorumluluğundan feragat ettiği sonucunu doğuracaktır. Ermenistan’ın Nahcivan’a saldırdığı günlere geri dönersek AKP hükümetinin yaptığı hatanın büyüklüğü anlaşılır.

Ermeni kuvvetleri 8 Mayıs 1992’de Azerbaycan’ın Suşa kentini işgal ederek Karabağ bölgesinin tümüne yakınını ellerine geçirdikten sonra, üzerinde hak iddiasında bulundukları Nahcivan’a yönelerek Türk sınırına 10 km mesafedeki Sederek kasabasına saldırdılar.

O günlerde Nahcivan Özerk Bölgesi başkanı olan Haydar Aliyev’in Türkiye’den askeri yardım istemesiyle olaylar süratle gelişti. Azerbaycan geçici Başkanı İsa Kamber 1921 Kars Antlaşması’nın Türkiye’ye Nahcivan’a askeri müdahalede bulunma hakkını verdiğini açıkladı. Ankara’da Bakanlar Kurulu toplanarak Türkiye’nin Nahcivan’ın işgaline izin vermeyeceğini ve Kars Antlaşması’ndan doğan hakları nedeniyle Nahcivan sınırlarının değiştirilmesine izin vermeyeceği yolunda karar aldı... Bu karar Ermenistan’a bildirilirken Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhittin Füsunoğlu da ordunun harekât için hazır olduğunu açıkladı. Sonuçta, Türkiye bunalımı diplomatik yollarla aştı ve Nahcivan’ın işgalini önledi. Hal böyleyken, AKP hükümetinin bölgede istikrarın sağlanması açısından yaşamsal bir işlevi olduğu kanıtlanmış bulunan Kars Antlaşması’nın statükoyu koruyucu hükümlerinden feragat etmesi, akla durgunluk veren bir basiretsizliği yansıtıyor.[1]

Protokollerin Savunulacak Bir Yönü Yok!..

Tarih Komisyonu’nun görevinin 1915 olaylarına ilişkin gerçeklerin ortaya çıkarılması olduğu belirtilmiyor. Ayrıca, Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi soykırımın dünyaya tanıtılmasının ulusal hedef olduğunu vurguluyor. Bu durumda, Türkiye’ye sınırı açtıracak olan Erivan, hem soykırım kampanyasını sürdürecek, hem de komisyonu çalıştırmayacak.

Bundan önceki yazımızda (15.09.2009), Türkiye ile Ermenistan tarafından parafe edilmiş bulunan iki protokolden Diplomatik İlişkilerin Kurulmasını Öngören Protokol’de 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşması’nın geçerliliğinin kayıt altına alınmamış olmasının, mevcut sınırları tartışmaya açık bir hale getirme sakıncasını taşımasının yanında, antlaşmanın Nahcivan üzerinde Türkiye’ye garantörlük hakkı veren hükmünden de feragat edildiği sonucunu doğuracağını belirtmiş ve bu durumun ulusal çıkarlarımız açısından ciddi sakıncalar yarattığını vurgulamıştık.

Bu yazımızda İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol ile kurulması öngörülen tarih alt komisyonun kendinden beklenen görevi yapıp yapamayacağını inceleyeceğiz.

Hemen belirtelim ki, işlerliği olan bir tarih komisyonunun kurulması Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesinde merkezi bir rol oynayacaktır. Bunun sebebi, Türk ve Ermeni ulusları arasındaki ilişkileri 94 yıldır zehirleyen olgunun Ermeni tarafının soykırım saplantısı olmasıdır. Bu nedenle, tarafların 1915 olaylarına ortak bir tarih perspektifinden bakmaları sağlanamadığı sürece, aralarındaki kan davasının sürüp gideceği açıktır. Bu durum da, iki ulusun yaşadıkları beşeri faciaya ilişkin gerçeklerin bilimsel araştırma yoluyla gün ışığına çıkarılmasını zorunlu kılıyor. Belirttiğimiz bu hususlar, tarih komisyonun işlevini yerine getirmesinin, taraflar arasında iyi ve sağlıklı ilişkiler kurulmasında kilit bir rol oynayacağını ortaya koyuyor.

Bu görüşledir ki, TBMM, 13 Nisan 2005 tarihinde oybirliğiyle aldığı kararla Ermenistan’a dostluk elini uzatmış ve şu önerilerde bulunmuştu: (1) Türkiye ile Ermenistan 1915 olaylarına ilişkin gerçeklerin bilimsel araştırmayla gün ışığına çıkarılması için kendi tarihçilerinden oluşacak bir Ortak Tarih Komisyonu (OTK) kursunlar. (2) Ulusal arşivlerini kısıtlamaya tabi tutmadan araştırmaya açsınlar. (3) OTK, 1915 olaylarına ilişkin araştırmasını hem iki tarafın ulusal arşivlerinde hem de diğer ilgili ülkeler arşivlerinde yapsın ve bunların sonuçlarını dünya kamuoyuna açıklasın. O dönemde Erivan bu girişime olumlu bakmamıştı.

Görev talimatı yetersiz

Türkiye ile Ermenistan arasında 31 Ağustos’ta parafe edilen protokollerle hedeflenen uzlaşı, barış ve işbirliği sürecinde mesafe alınması da, her şeyden önce, kurulması öngörülen tarih komisyonunun görevini yapmasına bağlıdır. İlişkilerin Geliştirilmesine İlişkin Protokol ile kurulması öngörülen “tarihsel boyuta ilişkin alt komisyonun” (TBAK) görev talimatı şöyledir:

“Tarihsel boyuta ilişkin alt komisyon, iki halk arasında karşılıklı güven tesis edilmesi amacıyla, mevcut sorunların tanımlanmasına ve tavsiyelerde bulunulmasına yönelik olarak tarihsel kaynak ve arşivlerin tarafsız bilimsel incelenmesini de içerecek şekilde bir diyaloğun uygulanmaya konulmasını hedeflemektedir. Bu diyalogda Türk, Ermeni ve İsviçre temsilcileri ile diğer uluslararası uzmanlar yer alacaklardır.”

İçerdiği muğlaklık nedeniyle, ilk bakışta dahi, bu görev talimatıyla TBAK’nin kendinden beklenen görevi yerine getirebilmesinin şu nedenlerle mümkün olmayacağı anlaşılıyor:

1) TBAK’nin yapacağı gö-revin “1915 olaylarına ilişkin gerçeklerin ortaya çıkarılması” olduğu görev talimatında belirtilmemesi fahiş bir hatadır. Yaratılan bu boşluk, Erivan’a komisyon çalışmasını baltalamak imkânını verecektir. Ayrıca, Bağımsızlık Bildirgesi’nde ve bu Bildirge’ye atıfta bulunan Ermenistan Anayasası’nda, soykırımın dünyaya tanıtılmasının ulusal bir hedef olduğunun vurgulanması, Ermenistan’ın Türkiye aleyhindeki soykırım kampanyasını eskisi gibi yürüteceğini gösteriyor.

(2) Cumhurbaşkanı Sarkisyan ve Dışişleri Bakanı Andoniyan verdikleri demeçlerde, soykırımın tarihi ve kanıtlanmış bir olgu olduğunu, bu nedenle tartışılmasının kesinlikle söz konusu olmadığını ve Türkiye aleyhine soykırım kampanyasını eskisi gibi sürdüreceklerini belirtiyorlar. Bu şartlarda komisyonun verimli bir çalışma yapamayacağı açıktır.

(3) TBAK’nin yapısına, çalışma kurallarına ve oluşumuna dair hususların, diplomatik ilişki kurulması ve sınırların açılmasından sonraki bir tarihte müzakere edilecek olması hatalı olmuştur.

Bu durum, Türkiye’nin müzakerelerde elini zayıflatacaktır. Tarih komisyonunun işleyişini güvence altına alacak tüm hususların protokollerin müzakeresi aşamasında ele alınarak kesinleştirilmesi gerekirdi.

Türkiye elindeki kozu heba etmiş

Erivan’ın Türkiye ile uzlaşma aramasının temel nedeni sınırı açtırmaktır. Çünkü Ermenistan ağır ekonomik sıkıntı ve yoğun işsizlik nedeniyle sürekli göç veriyor, tükeniyor ve yoksulluk çemberini kıramıyor. Denize çıkışı olmayan, Türk ve Azeri ablukası altında bunalan ve savaş dolayısıyla ithalat ve ihracatının yüzde 80’ini yaptığı Gürcistan kapısını da büyük ölçüde kaybeden Ermenistan, soluk alamıyor. Bu bakımdan, Erivan Türkiye’yi, bir nefes borusu, denizlere ve Batı ile entegrasyona açılan bir kapı olarak görüyor. Bu durumda, sınır kozu, ülkemizin elinde olağanüstü güçlü bir siyasi kaldıraca dönüşüyor.

Bu imkâna sahip olan Türkiye, Ermenistan’la çıkarlarını koruyan bir mutabakat sağlamalıydı.

Oysa, bunun tam tersi olmuş ortaya ülkemiz açısından ciddi sakıncalar yaratan bir mutabakat çıkmıştır.

Bu sakıncaların başında, bölgede istikrarın sağlanması açısından yaşamsal bir işlevi olduğu kanıtlanmış olan Kars Antlaşması’nın, Türkiye’ye Nahcivan üzerinde garantörlük hakkı veren ve statükoyu koruyucu niteliği olan hükümlerinden feragat edilmesi geliyor. AKP hükümetinin, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına ağır zarar veren böylesine bir taviz vermesini akıl ve izanla bağdaştırmak mümkün değildir.

İkinci olarak, hükümetin elindeki etkin kozu, doğru dürüst işleyecek bir ortak tarih komisyonu kurdurmak için kullanması gerekirdi. Ama, bu da becerilememiştir. Kurulacak “tarih boyutlu alt komisyon”un görev talimatında, komisyonun görevinin 1915 olaylarına ilişkin gerçeklerin ortaya çıkarılması olduğunun belirtilmemiş olması affedilmez bir hatadır. Zira bu şekilde, Erivan’a, komisyonun esas görevini engelleme imkânı verilmiştir.

Esasen, Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’ndeki açıklamaları, Erivan’ın Türkiye aleyhindeki soykırım kampanyasını eskisi gibi sürdüreceğini ortaya koyuyor.

Sonuçta, Türkiye’nin elindeki etkin koz hiçbir karşılık alınmadan heba edilirken ülkenin ulusal çıkarlarına da ağır zarar verilmiştir. Bu durumda şu soruya yanıt aranması zorunlu oluyor: Sorumlular, bu işi kendi inisiyatifleriyle yapacak kadar basiretsiz ve hain olabilirler mi? Bunun yanıtını, ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi’ne bağlı Avrupa Alt Komitesi’nin 14 Temmuz tarihli zabıtlarında buluyoruz. O gün Alt Komite’de konuşan Atlantik Konseyi yetkilisi David Phillips şu ifadede bulunmuştur: “İsviçre’de İsviçre arabuluculuğunda Türkiye ile Ermenistan arasında yürütülen müzakereler, gerçekte ABD’nin denetiminde ve katkısıyla yapılmıştır.” Peki… bu gafletin ve ağır vebalin hesabı nasıl verilecek? Hiç kuşkunuz olmasın, demokrasi perdesi altında faziletsizliği ve yalancılığı şiar edinenler, herhalde böyle bir durumu da Türk halkına başarı diye yutturabileceklerine inanıyorlardır...[2]

Şükrü M.Elekdağ-Cumhuriyet

[1].http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=81812

[2].http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=83020



Bu haber 667 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,934 µs