En Sıcak Konular

GÖZÜ KAPALI MUTMAİNLERİN GÖREMEDİKLERİ

12 Nisan 2011 11:05 tsi
GÖZÜ KAPALI MUTMAİNLERİN GÖREMEDİKLERİ İDO'nun, sadece ve sadece 3,5 yıllık cirosu tutarına satılması,Cuma namazının bile sivil itaatsizlik sosuna bulanması,YGS'de açığa çıkan ve bir türlü adam akıllı cevaplanamayan iddialar....

Gözü kapalı mutmainlerin göremedikleri

Özelleştirme takıntısı:

İstanbul Belediyesi'nin kâr eden kuruluşlarından İDO'nun, sadece ve sadece 3,5 yıllık cirosu tutarına satılması Türk usulü özelleştirme vakaları arasına girdi. Senelik olarak aşağı yukarı 250 milyon dolar ciro yapan bir kuruluşu, hem de büyük bir gelişme şansı ve müşteri potansiyeliyle birlikte 861 milyon dolara satmak, kabaran borçları kapatmaktan başka neye yarayacak acaba? Daha önceki tuhaf özelleştirmelere alışık olan bir toplum olarak, çok da yadırganacak bir taraf yok aslında. Çünkü, kasasında parasıyla, muazzam mal varlıklarıyla, peşinat ödenmeden satılan kamu kuruluşlarını gördük. Bu açıdan, şaşırtıcı gelmiyor artık kimselere. Ancak, toplum tarafından böylesi tuhaf özelleştirmeler yadırganmasa bile zihinlerimize yerleşmiş olan ve "ne olursa olsun özelleştirme iyidir" zihniyetinin bu vesileyle sorgulanması gerekiyor.
 
Özelleştirme olgusunu hemen her fırsatta değişimle ve eski köhne devlet anlayışının zıddı olmakla özdeşleştirmek, bu ülkenin sahip olduğu değer üreten kuruluşların birer birer elden çıkmasından başka bir şeye yaramaz maalesef. Yüzde 60 yerli, yüzde 40 yabancı sermayeli yapının ileride yabancı çoğunluğa geçmeyeceğinin garantisini kim verebilir? Elbette, bu noktada ortaya çıkıp da "adamlar ceplerine koyup götürmüyorlar ya" absürdlüğünü dillendirenler de olacaktır. (Kârını götürüyor ya, yetmez mi? Günün birinde tamamen kapatıp gitmeyeceğinin garantisi var mı sanki?) Tuhaf bir zihniyetle eldekini avuçtakini satarak veya dışarıdan borç para alarak gelişileceğini veya kalkınılacağını düşünenlerin varlığı kafalarda soru işaretleri oluşturmalıdır aslında.
 
Kamuya ait bir kuruluşun veya tesisin özelleştirilmesinin, satın alan tarafından yeni yatırımların yapılacağı ve söz konusu kuruluşun daha da geliştirileceği gibi gerekçelere dayandırılması ise artık komik bile değil. Halihazırda kâr eden bir kuruluş söz konusu, belediye bünyesinde ama özel bir şirket mantalitesiyle yönetiliyor ve bir bakıma yarı özel gibi zaten. Yatırım yapılacaksa imkanı var, gelişmeler deniyorsa takip eden kuruluşlar bunlar. İDO özelinde düşünüldüğünde, kasaya girecek 3,5 yıllık ciro haricinde çok fazla değişecek bir şeyler beklemek abesle iştigaldir. Ortada devasa zararlar eden, arpalığa çevrilmiş ve iş yapmayan bir kurum yok, tam tersine yıllık 100 milyon yolcu taşıyan ve daha da büyüme potansiyeli olan bir şirket var. Bunu, kasaya nakit girsin mantalitesiyle elden çıkarmak, sosyal sorumluluğu da olan belediye için çok yanlış bir karardır. Bu zihniyet, saksıdaki toprağı bile ranta çevirmeye kadar gidebilir.
 
3İ'den ilki olan İDO'nun ardından sırada İGDAŞ (ki milyonlarca abonesi var) ve İETT'nin olmadığını kimseler söyleyemez. Müflis tüccar misali evdeki halıyı, buzdolabını satıp oradan gelecek parayla abad olmayı (borçları ödemeyi) düşünmek, evdeki perdeleri de, koltukları da sattırır sadece. Özelleştirmenin kayıtsız şartsız iyi olduğu düşüncesi, Türkiye'de yaygın bir yanlış kanı haline geldi maalesef.
 
Sivil itaatsizlik, vicdansızlık ve inancın da ayrışması:

Diyarbakır'da, sivil itaatsizlik yapıyoruz diyerek yolun ortasında oturup yolu kapatan bir grup, hasta taşıyan bir ambulansa dahi yol vermeyerek ne kadar protest ve itaatsiz olduklarını kanıtladılar. Yolun ortasında oturup hastaneye yetiştirilmeyi bekleyen hastayı bile önemsemeyen güruh, anlamsız anlamsız etrafa bakınırken çare olarak hastanın sedyeyle taşınması bulundu. Yaşlı hasta, sedyeyle ambulanstan indirilerek götürüldü. İnsan hayatına bile önem vermeyen tiplerin kalkıp da insan hakları, özgürlük, barış gibi kavramları kirletmesi, eylem ve söylemleriyle bu ülkeye ihanet noktasına gelmeleri de ayrı bir vahamet elbette. Hiç utanmadan, binlerce insanı katleden bir örgütü savunmaları da cabası.
 
Ancak, asıl sorun hemen herkese en sert tepkileri verenlerin, aleni bir ayrışmaya karşı hemen hiçbir şey yapmamakta ısrar edişi. En son olarak, Cuma namazının bile sivil itaatsizlik sosuna bulanması, bir bakıma etnik köken siyasetinin dine de bulaştırılması garipliğini gördük. Beraber saf tutan insanların, aynı camileri paylaşan insanların arasındaki farklılıkların (statü, kültür, kavim, dil vs gibi) ortadan kalkması icap ederken, bu ülke insanını etnik köken temelli olarak ayrıştırma heveslileri sazı ellerine aldı ve camileri de ayırma manevrasına geçtiler. Türkiye'nin önümüzdeki süreçte çok ciddi ve sıkıntılı değişimlere gebe olduğunu, Güneydoğu'daki bir özerk yönetime komşu olunca mı anlayacak acaba muhafazakar kesim? Onlar bu kafayla manasız ve mantıksız iyimserlikler bulutlarında uçmaya devam ediyorlar hala.
 
Tatminkarlar güruhu:

YGS'de açığa çıkan ve bir türlü adam akıllı cevaplanamayan iddialar ve şüpheler üzerine adeta konuyu bir an önce kapatmak ve yangını söndürmek maksatlı açıklamalara girişen bir takım kimselere ve kuruluşlara denk geldik. Karşı bir atak kabilinden, söz konusu iddia ve şüpheleri çürütebilme adına meseleyi sulandırmaya bile uğraşanlar, artan tepkiler ve yükselen sesler karşısında meselenin ciddiyetine ikna olma noktasına geliyorlar. Sayın Cumhurbaşkanının bile yanlış bilgilendirme neticesinde ilk etapta ikna olduğuna dair beyanlarının, sonradan yükselen feryatlar ve iddialar üzerine soruşturulmaya muhtaç bir şeyler olduğu yönünde ilerlemesi, söz konusu meselenin ciddiyetini gösteriyor. En ufak ihbarda veya çok basit bir olayda harekete geçen araştırma ve soruşturma sürecinin de bir an önce devreye girmesi gerekiyor haliyle.
 
Meselenin önünü, ardını irdelemeden hemen savunma pozisyonu alan "dünden razı" tatminkarları da çok fazla ciddiye almamak gerekiyor. Bu kadar insanın emeğinin çalınması, ailelerinin imkanlarının heba edilmesi, bu ülkedeki adalet ve hak algısının büsbütün yıkılması sonucunu doğuracaktır. Bir sınavı yapmayı bile beceremeyip, üstüne üstlük bir dolu ne anlama geldiği belirsiz açıklamalarla durumu kurtarmaya girişmenin de bir bedelinin olması lazımdır. Her fırsatta "kimsesizlerin kimi" olduğunu söyleyenlerin, en basit bir polemiği bile günlerce dillerine dolayanların, bu kadar hayati bir meselede tek bir kelime bile etmemeleri ve kendi vatandaşına hamilik etmeyişleri de ayrı bir ibret vesikasıdır. Elbette ki anlayana, görene, farkına varabilene.

 

Burak Kıllıoğlu - Milli Gazete

 

Kaynak: MİLLİ GAZETE {http://www.milligazete.com.tr/makale/gozu-kapali-mutmainlerin-goremedikleri-197555.htm}



Bu haber 780 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,411 µs