En Sıcak Konular

ŞAİR İBRAHİM HAKKI GÜNDOĞDU İLE ''MİSTİK METAL'' ÜZERİNE MÜLAKAT

9 Mart 2010 16:20 tsi
ŞAİR İBRAHİM HAKKI GÜNDOĞDU İLE ''MİSTİK METAL'' ÜZERİNE MÜLAKAT Mir Haber yazarlarından Umut Bulut,Şair İbrahim Hakkı Gündoğdu'yla yeni çıkan "Mistik Metal" eseri üzerine bir mülakat gerçekleştirdi.Sanatalemi.net'te yayımlanan o mülakat...

İbrahim Hakkı Gündoğdu ile Mülakat

İbrahim Hakkı Gündoğdu ile yeni çıkan eseri Mistik Metal çerçevesinde bir konuşma gerçekleştirdik. Yararlı olması dileğiyle...

UMUT BULUT: Şiir kitabınız “Mistik Metal”  Adım Kitap’tan çıktı, hayırlı olsun. İlk sorum da kitabın ismi.. niçin Mistik Metal?

İSMAİL HAKKI GÜNDOĞDU: Mistik Metal yaşananlar, dünya, insan.. onların dünü, bugünü yarını.. beden ve ruh iç içeliğinin bu çağ versiyonu. İnsan mistisizmini atabilir mi mümkün mü? Ancak dolu dizgin bir şekilde metale doğru koşuyor, hatta doludizgin değil, delidivane.. Koşuyorsa insan nedir, nereye koşuyor... Teknolojiye hakim olduğunu sanan insan aksine onun esiri oluyor da haberi mi yok?. Bunun hassasiyetini yaşadım ve paylaştım.. 

BULUT: Siz Mistik Metal’le mutlaka bir mesaj vermek istiyorsunuz? Çağa bir şeyler söylemek istiyor Mistik Metal. Ne söylemek istiyor?

GÜNDOĞDU: Her şairin yaşadığı çağa mutlaka söyleyeceği bir şeyleri vardır. Tabii ki ben de işte bunları söyledim Mistik Metal’de. Önce sen insansın diyorum.. Her şeyden önce insansın. Demiri çelik yaptın diye, ona şekiller, hareketler verdin diye dünkü insanlardan daha büyük olamadın.. İnsansın sen.. Yalın halde de insansın, en süslü giysilerinle de insansın, uçağınla da, füzenle de insansın. Buradan başlamak lazım diye düşünüyorum ve damladan deryaya onu yazmaya çalışıyorum.. Onu haykırıyorum: sen insansın, hayalinle, duygunla, sevginle, aşkınla.. Teknoloji çılgınlığını anla ona dön, yani kendine dön.. sen ol.. 

BULUT: Kitaptaki bir şiirin ‘yağmur her şeyi biliyor..’  neyi biliyor yağmur?. Bu teknoloji çılgınlığını da biliyor mu?

GÜNDOĞDU: Neyi bilmiyor ki!. Yalın anlamda dahi düşünsen tarihe şerh düşürebilecek en uzun ömürlü hafıza. İnsanın en yakın şahidi. Dünyaya insan denen en şerefli varlık geliyor diye doğa gelin gibi süslenmiş.. Su da baş köşede oturtulmuş. O gün bugün insanın her şeyi: içeceğinden gözyaşına.. O hep ölümsüz. Adem’in içtiği suyu kim bilir kaç kişi daha içmiştir? Şiir diliyle, o duygudur, muhabbettir, meydir, kana kana içilecek olandır, aşk iksiridir.. Gerçekten yağmur her şeyi biliyor.. inanın biliyor.. (Gülüşmeler..) Bir başka şiirimde de: su gibi genç kal ey sevgili.. diyorum.  

BULUT: Şiirlerinizde insana dair her şey var, en çok aşk var, aşk hep  ön planda.. 

GÜNDOĞDU: Öyle olmalı değil mi?. Aşık yine var, yine haykırıyor. Yine mecnun gibi.. Ancak sesi bugünkü teknolojinin gürültüsü karşısında çok cılız kalıyor. Olaylar o kadar çok ve hızlı gelişiyor ki aşk bunların içinde milyonda bir gibi.. Kimse duygularını haykıramıyor. Hiçbir haykırışın sonuç getirmeyeceğini biliyor.. Bu kez insan içe dönüyor.. Çözüm bulamıyor, ne yapacağını şaşırıyor.. Bu intiharlara kadar gidiyor. İşte biz bunları açmak için yoldayız.. İntiharı ihtilale çevirmek için yoldayız. İstisnasız her insan için teyakkuz halindeyiz.. Acısından aşkına...

BULUT: Peki dün her şey sütliman mıydı? Âşıklar, haykırabiliyor, seslerini duyurabiliyor muydu? Maşuklarına kavuşabiliyor muydu?

GÜNDOĞDU: Öyle olsa, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şiirin, Kerem ile Aslı ve daha niceleri olur muydu? Dünün hakim güçleri ve töreleri belki bugünden daha katıydı. Ancak şimdi küresel bir çevirme söz konusu.. Olağanüstü bir esaret var.. Herkes köle.. İliklerine kadar köle.. Hatta bazen kim efendi kim köle o bile birbirine karışıyor.  Vardı tabii, dünün de problemleri çoktu.. Ancak bugün sömürü küresel, iliklerine kadar.. Bize çook iş düşüyor çoook..

BULUT: Bu bağlamda dünü  ve bugünü halkından yöneticisine mukayese edersek ortaya nasıl bir tablo çıkar?

GÜNDOĞDU: Dün toplumda açılım zor, ilişki ve ulaşım kısıtlı idi. Halk da cahildi. Bilgiye ulaşmak bazen imkansızlaşıyordu. İlim, soylu ve rahiplerin tekelinde idi. Soylu matbaayı tamamen haremine almıştı.

Bugün.. Bugün ilim her yerde, hatta herkesin evinin önünde ama ona kimse kapısını açmıyor.

Sonra ilme evrensel dedik anası  belli olmayan sokak çocuğuna benzettik onu.

Bir tarih perspektifinden bakarsak:

Feodal zaman: soyluların ve rahiplerin oldu.

Mutlakiyet: kralların..

Coğrafi keşifler ve Rönesans: burjuvazinin

Demokrasi: halkın, güya halkın.. halk şimdilerde yetim, varın gerisini siz düşünün.

Aristokrat devlet nihayet demokrasiye dönüşmüş bu da şiirin rahatlamasına sebep olmuştu. O döneme kadar şair ifade rahatlığı noktasında özgür değildi. Demokrasi herkesin olduğu gibi şairinde duygularını özgürce ifade edebilme serbestliği gelmişti. Ancak demokrasi çağı teknoloji çağının, bir başka deyişle tüketim çağının esiri olunca işler yeniden karıştı.. Yani karşımızda bireye özgürlük sunan bir demokrasi var ama, aynı demokrasi bir başka gücün esiri.. teknolojinin.. teknolojiyi yöneten küresel sermayenin..İş burada alabildiğine karışıyor..

BULUT: Şiirin tarihle, geçmişle ilgisi var mıdır, varsa ne kadardır?

GÜNDOĞDU: İngiliz şair Eliot: Büyük şiir bir geleneğe yaslanmadan yazılamaz. Şair şimdiyle geçmişin kesiştiği noktada yaşamalı, diyor.

Bir kere şair kelimelerle şiirini yazıyor, sözlerle okuyor.. Kelime ve söz ikisi de tarihin derinliklerinden geldiği için değerlidir. İkisi de damıtılmıştır, mayalanmıştır, bu uzun tarih yolculuğunda nice anlamlar kazanmıştır.. Kelimenin anlam derinliği tarihi derinliği ile orantılıdır.. Bir bu açıdan bakmak lazım, bir de duygular, düşünceler, hayaller ve umutlar onlar da arka planıyla güçlüdür. O yüzden şair hem şiiri ve tekniğini iyi bilen biri olarak hem de aynı zamanda kelime üstadı olarak, o kelimenin doğuş ve gelişim serüvenini bilen olarak bir tarihçi duruş sergilemek zorundadır.

Sonra yine Eliot’un dediği bir şey daha var: ‘Şiir en ulusal sanat dalıdır. Çünkü  bir ulusu başka uluslar gibi düşündürebilirsiniz ancak, hissettiremezsiniz.’

Şair evrensel bir duruş sergilemelidir.. Çünkü şair tüm insanlığın değeridir, ancak çıkış noktası millidir. Çünkü o en iyi şiirini sadece en iyi bildiği dille değil, en iyi hissedebildiği dille yazabilir. Bu da şairin ana dilinden başkası olamaz. Tabii ki bu şairin ırkçı olacağı anlamına gelmez. Şair tüm insanlığı kucakladıkça büyür.. Yunus gibi, Mevlana gibi.. 

BULUT: Özellikle bazı nesir yazarlarının  ‘şiir öldü’ ifadesini kullanmalarına ne diyorsunuz?

GÜNDOĞDU: Dostlar korkmasın şiire hançer işlemedi, füze hiç işlemez.

Şiir daralmıyor, aslında insan daralıyor. İnsan ve şiir ayrılmaz iki parça çünkü: altıbuçuk milyar insan teknoloji karşısında büzülmüş, içine kapanmış, korku abidesi, tereddüt ormanı haline gelmiş. İnsan teknolojiyi yaratıyor sonra onun kölesi oluyor. İnsanın her şeyi yaşam mücadelesi verdiği gibi, şiiri de çarkların arasında yaşam mücadelesi veriyor.

Günümüze ‘düşünme çağı’  denmesine rağmen teknoloji insanlara derin düşünme, zevk alma ve kültür edinme alışkanlığı vermiyor. Aksine olanı da elinden alıyor.. Sadece insanı daha çok esir alabilmek için olsa gerek ha bire anlamsızca meşgul ediyor. Sonunda insanı makineli cahil yapıyor. Her şeyi güçlüye benzetiyor. Böylece tek insan tipi doğuyor. Böyle küstah ve acımasız tavır karşısında neylesin şiir?.

Tek insan, tek kültür, tek anlayış.. Güya merkezde örnek bir insan.. insan olmak istiyorsan onun gibi düşüneceksin, onun gibi yiyecek, onun gibi içecek, onun gibi giyineceksin. Bu insan tipinin her şeyi bir merkezden üretilir.. Bu aslında artık bir insan değil bir robottur.. İşte şiirin burada yeni bir görevi başlıyor.. Teknolojinin bu gücü ve sesi karşısında pes etmeden haykırmak.. Ey kişi şen insansın, robot değilsin, sen farklısın, senin her şeyin, her özelliğin ayrı bir örjinalitedir.. Senin parmağındaki çizgiler bile farklıdır, ayrıdır, orijinaldir. Değil mi ki  şiir, her kişide (yazanda, yazamayanda) öz kendiliktir, farklılıktır, ayrı bir şahsiyettir.

her şeyin çok hızlı  eskidiği ve tükendiği bu çağda insanlar baş döndürücü hız karşısında göremiyor.. Göremeyenler de yok sayıyor.. Hız karşısında ayrıntılar görünmez ama vardırlar.. Onlar için yürek gözü, duygu gözü gerek. Bu da ancak şairlerde bulunur.  Halkın çile çektiği yerde şiir mutlu olamaz. Çünkü şiiri yazan şair halkın bu çilesini en içten hissedendir. Bugün halk çile çekiyor şiir de çile çekiyor. Şiir ölümsüzdür çünkü.. Bilinçli beyinlerin ölümsüz olduğu gibi..

Bir de geleneğin reddiyle yol almak isteyen keçi yollarına tırmanan şairlerin duruşlarını tenkit için şiir öldü diyenler da vardır. Burada öncü kuvvetin görevi kolaycılık yapıp şiiri öldürmek değil, asli görevine dönerek şiiri ali vadisine çekmeye çalışmaktır.,

Her iki halde de şiir vardır.. Çünkü insan vardır. İnsan varsa aşk vardır. Velhasıl şiir capcanlı vardır.

BULUT: Peki bu dönemde halkın şiire bakışı  nasıl? 

GÜNDOĞDU: Ortaçağda halk adına soylular düşünürdü, ancak az da olsa direnç gösteren burjuvazi vardı. Bir de onların desteklediği sanatkarlar.

Bugün özgürlükler çağında sistem tamamen bir yöneten ve yönetilenler noktasına indirgendi. Halkın üzerinde çok oyunlar oynandı.. Tüketim çağı çünkü, halk sürekli yönlendirilmeliydi.. Öyle de oldu.. Her türlü özgürlüğü kazandığını sanan halk modern köle haline getirildi. Geçmişten farkı, eskiden köle köleliğini bilirdi.. Şimdikiler özgürüm diye haykırıyor. Ancak yönetenlerin onlara sunduğu küçük bir açık hava zindanında bunu yaptıklarını bilemiyor.

En kötüsü de halkı  menfaatçi, yaptılar.. Halk şiiri bile ihtiyaç noktasında düşünür oldu. İşime yarıyor mu? Hangi zamanda yarıyor?

Mesela, Kahramanlık günlerinde misiniz? Hadi Necip Fazıl’dan Sakarya türküsü, Mehmet Akif’ten Çanakkale, Nazım Hikmet’ten kuva-i milliye.. Kahramanlık günleri kutlandı ve bittiyse, şairlerin de şiirlerin de adı anılmaz oluyor.

Halk ne etsin! Bunun böyle olması gerektiğini sanıyor. 

BULUT: Dünden devraldığımız kültürün bugün değerini biliyor muyuz?

GÜNDOĞDU: Yaşam öyle bir hızla akıp gidiyor ki değişimlere yetişmek mümkün değil. Çağ değişti ve baş döndürücü bir şekilde bu devam ediyor. Bilgiçağı, bilgisayar, internet, iletişim.. Yaşantı, yol, dertler, problemler, kış akşamları her şey değişti ve değişmeye devam ediyor..

Bu hızlı değişim önce kültürü vuruyor.. ta böğründen.. Çünkü kültür geçmişten bugüne tüm sanatların anlayışların damıtılmış ve mayalanmış birikimleridir.. Şimdiki hız ne damıtmaya, ne de mayalamaya müsaade ediyor. Bir vicdansız yok edici tüm değerleri yok ediyor. 

BULUT: Peki Şiirin burada durduğu yer nerede?

GÜNDOĞDU: Çağ her şeyi kendine göre şekillendiriyor.

Fotoğraf geldi resim yön değiştirdi. Renk cümbüşü oldu, derinlik kazandı resim.. mücadelesine böyle devam eder oldu.

Şiir de teknoloji karşısında yeni tarzlara doğru yürümeğe çalışıyor.

Bazı nesir yazarları  kolaycılık yaparak, hatta bence yazıya ihanet ederek şiir öldü  diyebiliyor ya!. O zaman insan öldü. Şiir çıkmazdadır doğru. Çünkü insan çıkmazdadır. Bu çağda ne çıkmazda değil ki!.

Şiir kendi başına yaşayan soyut bir yaratık değil. Geldiği sebepler, seslendirmek zorunda olduğu yerler var. Dönemlere bakın göreceksiniz. Şiir birçok şekle girdi.. Bu bizde de öyle dünyada da.. Bugün şiir dünyadaki o korkunç teknoloji sesi ve hızı karşısında büzüldü içine kapandı.. Dadaizm den garip hareketine, 2. yeniyle günümüze kadar bu manada bir arayış içinde oldu. Öyle bir noktaya geldi ki bazen anlaşılmaz olmayı yeğledi. Ben diyorum ki bugün artık yine insan yüreğini yuvası kabul edip şiir haykırmalı.. Bu fabrikadaki sesi bastırmak için değil tabii.. yüreği mutmain etmek için olmalı. Yürek yürek haykırmalı.. Tanka tüfeğe karşı taş atan çocukların tavrı gibi.. kararlı ve masum.. Şiir keçi yollarından, ham vadilerden çıkmalı.. Şairlere çok iş düşüyor.

BULUT: Şiirin tarihi serüveni hakkında kısa bir bilgi istesem?

GÜNDOĞDU: Tabii.. şiir insanlık tarihi ile yaşıt.. Hele Türklerde sözlü edebiyat bu kadar canlı iken şiir dilinin gelişmemesi imkansız.. Binlerce yıl önce atalarımız Orta Asya’da kopuz eşliğinde çalıp söylemişler.. Türkçe şiir için yaratılmış bir dil sanki.. Sesi ve ahengi çok hoş.. küçük ve büyük ses uyumunu hatırlayın..

O günden bugüne hoş  şeyler söyleniyor. Bin yıl aynı şeyi söylemek..

Dönemlere göre farklı  şiirler işte bu yüzden doğuyor.. Şair orjinalliğini ortaya koymaya çalışıyor.. Farklılıklar oluyor.. Lakin bu dünün gelenekçi yapısında çok kolay olamıyordu.. Sen eski köye yeni adet getireceksin ha!..

Ancak büyük coğrafyalar geçiyor Türkler.. Bu coğrafyaları yaşıyorlar. Bu onlara hem derinlikler, hem yeni ufuklar, hem farklılıklar yüklüyor.. Yusuf Has Hacip’ten Fuzuli’ye Yahya kemale, Yuluğ Tegin’den Ahmet Yesevi’ye Yunus’a, Dede Korkut’tan Karacaoğlan’a, Aşık Veysel’e çeşnilik ve kalite kendini ortaya koyuyor.

Bu Osmanlı’da Halk edebiyatı, Tekke Edebiyatı, Divan Edebiyatı şeklinde taban buluyor.. Bize müthiş güzellikler sunuyor, hazlar veriyor.  

Sonra, Lale devri, Tanzimat dönemi, Fecr-i ati, Edebiyat-ı cedide, Beş hececiler, Garip hareketi (1. yeni), Mavi hareketi, 2. yeni olarak günümüze geliyor.. Her biri arayışlarında samimi ve candan ve her biri çok şeyler kazandırıyor.

Bunlar olurken kurtuluş  savaşı, tek parti dönemi, 1960’lar, 70’ler, 80’ler gibi.. veya 1930’ların eksik idealizmi, 1940 realizmi, 1950’lerin hastalıklı  romantizmi ve bugünkü insanın tepeden tırnağa parçalanmışlığının şiiri.. bir çok denemeler yapılıyor.. İstese de istemese de doğal olarak her şair bu denemenin içinde oluyor. İyi ki oluyor.. Hayat hep deneme yanılmadır.. Şiir çok az yanılıyor.

Uzattım mı yoksa.. Çok özet söylemeye çalıştım..

BULUT: Hayır hayır!. İyi konulara değindiniz.. Peki bu devirler boyu şiir denemeleri hiç başarılı  olamadı mı?. Veya bu kadar çok deneme yapmak doğru mu?

GÜNDOĞDU: Şiir, siyasi ve sosyal duruştan etkileniyor.. Dünya savaşındaki o karmaşaya Dadaizm’in damgasını vurması gibi.

Biz  1800’lerden başlayarak Batıdan etkilenirken şiir de bundan nasibini aldı. Her şey Batıya göre ayarlanıyor.

Bu manada Tanzimat, Fecr-i Ati, Edebiyat-ı Cedide, ne batı ve ne doğuyu özümlemiş  değillerdi. Bileşimci olmaktan çok sadece yan yana (telifci) idiler. Burada Attila İlhan’a katılıyorum.

Hececiler biraz bileşimci olabildi. N. Fazıl, Ahmet Muhip Diranas, Cahit Sıtkı.. bu öncülerden. 

Bu gelişim tabii ki bugünkü  şiirin altyapısıdır.. Bina mecburen bunun üzerine kurulacaktır.. Türk şiiri başka bir temele mümkün değil oturtulamaz.

Ancak bugün geçmişten örnekler, dersler ve altyapılar alınarak Türk şiirini Batı ve dünya şiiriyle buluşturma hatta birleştirme zamanı gelmiştir.. Bugünün Türk şairleri bunu başaracak güçtedir.

Şair ruh haline göre yazabiliyor, ancak kendi fanusuna kapanıp yazamaz. Onun için dünyaya açılmalı diyorum. Bunu derken de İngiliz şair Eliot’un  ifadelerine aynen katılıyorum.

BULUT: Biraz da şiirde imgeye verdiğiniz değer hakkında konuşalım?

GÜNDOĞDU: Kuyumcudan aldığınız çok değerli bir mücevherin titizlikle paketlenişini hiç seyrettiniz mi? Şiir gibi..

Hazine gizlenir, peşinde nice canlar telef olur. Şiir gibi.. Şiir de hazinedir.

Geceyi ve gündüzü aynı  anda yaşamak.. Yaşanır mı?  Yaşanmaz.. ama bu şiir olursa yaşanır.

Güneşi ve ayı birlikte seyretmek.. Yıldızların eşliğinde tabii.. Şiir gibi..

Nesirde gece varsa gündüz yoktur.. gündüz varsa gece yoktur. Şiirde ikisi bir anda olmalı.. Nasıl mı? Nasılsa?.

Şiir: estetiktir, aşktır, zevktir, katılımdır. Hayatın tümüdür. Hala yan yana gelip de sihir oluşturacak, devrim yapacak nice kelimeler vardır. İmge bu denli güçlüdür.

Hayat şiir ile düzyazı  arasında sakin bir şekilde dururken, nihayetinde şiire yaklaştıkça kraliçesini bulur. Şiir bu yüzden bir sanat olayı, yaşam içindeki mutluluğun ta kendisidir.

Birçok şairin ortak görüşüdür ki: Şiir tarif edilebilseydi yüz türlü tarifi olmazdı.

Şiir tüm bunları imgenin gücünden alır.

Şiir imgedir, ancak anlamsız, duygusuz, ahenksiz, bütünsüz değil..

Sanatın ruh bölümüdür şiir. Ruh bedenin duygudan iradesine her şeyidir.. Şiiri de bedenin ruhu gibi düşünüp imgeyi en güçlü yerine oturtmalıyız.. Diğerleriyle onu iyice destekleyerek..

BULUT: Şiir tarif edilebilseydi yüzlerce tarifi yapılamazdı  dediniz. Sizin tarifiniz ne?

GÜNDOĞDU: Bütün bu ifadelerden sonra şiirin tarifi gerçekten manasız.. Bir tespit için belki bir şeyler söylenebilir:

“Zirveye çıkan ‘ben’in hürriyet sarhoşluğu içinde tüm bilmişliği, görmüşlüğü, kültürü anlayışı, algılaması, duygusu, hayalleri ile aşk dolu bir yürekten pervasızca bir çırpıda haykırışın adı şiir.

Şiir zirveye çıkan “ben”in patlaması.. Patlaması ve kendi egoizmini öldürmesi.. Bunu yaparken katil olmaması. Halkın, seveninin hatta insanlığın malı olması..

Çok büyük acıları, çok büyük belaları en derinden hissetmesi ve bunu aşkla bir imgeye gizleyerek ebedileştirmesi.. 

BULUT: İnsan için şiir de bir ihtiyaç  mı?

GÜNDOĞDU: İnsan öyle bir varlık ki bir sürü vazgeçilmezi var. Ev ve evdeki tüm odalar, banyo, tuvalet ve diğer ayrıntılar.. sabundan tarağa, çoraptan terliğe.. İşyerinden eğlence alanlarına.. makineden masaya, kıra, dağa, plaja.. kağıttan kaleme.. Yaşamak için havayla suya, maydanoza, soğana..

Bunlar insanın maddi tarafını  besleyenler. Ancak insan manevi tarafıyla asıl insandır ve diğer canlılardan buradaki değerlerini ulvileştirdikçe ayrılır. Düşünme, hayal, rüya, sevinç, umut, acı, hüzün, korku, tereddüt, mutluluk, umut, insan olabilmenin olmazsa olmaz hazlarıdır.

Bu hazları ekmekle, suyla, tarlada, fabrikada, ofiste çalışmakla bir nebze kazanabilirsiniz. Bu uğraşların da manevi taraflarıdır duyduğunuz hazlar.

Ancak, haz müzik, roman, hikaye, heykel, deneme, tiyatro, film, gezme bilinci gibi değerlerle zirveye taşınabilir. Bunların varlığı kabul edilirken “şiir”i ret hiç mümkün değildir. Aksine şiir bunların hepsinden daha yoğun bir halde insan ruhunu etkiler. Tüm sanatların kraliçesidir çünkü o.

Günümüz insanında iç  boşluk hızla artıyor. Unutmamak gerekir ki bu büyük boşluğu  şiirle başlayarak doldurmaya çalışanlar daha şanslı olacaklardır.

BULUT: Verdiğiniz güzel bilgiler için şiir severler adına çok teşekkürler ediyorum.

GÜNDOĞDU: Asıl ben şiir severlerle aramda köprü kurduğunuz için size çok teşekkür ediyorum.

Mülakat: Umut Bulut

Kaynak: SANATALAMİ.NET,http://www.sanatalemi.net/default.aspx?durum=haber_oku&id=3945

 



Bu haber 2,354 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,826 µs