ÇAKMA KÜLTÜRLE BÜYÜMEK

16 Mart 2010 11:32 tsi
Kültür, kişi için de toplum için de vazgeçilmezdir, ortak paydadır. Türk siyaseti ve siyasetçisi için de çok daha önemli bir unsur olmalıydı.

Çakma kültürle büyümek!

GALİBA azgelişmişliğimizin bir özelliği; sabahtan akşama siyaset konuşuyor, siyaset yapıyor, her konuyu siyasete bağlıyoruz. Tamam, siyaset Türkiye'de her şeyin yönlendiricisi ama nihai belirleyicisi değil. Kültür, kişi için de toplum için de vazgeçilmezdir, ortak paydadır. Türk siyaseti ve siyasetçisi için de çok daha önemli bir unsur olmalıydı.
Aslında yazı konum kültür değildi. Pazar günü Ankara Çengelhan'daki Rahmi Koç Müzesi'ne tekrar gittiğimde fikrim değişti ve kültür konusunda yazmağa karar verdim. Müzeye, açılışına da katıldığım 'Hayallere Sığmayan Minyatür Odalar Sergisi' için gitmiştim. Daha doğrusu eş ve çocuklarımı götürmüştüm. Tabi tekrar Henry Kupjack'ın eserlerine tekrar hayran kaldım ama beni efkarlandıran husus Rahmi Koç Müzesi'ndeki Ankara fotoğrafları oldu. Genellikle Fransız sanatçılar tarafından çekilmiş fotoğraflarda 1900'lerin ve Cumhuriyet'in kuruluş yıllarındaki Ankara anlatılmış. Doğal olarak sokak satıcıları, bir batılıya ilginç gelebilecek görüntüler ağırlık kazanmış. Yoksulluk, sefalet ve basitlik ön planda.

Batı'nın anlattıklarıyla görmek
BU fotoğraflardan bize model olabilecek bir görüntüyü, Ankaralının veya orta Anadolu'nun vakur ve köklü yaşamlarını veya kültürünün izlerini seçemezsiniz. Çocuklarınız bu fotoğraflardan yakın geçmişinizin, atalarınızın sefil ve felsefesiz bir yaşam düzeyine sahip oldukları izlenimini edinir. Siz bile batının bize anlattıkları ile geçmişimizi değerlendirir, 'Yanlış mı, sanki bizim kültürümüz mü vardı?' dersiniz. Tamam, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında zayıf bir kültür alt yapımız ve anlayışımız var, fakat olanı da Batı gözüyle algılıyoruz. Kendimizi, Araplar'ı, Türk Cumhuriyetlerini, Uzakdoğu'yu, Afrika'yı veya Avrupalılar'ı bize Batı'nın taktığı gözlükle görmüyor muyuz? Kültür konusunda baskın olan Batılılar olunca siyasette de kolaylıkla belirleyici olabiliyorlar. Biz bu gerçeği hala yeterince anlamadık. Dilimizi, günlük yaşantımızı, mimarimizi, alışkanlıklarımızı kısaca kültürümüzü farkında olmadan batılılaştırıyoruz. Bakmayın Türk, Kürt, Sünni, Alevi diye birbirimizi yediğimize.

Çakma Batılılar
SONUÇTA farkında olmadan zamanla hepimiz taklit, çakma batılılar oluyoruz. Baksanıza 100 yıl öncesinin dilini anlamadığımız gibi, giyim-kuşamından, mimarisinden de haberimiz yok. Halbuki, o dönem kullandığımız çocuk oyuncaklarından, ayakkabılara, tarım aletlerinden, kapı tokmaklarına kadar her fiziki ve yaşamımızı oluşturan her manevi şey bizim bir parçamız ve yeni kuşakların bunları bilmesi şart. Bu kafayla çok bağlı olduğumuzu, çok hassas olduğumuzu düşündüğümüz dinimizden dahi uzaklaşacağımızın farkında dahi değiliz. Geçen hafta Kültür Bakanımız müzelerin soyulmasını 12 Eylül yönetimine bağladı. Sayın Bakanın kültür bilinci olmayan toplumun asıl sorumlu olduğunu bilmesi lazımdı. Gerçekten kültür varlıklarının namusu olduğunu bilmeyen bir toplumun fertlerinin, ahlakı olabilir mi? Merak ediyorum!
Günlük siyasetle bağlantı kurmadan cevaplamaya çalışın lütfen; bu din kültürümüzle, din anlayışımız veya dinimiz nereye gider?
Henry Kupjack'ın minyatür odalar sergisini mutlaka görün ve ne olur 'Bunlar akıllı işi değil' diyerek sabrını ve becerisini takdir etmeyin. Seçtiği konuları, sanat anlayışını ve gelecek kuşaklara bıraktığı mirasın da ne olduğunu düşünün lütfen. Kültür konusunu neden bu kadar önemsiyorum biliyor musunuz? Çakma kültürle toplum olmak ve büyümek asla mümkün değildir de ondan...

Bülent Kuşoğlu-Tercüman

Kaynak: TERCÜMAN GAZETESİ,http://www.tercuman.com.tr/v1/yazaryazi.asp?id=140

Bu haber 725 defa okundu.