En Sıcak Konular

DİYALOG VE ILIMLI İSLAM NEDİR?

12 Ağustos 2009 17:36 tsi
DİYALOG VE ILIMLI İSLAM NEDİR? İlahiyatçı-Yazar Dr.Ebubekir Sifil,gündemdeki bir çok soruya bakın nasıl cevaplar verdi.

Dr.Ebubekir Sifil'den çarpıcı açıklamalar

Milli Gazete köşe yazarlarından İlahiyatçı-Yazar Dr.Ebubekir Sifil Gazeteci-Yazar Selim Akduman'ın sorularını cevapladı. Sifil gündemdeki bir çok soruya bakın nasıl cevaplar verdi.

Hocam öncelikle İslam dünyasının en büyük problemlerinden birisinin Kültür emperyalizmi olduğunu ifade ediyorsunuz. Nedir bu Kültür Emperyalizmi ve İslam dünyası nasıl etkileniyor bundan?

Kültür Emperyalizmi dediğimiz şey batılıların genelde doğu dünyası özelde İslam dünyası üzerinde hâkimiyet tesis etme metodlarından birisidir. Bu modern zamanlarda kendisini gösteren bir hadise. Daha öncesinde biliyorsunuz uzun yıllar süren haçlı seferleri oldu. Haçlı seferleri sonucunda İslam dünyasından umduğunu bulamayan batı dünyası teknolojik gelişmelerle birlikte iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte İslam dünyasına karşı yeni bir hamle başlattı. Buda kültür emperyalizmi!

Nasıl bir hamle bu?

Günlük hayatımızı yaşarken, karşılaştığımız her olayda kültür emperyalizmi karşımıza çıkıyor.  Günlük hayatı yaşarken, yemek yeme tarzımız, giyinme biçimimiz, damak zevkimiz, yemek mutfak kültürümüz, bütün bunlar bize ait olmayan kültürel vasatlarla oluyor şuanda. Dolayısı ile Müslümanlar birbirleriyle ilişki kurarken, hayatı yaşarken, toplumda ailede okulda, toplumu oluştururken, toplumsal kurumları oluştururken,  hep batılı değer yargılarının, kuralların, kuramların etkisi altında yapıyorlar. Onlar hakim hayatımıza. Dolayısı ile bir bütün olarak baktığımızda biz bize ait olmayan bir hayatı yaşıyoruz. Tüketim alışkanlıklarımız böyle, dediğim gibi giyinme tarzımız, saçımızı kesme biçimimiz, bu bütün olarak dünyayı kuşatmış ve son gelinen noktada adına küreselleşme denen vaka ile birlikte adete kendisine karşı konulamaz bir güç olarak lanse ediliyor.
Bu tabi bizim sadece günlük hayatı yaşarken kullandığımız araç gereçlerle karşımıza çıkmıyor aynı zamanda kendi mensubiyetlerimizle ilişkilerimizi de belirliyor. Yani tarihe baktığımızda geçmişte bizden 150-200 sene önce yaşamış bir insanın baktığı gibi bakmıyorsak biz kendi tarihimize buda bir kültürel emperyalizmdir. Birörnek vereyim size. Müslümanlar hiçbir zaman son 150 yılda yaptıkları kadar İslam tarihini aşağılamadılar. Tarihe kurumlara bilimlere metodolojilere bu kadar küçümseyici gözle bakmadılar. Mesela İslam tarihi siyasi anlamda bir saltanat tarihidir. Fakat Müslümanlar saltanata hiç bugün olduğu gibi lanetli bir kavram olarak bakmadılar. Böyle bir lanet yüklemediler. Şimdi şuanda demokrasi ile saltanat arasında bir karşılaştırma yapın desek bir insana hiç şüphe yok ki tereddüt etmeden demokrasi diyecek.

Saltanat kavramını biraz açabilir miyiz?

Şimdi hemen söyleyeceğim.  Bu önemli bir kırılma noktası bizim için. Bunu söylerken zihniyet olarak nasıl bir dönüşüm yaşamışız bunu ele vermesi bakımından söylüyorum. Böyle anlaşılmasını istiyorum. Saltanat babadan oğla geçen bir siyasi yönetim biçimidir.  Bizatihi kötü bir sistem midir bilakis kötü bir sistem değildir. Saltanatı devralan kişi kötü ise saltanat kötü olur. İyi ise iyi olur.

Demokrasilerde de böyle değil mi ?

Tabiî ki her yönetim için böyledir. Şimdi biz Hulefai Raşidin yönetimini bizim için referans noktası olduğundan, demokratik yönetilmiş bir dönem olarak, demokratik yöntemlere benzer, yani en azından aykırılık gözetmeyen bir dönem olarak görüyoruz. Ama böyle değil Hulefa-i Raşidin geliş dönemine bakın demokrasiden asla söz edilemez.  Saltanat'a daha yakındır hatta bazılarına göre saltanattır.
Örneğin Hz. Ebubekir'in seçilmesine bakın. Ümmetin ileri gelenleri bir araya geliyor ve Halifeyi seçiyor. Ümmetin büyük bir çoğunluğunun bundan haberi bile yok. 3 kişi oturmuş ve bu 3 kişiden birisi Ümmete halife olmuş.
Ama bunlar ümmetin Ehli Hal vel Akt dediğimiz, yani ümmet adına iş görebilme yetkisine sahip ileri gelenleriydi. Bunun için onların beyat ettiği kişi halife oluyordu. Hz. Ebubekir kendisinden sonra Hz. Ömer'i tayin etmiştir. Tavsiye etmiştir. Benden sonra ona beyat edin demiştir. Burada da seçim yok, demokrasi yok. Hz. Ömer kendisinden sonra yönetimi 6 kişilik bir şuraya devretmiştir. Burada da bir demokrasi yok. Saltanata daha yakın şeyler.
Bu örneği neden veriyorum?  Demokrasi kötüdür, saltanat iyidir diye değil. Biz kendimize ait kavramlarla düşünmeyi terk ettiğimiz andan itibaren Saltanat'a bir lanet anlamı yükledik. Saltanat kötüdür dedik, demokrasi iyidir dedik.  Bu bizdeki bir düşünce kırılmasının sonucudur. 
Ve sadece bu alana münhasır değildir. Bizim ulemamızın usul sistemine bakın. Kuran'dan sistemden hüküm çıkarma sistemine bakın. Bugün İslam dünyasında bu usul sistemi adeta beğenilmiyor bunun yerine daha farklı hüküm çıkarma metodları bulabilir miyiz deniliyor. Mesele ne mesele bizim batılı değerlerle, batının anlayışı ile değer yargılarıyla çatışma teşkil etmeyecek bir dünya özlemimiz. Bu özlem her şeyin önüne geçmiş durumda. Batıyla çatışmayan, uyum sağlayan bir hayat tarzı, bir din, gelenek, bir siyaset biçimi. Batıyla çatışmayalım deniliyor neden?

Bu bir yenilmişlik psikolojisinin ürünü değimli?

Tabiî ki öyledir. Çünkü batı dünya demektir. Bakın dünyada iki savaş oldu. Geçtiğimiz yüz yılda iki savaş yaşadık. Fakat biz bunlara dünya savaşı diyoruz. Neden? Aslında bu savaşlar batının kendi içinde yaşadığı savaşlar bunlar. Batı dünyayı kendisinden ibaret gördüğü için bunlara da dünya savaşı diyor. Dünya kadarda insan öldürüyor. Her iki savaşta hayatını kaybetmiş insanların sayısı kesin olmamakla birlikte 70-80 milyon civarında. Dünya tarihinde görülmüş bir şey değil. Bu dünya tarihinde görülmüş bir şey değil. Bu dünya savaşı neden çünkü batılılar birbirlerini kırdırlar. Asya karışmadı buna, Afrika karışmadı. Almanların Rusları işgalini hariç tutarsak. Latin Amerika karışmadı bu savaşa, Ortadoğu karışmadı bu savaşa. Nerden dünya savaşı oldu bu? Bu savaş aslında batılıların yaşadığı bir savaş. Ama batılılar dediğim gibi dünyayı kendilerinden ibaret gördükleri için bunun adı dünya savaşı oldu.
Şimdi bakın basında, medyada, televizyonda, gazetede, şurada, burada, bir dünya denbildiğinde batı kastediliyor. Batı denilmiyor dünya deniliyor. Mesela dünya ile bütünleşmek deniliyor. Ne kastediliyor? Batı ile bütünleşmek. Dünyadan kopmayalım, bunu dünyaya izah edemeyiz deniliyor, kasıt ne? Batı.
Öyle bir noktaya geldik ki dünya batıdan ibaret oldu. Dolayısı ile batıda üretilen her türlü değer, kurum, kavram, teknolojik araç gereç, fikir, moda, tarz dünya ölçeğine yayıldı küresel oldu. İşte bu kültür Emperyalizmi dediğimiz şey tam budur. Batının kendi sosyo kültürel tarihsel geçmişinden getirdiği tarzları bütün dünyaya yayması, bütün dünyaya lanse etmesi, dolayısı ile bütün dünyanın batılı gibi olmaya çalışması kültür emperyalizmidir.

Sizce İslam dünyasının en çok yıpratılan ve ortadan kaldırılan kavramlar nedir?

Böyle bir tespit yapmak aldatıcı olur. Çünkü bizim dünyamızı şekillendiren pek çok temel hayati kavram var. Bu temel hayati kavramların hemen her birinde bir operasyon yaşadık. Başta kendi kaynaklarımız olmak üzere yani biz Kuran'la sünnetle irtibatımızı temin eden sahih zeminleri terk edip, onun yerine batıdan devşirme kavramları kullanmaya başladık. Mesela bunlardan çok önemlisi 'Tarihsellik'tir. Gerek Kuran gerekse Sünnet bağlamında bu kavramı çok kullanır hale geldik. Kuran'daki bazı ayetlerin, Sünnetteki bazı uygulamaların tarihsel olduğunuz söylemeye başladık. Nedir bu?   Sadece indiği dönemdeki toplumu bağlar bizi bağlamaz.

Bu düşünce insanı küfre sokar mı?

Evet sokar. Yani Çerçevesi tam olarak ortaya çıktığında, Tarihsellik temelli fikrinin çerçevesi tam olarak ortaya çıktığında bunun ucu küfre varan bir şey olduğunu çok net bir şekilde söyleyebiliriz.
O dönemi bağlar bizi bağlamaz demek; Allah Teala'nın o topluma münhasır bir hüküm gönderdiğinin, bu ilahi hükmün bizi bağlamayacağını söylemek; bir isyandır, başkaldırmadır, tuğyandır. Dolayısı ile ucu küfre kadar çıkabilir. İşte bunun gibi hayatımızı yönlendiren pek çok kavram var. Biz bu kavramlar üzerinde dinle irtibatımızı kuruyoruz. Sokakta konuşan iki kişiye kulak verdiğimizde herhangi bir İslami mesele konuşuluyor olsun. Birisi bir şey söylediğinde diğerinin verdiği tepki enteresan. Bu Kuran'da var mı? diyor.  Şimdi bu bir bilinç durumunun ifadesidir. Bir şey münhasıran Kuran'da varsa kabule şayandır. Yoksa değildir. Buda işte bir kültür emperyalizminin sonucudur. Neden? Çünkü az önce ifade etmeye çalıştım. Peygamber efendimizin sünnetiyle irtibatımız zedelendi.  Sünnete güvenimiz kalmadı. Yani bizi kurtaracak olan Nuh'un Gemisi Sünneti Seniyye. Ama biz onunla olan irtibatımızı bilinçli olarak zedeliyoruz. Ve sonra İslam'ı Kuran'a tabiri caizse hapsediyoruz. İslam Kuran'dan ibaret değildir.
Temelinde merkezinde Kuran var; ama O'nun yanında Efendimiz (s.a.v) buyurmuş, 'Bana onun yanında O'nun gibisi veridi. O'nun misli verildi.' Evet, Kuran'sız olmaz. Ama onun yanında onun misli var. Kuran'ın hayata açılımı var. Ete kemiğe bürünmüş hali var, O'da sünnet işte. Sünnetle ilişkimiz irtibatımız zedelendiği için karşımızdaki kişi konuştuğunda bu Kur'an'da var mı diyoruz. Varsa kabul edeceğiz, yoksa reddedeceğiz.
Bu bizim doğrudan itikadımıza yansıdı. Sünnetle sabit olmuş pek çok itikadi umdeyi, unsuru kolayca reddedecek hale geldik. Bakın şimdi, kabir azabı, kıyamet alametleri, Hz. İsa'nın nüzulü, Deccal, sırat, mizan, şefaat, Allah Teâlâ'nın kıyamette gözle görülmesi gibi hususlar bizim Ehl-i Sünnet vel Cemaat itikat kitaplarında eskiden beri zikredilir. Ve bunun istisnası yoktur. Bir insan Ehl-i Sünnet vel Cemaat itikadına mensupsa bunların hepsine inanır. Fakat son zamanlarda Sünnet konusunda beynimize sokulan virüsler marifetiyle biz bunları inkâr eder hale geldik.

En çok tartışılan konuda Hz. İsa gelecek mi?  Gelmeyecek mi?

Tabi bunu kim tartışıyor. Bizimle aynı safta duran, namaz kılan, aynı ismi taşıyan, İslami hizmetler yapan insanlar. İşte Kültür Emperyalizmi dediğimiz şey bu. İtikadımıza kadar uzanıyor. Nereden kaynaklanıyor bu? Çünkü diyor; 'İsa A.S'dan buyana 2000 sene geçmiş, nerede yaşıyor, ne yiyiyor, ne içiyor?' tam bir materyalist ve pozitivist felsefe. Biz biliyoruz ki: Peygamberler mucize gösteren insanlardır. Allah Teala Peygamberler vasıtasıyla ilahi mesajlar insanlara ulaşsın diye zaman zaman irade buyurduğunda tabiat kanunlarını devre dışı bırakıyor ve insanları harikulade dediğimiz, adet üstü, normal dışı zuhuratlar gösteriyor. Bu zuhurat değil, gösteri değil, olay hakikaten cereyan ediyor.
Efendimiz (S.A.V) bir işaretiyle ayı ikiye böldüğünde insanların gözüyle ay ikiye bölünmüyor, ay gerçekten ikiye bölünüyor. Parmaklarından su akıttığında insanlara öyle görünmüyor, su gerçekten akıyor. Mucize bu. Mucize ile göz boyacılık arasında ki fark bu zaten.
Şimdi bunu rasyonel akıl izah edemediği için, Müslümanlarda Kültür Emperyalizmi sonucunda rasyonel düşünmeye başladıkları için,  mucizeyi inkâr ediyorlar. İspat edemedikleri için. Temelini açıp bakıyorsunuz nerede var bu? Modernist Yahudi ve Hıristiyan din adamlarının din anlayışlarında var.
Bunun bir sebebi de genel de tarikat geleneğinde olan, Şeyh uçmaz, mürit uçurur anlayışı ile olur olmaz şeylere inanmaktan kaynaklanmıyor mu?

Bu doğrudur. Tabiî ki böyledir. Ama bir yanlışı ortadan kaldıracağız diye başka bir yanlış yapmak doğru değildir. Bu mantıksız bir şeydir. Yanlış yanlıştır. Onu tek başına lokalize edip onunla aynı sahada mücadele etmek gerekir. Böyle bir yanlış yapılıyor diye doğruları da buna feda etmek doğru değildir. Yanlış bir mantık olur bu. Tasavvufta olsun, başka sahalarda olsun, kesinlikle insanın olduğu her yerde ifrat'ta olur tefritte.  Önemli olan bunları müstakim bir şekilde değerlendirmek, istikamet ölçüsünde değerlendirmek gerekmektedir. Yoksa her alanda, her toplumda, her tarihte ve coğrafyada ifratta vardır tefritte vardır. Birisi için yada diğeri için istikameti, doğruyu terk etmek yanlış olur.

Siz defalarca kaleme aldınız bu hususta da birçok tepki aldığını bir konu olan dinler arası diyalog konusuna değinmek istiyorum. Dinler arası diyalog ve Ilımlı İslam nedir? Yani dinler arası diyaloga bakış açınız nedir? Sizce böyle bir şeye ihtiyaç var mı?
Şimdi diyalog denilince artık dinler arası diyalog kastedilir hale geldi ama bu çok iyi bir gelişme değil. Diyalog insanların sadece dindar arasında değil, dindarlarla dinsizler, dindarların kendi aralarında, farklı dinlere mensup insanların kendi aralarında yapabilecekleri, hatta yerine, zamanına, durumuna göre yapmaları gereken bir faaliyet olabilir.
Dünyada küresel problemler yaşıyoruz. Bir küresel ısınma problemi var. Bütün insanlığı ilgilendiren. Efendim, ekonomik dengesizlikler uçurumlar var. Yeryüzünün kuzeyi ile güneyi arasında, doğusu ile batısı arasında, korkunç bir dengesizlik var.[1]

Diyalog ve Ilımlı İslam nedir ?


Milli Gazete köşe yazarlarından İlahiyatçı-Yazar Dr.Ebubekir Sifil Gazeteci-Yazar Selim Akduman'ın sorularını cevapladı. Dün 1.kısmını yayınladığımız röportajın ikinci bölümüde en az ilki kadar çarpıcı tespitleri içinde barındırıyor.

Siz defalarca kaleme aldınız bu hususta da birçok tepki aldığını bir konu olan dinler arası diyalog konusuna değinmek istiyorum. Dinler arası diyalog ve Ilımlı İslam nedir? Yani dinler arası diyaloga bakış açınız nedir? Sizce böyle bir şeye ihtiyaç var mı?

Şimdi diyalog denilince artık dinler arası diyalog kastedilir hale geldi ama bu çok iyi bir gelişme değil. Diyalog insanların sadece dindar arasında değil, dindarlarla dinsizler, dindarların kendi aralarında, farklı dinlere mensup insanların kendi aralarında yapabilecekleri, hatta yerine, zamanına, durumuna göre yapmaları gereken bir faaliyet olabilir.

Dünyada küresel problemler yaşıyoruz. Bir küresel ısınma problemi var. Bütün insanlığı ilgilendiren. Efendim, ekonomik dengesizlikler uçurumlar var. Yeryüzünün kuzeyi ile güneyi arasında, doğusu ile batısı arasında, korkunç bir dengesizlik var. Dünyanın tabii kaynaklarının yüzde 80'ini insanların yüzde 20'si paylaşırken, geriye kalan yüzde 20'lik kaynağı yüzde 80'lik bir kısım bölüşmek zorunda kalıyor. Korkunç bir açlık, sefalet, savaş, ahlaksızlık var, alkol tüketimi var. Var var var...

Bütün bunlar küresel tehlikelerdir, tehditlerdir, problemlerdir ve hepimizi ilgilendiriyor. Sadece dindarları değil dinsizleri de ilgilendiriyor. Dolayısı ile bir Müslüman bu türlü problemlerle gerek bölgesel, gerekse küresel anlamda mücadele etmek için dinlilerle de, dinsizlerle de işbirliği yapmak zorundadır, yapmalıdır. Bu anlamda yapılan diyaloga aklı başında kimse itiraz edemez.

Bizim itiraz ettiğimiz ne? Bizim itiraz ettiğimiz bu türlü problemlerin çözümü için bir araya gelme görüntüsü altında, dinler arasında ortak noktalar teşkiline kadar uzanan, süreç. Biz buna itiraz ediyoruz.

Neden bu itiraz?

Çünkü bu dinler arasında ortak noktalar temin etmeye başladığınız zaman, bu belki Hıristiyan ve Yahudi için çok fazla bir ehemmiyet teşkil etmeye bilir ama bir Müslüman için Yahudilerin ve Hıristiyanların din anlayışına göre bir kaymaya sebebiyet verir. Verir diyorum çünkü tahmini bir şey değil, bu verdiğini görüyoruz. Nereden biliyorsunuz bunu?

Çünkü 1400 yıllık tarihimizde bizim bir insan Allah'a inansın, Ahiret gününe insansın, Salih amel işlesin cennete girer, diyen bir insan bir âlim görmedik. Bir tek İslam âlimi, hatta bidat mezhepler içinde de görmedik. Bu iddia bugün dile getiriliyor. Peygamber'e iman şart değil, Kur'an'a iman şart değil, bir insan Allah'a inanıyorum desin, Ahirete inanıyorum desin, birde  adam gibi adam olsun, savaşmasın, barış yanlısı olsun,  cennete gidebilir deniliyor. Bu dinler arası diyalog sürecinin Müslümanlara hediyesidir. Bunun için böyle diyoruz biz.

İbrahimi dinler diye bir kavram çıktı ortaya. Birinci bölümde de bahsettik kavramlardan. İbrahimi dinler diye bir şey yok bizim kavram dünyamızda. Tam aksine Kur'an Yahudilerin ve Hıristiyanların Hz. İbrahim'e aidiyet iddialarını kesin bir şekilde reddeder. Ne diyor:'İbrahim'e en yakın olanlar hayattayken ona inananlardır. Birde bu Ümmi Nebi'dir ve ona iman eden müminlerdir.' Dolayısı ile Hz. İbrahim'e sahih bir nisbet, sahihbir aidiyet münhasıran Ümmet-i Muhammed'dedir.

Peki, Hocam Dinler var mı?

Var tabiî ki Hak din var, Batıl din var. Bu anlamda diner var.

Yani Hıristiyanlığı ve Yahudiliği ilahi bir din olarak görmek mümkün müdür?

Hayır, ilahi kökenli ama şuan mevcut itibariyle ilahi bir din olmaktan çıkmıştır.

Yani ben şunu sormak istiyorum: 'Allah Hıristiyanlık diye bir din indirmiş midir?

Hayır Asla! Allah Teala Hz. Musa'ya da, Hz. İsa'ya da İslam ve Tevhid dinini indirmiştir. Onların tebliğle mükellef oldukları da İslam'dır. Yahudilik Hz. Musa'dan yüzyıllar sonra, Hıristiyanlık ise Hz. İsa terki dünya ettikten 20-30 yıl sonra ortaya çıkmış, uydurma dinlerdir. Birinin kurucusu Yahudi bir adamdır. Hıristiyanlığın kurucusu ise Pavlovs Kristilojosidir. Yani Yahudilik ve Hıristiyanlık hak din değil, Kur'an tarafından tanınan bir din değil, Peygamberlerin tebliğ ettikleri dinler değildir. Sonradan bu hakdinin tahrif edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bazen bizim dinler tarihi kitaplarımızda rastlanır. Konu ile ilgili yazanlar, çizenler söyler, işte Hak Hıristiyanlık, hak Yahudilik, diye. Böyle bir şey yok. Hıristiyanlık Pavlovs'un ortaya attığı bir din. İsa (A.S) ile hiçbir bağlantısı, alakası yok.

Dolayısı ile konuya dönersek, İbrahim (A.S)'a aidiyet ilişkisi münhasıran Müslümanlardadır. Kur'an'da birçok ayette te bu vurgulanmıştır. 'İbrahim Yahudi değildi, Hıristiyan değildi tam aksine hanif bir mümindi, Müşrikte değildi.' Şimdi peki dinler arası diyalog kavramının önümüze çıkardığı İbrahim'i dinler kavramını nereye koyacağız. Şimdi ağzını açan insanlar 3 semavi din, 3 ilahi din diye konuşmaya başlıyorlar. Bu Müslüman'ın kendi sahih, itikad ve dini zeminini bozuyor.

Peki, efendim bu cehaletten mi kaynaklanıyor? Yoksa kasıtlı bir dezenformasyon mu?

Diyalogun karşı tarafı diyelim. Yahudi ve Hıristiyan tarafı bunu bilinçli olarak yapıyorlar.  Biz onların çarpısına icabet ederek bu kervana sonradan dâhil olduk. Biz derken bu çalışmanın içerisinde olanları kastediyorum. Nasıl dâhil olduk? Onların kavramlarını, onların ön gördüğü süreçleri mekanizmaları kanıksadık. Bakın Vatikan İslam dünyasında dinler arası diyalog konusunu işleyen, Master, Doktora çalışmalarına, akademik çalışmalara, finansal destek veriyor. Bundan önceki papa döneminde birçok çalışma yapıldı. Arap dünyasında ve Türkiye'de de birçok çalışma yapıldı. Vatikan Finansal destekli birçok akademik çalışma yapıldı, kitaplar yazıldı. Bugün Türkiye'de bu konuda yazılmış bir çok kitaptan bir kısmı Vatikan tarafından finanse edildi.

Bununla ilgili yanılmıyorsam Papa'ya da bir mektup var. Van'da bir Dinler arası diyalog Üniversitesi açılması ile ilgili

Yani bütün bunlar Dinler arası diyalog faaliyetinin masum, insanlığın hayrına yönelik bir süreç olmadığının bir göstergesidir. Dinler arası diyalog süreci, stratejik, dini, siyasi hedefleri olan bir süreçtir.  Bizim itirazımızda bunadır.

Bu dinler arası diyalog uzun süre daha tartışılacağa benziyor. Şimdi bunun yanına birde Ilımlı İslam denen bir kavram daha eklendi. Belki bu ABD'nin ve emperyalist güçlerin oyunudur.  Ve son olarak CIA'nin hazırladığı bir raporda İslam dünyasının başına Ilımlı İslam modeline uygun bir halife atamaktan bahsediliyor. Sizce böyle bir şey mümkün olabilir mi? Böyle bir halife olursa İslam dünyası içerisinde barındıra bilecek mi?

Ilımlı İslam projesi halen şuanda da yürüyor. Türkiye'de de,  İslam dünyasının farklı yerlerinde de yürüyor. Gerek siyasi mekanizmalar, gerek sivil bir takım zeminler, kuruluşlar, kurumlar vasıtasıyla fiilen yürütülüyor. Bu projenin başarılı olabilmesi için, adına Hilafet diyin, adına İslam Birliği deyin. Ne derseniz deyin. Bu projenin başarıya ulaşması için Müslümanların tepkiyle karşılamayacağı, kabul edebileceği, bir dil, bir üslup, program, proje ve insan olması lazım. Tabi ki bunun içinde kurumlar ve mevcut zeminlerde var. Bir kere şunu mutlaka tespit etmemiz lazım. Müslümanlarla, Batıyla İslam dünyası arasında ki ilişki son dönemece girdi. Bu yeni dönemeçte artık, İslam batı karşıtlığı bizzat Müslümanlar eliyle üretilmiş projeler aracılığı ile azaltılmaya çalışılıyor. Şunu söylemeye çalışıyorum: Batılı değerleri, siyaset, itikad, ekonomi tarih anlamında batılı değerleri İslam dünyasının kalbine taşıma görevi, artık bugün namazlı niyazlı Müslümanlar tarafından yürütülüyor. Dolayısı ile eskiden Müslümanlar çok kolay tepki verebiliyordu. Laik kafalı, seküler kafalı birisi çıkıp İslam hakkında bir şey söylediği zaman, aykırı bir fikir ürettiği zaman, Müslümanlar çok kolay itiraz edebiliyordu.

Mesela Süleyman Demirel hatırlarsanız, Cumhurbaşkanıyken, Kuran'ın 256 ayeti yürürlüktedir, gerisi hükmünü yitirmiştir demişti. Türkiye'de ki İslami hareketlerin hemen hepsi koro halinde buna tepki göstermişti.

Ama şuanda aynı kelimelerle olmasa bile, Kavramlarla, aynı şeyler Namazlı Müslümanlar tarafından söyleniyor.  Ve fakat tepki göstermiyor. Çünkü Demirel Laik biriydi. Şuanda bunu söyleyen kadrolar, namazlı, oruçlu insanlar.

Aynı zamanda tepki verenleri de yadırgar hale geldik değimli hocam?

Tabi İşte ılımlı İslam projesinin en tehlikeli yanı budur. Yani Müslümanlar eliyle yürütülmesi. Mütedeyyin Müslümanlar eliyle yürütülmesi. En önemli sıkıntımız budur.

Buna Başörtüsü ve İmam Hatip meselesini de katabiliriz değil mi?

Yani bu projenin muhtelif ayakları var, monolog bir proje değil. Türkiye'de farklı, İslam dünyasının farklı bir bölgesinde farklı tezahürleri var. Türkiye'de olan projenin içerisinde tabiî ki buda var.

Batının hâkimiyetinde şekillenmiş bu dünyaya bir alternatif üretmeyecek, uyum içinde yaşayacak, sorun çıkarmayacak Müslüman makbul bir Müslüman'dır. Aykırı Müslüman ise, fikir üreten, her türlü kavram, kurum zemin neyse onlarla her türlü mücadele edilecek. Yeri geliyor ikna ediliyor, yeri geliyor konversiyonel yöntemler kullanılıyor. İslam dünyasının farklı bölgelerinde bugün gördüğümüz sıkıntılar yapılan bu mücadelenin bir tezahürüdür.

Hocam vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum. İnşaallah biz çok istifade ettik okuyucularımızda istifade ederler. Ben tekrar çok teşekkür ediyorum.

Bende teşekkür ederim. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Allah muvaffak etsin...[2]

Kaynak: Milli Gazete

[1].http://www.milligazete.com.tr/haber/drebubekir-sifil-den-carpici-aciklamalar-135321.htm

[2].http://www.milligazete.com.tr/haber/diyalog-ve-ilimli-islam-nedir--135397.htm



Bu haber 611 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,931 µs