En Sıcak Konular

AHMET DAVUTOĞLU’NUN GELECEK PARTİSİ KURULUŞ PROGRAMI KONUŞMASI

13 Aralık 2019 14:38 tsi
AHMET DAVUTOĞLU’NUN GELECEK PARTİSİ KURULUŞ PROGRAMI KONUŞMASI Ahmet Davutoğlu dün resmi olarak kurduğu partisinin ismini,logosunu ve parti programını bugün açıkladı. Partinin adı Gelecek Partisi, logosu; Çınar yaprağı.İşte Davutoğlu'nun Bilkent Otel'de düzenlediği tanıtım toplantısında yaptığı konuşma.

AHMET DAVUTOĞLU’NUN GELECEK PARTİSİ KURULUŞ PROGRAMI KONUŞMASI

Aziz Milletimiz,
Yeni bir ufka yeni bir geleceğe yürüme iradesi gösteren değerli
arkadaşlarım,
Hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
Bugün “Gelecek milletimizindir, gelecek Türkiye’nindir” diyerek
partimizin kuruluşunu ilan ediyoruz.
İlk adımını samimiyetle ve kararlılıkla attığımız bu kutlu yürüyüşün
halkımız, ülkemiz ve insanlık için hayırlı olmasını diliyorum.
İnsanlığın ve milletimizin kritik bir süreçten geçtiği tarihi bir eşikte, benzer
nice doğumlara şahitlik etmiş Anadolu’nun kalbi Ankara’da arkadaşımızla
birlikte tarihin ve milletimizin huzurundayız.
Bütün baskılara ve oluşturulmaya çalışılan korku atmosferine rağmen
cesaretle, samimiyetle ve basiretle omuz omuza vererek
Cumhuriyetimizin 100. Yılına hazırlandığımız bu dönemde, ülkemize
demokratik ve müreffeh bir gelecek ufku çizmek için bir araya geldik.
Yetmiş yıllık demokrasi tarihimizin sancıları içinden geçmiş üç nesil
olarak buradayız.
Aramızda demokrasiye geçiş sancılarını yaşadığımız kırklı yılların
sonlarında doğup milletimizin tarihine bir kara leke olarak geçen 27
Mayıs’ı çocuk olarak yaşamış olanlarımız var.
1968 kuşağının idealist heyecanlarını yaşayanlarımız da var, 12 Eylül’ü
farklı siyasi akımlarda ama aynı koğuşlarda geçirenlerimiz de var.
Demokrasimizin karanlık bir tünele girdiği o yıllarda gözünü dünyaya
açanlarımız da var, o günlerde yıllarca özgürce doğan bir güneşi bir
şafak vaktinde seyredebilmek için gün sayanlarımız da var.
Doksanlı yıllarda Soğuk Savaş’ın bitmesiyle yeni ümitlerle birlikte
doğanlar da var, aynı yıllarda kıyafeti yüzünden bütün geleceğinin
kararması ile büyük acılar yaşayanlar da var.
Özgürlükler açısından 28 Şubat’ın dondurucu soğuğunda doğanlar da
var, bu dondurucu soğuktan bahara yürüyüşümüzde sınavdan sınava
girenler de var.
Ve nihayet 15 Temmuz’da hain bir çeteye karşı omuz omuza vermiş
kahramanlar da var,
bu onurlu mücadele sonrasında tam demokratik bir düzene geçeceğimizi
ümit ederken düşüncelerini ifade etmekten dahi mahrum bırakılanlar,
28 Şubat’ta büyük fedakarlıklarla tohumları atılan fikir ve bilim
kurumlarının tasfiye edilmesi çabalarına şahitlik etmek zorunda kalanlar
da var.
Bütün bu sancılı süreçleri yaşayan üç nesil bir arada ve buradayız.
Farklı yaşlardayız ama hepimiz genciz.
Farklı inançlara mensup, farklı dilleri konuşan, farklı etnik kökenlerden
gelen ancak bu aziz toprakları vatan bilen ve geleceğe birlikte yürümeyi
şiar edinen bir topluluğuz.
Farklı kökenlerdeniz ama hepimiz eşit ve onurlu Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarıyız.
Üç nesil olarak çok sancılar yaşadık, çok acılar gördük.
Ama geçmişe değil geleceğe, nefrete değil sevgiye, öfkeye değil
merhamete, korkuya değil ümide ayarlıyız.
Geçmişe ağıt yakmaya değil, ortak bir GELECEK inşa etmeye geliyoruz.
Zamanı geçmiş eski sözleri tekrar etmeye değil, ‘yeni şeyler söylemeye’
geliyoruz.
Yeni şeyleri ancak geçmişten ilham alarak geleceği inşa edecek olanlar
söyleyebilirler.
Yeni şeyleri ancak korkulardan ve tabulardan kurtulmuş olanlar
söyleyebilirler.
Yeni şeyleri ancak bugüne inançları ve yarına umutları olanlar
söyleyebilirler.
Susmaya değil konuşmaya, şikayet etmeye değil çözüm üretmeye,
bağırmaya değil sakince ve muhabbetle hitap etmeye, surat asmaya
değil tebessüm etmeye geliyoruz.
Gün bizi ayıran politikaları değil, bizi birleştiren ilkeleri konuşma günüdür.
Bu gelecek yürüyüşünde bize rehberlik edecek olan temel ilkelerimizi
milletimizle paylaşmak ve bir anlamda ahitleşmek istiyoruz.
Aziz milletim, Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyetimizin 100. yılına yürürken küreselleşme ile birlikte tarihi
akışın büyük bir ivme kazandığı, geleneksel değerlerin bütün dünyada
yeniden keşfedildiği, modern yapıların ve anlayışların yeni bir dönüşüm
süreci içine girdikleri kritik bir tarihi eşikte, kapsayıcı bir yenilenme
ihtiyacına cevap oluşturmak üzere yola çıkıyoruz.
Bu çerçevede; nesiller aşan ortak aklın ürünü olan değerlerin korunması
bağlamında geleneğe saygılı, birey hakları, vatandaşlık hukuku ve milli
egemenlik bağlamında modern ve çağdaş, sınır aşan teknolojik etkileşim
ve yerküredeki her gelişmeye açık olan bir gelecek vizyonu bağlamında
küresel bir siyaset anlayışını benimsiyoruz.
Siyasetimizin temel felsefesi, geleneğe saygılı özgürlükçülüktür.
Geleneğe bağlılığımız statükoculuk değil, modernliğimiz geleneksel
değerlerimizden kopuş değil, küreselliğimiz teknolojik değişim karşısında
insani özü ihmal eden bir edilgenlik değildir.
Milletimizin tecrübelerinden neşet etmiş değerlerini de, modernleşme
sürecimizin eseri olan ve Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde kurulan
Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin birikimini de koruyacak ve gelecek
nesillere aktaracağız.
Bu doğrultuda, gençlerimizin küresel etkileşimin olağanüstü artmakta
olduğu bir geleceğe saygın özneler şeklinde hazırlanmasını
sağlayacağız.
Siyasetimizin temeli, insan onurunu korumak ve yüceltmektir.
İnsanı ve onurunu varoluşumuzun temeli, bütün siyasi mekanizmaları,
kuralları, kurumları ve teamülleri birer araç olarak görüyoruz.
Devletin asli sorumluluğu vatandaşlarının onurlu bir hayat sürmelerine
zemin oluşturacak siyasi, kültürel ve ekonomik şartları sağlamaktır.
İnsanı ve onun temel haklarını ihmal eden veya ikincil konuma indirgeyen
hiç bir devlet baki olamaz.
Demokratik bir yönetimin esasını temel hak ve özgürlüklerin bütün
vatandaşlar tarafından eşit ve özgür bir biçimde kullanılabilmesi
oluşturmaktadır.
Geleneğimizde esasları konmuş olan canın, aklın, neslin, inancın ve
mülkün korunması kamunun sorumluluk alanlarını, çağdaş toplumsal
hayatın temelini dokuyan evrensel insan hakları beyannamesi
vatandaşların temel özgürlük alanlarını tanımlar.
Hedefimiz can ve mal güvenliğini, inanç ve ifade özgürlüğünü,
örgütlenme, eleştiri ve gösteri özgürlüğünü tam anlamıyla sağlayan bir
hukuk düzenidir.
Düşünce ve inanç hürriyetini kısıtlayarak bireyin özgür iradesini yok
etmeye çalışan dinî veya seküler her akım ve rejim, insanın zihnen
köleleştirilmesine yol açar.
Nitekim bunun örneğini de 15 Temmuz’da her türlü cürmü işleyebilecek
birer robota dönüşen darbecilerde görmüştük.
Dünyada otoriter ve popülist eğilimlere yöneliş olduğu bir dönemde kendi
özgür iradesine malik, onurlu ve başı dik insanların yaşadığı bir ülke inşa
etmeliyiz.
Basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğünü şiar edinmiş demokratik bir
toplumun temel ihtiyacıdır.
Bunu yok etmek, usulsüz ve baskıcı metotlarla basında tekelleşmeye
yönelmek, Türkiye’nin zihni kapasitesini daraltmaktadır.
Basının baskı altında olmadan, sansür ya da oto sansürün
uygulanmadığı, gazetecilerin keyfi gözaltı ya da tutuklamalara ve
yargılamalara maruz kalmadığı bir düzen inşa edeceğiz.
Siyasi yöntem ilkemiz kapsayıcılıktır. İnsan onuru ile taçlandırılan
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kimliği taşıyan herkes mutlak anlamda
eşittir.
Etnik, dini ve mezhebi kimlik ayrımlarına dayalı yaklaşımlara karşı
toplumun her kesimini ve her bireyini kapsayan bir siyasi anlayışın
sözcüsüyüz.
Farklılıkların güven ve huzur ortamında bir arada yaşamasının teminatı
olan kapsayıcılık ilkesi bağlamında çoğunlukçuluğa karşı çoğulcu bir
yaklaşımı hayata geçireceğiz.
Ülkeleri aidiyet bilinci kurar ve ayakta tutar; ekonomik, siyasi ve askeri
güç ise yükseltir ve tahkim eder.
Son derece zengin bir kültür harmanını bünyesinde barındıran ülkemizde
yaşayan her kültür, dil, inanç ve gelenek milletimizin ortak mirası olarak
saygıdeğerdir.
Bütün kültürel kimliklerin kültürel miraslarını koruma ve kültürlerini
geliştirme haklarını temel bir insan hakkı olarak görüyor ve devletçe
desteklenmesini savunuyoruz.
Bu bağlamda tüm demokratik ve kalkınmış ülkelerde olduğu gibi, ana
dilin eğitimde ve sosyal hayatta öğretilmesi ve kullanımı,
vatandaşlarımızın bu vatana duydukları aidiyet bilincini güçlendirecek,
toplumsal barış ve dayanışmamızı tahkim edecektir.
Bunu ayrıca uzun tarihi süreçlerde Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve
Orta Asya’daki akraba topluluklar ile aramıza girmiş kültürel bariyerleri
aşmamızı sağlayacak stratejik bir unsur olarak değerlendiriyoruz.
Farklı toplum kesimlerini ilgilendiren bu hassas süreçlerin her tür
istismarı ortadan kaldıracak şekilde katılımcı bir ortak akılla yürütülmesi
büyük önem taşımaktadır.
Partimiz bu ortak akıl süreçlerinin öncüsü ve destekçisi olacaktır.
Siyasetimizin vicdani ilkesi din ve inanç özgürlüğüdür.
Kısıtlayıcı laiklik anlayışı da, dine siyasal düzen içinde işlevsel bir rol
tanımlama çabası da, tek bir dini akımın siyasal düzeni antidemokratik
yöntemlerle ele geçirerek din-siyaset ilişkisini belirleme iddiası da,
küreselleşmeyle derinleşen varoluşsal sorunlar karşısında geçerliliğini
yitirmiştir.
Siyaset alanında herkes kendi imtihanını vermeli ama dini değerleri bu
imtihan sathına sokmamalıdır.
Hak ve makam talepleri ibadet üzerinden değil adalet, ehliyet ve liyakat
temellerine dayalı hukuk ve teamül üzerinden geçekleşir.
Devlet, bütün dini/mezhebi/felsefi anlayışlara ve topluluklara aynı
mesafede olmalı ve eşit yaklaşım göstermelidir.
Bu çerçevede temel ilkemiz özgürlükçü laiklik ve çoğulcu din
anlayışıdır.
Alevi yurttaşlarımızın inanç ve öğreti temelli taleplerine, geleneksel
Mürşid, Pir ve Dede ocakları esas alınarak ve modern Alevi örgütlerinin
talepleri göz önünde bulundurularak, eşit yurttaşlık hakkı ve demokratik
uzlaşı temelinde çözüm bulunacaktır.
Gayrimüslim vatandaşlarımızın talep ve sorunları, eşit vatandaşlık ve
din ve vicdan özgürlüğü ilkeleri temelinde çözülecektir.
Hangi görüş ve ideolojiye mensubiyet söz konusu olursa olsun, siyasetin
dini semboller ve hassasiyetler üzerinden güç devşirmesinin önüne
geçecek bir kurallar ve teamüller manzumesi oluşturulacaktır.
Dini ya da seküler hiçbir yapının devlet içinde ayrıcalıklı bir konum elde
etmesine müsaade edilmeyecektir.
Toplumun manevi olgunluğu için çaba göstermesi gereken dini/mezhebi
referanslı yapıların, devletin rasyonel bürokratik mekanizmalarla işleyen
yapısına müdahale ederek paralel yapılanmalara yönelmesi
engellenecektir.
Siyasetimizin meşruiyet temeli özgürlük-güvenlik dengesine dayalı
kamu düzenidir.
Özgürlüğü garanti edilmemiş insanın kendi onurunu koruması, güvenliği
tehdit altında olan birinin kendi özgürlük alanını yaşaması mümkün
değildir.
Güvenlik adına özgürlüklerin kısıtlanmasının insan onurunu yok eden
dikta rejimlerine, özgürlük adına güvenliğin ihmal edilmesinin ise kaosa
ve iç çatışmalara yol açar.
Kamu düzenini tehdit eden şiddet ve terör başta olmak üzere her türlü
kaos girişimine karşı vatandaşlarımızın canını, malını, hak ve
özgürlüklerini koruyacak bir güvenlik ve adalet mekanizmasının
işlemesini sağlamanın en temel vazife olduğuna inanıyoruz.
Ülkemiz uzunca bir süredir terör tehditleriyle karşılaşmaktadır.
Türkiye’nin hem yurt içinde hem de yurt dışında terörizmle güçlü bir
mücadele yürütmesi bir zorunluluktur.
Ancak Türkiye terörle mücadele konusunda her yönüyle eşsiz bir
tecrübeye sahiptir.
Bu çerçevede, terör ve terörle mücadele söylemi Türkiye’nin enerjisini
tüketen, toplumsal uyumunu zedeleyen ve dış politika esnekliğini
körelten bir tuzak olmaktan çıkarılmalıdır.
Türkiye’nin bu husustaki acı tecrübelerinin ışığında, özgürlükleri
korumayı ana vazife gören ve güvenlik açığı üretmeyen bir güvenlik
anlayışının hâkim kılınmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
Aziz milletim, Değerli arkadaşlar,
Sağlık ve eğitim konularını vatandaşlarımızın doğumundan hayatlarının
sonuna kadar süren temel insan hakları bağlamında değerlendiriyoruz.
Bütün diğer insan hakları sağlıklı ve iyi eğitim almış nesiller tarafından
hayata geçirilebilir.
Sağlık sadece vatandaşların kişisel iyiliği ile sınırlı bir konu değildir.
Aksine toplumun geleceğini şekillendiren en temel parametrelerden
birisidir.
Bu anlamda sağlığı ulusal ölçekli gelecek projeksiyonlarında stratejik bir
güvenlik meselesi olarak ele alıyoruz.
İnsan onuruna dayalı siyaset anlayışımızın ve insan odaklı kalkınma
stratejimizin en temel araçlarından birisi, bütün vatandaşlarımızı kuşatan
sağlık politikalarımız ve sosyal devlet uygulamalarımızdır.
Eğitim de belli yaş sınırları içinde ele alınan formel bir formasyon konusu
değildir.
Kaliteli bir eğitim için, öğrencilere herhangi bir resmî veya tanımlanmış
ideolojinin dayatılmasını reddediyoruz.
Eğitimi insan devşirme alanı olarak değil, nitelikli insan yetiştirme alanı
olarak görüyoruz.
Eğitimde evrensel değerleri ve insan haklarını merkeze alan, farklılıkları
bir zenginlik olarak gören, tek tipçi değil, tüm kesimleri kucaklayan
demokratik ve çoğulcu bir yaklaşımı benimsiyoruz.
Çocukların en temel hakkı sevgi ve şefkat, gençlerin en temel hakkı
ümitvar bir gelecek projeksiyonu ve istihdam, yetişkinlerin en temel hakkı
onurlu bir hayat standardı, yaşlıların en temel hakkı ise huzurlu çevre
şartlarıdır.
Gençlerimizin düşünen, sorgulayan, demokratik değerleri ve
geleneklerimizi sindirmiş, farklılıklara saygılı, ahlâki bir duruşla her türlü
ayrımcılığın karşısında duracak, çağdaş dünyanın bilgisine hâkim
bireyler olmasını arzuluyoruz.
Bu hedeflere ulaşabilmenin yolunun ise tam demokratik Türkiye
amacımızdan geçtiğini düşünüyoruz.
Gençlerin dinamizminden korkanlar, onları dar kalıplara hapsetmektedir.
Biz ise o dinamizmi gerçek anlamda hayata geçirebilmek için her alanda
ön açıcı özel düzenlemeler gerektiğine inanıyoruz.
Aile toplumun doğal ve temel unsurudur.
Bugün bir çok toplum aile kurumunun çözülmesi tehdidi ile karşı
karşıyadır.
Ülkemizde de yaşadığımız toplumsal sorunların ortaya çıkmadan
önlenmesine yönelik sosyal politikaların oluşturulmasında öncelikli unsur
aile kurumudur.
Bu kuruma olan inanç ve güvenin sağlamlaşması, ekonomik ve sosyal
kalkınma politikalarının hayata geçirilmesi sürecinde önemli bir rol
oynayacaktır.
Hedefimiz; kadın ve erkeğin birbirine rağmen değil, birbirine güç veren
destekçiler olarak hayatın her alanında yan yana ve birlikte yol almalarını
sağlamaktır.
Partimiz ırk, dil, inanç ve sınıf temelli ayrımcılıkların karşısında durduğu
gibi cinsiyet ayrımcılığının da karşısında fırsat eşitliği prensibiyle
durmaktadır.
Demokratik ve müreffeh bir topluma ulaşma hedefi ile kadınların
hayatlarına ilişkin tercihlerini özgürce yapabilecekleri sosyal, siyasal ve
ekonomik ortamın oluşması sağlanacaktır.
Çevre anlayışımızın temeli mekâna saygıdır.
Mekâna saygı, insana saygının ayrılmaz ve tamamlayıcı bir parçasıdır.
Varoluşumuzun zeminini oluşturan doğanın ve çevrenin korunması
gelecek nesillere olan bir borcumuzdur.
Doğada bize sunulan nimetlerin ekonomik değerinin toplamı, doğanın iç
dengesini kaybetmemizin maliyetinden daha yüksek olamaz.
Bugün o ekonomik değerleri elde etmek adına maliyetleri gelecek
nesillere yüklemeyi, telafisi mümkün olmayan bir sorumsuzluk olarak
görüyoruz.
Aziz milletimiz, Değerli arkadaşlarım,
Siyasi söylem ilkemiz gerçekçi vizyonerliktir.
Özgün kavramları tüketen popülist hamasetten de, ümit ve vizyon
içermeyen edilgen bir söylemden de uzak duracağız.
Varolan gerçeklik ile gelecek vizyonu arasında söylem-eylem tutarlılığı
sağlanacaktır.
Yenilenme adına geçmiş tecrübe birikimimizi reddetmeyecek, geçmişe
saygı adına da arkaik görüşlere fırsat tanımayacağız.
Siyasi iletişim ilkemiz nezakettir.
Siyaset dilimiz insan onuruna ve özel hayatın mahremiyetine saygı
temeline dayanmaktadır.
İnsan onuruna doğrudan saldırı niteliği taşıyan tahkir, küçük görme,
aşağılama, hakaret ve nefret dili aramızda barınamaz ve hangi
gerekçeyle olursa olsun meşru gösterilemez.
Bugün siyasi hayatımızda halkımızın en çok özlediği nitelik seviyeli ve
nazik bir siyaset dilidir.
Siyasi muhataplarımız bize karşı hangi dili kullanırsa kullansın bu temel
ilkeden taviz vermeyeceğiz.
Eleştirilerimiz samimi ve yapıcı, düşüncelerimiz açık ve berrak bir dille
ifade edilecektir.
Siyasi davranış ilkemiz ahlâki tutarlılık ve şeffaflıktır.
Göründüğümüz gibi olup, olduğumuz gibi görüneceğiz.
Kibre karşı tevazuyu, israfa karşı tasarrufu, şahsi çıkara karşı kamu
çıkarını savunuyoruz.
Güç ve iktidar sahibi olmak ayrıcalık değil, ağır bir sorumluluktur.
Her türlü açık ve örtülü yolsuzlukla mücadele ve siyasi etik konusunu,
ahlâki dokumuzun korunması ve adil gelir dağılımına dayalı
sosyo-ekonomik dengenin sağlanması açısından bir zorunluluk ve ön
şart olarak görüyoruz.
Yolsuzlukların kökünden engellenmesi için kamu adına yapılan her türlü
işlem, kamu denetimine açık olmalıdır.
Bu ancak şeffaflık ilkesi ile sağlanabilir.
Hem devlet yönetiminde hem de siyasette şeffaflığı ve hesap
verilebililirliği kamu ahlakımızın en temel ilkeleri olarak benimsiyoruz.
Sivil toplum kuruluşları her yönüyle şeffaf olmalı, kayıt dışı ekonomi
tümüyle tasfiye edilerek finansal kaynak akışlarına tam anlamıyla
şeffaflık getirilmeli, hukuki süreçlerdeki görevlendirmeler tam bir şeffaflık
içinde yapılmalı, devlet kurumlarında hiyerarşik şeffaflığı yok eden
paralel yapılara asla izin verilmemelidir.
Siyasi etik bağlamında özel hayat alanı olan birey ve aile mahremiyetine
mutlak şekilde saygı gösterilmeli ve siyasal alanın dışında tutulmalıdır.
Diğer taraftan; özel kalması gereken aile ilişkilerinin kamusal ve resmi
alana yansıtılması ise, hem aile hayatına zarar vermekte hem de hukuki
ve sosyal sorumluluk alanının dışına taşan ilişkilerin ortaya çıkmasına yol
açmaktadır.
Kamu görevi yürütenlerin aile mensupları ne özel bir ayrıcalığa sahip
olmalıdır ne de yıpratıcı bir eleştiriye muhatap kılınmalıdır.
Siyasi ahlâk ve şeffaflık ilkeleri kişisel ahlâka güven ile teminat altına
alınamaz.
Bu çerçevede siyasi ahlâk, şeffaflık, siyasetin finansmanı ve imar
rantlarının vergilendirilmesi yasaları acilen çıkarılacaktır.
Siyasi icraat ilkemiz ortak akıl ve katılımcılıktır.
Demokratik kültür, oy verme işlemi ile başlayan ve biten bir yetki devrine
değil, hayatın her alanına sirayet etmesi gereken bir davranış biçimine
dayanır.
Ortak aklın gelişmesini teşvik eden düşünce özgürlüğü, seviyeli eleştiri
ve samimi özeleştiri ahlâkı, siyasi hareketimizin zihni temelidir.
Parti olarak lider kültü ve edilgen kadrolar anlayışına dayanan siyaset
tarzını red ediyoruz.
Bunun Türkiye'ye ve siyasete nasıl irtifa kaybettirdiğini trajik örnekler
üzerinden deneyimliyoruz.
Bunun yerine, partimiz irade sahibi ve sorumlu liderlik, güçlü kadrolar,
kollektif akıl ve dinamik kitle etkileşimini esas almaktadır.
Toplumsal düzen anlayışımızın temel ilkesi adalettir.
Sağlam bir adalet felsefesine yaslanan hukuk yapısı aracılığıyla; insan
hayatının, aklının, inancının, neslinin ve mülkünün teminat altına
alınmadığı sosyal ve siyasal düzenler, iç ve dış her türlü darbe girişimine,
kaosa ve saldırıya açık hale gelir.
Toplumsal ve siyasal hayattaki en büyük meselemiz, adalet dağıtması
gereken yargı alanının güç devşirilen bir çıkar alanı olarak işlemesidir.
Hukuk, güç biriktirme alanı değil, gücü denetleme ve ahlâki çizgiye
getirme alanıdır.
Yargının kontrol altına alınması çabası hangi gerekçeyle ve kim
tarafından yapılırsa yapılsın en büyük suç olarak görülmelidir.
Adalet fikrini sarsan en önemli sapma, tek tek vicdanlarıyla hükmetmesi
gereken hâkim ve savcıların kolektif kimliklerle anılması ve hazırladıkları
iddianamelerde, yaptıkları soruşturmalarda ve verdikleri hükümlerde bu
kolektif kimliğin ve mahalle baskısının tesirinde kalmalarıdır.
Hâkimlerin adalet dağıtırken muhataplarının kimliklerine, kökenlerine ve
özelliklerine karşı kör ve sağır olmalarını teminat altına alacak şartlar
oluşturulacak ve gerekçe ne olursa olsun “suçların şahsiliği” ilkesinden
taviz verilmeyecektir.
Toplumsal düzen ve devlet öfke ile değil, hakkaniyet temelinin üzerine
oturtulmuş adalet terazisiyle hareket ettiği zaman ayakta kalabilir.
Demokratik hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde yargı bağımsızlığı
esastır.
Bu bağımsızlık, diğer anayasal güçler ile ilişkilerde olduğu kadar, kendi
içinde oluşabilecek örgütlenmelere karşı da korunacak ve juristokrasi
(yargıçlar iktidarı) benzeri oluşumların önüne geçilecektir.
Her bir yargıcın objektif hukuk normları içinde tek başına ve sadece
kendi vicdanı ile karar vermesini sağlayacak bir hukuk düzeni kurulacak
ve bu hukuk düzeninin işleyişi de demokratik hukuk devleti kuralları
içinde denetime açık olacaktır.
Yargının hızlı ve etkin çalışması ve adil kararlar verebilmesi için esaslı bir
reform yapılacaktır.
Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), ‘Hâkimler Kurulu’ ve ‘Savcılar Kurulu’
olarak ikiye ayrılacaktır.
HSK’nın disiplin kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulmasını
engelleyen hüküm değiştirilecektir.
Adil yargılanma hakkı, savunma hakkı, mahkemeye erişim hakkı gibi
evrensel değerler haline gelmiş hakların, vatandaşlarımız tarafından
etkin bir şekilde kullanılmasının yolu açılacaktır.
Tutuklamanın istisna olması ilkesi titizlikle uygulanacak ve objektif
kıstaslara bağlanacaktır.
Suçların şahsiliği ilkesine, masumiyet karinesine ve lekelenmeme
hakkına özen gösterilecektir.
Güç yozlaşması ve gücün tekelleşmesi birçok sapmayı doğurur.
Buna karşı çare, güçler ayrılığı ilkesine dayalı demokratik hukuk
devletidir.
Güçler ayrılığı ilkesine dayanan yeni anayasal düzenimizde demokratik
hukuk devleti ve milli irade perspektifiyle denetlenmeyen hiç bir güç
olmayacaktır.
Güçler ayrılığı garanti altına alınmalıdır.
Bunun için yasama erki; yürütme ve yargı erkleri karşısında dengeleyici
bir özerkliğe sahip kılınacaktır.
Millet tarafından doğrudan seçimle işbaşına gelen TBMM yasama
görevini yaparken hiç bir şekilde ve hiç bir güç tarafından baskı altına
alınamaz.
Son anayasa değişikliği ile işlevini ve önemini kaybetme tehlikesi ile karşı
karşıya olan TBMM’nin siyasal etkinliği mutlak surette artırılacaktır.
Yürütme erkinde yetki-sorumluluk dengesinin hiç bir tereddüde mahal
vermeyecek bir açıklıkta ortaya konması, yönetimde etkinlik ve hesap
verilebilirlik ilkelerinin hayata geçirilmesi açısından bir zarurettir.
Yürütme erki de yasama ve yargı erki gibi anayasal denetime açık
olacaktır.
Aziz milletim, Değerli arkadaşlarım,
Türkiye’nin en eski tartışmalarından birisi ülkemizin tam demokratik,
özgürlükçü ve sivil yeni bir anayasaya kavuşmasıdır.
Demokratik bir anayasa olmadan Türkiye’nin müreffeh ve demokratik bir
geleceği olmayacaktır.
Partimiz, milletimizin hak ettiği yeni anayasanın mümkün olan en geniş
katılımla sıfırdan yazılması gerektiğini savunmaktadır.
Türkiye’nin çözülemeyen bir diğer sorunu, hükümet sistemidir.
Hükümet sistemleri ile demokrasi arasında doğrudan ilişki bulunmaktadır.
Hükümet sistemini demokratik olmasını temin edecek üç önemli kriter
mevcuttur:
Hukuk devleti ilkesine riayet, hak ve özgürlüklerin anayasal güvence
altına alınması ve denge/denetleme mekanizmalarının varlığı.
Hangi hükümet sistemi olursa olsun, sistemlerin demokratikliği bu
kıstaslarla belirlenir.
Ülkemizde yıllarca uygulanan Parlamenter Sistem’in de, 2016
Referandumuyla benimsenen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin de
bu demokratik kriterleri karşıladığını söylemek mümkün değildir.
Başkanlık Sistemi, hemen her alanda yürütmenin yasama ve yargı
üzerindeki etkisini artırma ve yürütmeye mümkün olduğunca fazla güç
devretme düşüncesiyle inşa edilmiştir.
Yeni sistemle birlikte; karar alma süreçlerinde ve yetki
kullanımında yaşanan daralma yönetimde ciddi bir verimlilik, etkinlik ve
güven sorunu ortaya çıkarmanın yanında, demokratik standartlarda da
sert bir düşüşe yol açmıştır.
Bu sistem devam ettiği takdirde demokratik toplum düzenini sürdürmek
mümkün olmayacaktır.
Bu çerçevede, ülkemizin tarihi tecrübesi ve mevcut yapısını göz önünde
bulundurarak, her türlü vesayetten arındırılmış demokratik bir
Parlamenter Sistemi savunuyoruz.
Devlet mimarisinin yeniden tanziminde temel ilkemiz süreklilik
içinde değişimdir.
Devlet yeniden tanzim edilirken statükoculuğa dayalı kurumsal asabiyet
terk edilecek, ancak kurumsal kültür ve hafıza özenle korunacaktır.
Kamu yönetiminde etkinliğin, kurumsallaşmanın ve şeffaflığın
sağlanması, Türkiye’nin en önemli meselelerinden biridir.
Güçlü bir merkezi yönetimin ilk şartının, yerinden yönetime verilen önem
ve açılan alan miktarı olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye, yerel yönetimler sorununu konuşurken telaffuz edilmeyen
korkular ve tabular yüzünden, ne yerel ne de merkezi
reformları yapamamıştır.
Yerinde halledilebilecek hiçbir başlık merkezden idare edilmek zorunda
değildir.
Partimiz, Anayasadaki idari vesayet yetkisinin demokratikleştirilmesi
için, mahalli idarenin hiyerarşik ilişki içerisinde olması gereken merciin,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı veya yerel yönetimlerden sorumlu yeni
bir bakanlık olması gerektiği inancındadır.
Siyasal sistem tercihimiz katılımcı demokrasidir.
Cumhuriyetimizin demokrasi ile taçlanması geri döndürülemez bir
kazanımdır.
Cumhuriyetimiz ortak aidiyetimizin, demokrasi bu ortak aidiyet alanındaki
doğal ve güzel farklılıklarımızın korunmasının teminatıdır.
Bu çerçevede çoğulcu ve katılımcı demokrasi ve onun zeminini
oluşturan sivil toplum güçlendirilecektir.
Sivil toplum kuruluşlarının demokratik yönetime daha aktif katkı
sağlamasının önündeki bütün engeller kaldırılacaktır.
Sivil toplumun gücü büyük binalarda değil derin vicdanlarda tecelli eder.
Katılımcı demokrasi, sivil toplumun siyaset kurumunu meşru yöntemlerle
ve şeffaf bir biçimde etkilediği ve kamu yönetimini denetlediği bir ortamda
gerçekleşir.
FETÖ gibi gizli yapıların, devlet gücünü gayrimeşru biçimde ele geçirmek
amacıyla siyaseti vesayet altına almaya çalışması da, devletin sivil
toplumu güdümü altına alarak araçsallaştırması da demokrasiye zarar
verir.
Sivil toplumun devlete eklemlenmesi ve farklı kaygılarla görüş beyan
edemez hale gelmesi, sivil toplumun ruhunu ve vicdanını yok etmektedir.
Siyasi partiler özgürlükçü ve demokratik bir toplumsal düzenin
vazgeçilmez unsurlarıdır.
Türkiye’de siyasi partilere ilişkin anayasal ve yasal düzenlemeler son
derece kısıtlayıcı hükümler içermektedir.
Partilerin örgütlenmesinden propagandasına, yönetim kademesinden
teşkilat sayısına kadar her konuyu detaylı bir şekilde düzenleyen ve
partilerin elini kolunu bağlayan yasaklayıcı bir anlayıştan uzak
durulmalıdır.
Türkiye’nin siyasetin alanını genişletecek ve parti içi demokrasiyi tahkim
edecek yeni bir siyasi partiler düzenine ihtiyacı vardır.
Bu amaçla, demokratik bir Siyasi Partiler Kanunu hazırlanacaktır.
Ayrıca, siyasetin kalitesini, özerkliğini ve siyasal sistem içindeki etkisini
artırmak üzere, Siyasi Partiler Kanununun yanı sıra yeni bir Seçim
Kanunu yapılacaktır.
Siyasi geleneğimiz, parlamento çoğunluğuna sahip siyasi parti veya
iktidarların kendi çıkarları doğrultusunda seçim sistemini değiştirmelerinin
kötü örnekleriyle doludur.
Seçim sisteminin, her seçim öncesinde Meclis çoğunluğuna sahip siyasi
partilerin insafına terkedilmesi, temsilde adalet ilkesini zedeleyecek
uygulamalara alan açmaktadır.
Bu çerçevede, seçim sistemine ilişkin temel ilke ve kurallar anayasal
güvence altına alınmalıdır.
Mevcut haliyle baraj sistemi, seçim öncesi ittifakları zorunlu kılarak
siyasetin dinamizmini yok etmektedir.
Temsilde adalet ilkesini hayata geçirmek üzere seçim barajı
uygulamasına son verilmelidir.
Devlet yönetiminde temel ilkemiz ehliyet, liyakat ve emanettir.
Bürokrasiyi güç mücadelesi alanı olmaktan çıkarmanın en temel aracı
olan bu ilkeler, yönetimde etkinliğin de asli dayanaklarıdır.
Bürokrasi siyasi iradeye ve hukuka sadakatle, siyasi irade ise
bürokrasiye ehliyet ve liyakat ilkeleri temelinde yaklaşmakla yükümlüdür.
Bu ilkelerin hayata geçirilebilmesi için, kamu hizmetine girişin ve
yükselişin liyakat ekseninde bütün vatandaşlara açık ve eşit kurallara
bağlı olduğu bir kamu istihdamı öngörüyoruz.
Kamu hizmetine giriş, kalış ve yükselişin kayırmacılık, nepotizm ve farklı
çıkarlar sebebiyle aşındırılmasına müsaade etmeyeceğiz.
Ayrıca siyasi, dini, mezhebi, kültürel, bölgesel, sosyo-ekonomik zümre
aidiyetlerinin, kamu istihdamında avantaj veya dezavantaj oluşturmasının
önüne geçeceğiz.
Bu aidiyetlerin karar alma süreçlerini etkilemesi durumunda, çok somut
şekilde hak arama yollarının açık olmasını sağlayacağız.
Kamuya personel istihdamında ve meslek içi yükselme ve nitelikli
görevlere seçilmelerde mevcut bulunan mülakat sistemi kaldırılacak,
yerine objektif kriterlere dayalı sınavlar yapılacaktır.
Aziz milletim, Değerli arkadaşlarım,
Ekonomi alanında temel hedefimiz âdil ve sürdürülebilir refahtır.
Geçmişten tevarüs edilen büyük sermaye birikimine ve zengin enerji
kaynaklarına sahip olmayan ülkemizin en önemli ekonomik güç unsurları;
özgürlükçü demokrasisi, uzun yıllara dayanan serbest piyasa tecrübesi,
dinamik insan kaynağı ve ekonomik fırsatlar açısından eşsiz
coğrafyasıdır.
Bu güç unsurlarını ekonomik etkinliğe dönüştürebilmek için ticaret ve
sermaye hareketlerinde dünyaya açık, serbest piyasa ekonomisi ilkelerini
benimsiyoruz.
Bu çerçevede devletin ekonomideki rolünün, nesnel ve genel kurallar
koymak ve bu kurallara uygunluğu denetlemek olması gerektiğine
inanıyoruz.
Denetim bağımsız, tarafsız ve nesnel ilkelere bağlı olmalı, asla bir baskı
aracı ve tehdit unsuru olarak kullanılmamalıdır.
Bütün çağdaş örnekler, ekonomik gelişim ile demokratik hukuk devleti
ilkeleri arasında doğrudan bir irtibat olduğunu ispatlamaktadır.
Girişim ve sözleşme özgürlüğünü teminat altına alan, hukuk kurallarının
yalın, anlaşılabilir ve şeffaf olmasıdır.
Bu hukukî temeli sağlayamayan ülkelerin uzun dönemli yatırımlar
çekebilmesi de, sürdürülebilir bir kalkınma gerçekleştirmesi de mümkün
değildir.
Bu çerçevede ekonomik başarı için ön şart, hukukun üstünlüğünün hiçbir
tartışmaya yer bırakmayacak şekilde hâkim kılınmasıdır.
Rekabetçi bir ekonomi ve girişimci dostu bir yatırım ortamı, ancak
öngörülebilirliğin sağlandığı, kuralların herkese eşit uygulandığı ve
mülkiyet hakkının güvence altına alındığı bir ortamda kurulabilir.
Bu ise yargının tarafsız, bağımsız, hızlı, etkin ve hepsinden önemlisi
evrensel hukuka uygun işlediği hukuk devletinde mümkündür.
Asya, Avrupa ve Afrika ana kıtasının merkezinde ve önemli denizlerin ve
ekonomik havzaların kesişim hattında bulunan coğrafi konumumuz, mal
ve hizmet üretimi, enerji, tarım ve ticaret stratejilerimiz bağlamında, en
etkin şekilde değerlendirilecektir.
Ekonomide nihai hedefimiz;
● Toplumsal refah ve kalkınma için sürdürülebilir, kapsayıcı ve çevre
dostu büyümeyi,
● Bireylerin özsaygı ve kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarını
karşılayacak tam istihdamı,
● Ekonomik kaynakların toplumun tamamının yararına uygun ve etkin
biçimde dağılmasını,
● Gelirin adil ve dengeli bir biçimde bölüşülmesini sağlamaktır.
Rekabet ettiğimiz diğer ekonomilerin kıta ölçekli ekonomiler olduğu göz
önüne alındığında, bu hedefe ulaşmanın olmazsa olmaz koşulunun,
dünyada açık ekonomilerin ve serbest ticaret sisteminin yaygınlaşması
olduğu açıktır.
Avrasya anakıtasının en büyük üretim üslerinden birisi olan ülkemizin
diğer pazarlara açılması için vize muafiyetleri ve serbest ticaret
anlaşmalarının yaygınlaşması politikalarına öncelik verilecektir.
Ar-Ge ve yüksek teknoloji yatırımlarına büyük destekler vererek teknoloji
tüketen değil teknoloji üreten bir ülke olacağız.
Ekonomik gücümüz ile ulusal güvenlik ihtiyaçlarımızın kesişim alanında
milli savunma sanayimizin dışa bağımlılığını azaltmak ve güçlendirmek
milli bekamızın en önemli dayanaklarından birisidir.
Dış politikadaki temel ilkemiz çok boyutlu barış diplomasisidir.
Bu ilke doğrultusunda milletimizin uluslararası alanda onurlu bir yer
edinmesi temel hedefimizdir.
Hem dünyada ve bölgede yaşanan gelişmelerin, hem de dış politikamızın
bugüne kadarki seyrinin esaslı bir muhasebesi yapılarak, Türkiye’nin
çıkarlarını koruyan değer-odaklı bir yaklaşım benimsenecektir.
Bugün her düzeyde bütüncül bir stratejik yenilenmeye ihtiyaç
bulunmaktadır.
Bu çerçevede, öncelikle dinamik uluslararası konjonktürün gereklilikleri
doğru bir şekilde tanımlanarak, çoklu güçler dengesinin dinamiklerini
doğru okuyan çok boyutlu, rasyonel ve esnek bir diplomasi stratejisi
benimsenecektir.
Bu küresel dinamizm ile bölgesel dengeler arasındaki etkileşim doğru bir
zeminde değerlendirilerek, yakın çevremizde sarsılmakta olan bölgesel
düzen unsurlarını destekleyen, risk unsurlarını ise asgariye indiren bir
yaklaşım benimsenecektir.
Bölgesel sorunlarda barışçıl diplomasi araçları ve arabuluculuk
mekanizmaları ile istikrar ve düzen kurucu bir rol oynanacaktır.
Ülkemizin özgün bir şekilde geliştirdiği ancak son dönemlerde etkinliği ve
kapsamı daralmış bulunan ikili yüksek düzeyli stratejik işbirliği
mekanizmaları, üçlü bölgesel mekanizmalar, arabuluculuk girişimleri ve
vize muafiyetinin yaygınlaştırılması gibi işlevsel politikaların etkinliği
artırılacaktır.
Dış politikanın ülke içi siyasi rekabetin değil, Türkiye’nin çıkarlarının
konusu olması gerektiğini düşünüyoruz.
Türkiye’nin, 21. yüzyılda dünyadaki saygın yerini koruması ve daha da
geliştirmesi için demokratik değerlere yaslanan, küresel kamplara
sıkışmayan, dünyada yaşanan jeopolitik dönüşümü dikkate alan ve
bölgesel kısır döngülere itibar etmeyen bir dış politika perspektifine sahip
olmasını hedefliyoruz.
Bugün küresel kırılganlıkların ve bölgesel çatışmaların oluşturduğu bir
jeopolitik ortamda bulunan ülkemizin, bir istikrar adası olma hüviyetini
korumanın, en önemli vazifelerimizden birisi olduğunu düşünüyoruz.
Bu çerçevede ABD ile inişli çıkışlı seyreden ilişkilerimiz kurumsal ve
süreklilik arz eden bir çerçeveye oturtulacak, NATO bünyesindeki ittifak
ilişkilerimiz ve AB üyeliği yönündeki stratejik perspektifimiz korunacak.
Türkiye, Batı ile yaşadığı sorunları yine Batı içerisindeki tartışmaların
öncüsü olarak, orada müttefikler bularak daha etkin bir şekilde çözebilir.
Buna ilaveten, başta Rusya ve Çin olmak üzere Asya derinliğindeki
ilişkilerimiz güçlendirilecektir.
Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya ve Ortadoğu gibi komşu bölgelerde ve
yakın coğrafyamızda kalıcı istikrar ve barışı temin edecek öncü ve
vizyoner bir rol benimsenecektir.
Afrika, Asya ve Latin Amerika derinliğinde geliştirilen açılım politikaları
kararlı bir şekilde çeşitlendirilecek, bölgesel ve küresel örgütlerdeki aktif
katılımımızla uluslararası barışa katkı sağlanacaktır.
Ülkemizin, tarihinden güç alarak, modern dünyanın saygın ve müreffeh
bir üyesi olmasını arzuluyoruz.
Bu hedeflere ulaşmak için; dünyanın büyük bir kısmını etkileyen içe
kapanmacı dalga ile mücadele etmek gerektiğini, bunun da
demokrasimizin derinleştirilmesi, ekonomimizin güçlendirilmesi ve
istikrarlı ve itibarlı bir dış politika izlenmesi yoluyla mümkün olduğunu
düşünüyoruz.
20. yüzyılın kampları arasına sıkışmayan, kısa vadeli taktiksel
kazanımları uzun vadeli çıkarlarımıza tercih etmeyen, dış politika
çıkarlarımızı iç politika tartışmalarından ayırt eden bir 21. yüzyıl
vizyonuna yaslanıyoruz.
Bu bakış açısı, ulusal güvenliğimizi kalıcı politikalarla teminat altına
alırken, ülkemizin küresel ve bölgesel düzlemlerde siyasi ve ekonomik
ağırlığını muhafaza etmesini sağlayacaktır.
Bu bağlamda, diplomatik söylem ve iletişim dili tümüyle değiştirilecektir.
Diplomaside içeriği boşaltılmış popülist yüksek retorik ve iletişim dili hem
rasyonel diplomasiyi engellemekte, hem ülkemizi iletişim kazalarının yol
açtığı suni krizlerle karşı karşıya bırakmakta, hem de uluslararası
itibarımıza zarar vermektedir.
Diplomatik söylemde hiçbir uluslararası aktörü dışlamayan, insanlığa
karşı terör ve kitle imha silahları suçu işlememiş herkesle ve her kesimle
diyaloğa açık ve insanlık vicdanına hitap eden bir diplomatik söylem dili
benimsenecektir.
Kurumsal yenilenme bağlamında ise dış politika yapım süreçlerinde
demokratik katılımı artıran ve kurumsal akılları devreye sokan bir
yaklaşım benimsenecektir.
Son dönemde kişiselleştirilen ve yetkisiz aktörlerin devreye girmesiyle
kurumsal niteliği zaafa uğrayan diplomatik ilişkilerin, köklü devlet
tecrübemize dayalı bir şekilde yeni bir ahenge kavuşturulması zaruridir.
Bu bağlamda parlamentomuzun, kurumlarımızın ve sivil toplumun dış
politika yapım süreçlerine katkısını artırmanın, dış politikamızın
meşruiyet ve etkinlik zeminini güçlendireceğine inanıyoruz.
Zengin kültürel birikimi, özgürlükçü demokrasi tecrübesi, güçlü
ekonomisi, insan odaklı siyaset anlayışı, sağlam sosyal dokusu, dinamik
insan unsuru, etkin dış politikası ile Türkiye insanlık aleminin onurlu bir
üyesi ve küresel düzenin yükselen gücü olmayı hak etmektedir.
Aziz milletimiz, Değerli arkadaşlarım,
Bugün, Türkiye ekonomisi derin bir krizin içerisindedir.
Enflasyon, işsizlik ve faizler çift haneli, büyümemiz ise eksidir.
Kişi başına gelirimiz 10 bin doların altına inmiş ve gerilemeye devam
etmektedir.
Sanayi üretimimiz yüzde 4’leri bile bulamamaktadır.
Paramız yabancı paralar karşısında tarihi değer kayıpları
yaşamaktadır.
Gençlerimizin yüzde otuza yakını işsiz durumdadır.
Türkiye’yi yönetenlerin iktidarda kalmanın dışında başka bir gündemleri
bulunmamaktadır.
Türkiye derdi olmayanların, millet derdi kalmayanların, adalet meselesi
olmayanların milletimizin geleceği için söyleyecekleri de kalmamıştır.
Onun için hep geçmişi konuşuyorlar.
Onun için hep aynı şeyleri söylüyorlar.
Onun için adaleti, hukuku, hakkaniyeti, şeffaflığı, dürüstlüğü, ahlakı,
eşitliği duyunca rahatsız oluyorlar.
Bugün herkes için eşit ve şeffaf bir şekilde işleyecek hukuk
mekanizması ortadan kalkmıştır.
Adalet sistemimiz güven duyulan değil, korkulan bir mekanizmaya
dönüşmüştür.
Milletimiz toplumsal farklılıklarımızı ve kırılganlıklarımızı kendisine
siyasi sermaye yapanların, geleceği inşa edemeyeceğini görmektedir.
Milletimiz korkularla ve tabularla siyaset yapanların ülkemizi yarınlara
taşıyamayacaklarını bilmektedir.
20. Yüzyıla ait sorunlarla siyaset yapanların, Türkiye’nin 21. Yüzyılına
sunacakları bir vizyon bulunmamaktadır.
Türkiye yeterince geçmişte yaşadı.
Türkiye’nin bugününü yönetemeyenler de hep geçmişe sığındılar.
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına ulaşmak üzere olduğumuz bu zaman
diliminde, ülkemizin sorunlarının çözümü güçlü bir gelecek
tasavvuruyla mümkündür.
Türkiye’nin geçmişte bırakması gereken sorunlardan beslenenlerin,
ortaya çıkardığı karamsar tablo baştan aşağı değişecektir.
Şimdi yapmamız gereken, zihinlerimizi özgürleştirmek, psikolojilerimizi
yenilemek, toplumsal bağlarımızı güçlendirmek, esaslı muhasebeler
yapıp isabetli dersler çıkarmak ve ortak geleceğimiz konusunda atılması
gereken adımları atmaktır.
Bu ortak hedef doğrultusunda kanaat önderlerimizi, aydınlarımızı ve her
siyasi kesimden vatandaşlarımızı ortak vicdanımız, ortak aklımız ve ortak
irademiz temelinde ortak geleceğimizi belirlemek için omuz omuza
vermeye davet ediyoruz.
Partimiz temel hak ve özgürlüklerin korunduğu, ayırımcılıkların son
bulduğu, adil ve müreffeh bir Türkiye vizyonu ile yola çıkmaktadır.
Rabbimden, ülkemizi yarınlara umutla taşıyacak “GELECEK
PARTİSİ”nin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Türkiye’nin geleceği aydınlıktır.
Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur,
Türkiye’nin sorunlarını çözemeyenler vardır,
sorunlardan beslenenler vardır,
yıllardır Türkiye’yi aynı sorunlarla meşgul edenler vardır.
Demokrat zihniyet, ortak akıl ve toplumsal uzlaşma temelinde, kuşatıcı
bir siyasi vizyon, yetkin bir kadro ve rasyonel bir yönetim anlayışıyla
sorunlarımızın tamamını çözüme kavuşturmak mümkündür.
Gün; devlet aklını, insan onuru ve millet vicdanı ile buluşturma günüdür.
Gün; geçmişimizden güç alarak ve bugünü doğru anlayarak geleceğimizi
inşa günüdür.
Gün; herkesin güven içinde yaşadığı özgür bir gelecek inşa etme
günüdür.
Gün geçmişe takılıp kalma günü değil, geleceğe ve ufka yürüme
günüdür.
Gelecek Partisi hepimizin geleceğinin adresi, kaynağı ve umut ışığıdır.
Gelecek Partisi milletimizin yarınıdır.
Gelecek bizimdir.Gelecek milletimizindir. Gelecek Türkiye’nindir.

 

Kaynak: https://www.gelecekpartisi.net/uploads/acilis_konusmasi.pdf



Bu haber 844 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    12,821 µs