En Sıcak Konular

BAŞBAKAN HANGİ ''YILMAZ GÜNEY''DEN BAHSETTİ?

31 Mart 2010 17:33 tsi
BAŞBAKAN HANGİ ''YILMAZ GÜNEY''DEN BAHSETTİ? Başbakan birbirleri ile alakasız kişi ve fikirleri her açılım toplantısında birlikte anmayı adet haline getirdi ama Yılmaz Güney'in fikirlerinden bahsederken hangi Yılmaz Güney'den bahsettiği pek anlaşılamadı...

Başbakan Erdoğan,1 Ekim  2008' de partisinin Elaziğ Merkez İlçe 3. Olağan Kongresi'nde yaptığı konuşmada, " { Efendim işte bu iktidarda yolsuzluklar var }...{ Ne olmuş, yolsuzluk nerede var, göster bakayım? } dediğin zaman ne yapıyorlar; iftira at, tutmazsa iz bırakır. Teknikleri bu. Bu zihniyet kimlere ait biliyor musunuz? Bu komünistlere ait, geçmişte komünistler öyle yapardı. Ve komünizmin en önemli dayanaklarından bir tanesi buydu" diyerek hem "Komünistlere" çatmış hem de kendisini eleştiren herkesi alenen  "komünist" ilan etmişti.

19 Mart 2010 'da ise ulaşım zammını protesto eden öğrencilere kızgın bir ses tonu ile, “Bu komünist düşünce varya, bu komünist mantık varya, o yaşadığı ülkeleri iflas ettirdi, biz deki komünistler hala bundan kurtulamadılar. Bunlar milletten yana değil, illetten yana.”demişti.

Oysa aynı Erdoğan "Demokratik Açılım" sürecinde bir araya geldiği Türk Sineması'nın temsilcilerine hitap ederken, “Yılmaz Güney’in fikirlerine kulak verilseydi Türkiye farklı yerde olurdu” diye iddialı bir söz ortaya attı.

Gerçi Başbakan birbirleri ile alakasız kişi ve fikirleri her açılım toplantısında birlikte anmayı adet haline getirdi ama Yılmaz Güney'in fikirlerinden bahsederken hangi Yılmaz Güney'den bahsettiği pek anlaşılamadı:

Kürtçü Yılmaz Güney'den mi?
Kominist Yılmaz Güney'den mi?
Katil Yılmaz Güney'den mi?

Başbakanın düştüğü bu durumu, Türk Dil Kurumu eski Başkanı Prof. Dr.Ahmet Bican Ercilasun Yeniçağ'daki,Muharrem Bayraktar ise Yeni Mesaj'daki köşelerine taşıdılar.

İşte o yazılar:

Yılmaz Güney’i mi kanunsuzluğu mu seviyoruz?

24 Mart Çarşamba günü Yeniçağ’da çıkan yazımda, başbakanın Türkiye’de kaçak yaşayan Ermenilerle ilgili konuşmasına temas ederek şöyle demiştim: “Kanunları uygulamakla yükümlü bir yönetici, nice yıldan beri kaçak olarak çalışan yabancılara karşı kanunları uygulamadığını, kanunsuzluğa bilerek göz yumduğunu itiraf etmektedir. Bu dehşet verici bir durumdur. Fakat işin daha da dehşet verici yanı, bu durumun hiç kimse tarafından umursanmamış olmasıdır. Bu, kanunsuzluğun, kanunsuzluğa göz yummanın ülkemizde olağan hâle geldiğini göstermektedir.”
Bunları yazdıktan birkaç gün sonra e-posta adresime bir yazı düştü. Hacettepe Üniversitesi’nin böcek bilimci öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Demirsoy’un yazısı. “Eğer Yılmaz Güney’e kulak verseydik bugün başka bir yerde olurduk: Evet çoktan bölünmüş olurduk” başlıklı yazı. Değerli bilim adamı bu yazısında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, 20 Mart 2010 tarihinde sinema sanatçılarıyla yaptığı açılım toplantısında söylediği “Eğer bu ülkenin otoriteleri Yılmaz Güney’in filmlerine kulak vermiş olsalardı, inanın, Türkiye bugün çok farklı bir yerde olabilirdi” sözlerini eleştirmektedir. Ancak Demirsoy’un yazısını önemli hâle getiren, 15 Ağustos 1984 tarihinde Hamburg’da yaşadıklarıdır. 15 Ağustos 1984’te Ali Demirsoy Hamburg’da, eşiyle birlikte, Almanya’nın en çok izlenen NDR kanalını izlemektedir. Televizyon şu anonsu yaparak aniden programını değiştirir: “Bugün yayın akışımızı bozmak durumunda kaldığımız için dinleyicilerden özür diliyoruz. Görülen gerek üzerine Kürt yönetmen Yılmaz Güney’in yönetmiş olduğu ’Die Mauer’(Duvar) filmini gösterime sokmuş bulunuyoruz.” Filmden önce Yılmaz Güney hakkında bilgi verilerek onun “Türk ordusu tarafından Kürt milliyetçisi olması nedeniyle ağır cezaya mahkûm edildiği ve işkence gördüğü, tutuklu iken bir fırsatını bularak yurt dışına kaçtığı ve siyasi sığınmacı olarak Paris’e yerleşerek bu filmi çevirdiği” duyuruluyordu. Demirsoy’un ifadesine göre filmde “Türklere, Türk Devleti’ne ve özellikle Türk Ordusu’na kin kusuluyordu.” Filmin arkasından ana haberler başlıyor ve bölünmüş Türkiye haritaları eşliğinde şu haber veriliyordu: “Bugün (15 Ağustos 1984) Türkiye’de Kürt milliyetçiler Hakkâri Eruh Jandarma Garnizonu’na saldırarak 16 askeri öldürdüler.” Böylece program değişikliğiyle Duvar filminin gösterime sokulmasının sebebi de anlaşılmış oluyordu. İşin ilgi çekici yanı, Alman ZDF, Danimarka, Lüksemburg, Belçika televizyonlarıyla daha birçok televizyonun da programlarında aynı değişikliği yapmış olmasıydı. Demirsoy ailesi; diğer kanalları da çevirerek bu durumu şaşkınlıkla tespit etmişlerdi.
Bilindiği gibi Yılmaz Güney “Kürt milliyetçisi olması nedeniyle” ağır cezaya mahkûm edilmemişti. 13 Eylül 1974 tarihinde Adana’nın Yumurtalık ilçesindeki bir sahil gazinosunda çıkan bir tartışma sırasında hâkim Sefa Mutlu’yu tabancasıyla öldürdüğü için mahkeme tarafından 19 yıla mahkûm edilmişti. Yani Yılmaz Güney ideolojik suçlu değil, adi suçlu idi ve işlediği cinayet sebebiyle hüküm giymişti. Buna rağmen yarı açık cezaevinde kalmasına müsaade edilmişti. 1981 sonlarında Isparta cezaevinden izin alarak ayrılmış ve tekrar cezaevine dönmeyerek yurt dışına kaçmıştı.
İşte Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Bu ülkenin otoritelerinin”, filmlerine kulak vermelerini istediği Yılmaz Güney’in, filmcilik dışındaki gerçek mahkûmiyet ve kaçış hikâyesi budur.
Şimdi... Ermenilerin kaçak olarak Türkiye’de yaşamasına göz yumuyoruz ve haklarında gerekli kanuni işlemleri yapmıyoruz. Milletvekillerinin dokunulmazlık dosyalarını Meclise getirmiyor ve dokunulmazlıkların kaldırılmasına hiç yanaşmıyoruz. Başka bir ifadeyle, kanunsuzluk suçlamasıyla karşı karşıya bulunan milletvekillerinin katkı ve oylarıyla kanunlar çıkarıyoruz. Bir yandan da cinayet sebebiyle hüküm giymiş bir suçlunun filmlerine keşke ülke otoriteleri kulak verseydi diyoruz. Gerçekten ben anlamış değilim: Yılmaz Güney’i mi seviyoruz, kanunsuzluğu mu?{Ahmet B. ERCİLASUN-Yeniçağ} [1]

Erdoğan komünist mi oldu? 

Sayın başbakanımız bizi şaşırtmaya devam ediyor. Şimdi de Yılmaz Güney’e sahip çıktı. Erdoğan “Yılmaz Güney’in fikirlerine kulak verileseydi Türkiye farklı yerde olurdu” diyerek herkesi şaşırtan bir açıklama yaptı.
Türkiye’de kapitalizmin tam anlamıyla yerleşmesi için siyaset yapan, ABD’nin can ciğer müttefiki olmakla övünen, IMF dostu, işçi düşmanı, burjuvazi aşığı, devrimci kelimesini duyunca “vay Ergenekoncular!” diye kükreyen Erdoğan nasıl olur da ABD düşmanı, IMF muhalifi, işçi dostu, tepeden tırnağa devrimci ve komünizmi savunduğu için ömrü hapislerde gezen Yılmaz Güney’in fikirlerinin örnek alınmasını ister?
Yılmaz Güney yaşasaydı Ankara’nın ayazında aylarca direniş yapan TEKEL işçilerine bu zulmü reva görenlerin peşine sopayla düşerdi.
Yılmaz Güney yaşasaydı, özelleştirme adı altında ülkenin en stratejik kurumalarını “babalar gibi satanlara” isyan ederdi.
Yılmaz Güney yaşasaydı “BOP’un eşbaşkanıyız” diye övünenler yuh çekerdi.
Yılmaz Güney yaşasaydı sırf ulusalcı, devrimci, Kemalist diye tanındıkları için zindanlara tıkılan aydınların, bin türlü tacize uğrayan aydınların, fişlenen vatanseverlerin safında mücadeleye girişirdi.
Yılmaz Güney varoşların, gecekonduların, yoksulların, ezilenlerin, mazlumların, Çukurova’da pamuk toplayan köylünün, paslı makinelerde ömür tüketen işçinin hakkını aradı.
Gemilerine gemi katanlar, apartman dairelerinden villalara transfer olanlar, işçiye Ankara’yı dar edenler, köylüye ananı al da git diyenler Yılmaz Güney’i nasıl ağızlarına alırlar hayret.
Yukarıda anlattığımız Yılmaz Güney profilinin “tasvip etmediğimiz” yönleri de var elbet.
Yılmaz Güney her şeyiyle “doğru çizgide, doğru fikirlerde olan bir kişi değildi.
Bir insanı her yönüyle kabul etmek durumunda değiliz. Ama başbakan Erdoğan’ın “Yılmaz Güney’in fikirleri örnek alınsaydı Türkiye farklı yerde olurdu” diye başlayan özlemiyle neyi kastettiğini anlamak için, Güney’in fikirlerini biraz daha irdelemek lazım.
Erdoğan, Yılmaz Güney’in yukarıda anlattığımız antiemperyalist, sermaye karşıtı, devrimci, ABD düşmanı fikirlerinin örnek alınmasını kastetmiş olamaz.
Ne anlatmak istedi o zaman?
Yılmaz Güney’in fikirlerinden bir bölüm daha (bizim asla kabul etmeyeceğimiz) aktarayım size: (özetle aktarıyorum)
“Bilindiği gibi, Avrupa Konseyi, faşist Türk devletini yeniden kabul etti. Avrupa Konseyi’nin faşizme karşı tutumunu ve demokrasi anlayışını ortaya koyan bu karar, bizim için beklenmedik bir karar, ‘sürpriz’ bir karar değildi. Tersi halinde, yani Türkiye’nin Konsey’e kabul edilmemesi halinde, faşizme tutarlı bir karşı tavır halinde sürpriz olurdu.(…)
Onlara göre, işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin kurtuluşu için, demokrasi ve insan hakları için zülme ve baskılara karşı savaşanlar ‘kansız’dır. Onlara göre, Kürt ulusunun ulusal ve demokratik haklarını savunmak, onun birliğini, bağımsız devletini savunmak ‘bölücülük’tür ve soysuzluktur.
‘Kansız’ ve ‘soysuz’ olmak istemeyenler ise faşizmin çizmelerini yalamalı, baskılara boyun eğmeli, insan haklarının çiğnenmesine göz yummalı, Kürt ulusu üzerindeki baskıları alkışlamalıdır. Bize göre asıl kansız ve soysuz olanlar işte bunlardır…
Bize göre asıl kansız ve soysuz olanlar, devrim kavgasını şu ya da bu bahaneyle bırakıp kaçanlardır.
Biz açıkca haykırıyoruz:
Kürt ulusunun, bağımsız siyasi devletini kurma hakkı da içinde olmak üzere, ulusal ve demokratik bütün haklarını savunacağız ve bu uğurda savaşacağız…
Resmi ideoloji ile yazılan Türkiye tarihini yeniden yazacağız ve Ermeni, Kürt ve diğer halklar üzerindeki baskı ve kıyımları tarihi gerçekliği içinde açıklığa kavuşturacağız…
Zafer şarkılarımızı, destanlarımızı zorunlu olarak, kan ve ateş deryası içinde yazacağız. Herkes bilsin ki, zafer er geç bizim, işçi sınıfının, ezilen halkların ve mazlum ulusların olacaktır.
Herkes iyi bilmelidir ki, bizler bu dönemi aşacağız. Devrimin zor günlerini yaşayanlar, acısını çekenler, bu uğurda ölenler, yeni bir dünyanın, yeni bir toplumun harcı olmayı göze alanlardır. Dökülen tek damla kan, çekilen en küçük acı bile boşa gitmeyecektir. Devrimci kahramanlıkları unutmayacağımız gibi, ihanet ve kahpelikleri de unutmayacağız. Günü geldiğinde, herkes, ektiğini biçecektir.” (Yılmaz Güney, Siyasal Yazılar III)
Buradaki Yılmaz Güney’e göre ise; Türk devleti faşisttir. Kürtler bağımsız bir devlet kurmalıdır. Bunun zaferi kanla yazılacaktır. Ermeni, Kürt ve diğer halklar zulme uğramıştır. Resmi ideoloji yıkılmalıdır. Bu uğurda ölmeye hazır olan kahramanlar vardır.”
Bunlar da Yılmaz Güney’in fikirleri.
Şimdi sormak gerek acaba Sayın başbakan “Yılmaz Güney’in hangi fikirlerinin” örnek alınmasını istedi? Bu satıların yazarı olarak açıkça ifade ettiğim gibi Yılmaz Güney’in yazımın ilk bölümünde anlattığım görüşlerinin altına imza atıyorum. Ama diğer bölüme ise şiddetle karşı çıkıyorum.
Sayın başbakanın da açıklaması gerekmiyor mu Güney’in hangi fikirlerinin örnek alınması gerektiğini.
Milletin kafası biraz karıştı da o açıdan soruyorum! {Muharrem Bayraktar-Yeni Mesaj} [2]

 

Kaynaklar:

[1].http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=12653

[2].http://www.yenimesaj.com.tr/index.php?haberno=10001441&tarih=2010-03-31


 



Bu haber 2,183 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,649 µs