Sıddıkoğlu
Muharrem Günay
23 Mayıs 2020
Lider ve Fikir Adamlarımıza göre Milliyetçilik (2)
LİDER VE FİKİR ADAMALARIMIZA GÖRE MİLLİYETÇİLİK
Türk Milliyetçilerinin büyük şahsiyetlerinden Seyyid Ahmed Arvâsi’ye kulak verelim isterseniz. Seyyid Ahmed Arvâsi bildiğiniz üzere seyyiddir yani Hz. Peygamber efendimizin soyundandır.
Arvâsi Hoca, Türk Milletinin bir mensubudur ve Türk Milliyetçiliği davasının haklılığına gönülden inana n bir büyük dava adamıdır. Seyyid AhmeD Arvâsi, yazmış olduğu Türk-İslam Ülküsü isimli eserindeki Ülkücü Egosunu Yenen İdealisttir başlıklı yazısında şunları söylemektedir:“Türk milleti, Allah’ın İslâm’a hizmetle şereflendirdiği bir millettir. Tür ordusu Allah’ın ordusudur. Türk bayrağı mukaddes ay ve yıldızı ile Yüce İslâm’ın ve al rengi ile Allah için can veren şühedanın kanlarının ifadesidir. Üzerinde‚ ezan-ı Muhammedi okunan aziz vatanımız ise, İslâm’ın ebedi güneşinin hiç batmadığı en büyük Ümit ve hayat kaynağımızdır. Şunu kesin olarak biliyoruz, Müslüman Türk milleti yeniden tarihe layık bir diriliş ve yükseliş hareketinden başarıya ulaşırsa, İslâm, bütün ihtişamı ile tekrar bütün alemi parlatacaktır. Tarih diyor ki, Türk milleti yücelmişse İslam da yücelmiş, Türk milleti çökmüşse İslâm dünyası da perişan olmuştur. Bu sebepten bütün küfür Türk’e düşmandır.“(S. A. Arvâsi, T.İ.Ü. cilt 1/203)
Alparslan Türkeş’in, milliyetçilik anlayışını yazmış olduğu 9 IŞIK kitabının 116. ve 88. Sayfasında şu şekilde açıklamaktadır:
“Yabancı fikirleri ve devlet adamlarını örnek almayı şerefsizlik addederiz. Biz ilhamı kendi atalarımızdan. Kendi tarihimizden alırız.” (Dokuz Işık, s.116)
“Türk Milliyetçiliği ne demektir? Türk Milliyetçiliği, Türk Milletine karşı beslenen derin sevgi, bağlılık duygusunun, müşterek bir tarih ve müşterek hedeflere yönelme şuurunun ifadesidir. Türk Milliyetçiliği insani duygularla beslenen bir anlayıştır. Türk Milliyetçiliği kin ve garazı esas almayan, sevgiyi esas alan bir düşünce tarzıdır. Milliyetçilik; milletini sevmek, vatanını sevmek ve milletinin tehlikelere karşı korunması için her fedakârlığı göze almak duygusu ve düşüncesidir…
…Türk Milleti dediğimiz gerçek nedir? Bugün Türk Milleti dediğimiz gerçeği şu şekilde tarif etmek mümkün. Müşterek bir tarihten gelen ve müşterek bir tarih şuuruna sahip bulunan, aynı dine mensup, aynı kültürle yoğrulmuş, aynı devleti kurmuş, yaşatmış ve bugün de aynı devletin sahibi ve aynı devletin bayrağı altında ve sınırları içinde yaşayan insan topluluğu Türk Milletini teşkil etmektedir.”(Dokuz Işık,s:88)
9 Işık kitabının 59 sayfasında da ırkçılığa şiddetle karşı olduğunu şöyle söylemektedir:
“Türkçülük, milliyetçilik anlayışımız; manevi şuurlanmaya dayanır. Bu temel üzerinde Türklük şuuruna erişmiş, samimi olarak ben Türk’üm diyen herkes Türk’tür. Türkçülük ve Türk’ün tayininde, sapık ölçülere özellikle mezhepçiliğe, coğrafyacılığa, laboratuar ırkçılığına inanmıyoruz. Başka milletleri küçük gören, dünya barışını tehlikeye koyan antropolojik ırkçılık Türk Milliyetçilik ülküsünün dışındadır. Milliyetçilik anlayışımız, maneviyatçı, akılcı, demokratik, çağdaş bir milliyetçiliktir. Nazist Hitler ırkçılığının komünist ırkçılının, her türlü antidemokratik, insan sevgisine dayanmayan emperyalist ırkçılığın karşısındayız.
MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ, Emre Cemiloğlu takma isimle yazdığı :
“Millet ve milliyetçilik, temelde, bir mensubiyet şuurunu ve bu şuurun icaplarının yerine getirilmesini ifade eder. Bu çerçevede değişen zaman, tarih, kültür ve coğrafya ya ilişkin unsurlar işin esasını değiştirmez. Milliyetçilik en genel ve basit anlamıyla, siyasi birim ile milli birimin çakışmalarını, örtüşmelerini öngören siyasi bir ilkedir. Bir duygu ve akım olarak milliyetçiliği en iyi ifade eden ilke budur. Başlarken bu konuya dikkat çekmekten muradımız millet, milliyetçilik gibi kavramların siyaset meydanında siyasi hassasiyet ve çatışmaların konusu olarak tartışılmasıdır. Bu da büyük ölçüde millet ve milliyetçilik kavramları etrafındaki çeşitli ideolojik ve teorik çabaların varlığından kaynaklanmakta, böylece araştırmacının/katılımcının tarafgirliğine de açık bir sahayla karşı karşıya bulunduğumuzu göstermektedir. Bu durumda tarihi ve toplumsal olgular olarak millet ve milliyetçilik konularını ele alan bütün tarafların, kendi milli (veya gayrı milli) hassasiyet ve arzularına göre konuya yaklaştığını kolayca söyleyebiliriz Böylece her milletin fikir adamlarının, kendi milli hassasiyet ve arzuları doğrultusunda bir millet ve milliyetçilik anlayışına sahip olabileceklerine işaret etmeliyiz. Bu itibarla evrensel, herkes için ve her zaman geçerli bir millet ve milliyetçilik tanımlaması yapılamaz. Yapmak durumunda olanları ise, tarih ve toplum her an yalanlamakta, şabloncu izahatlar, karalamalar hayatın karşısına çıktıkları her maçta ağır mağlubiyetlere uğramaktadırlar. Kısacası teorik genellemeler ve eleştiriler, gerçekler karşısında genellikle zorlanmaktadırlar.”(Dr. A.TEKİN, Alparslan Türkeş’in Liderlik Sırları, 73-74)
Atatürk’ün ilkelerinden birisi olan “Türk Milliyetçiliği“, millet egemenliğine dayanan demokrasi anlayışını, barışçılığı insan sevgisini, adaletli davranmayı, dayanışmacılığı, çalışkanlığı, çağdaşlığı, hür fikirliliği, Türk devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne yönelik tehditler karşısında hazırlıklı olmayı, modern ilmi, milletçe mukaddes sayılan değerlere ve Türk Kültürüne bağlılığı esas alır. Türk Milliyetçiliği milli kültüre ve millete dayanır. Millet gerçeğini aynı zamanda mensubu olduğu ümmet gerçeği ile karıştırmaz. Üstün ırk nazariyelerini ve ırkçılığı reddeder. Başka milletlerin saldırgan ve ırkçı olmayan milliyetçilik anlayışlarını doğal karşılar, insanlığın hayrına olacak her türlü iş ve girişimlerde diğer milletlerle bir beraber olmayı, onlarla yarışmayı ve birlikte çalışmayı gerekli görür.
Atatürk, Türk milletini dil, tarih, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı insanların oluşturduğu bir toplum olarak kabul etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti anayasasına göre: “Türkiye cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan her kes Türk’tür” çünkü bu ülkede yaşayan insanlar çok uzun bir tarih dilimi içerisin de aynı kültürü, aynı ülküyü, ortak hak ve menfaatleri paylaşmış, bu ülkenin milli bir vatan olmasında birlikte çalışmış, birlikte can vermişlerdir.
Türk Devletinin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğunu Atatürk, 1937 yılında Diyarbakır’da yaptığı bir konuşmada şu şekilde belirtmiştir:
“Van’dan, Diyarbakır’dan, Trakya’ya Karadeniz’den Akdeniz’e kadar, cumhuriyetin milli sınırları içerisinde kalan topraklar üzerinde yaşayan her fert, aynı cevherin damarlarıdır.”(R.KAYNAR, N.SAKAOĞLU, Atatürk Düşüncesi,28)
Atatürk, bir başka konuşmasında ise: “Memleketi şark ve garp diye ikiye ayırmak doğru değildir. Vatanı bir kül (bütün) olarak ele almak gerekir” demiştir.(R.KAYNAR,28)
Cumhuriyetin ilk yıllarında millet anlayışının yerleşmesi ve ülkede yaşayan herkesin kendini Türk bilmesi ve hissetmesi için çok büyük çalışmalar yapılmış; mezhep ve etnik ayrılıkları körükleyen hareketlere ciddi anlamda karşı çıkılmıştır. Türkiye’de milli bütünlük içerisinde sadece Türk milletinin var olduğu düşüncesi siyasetimizin temel esası olmuştur. Bu temel düşünceyi ve milli birliğimizi reddedenlere karşı Atatürk şöyle seslenmiştir:
“Türk milleti, kendisinin ve ülkenin yüksek çıkarlarının aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, vatansız, milliyetsiz beyinsizlerin saçmalarındaki gizli ve kirli emelleri anlamayacak bir toplum değildir.”(R.Kaynar,29)
“Bu günkü Türk milletinin siyasal ve sosyal topluluğu içinde kendilerine Kürtlük, Çerkezlik, Lazlık, hatta Boşnaklık fikirleri propagandası yapılmak istenmiş vatandaş ve millettaşlarımız vardır. Fakat geçmişin baskı dönemlerinin sonucu olan bu yanlış adlandırmalar, düşmanlara alet olan birkaç gerici beyinsizden başka hiçbir millet ferdi üzerinde kederden başka bir etki yapmamıştır. Çünkü bu milletin fertleri de aynı ortak geçmişe, tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar. Bu gün içimizde yaşayan Hıristiyanlar, Musevi vatandaşlar, geleceklerini ve talihlerini, Türk milletine samimi bir şekilde bağladıktan sonra, kendilerine yan gözle, bir yabancıya bakıyormuş gibi bakmak, uygar Türk milletinin soylu ahlakından beklenebilir mi? Bir millet oluştuktan sonra, devlet hayatında, ekonomide ve düşüncede, ortak çalışmaların sonucu doğan milli kültürde, şüphesiz milletin bütün bireylerinin bir payı ve hakkı vardır. Buna göre aynı kültürden insanların oluşturduğu topluma millet denir dersek, milletin en kısa tanımını yapmış oluruz ” (R.KAYNAR, 29)
Bu sözler üzerinde duracak olursak, Atatürk, bölgesel ad, etnik veya alt kimliklerin ön plana çıkarılmasına şiddetle karşıdır. O’na göre ülkemizde yaşayan bütün insanlar; Kürd’üyle, Lazıyla, Çerkez’iyle, Boşnağıyla ortak bir geçmişin ve kültürün sahibidirler; Bu bakımdan hepsi Türk’türler, Milli kültürümüzün oluşmasında hepsinin katkısı olmuştur. Türk milletinin birer asıl ve temel unsurudurlar. Dikkat edilirse bu sayılan unsurlardan “Millettaşlarımız” şeklinde söz edilmiştir. Çünkü Türk adı hepimizin ortak adıdır.
“Bir toplumu millet yapan düşünce gücünün temelini milliyetçilik ilkesi oluşturur. Milliyetçilik, milli benlik, milli birlik, milli ahlak, milli ekonomi, uygarlık ahlakı, milli ve insani duyguların birleşmesinden meydana gelmiştir. Düşünce yapımızda güçlü bir biçimde bilinçlendirilecek olan bu duygulardır. Ancak bu duygulara sahip milletler, çıkarlarına uygun bir düzen kurabilirler. Aksi halde insanlarımızın Türk İnkılâbı doğrultusunda yönlendirilmeleri sağlanamaz. Milliyet kavramının ilkeleri vardır. Bir milletin diğer milletlere oranla doğal veya kazanılmış özel karaktere sahip olması, diğer milletlerden farklı bir yapı göstermesi, onlardan ayrı fakat onlara paralel bir gelişim gözetmesi milliyet ilkesidir. Bir milletin, milli duygu bilinciyle kendi topraklarına sahip olması kadar güzel bir duygu yoktur. Bu duygu ise, milliyetçilik İlkersinin bir sonucudur.” (R. KAYNAR, 29)
Hemen her fırsatta Türk Milliyetçisi olduğunu, Türklükle iftihar ettiğini belirten Atatürk:
“Biz doğrudan milliyetperver ve Türk milliyetçisiyiz, cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.”
“Türk milletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatına hâkim ve esas kalacaktır.”
Milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar”
“Milliyet fikrini, milliyet ülküsünü çözüp dağıtmaya çalışan teorilerin dünya üzerinde uygulama tatbikiyesi bulunamamıştır. Çünkü tarih, olaylar, hadiseler ve gözlemler insanlar ve milletler arasında, hep milliyetin hâkim olduğunu göstermiştir. Ve milliyet ilkesi aleyhindeki büyük ölçüde fiili tecrübelere rağmen yine milliyet hissinin öldürülemediği ve yine kuvvetle yaşadığı görülmektedir.(1923 Konya Türk Ocağı konuşmasından)
Bu gün küreselleşme, Globalizm adı altında Milliyetçiliğe ve Milli devletlere aynı saldırıların yapıldığı görülmektedir. Özellikle bu saldırıları yapanlar “Milli Devletler-Üniter Devletler çağı bitti“ masalı ile toplumları uyutma ve kandırma peşine düşmüşlerdir. Emperyalistlerin bir oyunu olan bu safsatalara kanmamak gerekir. Dünyada biten ve bitmesi gereken bir düşünce varsa o da ilkel ve insanlık dışı bir görüş olan, insanın insanı ve bir milletin başka bir milleti sömürmesi denen emperyalizmdir. Asıl emperyalizmin ve emperyalist devletlerin devri bitmiştir.
Bu konuda Devlet BAHÇELİ de şöyle demektedir:
“...Artık nasıl sanayi için petrol vazgeçilmez ve kalbin pompaladığı kan kıymetindeyse, dünyayı ve milletler arası nizamı anlayabilmek bakımından millet ve milliyetçilik de aynı hükümdedir. Elbette ki, tıpkı petrolün kullanım şeklinin değişimi gibi millet ve milliyetçilikte değişmekte, yeni versiyonları ortaya çıkmakta ama özü değişmemektedir Bu gerçekliğe nüfuz edebilmek sadece dünyayı ve milletler arası nizamı anlayabilmek açısından değil, doğru ve yerinde politik tercihler yapabilmek için de gereklidir. Millet ve milliyetçilik evrensel gerçekliğini anlamamakta ısrar edenler, (Ülkeler, yöneticiler veya aydınlar) hem kendi insanlarına hem de bütün dünyaya zarar verebilecek bir mayın gibidirler.“ (Mehmet Nihat- Emre Cemiloğlu (Devlet Bahçeli) Türk Siyasi Hayatında Milliyetçi Hareket- Tarihi Gelişim, Partileşme ve İdeoloji, Turkuaz Ajansı 2001 yayınları,1995, s.12-18 )
Cumhuriyetin ONUNCU YIL NUTKU’ n da ATATÜRK şöyle diyor:
“ Yurttaşlarım!
Az zamanda çok büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Bundaki muvaffakiyeti, Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârane yürümesine borçluyuz.
Fakat yaptıklarımızı asla kâfi görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklara sahip kılacağız. Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız…” diyerek Türkiye Cumhuriyetinin temelinin Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olduğunu belirtmiş ve Milli kültürümüzün muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarılmasını hedef göstermiştir.
Efendiler! Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden evvel Türkiye’nin istikbaline, kendi benliğine, milliyetine düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Böyle bir mücadelenin lüzum gördüğü araçlarla donanmayan fertlere ve böyle fertlerden mürekkep cemiyetlere hayat ve istiklal yoktur” diyen ve Türk gençliğinin büyük ülkü ve hedeflere sahip bir şekilde yetiştirilmesine inanan ve manevi kızının adını “ÜLKÜ” koyan Atatürk bu konuda şöyle der:
“Gençliği; mutlaka ülkücü ve memleketle alakalı olarak yetiştirmek, herkesin, hepimizin, her devlet adamının başta gelen vazifesidir.”(Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve düşünceleri, s:66; Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, s:62; Y.Koç, A.Koç, s:42)
Atatürk, Türk gençliğinin nasıl yetiştirileceği konusunda ise şöyle der:
“ Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz eğitimin sınırı ne olursa olsun, onlara esaslı olarak şunları öğreteceğiz:
1-Milliyetine, 2-Türk devletine, 3-Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne düşman olanlarla mücadele lüzumu. Fertleri bu mücadele gereç ve araçlarıyla donanmayan milletler için yaşama hakkı yoktur…”
Atatürk, Türk olmaktan şeref duyduğunu her fırsatta belirtmiştir. Bir gün Atatürk’le beraber oturanların yanında merhum Nuri CONKER: (orada bulunanlara şaka ettiğini belirterek)
—Canım, dedi. Türklük mürklük ne imiş? Zaten bütün insanlar birbirine karışmıştır. Bunun artık Türk’ü, Acem’i, Fransız’ı, Rus’u olur mu?
Atatürk, hepimizden çok sevdiği arkadaşı Nuri CONKER’e
—Bana bak Nuri! Her şakana eyvallah ama Türklüğüme ilişme! Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir” dedi.(H.Tanyu,155)
Atatürk, kendisinin olduğundan büyük görülmesini hiç hoş karşılamazdı. Çocukluk arkadaşı Nuri CONKER’in sert şakalarını büyük bir zevk ile dinler ve hepimizin önünde tekrarlatırdı.
Bir gün sofrada bir adam;
— Paşam demişti; “Kim bilir çocukluğunuzda ne müstesna bir insandınız. Kim bilir ne harikulade hatıralarınız vardır.”
Atatürk güldü ve Nuri CONKER’e döndü:
— Nuri anlatsın dedi.
Nuri Bey her vakit ki latifeci diliyle:
“Bakla tarlasında karga çobanlığı ederdi.” Cevabını verdi. Deminki soruyu soran adam, lafın bu mecrayı almasından fena halde ürktü. Soruyu ortaya attığına bin kere pişman oldu. Atatürk:
“Bana insanlar üstünde bir doğuş atfetmeğe kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek fevkaladelik Türk olarak dünyaya gelmemdir” Dedi.(H.TANYU,14)
Atatürk’e Makedonya tarihinde bir “Sülale name” aramaya kalkışmışlardı. M. KEMAL ise, kendine bir kişizadelik atfetmek isteyenlere karşı, Attila’nın bir sözünü tekrar etmekten hoşlanırdı. Attila, Roma kapılarına dayandığı vakit sırmalı elbiseler ve altın yıldızlı kasketlerle kendisini karşılamaya gelen Romalı prenslere. “Gerçi ben sizler gibi yüksek asalet unvanları taşımıyorum ama asil bir milletten olduğumu biliyorum“ demişti.(H.Tanyu,144)
Atatürk 1925 yılında Kastamonu seyahatinde bir kışlayı teftiş ediyordu. Kışladan çıkarken duvarda bir levha gördü ve okudu: “Bir Türk on düşmana bedeldir.” Yazıyordu. Subaya , “öylemidir?” diye sordu.
Subay hiç tereddüt etmeden:
—Evet Paşam! Dedi.
Atatürk, zaten dik ve yüksek olan başını büsbütün yükseltti. Bakışlarında Türk milletinin parlak tarihi, ölmez ruhu, sonsuz vakarı ışıldıyordu. Her zamanki gibi; iman dolu bir sesle cevap verdi:
—Hayır, çocuğum öyle değildir, “Bir Türk Dünyaya bedeldir.” (H.TANYU, 155)
Cumhuriyetin Onuncu Yıl Nutku’nda, “Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir” diyerek; Türklüğü bir iftihar vesilesi sayan ATATÜRK, gelecek nesillerinde Türklüğüyle övünmesini ister, çünkü Türkler: tarihleri boyunca insanlığa ve Müslümanlara övünülecek derecede büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Bu amaçla Atatürk: “TÜRK, ÖĞÜN, ÇALIŞ, GÜVEN!”
Millet ve vatan gerçeğini inkâr ederek, kozmopolit bir dünya kurmak peşinde olup:” Milletim nev-i Beşer vatanım ruy-i zemin” (milletim insanlık, vatanım dünya) diyenlere şiddetle karşı olan Atatürk:“Milletim Türk, vatanım Türkiye, ülküm Türklüktür” diyerek çok güzel bir cevap vermiştir. Bu cevap; bu günkü Küreselleşme adı altında millet ve Milli Devlet anlayışımıza karşı çıkanlar için de geçerlidir.
Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı bölücü değil, birleştiricidir. Başka milletlere düşmanlık beslemez, barışçıdır. O bu konuda meclisin açıldığı günlerde şöyle der:
“… Bize milliyetçi derler. Ama biz öyle milliyetçiyiz ki, bizimle iş birliği eden bütün milletlere saygı duyar ve uyarız. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz her halde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.” (Atatürkçülük, Birinci Kitap, 83, İst.1984)
Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı “barışçıdır” ancak, barışçılık adına yakın çevremizde ve dünyada olan bitenlere kayıtsız kalmamızı gerektirmez.” Yurtta barış, Dünyada barış “ ilkesini savunan Atatürk, milli varlığımıza düşman olanlarla dost kalamayacağımızı ve olamayacağımızı şu sözlerle açıklar:
“Milli benliğini bulmayan milletler, başka milletlerin avı olur. Milli varlığımıza düşmanlık güdenlerle dost olmayalım. Böylelerine karşı bir Türk şairinin dediği gibi: “Türk’üm ve düşmanım sana kalsam da bir kişi” diyelim.” (Atatürkçülük, Birinci Kitap, 59)
“Biz kimsenin düşmanı değiliz, yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız” diyen Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı hiçbir zaman bencil ve başkalarına düşmanlık duyan bir milliyetçilik anlayışı olmamıştır. Aksine bu milliyetçilik anlayışı yurtta ve dünyada barışı ve bütün milletlerin kardeşliğini ve iş birliğini savunan insani bir ülkü ile el eledir. Atatürk’ün “Yurtta barış dünyada barış ilkesi” milliyetçiliğimizin insani yönünü açıklar.
Türk Milliyetçiliği "Türk toplumunun kendine özgü karakterini ve bağımsız kimliğini koruma amacına yönelik olmakla beraber, ilerleme ve gelişme yolunda ve milletler arası ilişkilerde "Bütün çağdaş milletlerle paralel ve onlarla uyum içinde yürür. Türk milleti, milli hissi, insani hisle yan yana düşünmekten zevk alır. Vicdanında milli hissin yanında insani hissin şerefli yerini daima muhafaza etmekten iftihar duyar. Çünkü Türk milleti bilir ki, bugün medeniyetin yolunda bağımsız ve fakat kendileriyle paralel yürüdüğü bütün medeni milletlerle karşılıklı insani ve medeni ilişki, elbette gelişmemize devam için lazımdır ve yine malumdur ki, Türk milleti, her medeni millet gibi, geçmişin bütün devirlerinde keşifleriyle, buluşlarıyla medeniyet âlemine hizmet etmiş insanların kıymetini takdir ve hatıralarını hürmetle muhafaza eder. Türk milleti, insaniyet âleminin samimi bir ailesidir."(Prof. Dr. Ahmet Mumcu ve arkd. Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi II: 52-Medeni Bilgilerden nakil)
"Bugün bütün dünya milletleri aşağı yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla meşguldürler. Bu itibarla insan mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar, bütün cihan milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar kıymet veriyorsa bütün dünya milletlerinin saadetine hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Çünkü dünya milletlerinin saadetine çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve saadetini temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn, açıklık ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur. Onun için ben sevdiklerime şunu tavsiye ederim: Milletleri yönetenler, tabii evvela ve evvela kendi milletinin varlık ve saadetinin gerçekleştiricisi olmak isterler. Fakat aynı zamanda bütün milletler için aynı şeyi istemek lazımıdır... En uzakta zannettiğimiz bir hadisenin bize bir gün temas etmeyeceğini bilemeyiz. Bunun için beşeriyetin hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir uzvu addetmek icap eder. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar müteessir olur."(A.Mumcu ve arkd. :53, SD, II: 281’den nakil)
Türk milliyetçiliğinin bir diğer özelliği de demokrasiye bağlılıktır. Aslında milliyetçilik ilkesi, Milli egemenlik ve halkçılık ilkesi ile iç içedir. Halkçı ve demokrat olmadan milliyetçi; milliyetçi olmadan da halkçı ve demokrat olmak mümkün değildir. Milli Egemenlik ilkesi, Erzurum Kongresi’nde 4. madde olarak: “Kuvayı Milliye’yi amil ve milli iradeyi hâkim kılmak esastır” şeklinde benimsenmişti.
Türk Milliyetçiliği aynı zamanda çağdaştır; akılcıdır, bilimcidir. Bu düşünceyi Atatürk, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözleriyle açıklamış olup milli doktrinimiz Dokuz Işık’ın bir maddesi de ilimciliktir.
Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı sınıfçı değil, toplumcudur. Sınıf kavgasını değil; milli dayanışmayı, yardımlaşmayı ve sosyal adalet ilkesine uymayı gerektirir. Kurtuluş Savaşı, bir sınıfın değil; top yekûn bir milletin mücadelesi sonucunda kazanılmıştır.
Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı laiktir. Din ve devlet işlerinin ayrılmasını aynı zamanda din, ibadet ve vicdan hürriyetine bağlılığı, dince mukaddes sayılan değerlere saygıyı ve bağlılığı esas alır. Mezhep farklılıklarını İslâmi bir zenginlik olarak kabul eder ve mezhepler arası çatışmaları reddeder.
MHP Genel başkanı Dr. Devlet BAHÇELİ’de 18 Kasım 2008 MHP Grup toplantısında bu konuda şöyle diyor:
“Bugün karşı karşıya bulunduğumuz sorunlardan birisi de, milli ve manevi değerlerimizin toplumsal çatışma alanına dönüştürülmesi ve Türkiye’nin inanç ve mezhep temelinde çok tehlikeli bir ayrışma ve cepheleşme sürecine çekilmek istenmesidir…
Bu tehlikeli süreci durdurmak ve milli dayanışma ruhuyla Türkiye’yi birlik, bütünlük ve huzur içinde onurlu ve aydınlık bir geleceğe taşımak siyaset kurumunun en önemli ve öncelikli görevi ve sorumluluğudur.”
Sözlerimize MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ ile son verelim:
“Millet ve milliyetçilik, temelde, bir mensubiyet şuurunu ve bu şuurun icaplarının yerine getirilmesini ifade eder. Bu çerçevede değişen zaman, tarih, kültür ve coğrafya ya ilişkin unsurlar işin esasını değiştirmez. Milliyetçilik en genel ve basit anlamıyla, siyasi birim ile milli birimin çakışmalarını, örtüşmelerini öngören siyasi bir ilkedir.
Bu yazı 1,605 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
7 Ekim 2020
Mümin Nasıl Olmalı
-
8 Ağustos 2020
Allah İnsanı Yarattı Ve Ülkülerle Donattı
-
19 Temmuz 2020
Allah Tuzak Kuranların Tuzaklarını Başlarına Geçirendir
-
20 Haziran 2020
Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamlaşması'nda Yunus Emre'nin Rolü
-
30 Mayıs 2020
Fatih'in Şahsiyeti Nizam-ı Alem ve İ'lay-ı Kelimetullah Ülküsü
-
23 Mayıs 2020
Bayram Namazının Kılınışı ve Evde Kılınma Durumu
-
23 Mayıs 2020
Lider ve Fikir Adamlarımıza göre Milliyetçilik (2)
-
23 Mayıs 2020
İslam'da Millet ve Türk Milliyetçiliği (1)
-
20 Mayıs 2020
Türkçülük Anlayışımız ve Bu Anlayışa Saldıranlar
-
16 Mayıs 2020
Fıtır Sadakası
-
3 Mayıs 2020
3 Mayıs Türkçüler Günü
-
2 Mayıs 2020
Türk Tasavvuf Ekolünün Kurucusu Hacı Bayram-ı Veli?
-
22 Nisan 2020
Piri Türkistan Hoca Ahmet Yesevi
-
13 Nisan 2020
Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu - Kuruluşta Tasavvuf ve Tarikatların Rolü
-
7 Nisan 2020
Berat Gecesi
-
3 Nisan 2020
Tarihin Haklı Çıkardığı Lider TÜRKEŞ
-
27 Mart 2020
Satuk Buğra Han ve Hz.Muhammed
-
20 Mart 2020
İsra Miraç ve Miraç Kandili
-
1 Mart 2020
Cihad Her Müslümana Kıyamete Kadar Devam Edecek Bir Farzdır
-
11 Şubat 2020
Köni Eğri Bolsa / Adalet Eğrilirse Kıyamet Kopar
Yorumlar
+ Yorum Ekle