YARIM DOKTOR YARIM BAŞBAKAN!

9 Mart 2010 10:41 tsi
Toplum olarak her şeyi biraz biliyoruz...Her şeyi biraz öğreniyoruz...Hiçbir şeyi tam bilmiyoruz.

Yarım doktor yarım Başbakan!

HAKİKATEN ilginç bir dönem yaşıyoruz. Toplumun yaşananları değerlendirmesi, yaşananlar, dış etkiler ve siyasi aktörlerimizle çok garip, yaşanılması, değerlendirilmesi ve anlatılması zor bir dönemdeyiz. Tarihin bu dönemi nasıl yazacağını merak ediyorum. Tabi ki tarihi kimin yazdığına göre bu değerlendirme değişecek... Geçen Cumartesi Habertürk Editoryal sayfasında ünlü psikolog Doğan Cüceloğlu'nun ilginç bir yazısı vardı. On beş yıl kadar önce Amerika'dan Türkiye'ye kesin dönüş yaptığında bindiği takside şoför, "Göz odur ki dağın ardını göre, akıl odur ki, söylenmeyeni duya" deyince Anadolu bilgeliğini görüp mutlu olmuş. Ancak aynı şoför sohbet devam ederken, "Köpeğin kancığına dahi güvenmeyeceksin, sürünü erkek köpeğe emanet edeceksin" deyince aynı derecede şaşırmış, 'Tokat yemiş gibi' olmuş.

Duygusal olgunluğa erişmek
CÜCELOĞLU "Ve sonra Türkiye'de bu durumu her kesimde görmeye başladım" diyor "Üniversite ortamından köy kahvelerine kadar her ortamda bunu gözledim" diye devam ediyor. Sorunun anlam verme sistemlerimizin yetersiz olmasından kaynaklandığını anlatan Cüceloğlu, sonra konuyu Başbakan'a da bağlıyor; "Tayyip Erdoğan'ın hem demokrasiyle, hem de medyadaki köşe yazarları ile ilgili söylemlerinin her ikisini de inanarak, içtenlikle yaptığı kanaatindeyim. Bana göre tutarsızlık onun samimiyetinde değil, onun anlam verme sisteminin henüz bütünleşmemiş olmasında. Anlam verme sistemine bütünlük kazandırmak felsefi olgunluk ister. Bu felsefi olgunluğun ilk adımı da, kendi anlam verme sisteminin dışına adım atabilme duygusal olgunluğa erişmekle başlar"

Her şeyi biraz biliyoruz
MESLEKTAŞLARI ne derler bilmiyorum ama bana göre Hoca çok haklı. Toplum olarak her şeyi biraz biliyoruz. Tam bildiğimiz, felsefesini yapabildiğimiz çok az şey var ve çok az bireyimiz mevcut. Eğitim sistemimiz de buna yol açan çok önemli bir sebep. Her şeyi biraz öğreniyoruz, hiçbir şeyi tam bilmiyoruz. Teknolojinin çok hızlı değiştiği bir dönemdeyiz ve değişimin felsefesini dahi yapmaya zaman bulamıyoruz. Toplumun içine sindiremediği değişim ise sorun yaratıyor. Aslında değişen insan ve ya insan fıtratı değil, çevre koşulları ve olaylar ama felsefesini yapamayınca olayları algılamakta da zorlanıyoruz. Geçmişten gelen kültürümüzle bazen yaşadıklarımızı çözer gibi parlak analizlerimiz oluyor ama bir yerden sonra her şeyi birbirine karıştırıyoruz. Doğal olarak bu durum her şeyimize olduğu gibi siyasetimize de yansıyor, dolayısı ile bir anlamda 'Samimi ama hazımsız' yöneticiler tarafından idare ediliyoruz. Bir bilgeye sormuşlar, "Senin bilginin diğer âlimlerin bilgisinden bir üstünlüğü var mı?". "Olmaması lazım ama ben ne kadar az şey bildiğini bilen biriyim" demiş. Benjamin Franklin'de "Cahil halk, bilgisizliği alkışlar, yarım yamalak bilgisi olanlara hayretle bakar, bilgini ise hiç anlamaz" demiş. Yani bu durum sadece bize mahsus değil ama bizimki de çok koyu ve uzun olmadı mı? Şimdi ben Türkiye'den örnekler vermeye kalksam insanlar küfür ettiğimi algılar, söylemedik bırakmazlar. En iyisi kimse kimseye ders vermesin, herkes öz eleştiri yapsın, kendi anlam verme sisteminin yeterliliğini irdelesin...

Bülent Kuşoğlu- Tercüman

KAYNAK: TERCÜMAN GAZETESİ,http://www.tercuman.com.tr/v1/yazaryazi.asp?id=140

 

Bu haber 706 defa okundu.