Günde üç beş defa yüzünü yıkayan bir insanın yüzü nasıl kirden, pastan arınırsa; bilumum toplum da içtimaî (toplumsal, social) temizlik ile öyle arınır. Hızla yozlaşan, soysuzlaşan kısacası çürümekte olan toplumsal yapımızın bir temizliğe, bir panzehire muhtaç olduğu ise aşikârdır. Millî bünyedeki bu çürümenin panzehiri -bize göre- Türk kültürü ve İslâm ahlâkı olmalıdır. Mazluma dost, zâlime düşman Türk kültürü ile komşusu açken tok yatan bizden değildir diyen İslâm ahlâkı Benim gazoz kapağımı Bedri açtı, ama içine akıtmadı. gibilerinden arsız kıkırdamaları değil de, imanı, ihlâsı, hayâyı, fazileti kaynak (referans) kabûl eden bir ahlâk ne güzel ahlâktır. Dahası, bünyesinden ne güzel kumandanlar, ne güzel askerler çıkan bu millet ne güzel bir topluluktur. Daha doğrusu bir zamanlar ne güzel milletti Millî şairimiz Mehmet Âkifin, Bir zamanlar biz de millet, hem de ne milletmişiz diye iç geçirmesi boşuna değildir elbette
Monarşik, meşruti ve demokratik yönetimlerde bireysel dolayısı ile de toplumsal anlamda bir mücadele söz konusudur. Özellikle demokraside, bireyler arasındaki mücadele -bir diğer bireyin özgürlük alanlarına tecavüz etmemek kaydıyla- alabildiğince çetindir. Bu mücadeleler eğitimden, sanayiye; sanattan, idmana (spor) kadar toplumsal hayatın her alanında gözlemlenir. Türkiye mercek altına alınıp, incelendiğinde ise -maalesef- her alandan, her meşrepten, fikirden insanın bu mücadelede kaçak güreştiği ve bundan da rahatsızlık duymadığı görülür. Misâl siyasî fırkalarımız (party) kaçak güreşir. Medyamız, cemaatlerimiz hatta kahvehane erbabı vatandaşlarımız bile Toplumsal bozulma, yozlaşma hatta soysuzlaşma o kadar almış başını gitmiştir ki, toplumun her katmanından yükselen pis kokuları sigaya çeken yığınlar, kendi çevrelerini göz ardı ederek balık baştan kokar kolaycılığına, riyakârlığına kaçarlar. Öyle ki, bir karı satanın pezevenk olarak nitelendirildiği bir toplumda, yüzlercesini satınca sayın olunur. Hâliyle bu kokuşmuşluğun başla, kıçla yahut ayakla açıklanması samimiyetten uzaktır. Hele de ağızlarından salyalar saçılan riyakârlar gürûhunun sırtından vergi rekortmeni olunuyorsa!
Siyasîleri günah keçisi ilân etmenin dayanılmaz hafifliğini sonuna kadar kullanan halk katmanları; iktidara en yakın sağ fırkaya (party) oy vererek, böylece iktidarın ganimetlerinden nemalanma kaygısı imanlarının önüne geçmiş cemaatler; vergi borcunu ödememek için ellerindeki köşeleri silah olarak kullanmaya çalışan medya patronları; akaryakıt kaçakçılığı yapan armatörler; sonucu, günlerce evvelinden belli olan ihaleleri kapan işadamları; ruhsat içinde uzatılan çorba parasını cebe indiren yol (traffic) polisleri; hasta yakınlarından makas parası alan hekimler (doctor) dahası her kilometre taşı başında mideye bir koç indiren karayolları ekipleri diye giden zincirleme bir kokuşmuşluk, kanı bozukluk millî bünyemizi felç etmektedir. Bu derdin çaresi -bize göre- gösterişli adliye binaları (Bunlara bir de adalet sarayı demiyorlar mı? Pes yani!) dikmek değildir. Hele de devlet kadrolarını polisle, jandarmayla doldurmak hiç değildir. Eğitim kurumlarınızla, medyanızla, sinemanızla, müziğinizle velhâsıl-ı kelâm (sözün kısası) hayat tarzınızla insanların gönüllerini boşaltıp; fakirleştirirseniz iğrenç bir hâl almış olan kokuşmanın önüne tabi ki geçemezsiniz. Geçemediğiniz gibi de bir müddet sonra -farkında olmadan- sizler de aynı akıbeti yaşamaya başlarsınız. Peki ama Avrupaî hayat tarzı olarak da adlandırılan ve genlerimizi yağmalamakta olan bu habis zehre karşı çâre nedir? İnsanlarımızı dolayısı ile de millî bünyemizi felç eden bu zehrin panzehiri bize göre imandır, ihlâstır, vicdandır... Bu değerler, bünyelere zerk (enjekte) edildiği takdirde hastalıklı hücreler kendini yenileyecek; sevgisizlikten kurumuş gönüller yeşerecektir. Yûnus Emrenin de işaret buyurduğu gibi yaradılanı, Yaradandan ötürü seven bir değerler manzumesi, toplumsal yapıyı sapasağlam kılacaktır kuşkusuz. Dahası kul hakkıyla karşıma gelmeyin ihtarı bile meselenin kökünden hâlledilmesi için başlı başına bir devâdır. Amma velâkin Allahtan gelen bu ihtarı idrâk edebilecek beceriye sahip bireyler yetiştirebiliyor muyuz (ki yetiştiremiyoruz), bu noktanın da iyi tahlil edilmesi gerekmektedir.
Osmanlıda çok güzel bir deyiş vardır hani: Dinime dahleden bari Müselman olsa diye Bu incelik yüklü düstûrun idrâkinde olan her kul gibi biz de insanların dinine, diyanetine söz söyleme kabalığını, softalığını, soytarılığını tatbik etmekten imtina ediyoruz (sakınmak) dostlar. Zira Allah-û Teâlâ bu yetkiyi velîlerine, peygamberlerine hatta ve hatta âlemlerin yaratılmasına vesile kıldığı Hz. Muhammed (sav) Efendimize bile vermemiştir. İmanın kimde olduğu meselesi Allah katında bir sırdır. Bu sır kıyamet günü ifşâ olacaktır. Bununla birlikte bireysel dolayısı ile de toplumsal çözülme ve çürüme alıp başını giderken, milletin hâli içler acısı iken bu duruma bir çâre bulmaya çalışmak da düşünen insanların omuzlarına yüklenmiş bir vebâldir. Misâl yüzyıl önce suç oranı yok denecek kadar az olan İstanbulda, bugün yaşanan serencâm bile birşeylerin yolunda gitmediğinin delilidir. Peki, çözüm nedir? Çözüm -bize göre- polis ve/veya jandarma devleti vücuda getirmek değil; vicdanı, bireysel aklın ve bireysel hissin başına kadı tayin etmektir. Asr-ı Saadete en yakın toplumsal hayatı yaşamış bir Osmanlıdan ilhâm almaktır. Medeniyetin sadece hızlı arabalara binmek, yüksek binalarda oturmak demek olmadığının; damarlarımızda taşıdığımız kanın hakkını vermek zorunda olduğumuzun da bilincinde olmaktır. Gâzi Mustafa Kemalin tabiriyle asil kanın hakkını! Bilmem anlatabildim mi? Serik31.01.2010
Aziz Dolu Atabey
Güzel Ülke
http://www.facebook.com/groups/guzelulke/
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle