En Sıcak Konular

Aziz Dolu

Atabey
Aziz Dolu
19 Nisan 2016

Rusyanın, Kafkasya ve Türkistan Siyaseti




Rusların, Türk Dünyasına yönelik siyasetlerinde her daim bir endişe, korku, saldırı, bölme-parçalama-yönetme gayesi, kaygısı ağır basmıştır. I. Dünya Savaşı yıllarında ve özellikle 1917-18’lerden itibaren Bolşevikler sonrasında Komünistler gerçekte ise Ruslar, Türk kökenli topluluklara türlü vaatlerde bulunarak Batı’ya -özellikle de Almanya’ya karşı- aynı cephede, birlikte göğüs germe; halkların kardeşliği söylemleri üzerine bina edilmiş Bolşevik Devrim sırasında da halkların kendi kaderlerini tayin (self-determination) hakkı ve bugünkü Tataristan’dan başlayarak, İç Asya’ya kadar uzanacak bir “Türkistan Devleti” kurulması vaadinde bulunmuşlardır. Bu vaade olumlu yaklaşanlardan biri de, emrindeki yer yer 40-60 bini bulan süvari birlikleri ile Sosyalist Devrime destek veren Mir Sultan Galiyev olmuştur. Ne yazıktır ki Komünist düzenin kurulması ile birlikte Lenin ve Stalin’in kirli işbirliği sonucunda ilk ortadan kaldırılanlardan biri de yine Mir Sultan Galiyev olmuştur. Galiyev’e verilen sözün, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği içinde tek parçadan oluşan bir Türkistan Devleti’nin kurulması yönünde olduğunu bir kez daha belirtelim.

 

1920’lerde “Türkistan” adlı bir devlet kurma arzusu sadece Sultan Galiyev, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, Osman Kocaoğlu gibi aydınların değil, topyekûn Türk halklarının ortak fikri idi. Hatta Ruslar da başlangıçta bu fikre sıcak bakıyorlardı. Daha doğrusu bakıyormuş gibi görünüyorlardı. Yukarıda da belirttiğimiz üzere Ruslar, Komünist düzeni oturtup da, Sibirya bozkırlarında hâkimiyetlerini perçinleyince birden bire 180 derecelik bir dönüş yaptılar. Siyaset (politica) değişikliğine giderek bir ve bütün Türkistan Devleti yerine beş cumhuriyet kurdular. Hatta Başkurdistan, Çuvaşistan, Dağıstan, Tataristan, Saha (Yakutistan) vs. de hesaba katılırsa onlarca devletçik vücuda getirdiler. Rusların bu yeni siyasetinde üç temel dayanak (argüman) göze çarpıyordu: Türk sözcüğünü ortadan kaldırmak; İslâmî değerleri ortadan kaldırmak ve Türkler arasında aydın sınıfı oluşturmamak!..

 

Rusların, Türklere karşı sergilediği düşmanca tavrın altında yatan sebep Türk Birliği fikridir! Özellikle Lenin’in bu ihtimali düşündükçe uykularının kaçtığı söylenir. Zira Türk Birliği demek, Rusya’nın tarih sahnesinden silinmesi demektir. Bu yüzden de Ruslar, kurdurdukları yapay devletçiklerde yaşayan her topluluk (boy) için farklı bir alfabe kabul ederek, Türkler arasındaki yazı dili birliğini ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Yine ayrıca Revan (Erivan) başta olmak üzere tarihî Azerbaycan toprakları üzerinde kurdurdukları yapay Ermenistan devletinin sınırlarını lastik gibi sündürmek suretiyle Türkiye ile Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü dolayısı ile olası birleşme ihtimallerini de engellemek istemişlerdir. Kırım, Kazan, İtil boyları, Kafkasya, Kazakistan, Kırgızistan gibi Türk yurtlarında milyonlarca Türk’ün ölmesiyle sonuçlanan toplu kıyımlar (katliam) da cabası!..

 

Bir zamanlar Macaristan ovalarından Moğolistan yaylalarına kadar bir büyük coğrafya Türkeli (Türkiye/Türkistan) olarak adlandırılırken Ruslar sadece ve sadece Kazakistan’ın güneyinde, Hoca Ahmet Yesevî’nin türbesine de ev sahipliği yapan küçük bir kente Türkistan adını vermişler, bu kentin dışında kalan hiçbir coğrafi bölgede ‘Türk’ sözcüğünün kullanılmasına izin vermemişlerdir. Yine Ruslar, Osmanlılar zamanında Karaman dolaylarından alınarak, Ahıska yöresine ‘ileri karakol’ amaçlı zorunlu iskân edilen ve Stalin döneminde büyük çoğunluğu Türkiye ajanı gibi düzmece bir iddia ile başta Özbekistan olmak üzere Sibirya’ya sürülen Avşar kökenli Ahıska Türkleri dışında hiçbir topluluğa da resmî olarak ‘Türk’ adı verilmemiştir. Kırım Tatarları, Çerkezler, Kıpçaklar, Oğuzlar (Türkmen) vb. Türk toplulukları yurtlarından sökülüp atılmışlardır. Ruslar, Büyük Hun Hakanı Attila’nın adına ilhâm kaynağı olmuş olan İtil (Rusların koyduğu uydurukça adıyla Volga) ırmağı boylarında neredeyse Türk nüfus bırakmamıştır.

 

Rusların uyguladığı baskı, zulüm hatta soykırıma kadar varan uygulamalar, 1990’ların başında bağımsızlıklarını kazanan Türk Cumhuriyetlerinin günden güne güçlenip, gelişmesiyle birlikte yavaş yavaş gün yüzüne çıkacaktır kuşkusuz. Zira Ruslar, dış dünyaya kapattıkları Türk yurtlarında uyguladıkları her türlü baskıyı, zulmü, soykırımı tabir-i caizse bir demir perde ile dünya kamuoyundan gizlemeyi başarmışlardır. Misal 1927’de 2000’den fazla cami bulunan Kuzey Azerbaycan’da yarım asır sonra 17 cami ayakta kalabilmiştir. Bu ülkede, sadece 1937 yılında tutuklanan din adamlarının sayısı 372 olarak kayıtlara geçmiştir. Azerbaycan’da uygulanan bu yok etme siyaseti diğer Türk yurtlarında da aynı hızla sürmüştür. Söz gelimi 1917 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği sınırları içerisinde kalan Türk yurtlarında 25 bin cami bulunurken; 1970’lerde, bu sayı 500’ü geçmemektedir.

 

1935-40 yılları arasında binlerce, on binlerce Türk aydını ya kurşuna dizilmiştir ya da Sibirya’ya, çalışma kamplarına sürülmüştür. Birçok aydın ağır şartlara dayanamayarak, oralarda ölmüştür. Kırım’ın efsanevî lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu Bey’in hayat öyküsü okunursa, Türk aydınlarının çektiği işkenceler, zorluklar daha iyi anlaşılacaktır kuşkusuz. Herkesin Sayın Kırımoğlu kadar şanslı olmadığını da belirtelim. Misal bir Ahmet Cevad, bir Çoros Gurkin Ruslar tarafından kurşuna dizilerek şehit edilen Türk aydınlarından sadece ikisidir. Ki Ahmet Cevad’ın, elinde sadece ve sadece kalem olan bir şair olduğunu yine Çoros Gurkin’in ise eline fırçadan, tuvalden başka bir şey almamış bir ressam olduğunu da belirtmeden geçmeyelim. Peki, suçları neydi bu aydınların? Ahmet Cevad, “Çırpınırdı Karadeniz” şiirini yazmıştı; Çoros Gurkin ise “Han Altay” tablosunu çizmişti!..

 

Rusya’da, sonun başlangıcı bize göre Afganistan işgali ile gelmiştir. 1979 yılında başlayan işgal -yıllar ilerledikçe- Rus ordusunda görevli Müslüman, Hıristiyan, Musevî, Tengrici (Tanrıcı) hatta Budist inanca sahip ama özde Türk olan, Türkçe konuşan askerler arasında bir millî kimlik uyanışını da beraberinde getirmiştir.  Zira bu askerler, savaşmaya gönderildikleri Güney Türkistan’da yani Oğuz Kağan’ın avlağı olduğuna, avlandığı yer olduğuna inanılan Afganistan’da Özbek, Türkmen, Hazara, Kızılbaş, Gur diye adlandırılan, kendileri gibi Türkçe konuşan dahası Müslüman olan insanlarla karşılaşınca Rus yetkililerin aklının ucundan bile geçmeyen bir gelişme yaşanmış ve bu durum Rusya için tam anlamıyla bir kırılma noktası olmuştur. Rus Kızıl Ordusunu terk ederek, karşı tarafa ‘kardeş’lerinin safına geçen askerlerin sayısı oldukça fazladır. Benzer olaylar Karabağ savaşında da yaşanmış; “kardeşimiz” dedikleri ağırlıklı olarak Oğuzlardan ve kısmen Kıpçaklardan oluşan Azerbaycan askerlerine karşı savaşmayı reddeden üstelik de Hıristiyan olan Gagavuzlar (Gökoğuz) Azerbaycan ordusuna katılmışlardır.

 

Aslına bakarsanız Rusları bataklıklardan, mağara kovuklarından çıkararak; onlara tarımı, hayvancılığı, askerlik mesleğini kısacası kültür ve medeniyeti öğretenler de Türkler olmuştur. Rus devlet geleneği bile, mirasını devraldığı Kazan Hanlığının bir devamı olup; devlet arması hâlâ Kazan Hanlığına vurgu yapar. Rus knezliğinde uzun yıllar “Han” unvanının kullanıldığı; imparatorlukla birlikte “Çar” unvanına geçildiği de tarihî bir vakadır. Öncesinde Tatar, Çerkez gibi Türk/Turanî toplulukların; 19. yüzyıldan itibaren de Almanların, Rus kültür ve medeniyetine oldukça büyük katkıları söz konusudur. Türk kökenli insanlar sanattan, spora; siyasetten, bilime kadar birçok alanda Rusya için alın teri dökmüş, emek harcamıştır. Söz gelimi Rusya adına uzaya giden ilk kozmonot Yuri Gagarin’in Çuvaş Türkü olduğu söylenmektedir. Yine SSCB adına uzaya giden üçüncü kozmonot Andrey Nikoleyev’in bir Çuvaş Türk’ü olduğunu ise kesin olarak biliyoruz.  

 

Tarihî gerçeklikler ve bilimsel veriler ışığında bakıldığında Rusya’nın artık “hasta adam” olduğu yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Osmanlı’ya yapılan “hasta adam” yakıştırmasının mucidi olan Rusya’nın, günümüzde Osmanlı’dan daha beter bir son yaşama kaygısını iliklerine kadar hissettiğini söyleyebiliriz. Zira güneyinde Ukrayna ve Kırım doğusunda Tataristan’la başlayıp; Abhazya, Adıgey, Altay, Başkurdistan, Çeçenistan, Çuvaşistan, Dağıstan, Hakasya, İnguşya, Kabardey-Balkar, Kalmukistan, Karaçay-Çerkez, Tuva, Saha (Yakutistan) diye giden ve kurt sürüsünü andıran irili ufaklı birçok devletle dahası bağımsızlığını kazanmış ve günden güne gelişen diğer Türk Cumhuriyetleri ile orta ve uzun vadede başının belaya girmesi kaçınılmaz olacaktır. Dahası “bir, iri ve diri” olmayı başarmış bir Türk Dünyası karşısında hiçbir şansının olmayacağını ve hatta bu yüzyılın sonuna kalmadan, Uralların batısına çekilmek zorunda kalacağını da bir kehanet olarak şimdiden söyleyebiliriz. Kalemle hasbıhâlimizi büyük önder Gâzi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözü ile bitirelim:

      —Türk Birliğine inanıyorum. Onu görüyorum!..

 

 

Aziz Dolu Atabey

http://azizdolu.blogcu.com/



Bu yazı 1,194 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 16 Temmuz 2017 Ömer Halisdemir
    • 5 Temmuz 2017 Musul; Nureddin Zengi'nin Yadig
    • 23 Mayıs 2017 Ra, Rab, Tanrı ve Türkler
    • 7 Mart 2017 Türkiyeyi Ve Dünyayı Anlamak
    • 14 Ocak 2017 Rainadan, Radikalizme
    • 1 Ocak 2017 İslam, İslamcılar ve Anarşizm
    • 22 Aralık 2016 Kurt Ulur, Vatan Kurtulur
    • 7 Aralık 2016 Şangay Bilmem Ne Kaçlısı
    • 20 Kasım 2016 Başkanlık Tartışmaları
    • 20 Kasım 2016 Fıratın İki Yakasını Bir Araya Getirmek
    • 7 Ekim 2016 Bir Meşrep Olarak Alevilik
    • 22 Eylül 2016 Piruz Dilenci; Güney Azerbaycanın Özgürlük Ateşini Harlayan Adam
    • 11 Eylül 2016 Bu da oldu; Atatürkün resmine sansür
    • 31 Ağustos 2016 Yüksekova İl Olmalı
    • 18 Ağustos 2016 Yapılandırma Ayarlarına Dönüş
    • 8 Temmuz 2016 Atatürk Türkiyesinden, Humeyninin İranına
    • 2 Temmuz 2016 Akıl ile vicdanın hasbıhali
    • 2 Temmuz 2016 Almanların Maskarası, Çerkezlerin Yüzkarası
    • 29 Mayıs 2016 Bir, Üç, Beş
    • 23 Mayıs 2016 Otizmliler, ille de AKP diyormuş

    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,207 µs