En Sıcak Konular

ERDOĞAN:''DEMOKRASI ÇAĞDAŞ BİR YÖNETİM SİSTEMİDİR''

21 Nisan 2009 17:56 tsi
ERDOĞAN:''DEMOKRASI ÇAĞDAŞ BİR YÖNETİM SİSTEMİDİR'' Başbakan Erdoğan,partisinin TBMM Grubu'nda,"Demokrasi, meşruiyetini milletten, toplumdan, halktan, hukuktan alan çağdaş bir yönetim sistemidir"dedi.

Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan,partisinin TBMM Grubu'nda konuştu.

Başbakan Erdoğan konuşmasında,"Demokrasi, meşruiyetini milletten, toplumdan, halktan, hukuktan alan çağdaş bir yönetim sistemidir"dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın,partisinin TBMM Grubu'nda yaptığı konuşmanın tam metni şöyle:

"Saygıdeğer konuklar, Değerli Arkadaşlarım, hanımefendiler beyefendiler,

Yaklaşık 2,5 aylık bir aradan sonra yaptığımız ilk grup toplantımızda sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Kış mevsiminin ardından bugünlerde yeni bir baharı daha iç içeyiz.

Bahar, tabiatın dirilişini müjdeler.

Şu anda Edirne'den Kars'a, Muğla'dan Hakkâri'ye kadar, yurdumuzun dört bir yanında yeni bir dirilişe, tazelenmeye, değişime şahit oluyoruz.

Değişim, insan doğasının da, kainatın da vazgeçilmez kuralıdır.

Bahar ile birlikte bizler de yeni başlangıçlara, taze başlangıçlara adım atıyoruz.

Türkiye'nin gelecek umutlarının yeşerdiği, bahar tazeliğinin ülkemizin her köşesinde kendini hissettirdiği bu güzel günlerde sizlerle yeniden beraber olmaktan duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum.

İki gün sonra, hem 23 Nisan Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramını, hem de bu bayramın vesilesi olan TBMM'nin açılışının 89'uncu yıldönümünü kutlayacağız.

89 yıl önce Ankara'da, Ulus'taki eski binasında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde dualarla açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, o tarihten itibaren milletimizin istiklal ve istikbal mücadelesinin adeta kalbi olmuştur.

Bu Gazi Meclis, Kurtuluş Savaşımızı sevk ve idare etmiş, Büyük Zaferin ardından da Türkiye'nin yeniden güçlü ve müreffeh bir ülke haline gelebilmesi, geleceğe emin adımlarla ilerleyebilmesi için var gücüyle gayret göstermiştir.

Bugün sahip olduğumuz modern siyasî-hukukî kavram ve kurumların temelinde millî egemenlik fikri vardır.

Demokrasi, meşruiyetini milletten, toplumdan, halktan, hukuktan alan çağdaş bir yönetim sistemidir.

Demokratik sistemlerde, meşruiyetin yegane kaynağı millettir.

Millet iradesinin tecelli ettiği yer ise, hür bir ortamda gerçekleştirilmiş seçimler neticesinde oluşan Meclis'tir.

Onun için çatısı altında bulunduğumuz bu yüce meclis, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan cumhuriyetimizin de kalbidir.

Değerli arkadaşlarım, ülke ve millet olarak milli egemenlik için, bağımsızlık için, hürriyet için çok ağır bedeller ödedik.

Tarihte ve bugün, istiklaline bu kadar düşkün bir millete rastlamak herhalde istisnadır.

20'inci Yüzyıl'ın başında, Balkanlar'da, Kafkasya'da, Kuzey Afrika'da, Hicaz'da yüzbinlerce yavrusunu, Mehmet'ini çeşitli savaşlarda şehit olarak feda eden bu millet, yılmamış, bıkmamış, yorulmamış ve tükendi denildiği bir anda Kurtuluş Savaşımızla şanlı bir zafer kazanmıştır.

İşte onun için 23 Nisan tarihi, ülkemiz ve milletimiz için son derece önemlidir.

Aradan geçen 89 yıllık süreye ve yaşadığımız acı tecrübelere rağmen, milli egemenlik kavramını hala içine sindiremeyi kabullenemeyen, değersizleştirmek ya da aşındırmak isteyen yaklaşımların zaman zaman sahneye çıktığına şahit oluyoruz.

Cumhuriyet gibi, laiklik gibi, demokrasi gibi ortak değerlerimizin tartışmaya açılarak milli egemenliğin gölgelenmeye çalışıldığı süreçlere maalesef şahit olabiliyoruz.
Hatta, kimi çevrelerin, daha da ileriye gidip, milli egemenliği ve demokrasiyi bu millete çok görüp demokrasi dışı, hukuk dışı örgütlenmelere kalkıştıklarını da üzülerek müşahede ediyoruz.

Bizatihi milli iradeye, bizatihi demokrasiye yönelik tehditlerin,yine bu meclisin içinden kendisine savunucu ve avukat bulabiliyor olması ise son derece düşündürücü bir tablodur.

Ne var ki bu millet, ali cenaplığıyla, sağduyusuyla, iyiyi kötüden ayırma kabiliyetiyle bu tür çarpık fikirlere prim vermiyor ve inanıyorum ki bundan sonra da vermeyecektir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu aziz Meclis, 89 yıl boyunca olduğu gibi, bundan sonra da milletin yegane karar mercii olmaya devam edecek, milli egemenliğini, milli iradesini ve demokrasisini güçlendirerek yoluna devam edecektir.

Bu vesileyle bir kez daha 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyorum.

Aziz Meclisimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarını, tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi bir kez daha şükranla ve minnetle anıyorum.

Özellikle, dünyanın ilk ve tek çocuk bayramı olan 23 Nisan'ın, ülkemiz çocuklarına, dünya çocuklarına kutlu olmasını temenni ediyorum.

Yine bu vesileyle, 16 yıl önce 17 Nisan tarihinde kaybettiğimiz,
89 yıllık milli egemenlik ve demokrasi yolculuğumuzun unutulmaz isimlerinden merhum Turgut Özal'ı da rahmetle anıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Değerli Milletvekilleri, değerli konuklar; Türkiye, cumhuriyetimiz için, demokrasimiz için, milletimiz için, siyasetimiz için son derece büyük öneme sahip bir seçimi daha
29 Mart'ta başarıyla gerçekleştirdi.

Vatandaşlarımızın huzur ve güven içinde demokratik tercihlerini ortaya koymuş olmasından, şahsım adına, partim adına, hükümetimiz adına büyük bir memnuniyet duyduğumu burada ifade etmek istiyorum.

Hükümet olarak, ister AK Parti'ye oy vermiş olsun, ister başka bir siyasi partiyi tercih etmiş olsun, hiçbir vilayetimizin, ilçemizin, beldemizin bizim nazarımızda farkı yoktur.

Biz, Türkiye'yi bir bütün olarak görüyor, 71 buçuk milyon insanımızı bir bütün olarak kucaklıyoruz.

Bugüne kadar, Türkiye'nin dört bir yanına adaletle, hakkaniyetle sahip çıktık, 81 vilayetimize eşit şekilde hizmet taşıdık, bundan sonra da aynı şekilde sahip çıkmaya ve hizmet üretmeye devam edeceğiz.

Milletimiz tamamen hür iradesiyle tercihini yapmış ve yerel ölçekte kendisini idare edecek kişilere yetki vermiştir.

Milletimizin kararına ve tercihine her zaman saygı duyduk, elbette bugün de saygı duyuyoruz.

Bu kararı ve mesajı tüm boyutlarıyla anlamaya, istikametimizi
bu kararın ifade ettiği yönde belirlemeye devam ediyoruz.

Seçim sonrasında, örneğin "Başbakan filanca vilayete küstü", "işte 28 kere gittiği yere bir daha gitmeyecek" şeklinde yapılan bazı değerlendirmeler, açık söylüyorum, son derece yakışıksız değerlendirmelerdir.

Biz, hizmet siyasetini, eser siyasetini temel ilke olarak benimsemiş bir partiyiz. 780 bin kilometrekarenin iktidarıyız biz, belli bir bölgenin değil. Biraz sonra onun da ispatını yapacağım.

Milletimizin yerel yönetim yetkisi vermediği birimlerde, elbette, belediye başkanlığı ölçeğinde hizmet vermemiz mümkün olmayacaktır. Ancak her ilde belediye meclislerinde ve il genel meclislerinde AK Parti'li arkadaşlarımız, şehirlerimizin yönetimlerine iradelerini yansıtacaklar, hizmet siyaseti doğrultusunda katkı vermeye devam edeceklerdir.

Hükümet olarak, ister AK Parti'ye oy vermiş olsun, ister başka bir siyasi partiyi tercih etmiş olsun, hiçbir vilayetimizin bizim nazarımızda bir farkı yoktur. Genel yönetimin, merkezi yönetimin yapması gereken hizmetler yine oralara verilmeye devam edecektir.

Aynı şekilde, görevi ilk defa veya ikinci defa devraldığımız birimlerde de insan odaklı hizmet anlayışını, eser odaklı siyaset anlayışını sürdürmeye devam edeceğiz. Bundan hiç kimsenin bir şüphesi olmasın.

Değerli dostlar, değerli milletvekili arkadaşlarım, bilindiği gibi,
her türlü istatistikten, pek çok farklı yorum, pek çok farklı analiz çıkarmak mümkündür.

Ancak, daha önce de ifade ettim, ben, birilerinin yaptığı gibi rakamlar üzerinden cambazlık yapacak değilim.

Milletimiz gayet net bir şekilde tabloyu çizmiştir, manzarayı ortaya koymuştur, vermek istediği mesajı da yine net bir şekilde vermiştir.

AK Parti, 29 Mart seçimlerinde önceki üç seçimde olduğu gibi bir kez daha birinci parti olmuştur. Bunun aksini kimse iddia edemez. En yakın rakibine dahi büyük fark atarak seçimi açık ara önde bitirmiş, ikinci ve üçüncü partilerin toplamı kadar oy almıştır.

Bir partinin kuruluşundan itibaren girdiği dört seçimde birinci parti olarak çıkabilmesi son 30 yılın tek örneğidir. Eşine ender rastlanan büyük bir başarıdır.

AK Parti, milletimizin umudu olduğunu, istikrarın ve güven zemininin teminatı olduğunu 29 Mart seçimlerinde bir kez daha göstermiştir.

AK Parti, bu seçimde de kendi hedefleriyle, kendi başarılarıyla yarışmıştır. Kesin olmayan sonuçlara göre, İl Genel Meclisi oylarında, AK Parti yüzde 39 oy oranına ulaşmış, CHP yüzde 23 oy oranını yakalamış, MHP'nin aldığı oy oranı ise yüzde 16 olmuştur.

Her iki partinin oylarını topladığınızda, AK Parti'nin tek başına elde ettiği oy oranına ancak tekabül etmektedir. AK Parti, 16 Büyükşehir belediyesinden 10 tanesinde; 65 ilimizden de 35 tanesinde milletimizden yetki almıştır. Yani, 81 vilayetimizden 45'inde milletimiz AK Parti'yi görevlendirmiştir. 143 metropol ilçenin 85'inde yine milletimiz AK Parti'yi görevlendirmiştir.

Aynı şekilde, 892 ilçe belediyesinden 447'sinde de milletimiz AK Parti'li adaylara yetki vermiştir.

Tüm Büyükşehir, il ve ilçe belediye toplamı olan 973 belediyenin 492'sini AK Parti'li adaylar kazanmıştır.

1974 beldeden ise, kesin olmayan sonuçlara göre 973 belde AK Parti'yi tercih etmiştir.

Toplamda baktığımızda ise, 2 bin 947 birimin 1.465'i AK Parti demiştir.

AK Parti, hem Büyükşehir, hem il, hem de ilçe belediyeleri bazında milletimizin özgür iradesiyle, her alanda yaklaşık olarak yüzde 50 civarında bir idare yetkisine mazhar olmuştur.

Şu noktayı da özellikle dikkatlerinize sunmak istiyorum:

İl Genel Meclisi sonuçlarına göre, AK Parti, 81 vilayetin 63'ünde birinci parti olarak çıkmıştır.

AK Parti'nin en yakın takipçi ise, sadece 9 ilde birinciliği elde edebilmiştir (DTP).

Buna karşın ana muhalefet partisi CHP yalnızca 6 ilde, Milliyetçi Hareket Partisi ise sadece 2 ilde, BBP bir ilde birinci parti olmuştur.

Değerli arkadaşlar burada dikkat çeken husus, AK Parti'nin oylarını geniş bir tabana yaymasına karşılık, diğer partilerin hala bölge partisi olmaktan kendilerini kurtaramadığı gerçeğidir.

Bazı partiler, kimlik siyaseti neticesinde, kimlik siyaseti yapılmaz diye birşey yok tabi ki yapılır ama kimlik siyasetiyle siyaset yaparsanız dar bir çerçevede kalırsınız. Sadece Doğu ve Güneydoğu'daki bazı illerimizde varlık gösterebilmiş, diğer bölgelerde hiçbir varlık gösterememiştir.

Diğer bazı partiler, sadece Ege ve Akdeniz'de kısmi varlık göstermiş, geriye kalan bölgelerde ciddi oy kayıplarına uğramıştır.

Örneğin CHP, 26 ilde yüzde 10 oy oranının altında, 16 ilde de yüzde 5 oy oranının altında kalmıştır.

31 ilin hiçbir ilçesinde seçimi kazanamayan CHP, bu illerin 17'sinde bir belde belediyesi bile elde edememiştir.

Buna karşılık AK Parti 81 vilayetin tamamında, gerek belediye başkanlarına verilen oy, gerek İl Genel Meclisi oylarıyla varlık göstermiş ve TÜRKİYE PARTİSİ olduğunu bir kez daha teyit etmiştir.

Burada, Doğu ve Güneydoğu illerinde elde etmiş olduğumuz İl Genel Meclisi oylarını da bir kez daha dikkatlerinize sunmak istiyorum:

Bakınız, Doğu ve Güneydoğu illerimizde, yani buradaki 23 ilimizde, kimlik siyaseti yaparak oy elde etmeye çalışan partinin İl Genel Meclisi'nde elde ettiği oy oranı yüzde 27,2 olmuştur.

Buna karşılık, AK Parti'nin bu 23 ilde elde ettiği oy oranı ise yüzde 36,3 olmuş, yani AK Parti bu iki bölgenin toplamında da yine birinci sırayı elde etmiştir.

Bu bölgeleri ayrı ayrı aldığımız zaman orada da birinci olmuşuz onu da söyleyeyim. Yani Güneydoğu Anadolu'da da birinci partiyiz, Doğu Anadolu'da da açık ara birinci partiyiz.


Değerli Arkadaşlar...

Elbette AK Parti bu seçimden zaferle çıkmıştır. Elbette bu seçimin birincisi AK parti'dir. Elbette AK Parti bu seçimlerle birlikte bir kez daha Türkiye Partisi olduğunu göstermiştir.

Ancak, ortaya çıkan sonuçların beklentilerimizin altında kaldığı da bir gerçektir ve bu durumu enine boyuna analiz etmek gibi de bir sorumluluğumuz bulunmaktadır.

Muhalefet Partileri, AK Parti'nin bir önceki yerel seçime göre oylarındaki birkaç puan düşüşü kendi hanelerine bir başarıymış gibi yazma gayreti içindeler.

Seçim öncesinde meydanlarda kendileri için değil, AK Parti için hedef belirleyenler; seçim sonrasında da kendi başarısızlıklarını değil, AK Parti'nin aldığı sonucu konuşuyorlar.

Hiçbir siyasi parti seçime girerken ben ikinci, üçüncü, dördüncü parti olacağım diye girmez. Her siyasi partinin ‘ben bu seçimin bir numaralı partisi olacağım' diye girmesi lazım. Demokrasi mücadelesinde asıl hedef birinci olmaktır.

Seçim sürecinde yürüttükleri iftira ve yalan kampanyalarına, küresel krizi istismar çabalarına, medyadan aldıkları sonsuz desteğe rağmen oylarını ancak cüzi miktarda artırabilenler, bu sıkıntılı durumu örtmek için AK Parti'yi hedef tahtasına yerleştiriyorlar.

Bunlara itibar etmeyeceğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum...

Bizim için esas olan, milletimizin ortaya koyduğu iradedir, bize verdiği mesajdır.

Biz, milletimizin bize verdiği mesajı en iyi şekilde okuyacak, muhasebemizi yapacak ve aynı heyecanla, aynı şevkle yolumuza devam edeceğiz.

Sorumluluğumuzun büyük, yükümüzün ağır olduğunu biliyoruz.

Türkiye'nin partisi olmanın, Türkiye'nin 81 vilayetinde tercih edilmiş olmanın, milletimizin güvenine mazhar olmanın bize ağır bir emanet yüklediğinin bilincindeyiz.

Bu emaneti yere düşürmeyecek, bu emanete halel getirmeyecek, hukuktan ve demokrasiden şaşmadan Türkiye'yi büyütmeyi sürdüreceğiz.

Bu seçimler bir kez daha göstermiştir ki, milletimiz önemli bir çoğunlukla, AK Parti'yi toplumsal merkezin yegâne adresi olarak tescil etmiştir.

Milletimiz, 29 Mart seçimlerinde bir kez daha AK Parti demiş, istikrara, güven ortamına, hizmet siyasetine, eser siyasetine "DURMAK YOK; YOLA DEVAM" mesajını gür bir sesle tekrarlamıştır.

Biz de, nerelerde eksikliklerimizin olduğunu etüt ederek, milletimizin verdiği mesajları en doğru biçimde okuyarak, taze bir nefesle, taze bir heyecanla "DURMAK YOK, YOLA DEVAM" diyoruz.

Ben, bu vesileyle, bir kez daha seçim sonuçlarının ülkemize, milletimize, partimize hayırlı olmasını diliyorum.

Başta milletimiz olmak üzere, tüm milletvekili arkadaşlarımızı, teşkilatımızı, adaylarımızı bir kez daha tebrik ediyorum.

Türkiye genelinde, 2 bin 947 birimde seçilen tüm Belediye Başkanlarını, il genel meclisi, belediye meclisi üyelerini, tüm muhtarlarımızı kutluyor, başarılar diliyorum.

Özellikle şu anda Türkiye genelinde bu dönemde görev yapacak 700'e yakın belediye meclis üyesi ve il genel meclisi bayan arkadaşlarımı da tebrik ediyorum. Şunu söyleyeyim Türkiye'de AK Parti yine bir ilki gerçekleştiriyor. Bunu da özellikle bilmenizi istiyorum.

Değerli milletvekilleri arkadaşlarım, değerli misafirler... Biliyorsunuz, son birkaç hafta içinde Türkiye genelinde, Cumhuriyet savcılarının talimatları doğrultusunda bazı gözaltılar gerçekleşti.

Tamamen yargı organının talimatlarıyla gerçekleşen bu operasyonların ardından, bazı siyasi parti liderleri, mutad olduğu üzere sorumsuzca açıklamalar yaptılar ve bu açıklamalarına devam ediyorlar.

Savcı ve hakimlerin, hukuk kuralları çerçevesinde yürüttükleri adli soruşturmaları seçimle, siyasetle, ilişkilendirenler; bu soruşturmalar üzerinden AK Parti'ye ve hükümetimize ağır eleştiri getirmek suretiyle buradan siyasi rant elde etmeye çalışıyorlar.

Ben, bu sorumsuz eleştirilere, bu kastını aşan açıklamalara, kışkırtıcı, tahrik edici ifadelere cevap verecek değilim. Buna cevap verecek merci bellidir.

Ancak, burada bir kez daha Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu hatırlatmakta fayda görüyorum.

Yasama, yürütme ve yargı, tamamen bağımsız erkler olarak, çağdaş bir hukuk devletine yaraşan bir şekilde görevlerini ifa etmenin gayreti içindeler.

Anayasamızın 9'uncu maddesinde de yerini bulduğu gibi "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır."

10'uncu maddede, "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" hükmü yer alır.

38'inci Madde ki, bir kez daha hatırlatmakta önemle fayda görüyorum, "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz" der.

Yine, önemle altını çizmek istediğim bir kanun maddesi de, Türk Ceza Kanunu'nun 3'üncü maddesi: "Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, millî veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz."

Anayasamız da, yasalarımız da, altına imza attığımız uluslar arası hukuk belgeleri de gayet açıktır ve Türkiye, güçler arasındaki dengeyi en iyi şekilde muhafaza ederek, en iyi şekilde işleterek, gelişmiş bir demokrasi olmak yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.

Siyasiler dahil, her kesime düşen, biraz önce hatırlattığım temel ilkelere, Anayasa ve yasalara uygun davranmaktır.

Türkiye demokrasisinin bu olgunluğa erişmesi son derece gereklidir.

Eğer bugün, savcılarımız, hakimlerimiz, üzerlerinde hiçbir baskı hissetmeden, hiçbir tehdit hissetmeden, hiçbir baskı ve tehdide boyun eğmeden görevlerini yapabiliyorsa, bu, bugünümüz için de, geleceğimiz için de güven verici bir gelişmedir.

Bundan kim, neden rahatsız olabilir? Bunu kim, neden engellemeye çalışabilir? Bakınız, ortada son derece ağır, son derece vahim iddialar var.

Anayasamıza, yasalarımıza göre suç teşkil eden ithamlar var. Bu iddiaların peşine düşen, bu iddiaları aydınlatmaya çalışan bir hukuk sistemimiz var. Bırakalım yargı işlesin, bırakalım hukuk işlesin. Bırakalım, ak ile kara ortaya çıksın.

Süreci bulandırarak, süreci istismar ederek, hakimleri, savcıları, yargıyı itham ederek, tehdit ederek hiç kimse hiçbir yere varamaz.

Bu süreci siyasetle ilişkili göstermek, bu süreci Hükümetle ilişkili göstermek, bu süreç üzerinden siyasi rant elde etme gayretine girmek son derece sorumsuzca bir yaklaşımdır.

Hükümet olarak biz, sorumluluğumuzun idrakindeyiz. Yargıya yardımcı olmak, adaletin hızlı bir şekilde tecelli etmesini sağlamak için üzerimize düşen ne ise, sadece ve sadece onu yapıyoruz, onu yapmakla yükümlüyüz.

Ancak aynı anlayışı, aynı yaklaşımı toplumun bütün kesimlerinden, bütün fertlerinden, özellikle de siyasi aktörlerden bekliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye ekonomisindeki son dönem gelişmeleri de burada kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum.

Son yüzyılda eşine az rastlanır bir küresel finans krizinin içinden geçiyoruz.

Dünya genelinde hükümetler çok kapsamlı tedbir paketleri hayata geçirmelerine rağmen küresel ekonominin görünümüne ilişkin belirsizlikler hala devam ediyor.

Hükümet olarak, Türkiye ekonomisinin bu gelişmelerden hangi kanallarla ve hangi ölçüde etkilendiğini yakından izledik ve imkanlar ölçüsünde tedbirlerimizi aldık, almaya da devam ediyoruz.

2008 yılının ikinci yarısından itibaren, 60'ın üzerinde tedbiri uygulamaya koyduk.

Sanayinin çarklarını yeniden harekete geçirmek ve üretimi ve istihdamı artırmak amacıyla tedbirlerimiz oldu.

Para politikalarında önemli açılımlar gerçekleştirdik. İç talebi canlandıracak tedbirler aldık. İşsizliğin çok can alıcı bir sorun olduğunun farkındayız ve bu sorunu kriz sürecinde hafifletmek için önlemlerimiz oldu, yenilerini de müzakere ediyoruz.

Kısacası, hükümet olarak, bütün ilgili kurumlarımızla gelişmeleri takip ediyoruz ve gerektiğinde de tedbirlerimizi cesaretle alıp uyguluyoruz. Ekonomimize ilişkin önemli bir gelişme de,
2008 yılı Katılım Öncesi Ekonomik Programını hazırladık ve Avrupa Komisyonu'na sunduk.

"2008 yılı Katılım Öncesi Ekonomik Programı", 2007-2008 yıllarına ilişkin mevcut gelişmeleri değerlendiriyor ve 2009-2011 dönemine ilişkin tahmin ve politikaları içeriyor.

Programda, küresel krizin yansımaları da dikkate alınarak 2008 Yılı Eylül ayında yüzde 4 olarak açıklanan 2009 yılı büyüme tahmini yüzde eksi 3,6 olarak revize edildi.

2010 yılından itibaren ise, küresel şartların düzelmeye başlamasıyla birlikte Türkiye ekonomisinin de toparlanma sürecine gireceği bekliyoruz.

Bu çerçevede, ekonominin 2010 yılında yüzde 3,3 ve 2011 yılında yüzde 4,5 oranında büyümesini öngörüyoruz.

Yaşanan krizin en önemli yansımalarından birinin, Türkiye'nin cari işlemler dengesinde ortaya çıkması bekleniyor.

2009 yılına ait Ocak ve Şubat ayı gerçekleşmelerinin de işaret ettiği gibi, 2009 yılı genelinde cari işlemler açığının önemli ölçüde gerileyeceğini bekliyoruz.

Katılım Öncesi Ekonomik Programda, 2009 yılı cari işlemler açığı 11 milyar dolar olarak tahmin edildi.

Merkez Bankamız tarafından 2009 yılı için yüzde 7,5 ve 2010 ve 2011 yılları için yüzde 6,5 ve 5,5 olarak ortaya konulan enflasyon hedefinin rahatlıkla erişilebilir olduğunu düşünüyoruz.

Son beş yılda izlediğimiz disiplinli maliye politikaları, sağlanan güven ve istikrar ortamı sayesinde Kamu Net borç stokunun GSYH'ye oranı önemli ölçüde düştü.

Söz konusu oran 2008 yıl sonu itibarıyla yüzde 28,6 olarak gerçekleşti.

Kamu net borç stokunun GSYH'ya oranının 2009 yılında, küresel kriz nedeniyle yüzde 34,6'ya yükselmesi bekleniyor.

Ancak bu oranın 2010-2011döneminde önemli bir değişim göstermeyeceğini tahmin ediyoruz.

Bizler, bugüne kadar yaptığımız çalışmalar doğrultusunda küresel krizin etkilerini asgari seviyede olması yönünde büyük çaba sarf ettik.

Yine ifade ediyorum biz bu krizi en az zararla atlatan ülke olacağız. Bazılarının ifade ettiği gibi yine söylüyorum; evet bize bu küresel kriz teğet geçecektir. Bunu da açık söylüyorum. Türkiye'de bunun aksini söyleyenler bu psikolojik süreci olumsuz etkileme gayreti içerisinde olanlardır. Bunlar da Türkiye'de ki ekonomik noktadan kriz oluşsun, sosyal krize dönüşsün, arkasından da siyasi krize dönüşsün beklentisi içerisinde olanlardır. Artık bunu aşmamız lazım. Bu gemide hep beraber yolculuk ediyoruz. Bu gemi zarar görürse bundan hepimiz zarar görürüz. Onun için iktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplum örgütleriyle hepimiz burada ne yapmamız gerekiyorsa onu yapmanın gayreti içerisinde olmalıyız.

Gereken neyse hükümet olarak biz bunları yapmaktayız ve yapacağız. Nitekim 1-2 Nisan tarihlerinde Londra'da yapılan G-10 zirvesinde de bütün bunları görüştük. Dünya ne yapıyor, ne yapılacak bunları yerinde görüyoruz. Onlarla beraber inceledik, inceliyoruz. Arkadaşlarımızla beraber çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ve inşallah inanıyorum ki felaket tellallarının beklentilerine olumsuz cevap gelecektir, biraz sabır.

Değerli arkadaşlarım,

Türkiye'de sanki her şey bitmiş, tükenmiş gibi bir manzara çizmeye niyetlenenler var. Bunu 2003'te de yaptılar ama dedikleri çıkmadı ve sürekli yükselen bir ülke olduk. Şimdi yine aynı durumu evelallah 2010 ile birlikte yakalayan bir Türkiye olacağız. Biz bunun gayreti içerisindeyiz.


Türkiye, krizi şu ana kadar çok çok iyi yönetti ve rehavete düşmeden, gevşemeden, popülizme prim vermeden de bu süreç devam edecek.

İnanıyorum ki, kriz geride kaldığında, krizden güçlenerek çıkmış, istikrar içinde büyüyen, gelişen bir ekonomik yapıyla yolumuza devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, son olarak, son birkaç hafta içinde gerçekleştirdiğimiz yoğun dış temaslara da değinerek konuşmamı tamamlamak istiyorum.

1 Nisan'da, ülkemizin öncülüğünde başlatılan Afganistan - Pakistan - Türkiye üçlü zirvesinin, üçüncüsü gerçekleşti. Ankara'da liderler biraraya geldiler ve bu görüşmelerimiz gerçekten verimli geçti.

Ardından, hemen G-20 toplantısına katılmak üzere Londra'ya hareket ettik ve iki gün oradaki toplantılara katıldık, dünyanın gelişmiş ve yükselen ekonomileriyle birlikte küresel ekonomik krizi değerlendirerek, "Bu krizi nasıl atlatabiliriz, krizin etkilerini nasıl hafifletebiliriz" bunları tartıştık.

Bu zirvenin hemen ardından NATO zirvesi gerçekleştirildi.

Bu zirveye de Sayın Cumhurbaşkanımız, Dışişleri Bakanımız heyetiyle beraber katıldılar. Milli Savunma Bakanımız aynı şekilde bu zirvedeydi.

6 ve 7 Nisan tarihlerinde iki gün boyunca Türkiye hakikaten yoğun bir program gerçekleştirdi. Bunlardan bir tanesi, İstanbul'daki Medeniyetler İttifakı İkinci Forumu'na ev sahipliği yaptık. Dünyanın bir çok ülkesinden liderler, temsilciler İstanbul'da toplandı ve oradan tüm dünyaya bir kez daha bariş mesajlarımızı gönderdik.

Medeniyetler İttifakı 2'inci Forumu sırasında, Türkiye ile İspanya arasında Zirve Toplantılarının ilkini gerçekleştirdik ve birçok bakanlarımız karşılıklı olarak biraraya geldiler ve bakanlarımız kendi aralarında ilgili sorunlar nelerse bu sorunları müzakere ederek bunları bir neticeye bağladılar ve anlaşmaları da yine İstanbul'da hep birlikte başbakanlar nezaretinde bakanlarımız imzaladı.

Yine aynı günlerde, ABD Başkanı Sayın Barack Hüseyin Obama'yı ülkemizde ağırladık ve önemli görüşmelerde bulunduk.

Gerek Cumhurbaşkanımızın kendileriyle yaptığı görüşmeler, gerek şahsımın kendileriyle yaptığı görüşmeler, gerekse TBMM'de verdiği mesajlar ve haftasonunda özel olarakta kendileriyle yapılan bu çalışmalardan sonra bizim bir Almanya seyehatimiz oldu ve bu Almanya seyehatinde de Türkiye ile uluslararası noktada Türk-Alman müzakerelerini, konuşmalarını orada şu andaki Almanya hükümetinin koalisyon ortağı yetkileriyle görüşme fırsatımız olduğu gibi eski şansölye Sayın Schröder ile de orada bu konuları değerlendirme imkanını bulduk. Bunun yanında Alman basınıyla orada bir kahvaltımız oldu, ardından Almanya'daki sivil toplum örgütlerimizin temsilcileriyle orada yine bir araya geldik.

Bugün de İsveç Başbakanı ve Lübnan Cumhurbaşkanı'nı; yarın ise Finlandiya Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı'nı ülkemizde ağırlıyoruz.

Bu yoğun süreç içinde, Ermenistan'la bir takım temaslarımız oldu.

Ne yazık ki, böyle önemli ve hassas bir konu dahi ülkemizde bir istismar aracı yapıldı, değerli arkadaşlar bu çok üzücüdür.

AK Parti iktidarının Azerbaycan'a bakışı bellidir. Bunu istismar etmeye yeltenmek, buradan birşeyler elde edebilir miyiz umudu içerisine girmek kadar çirkin, yakışıksız bir yaklaşım olmaz. Bunu çok açık net söylüyorum. Azerbaycan'dan buraya gelip burada yanlış politikalar üretenler için de söylüyorum, onlar da yanlış yaptılar. Çünkü AK Parti iktidarı olarak göreve geldiğimizden bu yana Azerbaycan'a yakışan neyse biz onu yaptık. Azerbaycanlı kardeşlerimizi hiçbir zaman hiçbir yerde yanlız komadık. Gittiğim her türlü uluslararası toplantılarda, gerek ben, gerek bakan arkadaşlarım, gerekse komisyonlardaki milletvekili arkadaşlarım bu işin oralarda onlardan daha hassas bir şekilde mücadelesini, kavgasını verdiler. Bu kadar açık net konuşuyorum.

Şu anda gerek Azerbaycan'ın Ermenistan'la yapmakta olduğu normalleşme sürecine yönelik çalışmalar, gerekse bizim Ermenistan'la yapmakta olduğumuz normalleşme sürecine yönelik çalışmalar, bunlar birbiriyle ilintilidir, birbiriyle paraleldir. Bunun dışında birşey düşünmek Türkiye'ye ve AK Parti iktidarına saygısızlık olur. Bunu da burada özellikle vurgulamak istiyorum. Türkiye'den de bu noktada bu tür yanlış, davulu tokmağı eline alıp koşturanlar yanlış iş yapıyorlar, bunu da özellikle vurgulamak isterim. Bunlar hiçkimseye birşey kazandırmaz. Bunlar bizim milli birlik meselemizdir, milli davamızdır, buradaki ortaya koyacağımız tavır beraber olmalıdır.
Bakınız biz MİNSK grubuyla alakalı çalışmaları göreve geldiğimizden beri Amerikaya'da Fransa'ya da, Rusya Federasyonuna da hep hatırlattık. Bu süreci lütfen süratle bitirelim başaralım diye ve hala bunun peşindeyiz, bunun takipçisiyiz.

Bölgede güven ve istikrarın temin edilebilmesi için elimizden geleni inşallah arda koymayacağız.

Son olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Pazar günü gerçekleşen seçimlerin de yavru vatanımız için hayırlı olmasını diliyor, adada çözümün sağlanmasına yönelik, Kuzey Kıbrıs, Güney Kıbrıs arasında devam eden sürece köstek olmasını değil, destek olmasını da temenni ettiğimizi burada özellikle vurgulamak istiyorum. Kimse bunun üzerinden de bir spekülasyona girmesin. Başlayan süreç aynen devam etmelidir. Orada yeni bir iktidar oluştu, bu iktidar devam eden Sayın Talat, Hristofyas arasındaki görüşmeleri bitirecektir, veya bu görüşmeler bu güne kadar devam eden esas üzerinden değil, farklı esas üzerinden devam edecektir gibi yanlış yaklaşım tarzları hiçbir zaman doğru değildir. Biz orada KKTC Cumhurbaşkanı'nın elini zayıflatacak herhangi bir adımın yanında olmayız, bunu da söyleyeyim.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi İçişleri Bakanımız Sayın Beşir Atalay ile ilgili bir gensoru önergesi verilmiş. Onun meclisimizde müzakeresi olacak. Maalesef bu gensoruların artık parlamentomuzda hiçbir kıymeti harbiyesi kalmadı. Önüne gelen, aklına estiği zaman, herhalde meclisimizi bir gün meşgul etmek için, bu tür şeyler içerisine giriyorlar. Parlamento içinde kendi haklarıdır bu yollara başvurabilirler ama ben bütün arkadaşlarımı özellikle orada birlik beraberlik nasıl bugüne kadar ortaya koymuşsanız, aynı kararlılığınızı ortaya koymak suretiyle hep beraber inşallah genel kurulda bulunacağız ve oradaki müzakereleri takip edeceğiz.
Gerek misafirlerimize gerekse tüm milletvekili arkadaşlarımıza çok çok teşekkür ederken yeni bir haftanın başarılarla dolu olmasını temenni ediyor sizlere sevgi ve saygılar sunuyorum..."

Not: Konuşmanın tam metni "akparti.org.tr'' sitesinden iktibas edilmiştir. 



Bu haber 422 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,597 µs