Sıddıkoğlu
Muharrem Günay
2 Mayıs 2020
Türk Tasavvuf Ekolünün Kurucusu Hacı Bayram-ı Veli?
Osmanlı’nın büyümesinde, gelişmesinde Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslâmlaşmasında önemli katkıları olan mutasavıflardan birisi de Hacı Bayram-ı Velî’dir.
Hacı Bayram-ı Veli asıl adı Ebû Hamîdüddin Aksarâyi olan Somuncu Babadan el almış ve O’nun yanında yetişmiştir.
Hacı Bayram-ı Velî, intisâb tarihi olarak tahmin ettiğimiz 1293-4 senesinden itibaren 1412 senesine kadar, yaklaşık olarak on sekiz sene, şeyhi Ebû Hamîdüddin Aksarâyî (Somuncu Baba)’ ya hizmet edip, yanında mânevî terbiye aldıktan sonra doğum yeri olan Ankara’ya dönmüştür. (Cebecioğlu, E. , (1991):47)
Bayramiyye tarikatının kurucusu olan Hacı Bayram-ı velî (ö.833/1430) XIV. Yüzyılın ilk yarısında Orhan Gâzi döneminde Ankara’da Solfasıl köyünde doğmuştur. Doğum tarihi ihtilaflıdır. Kaynaklarda milâdî 1352/53, 1339, 1257 tarihleri verilmektedir. Bu durumda Hacı Bayram-ı Velî’nin doğum tarihinin 1348-1350 seneleri dolaylarında olduğu düşünülebilir. . (Cebecioğlu, E. , (1991):27) Asıl adı Numan’dır. Şeyh Somuncu Baba ile Kurban Bayramı’nda tanışması ve çok mütevazı olması sebebiyle Bayram adını almış ve bu adla ün yapmıştır.
Haci Bayram Velî, Ebû Hamid (Somuncu Babaya)’e intisap ettikten/bağlandıktan sonra, üç sene kadar Mekke ve Medine’de ikâmet etti. Kamûsu’l-A’lam’da bu seyehatini şeyhiyle birlikte Şam’a yaptığı, hac farîzasını yerine getirip, tekrar Ankara’ya döndüğü rivayet edilir. (Eraydın, S. (1997):409)
Hacı Bayram’ın 30-35 yaşlarında müderrisliğe başladığı, 17-22 sene gibi uzun bir zaman müderrislik yaptığı bu sürenin üç yılını Bursa’da geçirdiği bilinmektedir. (Eraydın, S. (1997):408,409)
Hacı Bayram Velî, Miladi XIV-XV. asırlarda yaşamış ve Hacı Bayram lakabıyla meşhur olmuş bir mutasavvıftır. O, Anadolu topraklarında doğup büyüyen ve kendi adına nispetle Bayrâmîlik olarak isimlendirilen Türk tasavvuf ekolünün kurucusudur. Vefatından sonra bu tasavvuf ekolü, onun yetiştirdiği otuz civarındaki halifeleri tarafından devam ettirilmiştir. Bayramîlik, kendisinde sesli ve sessiz (hafî ve cehrî) zikri toplamıştır. Sesli zikri Halvetîlikten, sessiz zikri de Nakşîlikten aldığı kabul edilir.
Bayramîlik, dünya hayatında kimseye yük olmamayı, alın teriyle kazancı esas alan bir tarikattır. Tasavvufî eğitimde birçok sûfî “El kârda gönül yârda” ilkesi çerçevesinde bir zühd hayatı yaşamıştır. Aynı şekilde Hacı Bayram-ı Velî de bu ilkeyi benimsemiş, müridleriyle beraber tarlada çalışmış ve Ankara’da geçimini ziraatla sağlamıştır. Bayramîlik ekolünde mürid sadece kendi geçimini temin etmekle yetinmez, aynı zamanda başkasının da geçim zorlukları karşısında yardımına koşmayı vazife olarak kabul eder. Bundan dolayı Hacı Bayram, mübarek üç aylarda halktan zekât toplayıp fukaraya yardım eder, onların derdiyle dertlenir, haliyle de hâllenirdi. (Demirdaş, Ö. , (2017: 223-233)
Elimizdeki en eski kaynaklardan biri durumunda olan Şakâyık’ın ifâdesine göre, Ankara zenginlerinden sadaka, zekât toplamak üzere davullu, nakkâreli ve bayraklı alaylar düzenlenirdi. (Cebecioğlu, E. , (1991):64)
Bu güzel adet 1970’li yıllarda Anadolu’da yaşatılırdı. Çocukluğumda civar köylerden câmi hayrı toplamak üzere gelen atlı arabaların üzerinde uzun bir sopaya bağlanmış olan renkli kumaş parçalarından oluşan bez bayrakları bizzat görmüşümdür.
Hacı Bayram-ı Velî zamanında Arapça ve Farsça eserler yazmak revaçta olmasına rağmen, Hoca Ahmed Yesevî geleneğine uygun olarak Türkçeyi tercih etmiş ve Türkçe şiirler yazmış; Anadolu’da dil ve kültür birliğinin sağlanmasına büyük katkılarda bulunmuştur. O’nun Türkçe eserleri vermesi müridlerini ve halifelerini de etkilemiş. Yazıcıoğlu Muhammed, Ahmet Bican, Eşrefoğlu Rumi gibi öğrencileri de Türkçe eserler yazmışlardır.
Müridlerini el emeği ile geçinmeye yani toprağı işlemeye ve el sanatlarına yönlendirmiştir. Kısacası herkese çalışma tavsiyesinde bulunmuş kendisi de buğday, arpa, burçak yetiştirerek onlara yaşayan örnek olmuştur. Bu şekilde müridlerini toprağa bağlı yaşamaya teşvik ederek Anadolu'ya Orta Asya'dan gelen Türk göçerlerin yerleşik hayata geçmesini sağlamış, Anadolu'da kalıcı Türk birliğinin sağlanmasında ve Osmanlı Devleti'nin medeniyet yolunda aşama kaydetmesinde önemli rol oynamıştır. Hacı Bayram-ı Veli'nin koyduğu imece usulü, yani hasadı bütün köylülerin katılımı ile ortaklaşa toplama yöntemi bugün bile hala Anadolu'da uygulanmaktadır. Anadolu'da ondan başka aynı etkiyi sağlamış bir mutasavvıf gösterilemez.
Hacı Bayram-ı Veli’nin kaynaklarda Osmanlı Sultanı II. Murad ile birkaç kez buluştuğu ve Sultan II. Murad’ın Hacı Bayram’a çok büyük bir değer verdiği, O’nun sohbetlerinde bulunduğu ve mürüdlerini vergiden muaf kıldığı; hatta II. Murad’ın Hacı Bayram-ı Velîye bağlandığı anlatılır. (Cebecioğlu, E. , (1991): 56, 58,59.61)
Hacı Bayram-ı Veli’nin müridlerinin sayısı o kadar artar ki bu durumdan rahatsız olan bâzı devlet erkânı Hacı Bayram’ı Sultan II. Murad’a şikâyet eder. Bunun üzerine II. Murad Hacı Bayram-ı Velî’yi tanımak üzere Edirne’ye davet eder. Edirne’ye gelen Hacı Bayrâmı Velî kısa zamanda II. Murad’ın sevgisini ve saygısını kazanır. O’na bağlı olanları vergiden muaf tutar. Yaklaşık olarak iki aylık bir misafirlikten sonra Ankara’ya dönen Hacı Bayram’ın etrafı vergi vermekten kurtulmak isteyen yüz binlerce müridle dolar. Sonunda öyle olur ki devletin vergi memurları, Ankara civarında vergi toplayamaz hâle gelir.
Devlet yönetimi bu duruma engel olmak için bir mektupla şeyhten dervişlerinin listesini ister. Hacı Bayram-ı Velî bu mektup üzerine sahte ve gerçek müridleri ayırt etmek için dellallara “bizden bey’at eyleyen fukaraya ziyafetimiz vardır” diye ilânlar yaptırır. Kendisi Kanlıgöl mevkîinde, yüksek bir yerde çadır kurdurur. Bağlı dervişleri gelir, çadırın etrafında toplanırlar. Hacı Bayram-ı Velî, elinde büyük bir bıçakla çadırdın önüne çıkıp “dervişler! Bana irâdet götürenleri, bugün fî sebîlillah kurban eylesem gerektir” şeklinde bir konuşma yapar. Dervişleri şaşkınlık içinde kalır. Mutasavvıfımızın bu davetini, daha açık bir ifade ile imtihanını, bir kadın diğeri erkek iki mürid kabul eder. Bu iki derviş çadıra girdikten sonra, Hacı Bayram Velî, daha önceden hazırladığı bir koçu kurban eder. Kesilen hayvanın kanı çadırdan dışarı akınca, dışarıda bulunan müridler korkudan hemen orayı terk ederler. Çadırın etrafında kimse kalmaz. İşte bu olaydan sonra Hacı Bayram Velî, Sultan II. Murad’a mektup yazarak “hâlâ bir buçuk dervişim vardır, gayri yokdur” diye durumu açıklar. (Cebecioğlu, E. , (1991): 62)
Kaynaklarda Hacı Bayram-ı Veli’nin son Edirne ziyaretinde II. Murad’ın Hacı Bayram Velî'’den İstanbul’un fethi ile ilgili olarak bir müjde beklediğini, sultanın ısrarı üzerine Hacı Bayram Velî’nin sonradan Fatih adını alacak II. Mehmed’i ve yanındaki talebesi Akşemseddin’i işaret ederek ‘pâdişâhım, İstanbul sizlerin vaktinde, bizim duâmız ile husûl-pezîr olmayup, iş bu şehzâde-i cihân-bahtın vakit ve zamanında, şu köse (Akşemseddin)’in duâsıyla feth olup ve bunların yüzünden Husûl-pezîr olur’ buyurdular. (Cebecioğlu, E. , (1991): 62)
Sultan II. Murad yeni padişah olduğunda 1422 Haziranında elli gün süreyle İstanbul’un fethi için şehri kuşatmış olmasına rağmen, 1430 senesinde Hacı Bayram Velî’nin bu müjdeyi vermesinden sonra sonra 21 yıl süre ile saltanatta kalmasına rağmen �"kısa bir süre hariç- İstanbul’u alma teşebbüsünde bulunmamıştır. (Cebecioğlu, E. , (1991): 62)
Sultan II. Murad’ın sağlığında iken 1444 yılında henüz 12 yaşındaki oğlu II. Mehmed’e tahtı kendi rızası ile terk etmiş olmasının Hacı Bayram-ı Velîden aldığı bu müjdenin bir an önce gerçekleşmesi arzusundan kaynaklandığı da söylenebilir.
Hacı Bayram-ı Velî her şeyden önce bilimle tasavvufu birleştiren bir sûfidir. O önce müderis, bilim adamı olmuş sonra sûfi olmuştur. Hacı Bayram-ı Veli’nin yetiştirdiği halifeleri Eşrefoğlu Rûmî, Akşemseddin, Ahmed Bîcan, Yazıcıoğlu Muhammed ve diğer halifeleri de tıpkı hocaları gibi önce birer bilim adamı sonra sûfi olmuşlar, Türkçe yazıp, halka Türkçe seslenmişler, daima halk içinde Hakk ile beraber olup, aynı zamanda çalışıp hem ilim, hem de mal ve hizmet üretmişler el kârda gönül yarda ilkesini hayata geçirmişlerdir.
Kaynaklar:
Cebecioğlu, E. , (1991). Hacı Bayram Veli, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları/1283, Türk Büyükleri Dizisi/139)
Demirdaş, Ö. , (2017). Ankara II. Uluslararası Hacı Bayram-ı Velî Sempozyumu 3-4 Mayıs 2017, Akademiar Dergisi Yıl: 2017 (Aralık) - Sayı: 3 - S. 223-233.
Eraydın, S. (1997). Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul: Marmara İlâhiyat Vakfı Yayınları, yayın no: 82, 5. Baskı.
TDV. Türk Diyanet Vakfı Ansiklopedisi.
Bu yazı 1,265 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
7 Ekim 2020
Mümin Nasıl Olmalı
-
8 Ağustos 2020
Allah İnsanı Yarattı Ve Ülkülerle Donattı
-
19 Temmuz 2020
Allah Tuzak Kuranların Tuzaklarını Başlarına Geçirendir
-
20 Haziran 2020
Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamlaşması'nda Yunus Emre'nin Rolü
-
30 Mayıs 2020
Fatih'in Şahsiyeti Nizam-ı Alem ve İ'lay-ı Kelimetullah Ülküsü
-
23 Mayıs 2020
Bayram Namazının Kılınışı ve Evde Kılınma Durumu
-
23 Mayıs 2020
Lider ve Fikir Adamlarımıza göre Milliyetçilik (2)
-
23 Mayıs 2020
İslam'da Millet ve Türk Milliyetçiliği (1)
-
20 Mayıs 2020
Türkçülük Anlayışımız ve Bu Anlayışa Saldıranlar
-
16 Mayıs 2020
Fıtır Sadakası
-
3 Mayıs 2020
3 Mayıs Türkçüler Günü
-
2 Mayıs 2020
Türk Tasavvuf Ekolünün Kurucusu Hacı Bayram-ı Veli?
-
22 Nisan 2020
Piri Türkistan Hoca Ahmet Yesevi
-
13 Nisan 2020
Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu - Kuruluşta Tasavvuf ve Tarikatların Rolü
-
7 Nisan 2020
Berat Gecesi
-
3 Nisan 2020
Tarihin Haklı Çıkardığı Lider TÜRKEŞ
-
27 Mart 2020
Satuk Buğra Han ve Hz.Muhammed
-
20 Mart 2020
İsra Miraç ve Miraç Kandili
-
1 Mart 2020
Cihad Her Müslümana Kıyamete Kadar Devam Edecek Bir Farzdır
-
11 Şubat 2020
Köni Eğri Bolsa / Adalet Eğrilirse Kıyamet Kopar
Yorumlar
+ Yorum Ekle