En Sıcak Konular

''ERGENEKON'' DURUŞMASI, 12 ŞUBATTA YAPILACAK

10 Şubat 2009 21:37 tsi
''ERGENEKON'' DURUŞMASI, 12 ŞUBATTA YAPILACAK ''Ergenekon'' davası kapsamında tutuklu yargılanan İşçi Partisi (İP) Merkez Karar Kurulu üyesi Mehmet Adnan Akfırat, dün başladığı savunmasını tamamladıktan sonra tahliyesini istedi.

İSTANBUL - ''Ergenekon'' davasının bir sonraki duruşması 12 Şubat Perşembe günü yapılacak.
     İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda görülen 51. duruşma sona erdi.
     Mahkeme, duruşmayı 12 Şubat Perşembe günü saat 09.30'a erteledi.

SAVUNMASINI TAMAMLAYAN AKFIRAT TAHLİYESİNİ İSTEDİ

     ''Ergenekon'' davası kapsamında tutuklu yargılanan İşçi Partisi (İP) Merkez Karar Kurulu üyesi Mehmet Adnan Akfırat, dün başladığı savunmasını tamamladıktan sonra tahliyesini istedi.
     İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada savunmasını sürdüren Akfırat, iddianamede, eski Genelkurmay başkanlarından Hüseyin Kıvrıkoğlu ve Yaşar Büyükanıt'a yönelik iftiralar bulunduğunu öne sürdü.
     Aydınlık Dergisi'nde yer alan bir yazısının suç unsuru içerdiğinin iddia edildiğini belirten Akfırat, bu yazısında, iddianamenin TSK'yı yıpratmak amacıyla düzenlenen bir metin olduğunu, buna karşı Genelkurmay Başkanlığının TSK'nın manevi şahsiyetini koruması gerektiğini, bu konuda yasal girişimlerde bulunulabileceğini anlattığını söyledi.
     İddianamede İP'in Merkez Karar Kurulu üyesi olmakla suçlandığını öne süren Akfırat, eylemlerinin de yazdığı kitaplar olduğunu savundu.
     Yazdığı kitaplardan birinin ''Çiller'in ABD Vatandaşlığı'' olduğunu belirten Akfırat, bu kitapta Çiller'in ABD vatandaşlığına ilişkin bilgiler verdiğini, bu bilgilerin hiçbirisinin yalanlanmadığını anlattı.
     ''Gladyonun yakasına yapıştığı için yargılandığını'' savunan Akfırat, ''Amerikan vatandaşı birinin Türkiye'nin başına oturtulması gladyonun işidir'' dedi.
     ''Özel Savaş'' adlı kitabında da gladyonun çok güçlü olmasına rağmen ne kadar aptal olduğunu anlattığını belirten Akfırat, suçlamalardan birinin ''Eşref Bitlis Suikastı'' adlı kitabından dolayı yapıldığını söyledi.
     ''Eşref Bitlis suikastı, Türkiye'nin tarihinde yaşadığı en önemli suikasttir. Jandarma Genel Komutanımızın hayatına en büyük müttefik tarafından kastedilmiştir'' diyen Akfırat, ''Bitlis'in ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesine karşı olduğunu'' kaydetti.
     Akfırat, bu olayla TSK'ya göz dağı verildiğini, ''Sizin Jandarma Genel Komutanızın hayatına kastederiz ve siz bunu açık açık gündeme getiremezsiniz'' mesajı verildiğini öne sürdü.
     Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin Bitlis'in helikopterinin buzlanma ya da pilotaj hatasından düşmediğini bildirdiğini, mahkemenin aldığı bilirkişi raporlarının bu yönde olduğunu belirten Akfırat, bu konunun kitabında ayrıntılarıyla açıklandığını ifade etti.
     Akfırat, ''Bu benim eylemlerimden biridir. Bu benim çocuklarıma bırakacağım en önemli mirastır'' dedi.
     ''MİT'in Yalanları'' adlı kitabına ilişkin de bilgi veren Akfırat, ''Bütün Yönleriyle Susurluk'' adlı kitabının da Susurluk olayıyla ilgili düzenlenen bir sempozyumda konuşulanlardan derlendiğini anlattı.
     Bu kitapta, kendilerinin ''Çiller özel örgütü'' diye adlandırdıkları gladyo yapılanmasının o günkü durumuna ilişkin bilgiler bulunduğunu belirten Akfırat, o sempozyumda konuşanların bugün ya davanın sanıkları olduklarını ya da soruşturma kapsamında şüpheli olarak yer aldıklarını öne sürdü.
     Dün başladığı savunmasını tamamlayan Akfırat, tahliyesine karar verilmesini istedi.

AKFIRAT'IN ÇAPRAZ SORGUSU TAMAMLANDI

 ''Ergenekon'' davasının 51. duruşmasında, tutuklu sanıklardan, İşçi Partisi (İP) Merkez Karar Kurulu Üyesi Mehmet Adnan Akfırat'ın çapraz sorgusu tamamlandı.
     İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada savunmasını yapan Akfırat'ın, emniyet, savcılık ve hakime verdiği ifadelerin okunmasının ardından çapraz sorgusuna geçildi.
     Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel'in, evinde yapılan aramada Veli Küçük'ün kendisine gönderdiği belgeye ek yapılan derginin içeriğiyle ilgili sorusu üzerine Akfırat, söz konusu derginin ismini hatırlayamadığını söyledi. Derginin içeriğinde ''Amerika'nın Türkiye'ye karşı faaliyetlerinin anlatıldığını, vatanseverlik duygusunun işlendiğini'' anlatan Akfırat, derginin 2. sayısının ise çıkmadığını kaydetti.
     Akfırat, savcının, Mehmet Zekeriya Öztürk ile ne zaman tanıştığı ve Öztürk'ün yasa dışı bir faaliyetini bilip bilmediği yönündeki sorusuna, ''Öztürk ile Ulusal Kanal'da çalıştığı dönemde tanıştık. Yasa dışı bir faaliyetin içinde olduğu dava dosyasındaki iki mektupta açık bir şekilde görülüyor. Bu dosyalarda Öztürk'ün, bazı güçlerce Ulusal Kanal'a başka bir maksatla gönderildiği görülüyor'' yanıtını verdi.
     ''Ümit Sayın Türkiye'ye döndüğünde, üniversitede göreve başlamasıyla ilgili bir etkinliğiniz oldu mu?'' şeklindeki soru üzerine de Akfırat, bu konuda bir şey hatırlayamadığını, ancak Ulusal Kanal'a ortak olması için teklifte bulunduğu Sayın'ın bunu kabul etmediğini kaydetti.
     Savcı Pekgüzel'in, ''İlhan Selçuk ile ilişkinizin boyutu nedir?'' şeklindeki sorusuna karşılık da Akfırat, Ferit İlsever ile İlhan Selçuk'un ziyaretine gittiklerini, bunun da Cumhuriyet TV'nin bazı malzemelerinin Ulusal Kanal'da kullanılmasıyla ilgili olduğunu söyledi. Akfırat, bu görüşmenin ardından Selçuk ile bir kez daha görüştüklerini vurguladı.
     Savcının, Muzaffer Tekin ile ne zaman tanıştığına dair sorusu üzerine de Akfırat, ''Dayan Denktaş Türkiye Seninle'' destek mitingleri sırasında Tekin ile tanıştıklarını ve daha sonra Tekin'in İP'e ziyarete geldiğini vurguladı.
     Akfırat, daha sonra aralıklarla birkaç kez Tekin ile telefonda konuştuklarını kaydederek, ''Tekin, vatansever kişiliğiyle ilk tanıştığımız andan itibaren bende güvenilir, saygın ve vatansever bir izlenim bıraktı. Sonradan Tekirdağ'da cezaevinde aynı yerde 5.5 ay kaldık. Saygın, kendisini çok iyi yetiştirmiş bir insan. Örnek bir komutanımız ve gazimiz. Kendisine büyük bir haksızlık yapılmıştır. En son İP'e üye olduğunu duydum. Bu davanın da böyle bir neticesi oldu'' diye konuştu.
     Savcının, terör örgütü elebaşının avukatıyla bir görüşme yapıp yapmadığı sorusu üzerine de Akfırat, böyle bir sorgu olamayacağını, suç isnadı olan konularda soru sorulması gerektiğini ifade etti.
     ''Gazetecilik yaptığı için birçok kişiyle olduğu gibi Abdullah Öcalan'ın avukatı Doğan Erbaş ile de görüştüğünü'' anlatan Akfırat, sözlerine şöyle devam etti:
     ''Öcalan Türkiye'ye geldikten sonra Mustafa Kemal'in 1920'den sonra uyguladığı Kürt politikasının doğru olduğunu, bunun yeniden işlenmesini dile getirmiş ve bunlar gazetelerde yer almıştı. Öcalan bu görüşleri savunmaya başladıysa bizim savunduğumuz görüşe gelmiş olur. 'Konuyu haber yapalım' diyerek, Erbaş'ı bürosunda ziyaret ettim. Erbaş, daha sonra Ulusal Kanal'da bir programa katıldı.''
     Akfırat, savcının, Sinan Aygün ile ilişkisinin boyutunu sorması üzerine de Aygün ile Ankara Ticaret Odası'ndaki makamında bir görüşme yaptığını ve birkaç kez de telefonda konuştuğunu kaydetti.
     Savcı Nihat Taşkın'ın, Tuncay Güney ile tanışmasıyla ilgili ifadelerinde farklı beyanları bulunduğunu söylemesi üzerine de Akfırat, Aydınlık dergisi muhabiri Nevzat Yılmaz'ın kendisini Güney ile tanıştırdığını kaydetti.
     Savcı Taşkın'ın, ''Tuncay Güney, Veli Küçük'ün bilgilerini aktarması için kendisinin size gönderildiğini söylüyor. Güney'in Küçük ile bağlantısı olduğunu duydunuz mu? Bu konuda bilginiz var mı?'' sorusuna Akfırat, şu yanıtı verdi:
     ''Güney'in Küçük ile bağlantısı olup olmadığıyla ilgili bilgim yok. Perinçek'in Veli Küçük'e vereceği mesajları bana, benim de Tuncay Güney aracılığıyla Küçük'e ilettiğim iddiaları asılsızdır. Ben böyle bir mekanizmanın içinde değilim. Tuncay Güney'in söylediklerinin gerçekle alakası yok. Veli Küçük ile görüşmem 2002'nin sonundaydı. Sayın Veli Küçük o tarihte emekli olmuştu. Küçük ile tanıştığımızda Güney ile ilgili bir değerlendirme de yapmadık.''
     Akfırat, savcı Taşkın'ın, ''Tuncay Güney'le neden görüşmeye devam ettiniz?'' sorusu üzerine de ''Güney'in çok önemli bağlantıları olduğunu, çok önemli bilgilere ulaşma imkanı olduğu için Güney ile haber kaynağı olarak görüşmeye devam ettiğini'' söyledi.
     Savcının, Kutlu Savaş'ın Susurluk Raporu'nda Veli Küçük'ün de adının geçtiğini anımsatarak, Küçük ile ilgili haber yapıp yapmadıklarına ilişkin sorusuna da Akfırat, ''Susurluk'la ilgili çok sayıda haber yaptık. Kutlu Savaş'ın 1997'deki raporunu da haber yaptık. Ancak 22 Eylül 1996'da yayınladığımız ve Mehmet Eymür'ün yazdığını kabul ettiği MİT'teki raporda Veli Küçük suçlu sayılmıyordu. O yüzden Küçük hakkında haber yapmadık. Veli Küçük de Çiller özel örgütünün içinde olsaydı onu da yazardık'' yanıtını verdi.
     ''Tuncay Güney size Ergenekon'dan bahsetti mi?'' sorusu üzerine de Akfırat, 1997'deki Susurluk Sempozyumunda Erol Mütercimler'in ilk kez Ergenekon'dan bahsettiğini, ancak böyle bir örgütün varlığıyla ilgili somut bir şey olmadığını belirtti.
     Akfırat ayrıca, böyle bir örgüt varsa bile ''Ergenekon'' isminin verilmesinin kabul edilemez olduğunu ifade etti.
     Savcının, ''Tuncay Güney ile Sabancı Center'a gittiniz mi?'' şeklindeki sorusu üzerine de Akfırat, ''Sabancı Center'a, Özdemir Sabancı'ya düzenlenen saldırıdan 1-1,5 yıl sonra gittik. Güney, Sabancı Center'ın güvenlik müdürünü tanıdığını ve bilgi vereceğini söylediği için onunla gittim. Güney, 'bizi bekliyorlar' diyordu. Ancak biz o kişinin odasına da çıkamadık. O zaman da Güney'in yalan söyleyen bir kişi olduğunu anladım'' diye konuştu.
     Savcı Taşkın'ın, ''Tuncay Güney, 'Eşref Bitlis Suikastı' adlı kitabın, hedef saptırmak için çok kısa sürede sizin tarafınızdan yazıldığını söylüyor'' şeklindeki ifadesi üzerine de Akfırat, Eylül 1993'te Aydınlık dergisinin haber müdürü olduğunu ve o dönem Eşref Bitlis hakkında yapılan haberlerin genişletilmesi ve daha sonra yapılan ek çalışmaların ardından kitabın oluşturulduğunu kaydetti.
     ''Kitabın hazırlanmasıyla Tuncay Güney'in hiçbir alakası olmadığını'' anlatan Akfırat, kitaptaki bilgilerin ise kimden alındığının kayıt altında olduğunu belirtti.
     İP'de yapılan aramada bulunan Özel Kuvvetler Komutanlığı'na ait mesaj formuyla ilgili soruya da Akfırat, bu belgenin Aydınlık dergisinde haber yapıldığını, ancak belgenin nasıl elde edildiği hakkında bilgisi olmadığını söyledi.
     Savcının, ''Eşref Bitlis konusunu Veli Küçük ile görüştünüz mü?'' sorusu üzerine de Akfırat, ''Küçük ile Eşref Bitlis konusunu görüşmediğini ve 'Eşref Bitlis Suikastı' adlı kitap için Küçük'ten yardım almadığını'' dile getirdi.
     Savcı Nihat Taşkın'ın, ''Mehmet Şener Eruygur'u tanıyor musunuz?'' sorusu üzerine de Akfırat, görevdeyken Ferit İlsever ile Eruygur'u ziyarete gittiklerini belirterek, ''Ulusal Kanal'a baskılar vardı, bunları Eruygur'a anlattım. Hakkımız olanı vermiyorlardı, onları anlattık. Daha sonra emekli olduktan sonra bir kez daha görüştük'' diye konuştu.

ÇATLI'YA AİT ÇANTA MAHKEMEDE

     ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından Sami Hoştan, Susurluk'taki trafik kazasından sonra kaybolduğu öne sürülen Abdullah Çatlı'ya ait çantayı mahkeme heyetine teslim etti.
     Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde görülen ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından Sami Hoştan, Abdullah Çatlı'ya ait olduğunu söylediği çantayı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün'e verdi.
     Çantayı inceleyen Başkan Şengün, daha sonra çantayı duruşma salonunda bulunan Sami Hoştan'ın yakınlarına iade etti.
     Hoştan, 2 Şubat 2009 tarihli duruşmada, Susurluk'ta 3 Kasım 1996 tarihinde meydana gelen trafik kazasından sonra kaybolduğu belirtilen Abdullah Çatlı'ya ait çantanın kendisinde olduğunu öne sürerek, bu çantayı karar günü mahkeme heyetine vereceğini söylemişti.
     Çantanın içinden Çatlı'nın kızına ait bir kolye, arabasının satılmasından dolayı 26 bin Mark para olduğunu, bunları da Çatlı'nın eşine eşyayla birlikte teslim ettiğini belirten Hoştan, çantanın ise boş olarak kendisinde kaldığını ifade etmişti.

SAMİ HOŞTAN, ÇANTAYI MAHKEMEYE SUNDU

    ''Ergenekon'' davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Başkanı Köksal Şengün, tutuklu sanık Sami Hoştan'ın kendilerine sunduğu çantaya ilişkin ''Boş çanta bize yaramaz. Veririz yine hatıra olarak saklarsınız'' dedi.
     İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada söz alan Sami Hoştan, bir hafta önce Susurluk'taki trafik kazasından sonra kaybolduğu belirtilen Abdullah Çatlı'ya ait bir çantadan bahsettiğini hatırlatarak, mahkeme heyetine bu çantayı karardan sonra kendilerine vereceğini söylediğini anlattı.
     Ancak çantaya ilişkin çok sayıda haber yayımlandığını ve Tamer Korkmaz'ın bazı yazılar yazdığını ifade eden Hoştan, bu nedenle çantayı şimdi vereceğini kaydetti.
     Hoştan, ''Saygı Öztürk, Meral Çatlı ile görüşmüş. Meral Çatlı, 26 bin Mark ve bir kolyenin kendisine verildiğini anlatmış. Çantanın da hatıra olarak bende bırakıldığını söylemiş. Çanta şu anda arkada oturan kardeşimde. Size vereceğim'' dedi.
     Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, ''Boş mu verecek siniz?'' diye sordu.
     Hoştan'ın, çantanın boş olduğunu belirtmesi üzerine Başkan Şengün, ''Boş verdikten sonra bir anlamı yok'' dedi.
     ''O meşhur çanta işte'' diye konuşan Hoştan, Tuncay Güney'in emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün ''Drej Ali'' diye tanınan Ali Yasak'a aldırttığını iddia ettiği çanta olduğunu söyledi.
     Başkan Şengün, ''Tamam bir inceleyelim. Ancak boş çanta bize yaramaz. Veririz yine hatıra olarak saklarsınız'' dedi.
     Duruşma salonundaki görevli bir subay tarafından kontrolü yapılan kahverengi deriden evrak çantası, mübaşir tarafından Başkan Köksal Şengün'e götürüldü.
     Sami Hoştan bu sırada, bu çantadan iddianamede de bahsedildiğini, kendisine sorguda da sorulduğunu belirterek, mahkemeye göstermek istediğini anlattı.
     Başkan Şengün, inceledikten sonra çantayı Hoştan'ın yakınlarına iade etti.
     Şengün, ''Basın da duruşmayı izlemeye gelenler de çantayı gördü. Ama maalesef boş'' diye konuştu.
     Hoştan'ın, ''Zaten boştu'' sözlerine Başkan Şengün, ''Onu bilmiyoruz'' karşılığını verdi.
     Başkan Şengün ile Hoştan arasındaki bu diyaloglar, salonda gülüşmelere sebep oldu.

SAVCI PEKGÜZEL, BÖLÜKBAŞIOĞLU'NUN TAHLİYESİNİ 4. KEZ TALEP ETTİ

     ''Ergenekon'' davasında Cumhuriyet savcısı, tutuklu sanıklardan Vatan Bölükbaşıoğlu'nun tahliyesini 4. kez talep etti.
     İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada söz alan tutuklu sanık Oktay Yıldırım, sanıkların delilleri çürüttüğünü, süren soruşturmanın yeni dalgalarında savcıların çürük noktaları tamamladıklarını öne sürdü.
     Ümraniye'de ele geçirilen bombaların imhası öncesi ve sonrası çekilen fotoğrafların, 19 ay sonra dava dosyasına gönderildiğini belirten Yıldırım, bu fotoğraflar ve bombalara ilişkin tutanaklar incelendiğinde çok sayıda çelişki bulunduğunun görüldüğünü iddia etti.
     Yıldırım, şöyle konuştu:
     ''Bombalar, iddianamede söylendiği gibi 27 adet değildir. Tutulan tutanaklar ve çekildiği iddia edilen fotoğraflara göre 35 maşa grubu ve 36 bomba gövdesi vardır. Her tutanak ve fotoğraf grubu, birbirinden farklı bombaları konu almaktadır. Ele geçirildiği iddia edilenler, imha edildiği iddia edilenler değildir. Veya inceleme tutanağında bahsedilenler, ele geçtiği iddia edilen ya da imha edildiği iddia edilen bombalar değildir. İmha tutanağında, 27 el bombası ve aynı sayıda fünyenin imha edildiği, 20 bomba ve fünyenin TEM Şubesine iade edildiği yazıyor. Oysa imha öncesi fotoğraflarda 27 fünye ve 9 gövde bulunmaktadır. İmhadan sonra 28 fünye ve 27 gövde görünmektedir. Bombalar doğurmuş veya mitoz bölünmeyle çoğalmıştır.''
     Bombaların imha işleminin de nasıl, nerede ve kimin gözetiminde yapıldığının belli olmadığını savunan Yıldırım, bombalara ilişkin tutanakları ve fotoğrafları mahkeme salonundaki LCD ekranlara yansıttırarak, her bomba için ayrı ayrı açıklama yaptı.
     ''Ortadaki kuvvetli tertip şüphesini görmemek mümkün değildir'' diyen Yıldırım, mahkemenin yanıltıldığını öne sürdü.
     Yıldırım, bombaların imhasında kullanılan malzemenin sarf raporunun, imha sırasında jandarmadan izin alınıp alınmadığının sorulmasına, Mehmet Demirtaş'ın yerine tutanaklara imza atan kişinin tespiti için tutanaklarda imzası bulunan diğer kişilerin yazı örneklerinin istenmesine karar verilmesini talep etti.
     Söz alan Muzaffer Tekin, duruşma sırasında gazeteci Tutkun Akbaş'ın adının geçtiğini hatırlatarak, bu kişinin hakkında ''Alman ajanı ve uyuşturucu baronu'' olduğu yönünde haber yaptığını söyledi.
     Mehmet Adnan Akfırat'ın, bu kişinin Mehmet Eymür ile hareket ettiğini söylediğini belirten Tekin, kısa bir süre sonra haberde bahsi geçen kişinin, 1972 Lice doğumlu Muzaffer Tekin olduğunun ortaya çıktığını kaydetti.
     Böyle haberlerle davanın sanıklarına çamur atıldığını savunan Tekin, ''Benim bundan sonraki mücadelem buradan çıkmak değil, bunlarla mücadele edeceğim'' dedi.
     Tekin, yakın zamanda hakkında ''Takdirnamesi sahteymiş'' başlıklı bir haber yayınlandığını ve emekli Tuğgeneral Mahir Kök tarafından hatıra olarak verilen takdirnamenin sahte olduğunun iddia edildiğini anlattı.
     Meslek hayatı boyunca önemli nişanlara sahip olduğunu belirten Tekin, söz konusu takdirnamenin Mahir Kök tarafından verilip verilmediğinin sorulmasını, gerekirse Kök'ün tanık olarak dinlenmesini talep etti.
     Tutuklu sanıklardan Behiç Gürcihan, Yassıada'da yapılan yargılamalar sırasında hakimin sanıklara, ''Sizi buraya tıkan güç böyle olmasını istiyor'' dediğini ifade ederek, Adnan Menderes'i tasvip etmemesine rağmen bu sözleri okuduğunda hakime çok kızdığını anlattı.
     Gürcihan, şunları söyledi:
     ''Bizi buraya tıkan güç sizin kulağınıza ne fısıldarsa fısıldasın, sizlerin prim vermeyeceği konusunda ümidimi sürdürmek istiyorum. Tempo dergisinde sizi tanıyanlarla yapılan görüşmeler sonucunda hazırlanan bir haber yayınlandı. Önünüze koyulanlarda suç arayan biri olduğunuz söyleniyor. Bunu tekzip ettiniz mi bilmiyorum. Polis ve savcılık önüne koyulanlarda suç aradığında onları yadırgamadım. Fakat sizleri yadırgarım. Sizin göreviniz suç aramak değil, maddi gerçeği bilip adaleti sağlamak olmalıdır.''
     Bunun üzerine Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, ''O dergide başka şeyler de yazıyor. Bir kelimesini değil de onları da alsaydınız'' dedi.
     Tutuklu sanık avukat Kemal Kerinçsiz, iddianamede belirtilen örgütün eğitim kurumlarında gizli bir yapılanma içerisinde olduğunun kaydedildiğini anımsattı.
     İddianamede belirtilen örgütün kendi görüşündeki öğrencilerle çeşitli eylemler gerçekleştirdiğinin öne sürüldüğünü kaydeden Kerinçsiz, bu konuda Yüksek Öğretim Kurumuna, öğrenci ve akademisyenler arasında idari soruşturma olup olmadığının sorulmasını talep etti.
     Savcılığın, MİT'in hazırladığı bilgi notu ve Ergenekon şemasını direkt Başbakanlık'tan talep ettiğini belirten Kerinçsiz, bu belgelerin birer kopyasının kendisine verilmesini istedi.
     ''Ergenekon'' davasındaki iddiaların dava öncesinde internette dolaştığını ve bazı dergilerce yayınlandığını söyleyen Kerinçsiz, ''Hiçbir sanık, hakkındaki suçlamaları kabul etmedi ve sanıklar iddianamenin internetten indirildiğini söylüyor. Kamuoyu tarafından bilinen şeyler davada kanıt diye sunuluyor. Kanıt diye sunulan bu belgeler delil niteliği taşımıyor'' dedi.
     Doğu Perinçek'in avukatı Mehmet Cengiz, davada kanıtların tersine döndüğünü savunarak, ''Dün iddialara dayanak yapılan ne varsa, bugün savunmanın tertibi açığa çıkaran kanıtlarına dönüştü'' şeklinde konuştu.
     Bunların başında Şenkal Atasagun'un yönetimindeki MİT tarafından 2002'de hazırlanan ''Ergenekon Şeması''nın geldiğini öne süren Cengiz, Aydınlık dergisinin 8 Şubat 2009 tarihli sayısında MİT'in gizlenen şemasında yer alan 69 ismin açıklandığını kaydetti.
     Mahkemenin şemaya ilişkin son kararında, ''saygınlığı korumak'' anlayışına vurgu yaptığını belirten Cengiz, kararın, şemaya dayanak gösterilen mülakatın iftira olduğunun kabulü anlamına geldiğini savundu.
     Cengiz, ''Bu kabul, söz konusu şemayı hazırlayıp belli merkezlere servis eden Şenkal Atasagun ve arkadaşlarının, kamu yetkilerini kötüye kullanarak, başta TSK'nın üst düzey komutanları olmak üzere kamu görevlilerine ve müvekkillere ağır hakaret ve iftiralarda bulunduklarının mahkemeniz kararıyla saptanması anlamına gelmektedir. Bu, kamu adına soruşturulması gereken bir suçtur'' dedi.
     Avukat Cengiz, Aydınlık dergisinin 8 Şubat 2009 tarihli sayısını mahkemeye sundu.
     Talepler konusunda görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, Adana Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturmanın içeriği bilinmediğinden ve savcılığın verdiği takipsizlik kararı mahkeme açısından emsal teşkil edemeyeceğinden, bu kararın dosyaya getirtilmesi yönündeki talebin reddini istedi.
     Savcı Pekgüzel, tutuklu sanıklardan Vatan Bölükbaşıoğlu'nun tahliyesini 4. kez talep etti.
     Duruşmada verilen aranın ardından Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, alınan kararları açıkladı.
     Tutuklu sanıklardan Kemal Kerinçsiz'in avukatı Tolga Akalın'ın talebi doğrultusunda MİT Müsteşarlığına yazı yazılarak, 10 Temmuz 2003'te Genelkurmay Başkanlığına belgelerin hangi yoldan gönderildiğinin kime ve hangi tarihte teslim edildiğinin sorulmasına karar veren Mahkeme Heyeti, buna yönelik varsa evrak örneklerinin gönderilmesinin istenmesini kararlaştırdı.
     Tutuklu sanıklardan Oktay Yıldırım'ın talebi doğrultusunda Ümraniye İlçe Emniyet Müdürlüğünden dava konusu bombalarla ilgili kamera görüntülerinin ve buna ilişkin tüm belgelerin istenmesine karar veren Mahkeme Heyeti, yine Yıldırım'ın dilekçesinde belirttiği konuların kabulüyle, bu konuda İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazı yazılmasına hükmetti.
     Mahkeme Heyeti, tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz'in talebi doğrultusunda Adana Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma dosyasında bulunan fezleke ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararların tasdikli birer suretinin istenmesini karara bağladı.
     Tutuklu sanıkların bu hallerinin devamına karar veren Mahkeme Heyeti, duruşmayı 12 Şubat Perşembe günü saat 09.30'a bıraktı.



Bu haber 401 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,577 µs