Konuk Yazar - turkocagi.org.tr
Nuri Gürgür
7 Aralık 2015
Rusya Krizinin Düşündürdükleri
Zamanın akışını geriye götürüp beş yıl öncesine dönmek, her şeye yeniden başlamak mümkün olsaydı, Türkiyeyi 13 yıldır yöneten siyasi iktidar Suriye politikasında aynı çizgiyi denemekte ısrarlı olur muydu?
İnsanlarımız artık her doğan günün hangi tatsız haberle başlayacağının tedirginliği ile uyanır hale geldi. Güneydoğudan şehit haberlerinin gelmediği gün yok gibi; ocaklara her gün ateşler düşüyor, yürekler yanıyor, acılar katlanarak büyüyor. Ülkemiz baştanbaşa milyonlarca sığınmacının barınağı haline gelmiş durumda. Avrupa Birliği göç dalgalarını Türkiye içerisinde tutarak kendisini kurtarmak istiyor. Baskılara direnemediğimizden Avrupa ülkelerinin sınır bekçiliğini üstleniyoruz. Geri Kabul Anlaşmasının bize ait yükümlülükleriyle kıyaslanmayacak derecede ufak ödünler karşılığında huzur ve güvenliğimizi riske atmayı göze alıyoruz.
Yaşadığımız sorunların nedenlerini kendimizde aramak, yanlışlarımızla yüzleşmek, objektif değerlendirmeler yapmak yerine, her şeyi dış güçlerin komplolarına bağlama kolaycılığından kurtulamadığımızdan sıkıntılar artıyor, derinleşiyor.
2009un yaz aylarında büyük iddialarla başlatılan, uzun süre topluma bir başarı hikayesi olarak sunulmaya çalışılan, Öcalanın Nevruz mesajlarıyla, Dolmabahçedeki fotoğrafla resmi bir görünüm kazandırılan çözüm sürecinin buzdolabına kaldırılmış olması, başarısızlığın tescili anlamına gelmiyor mu?
Hükümet yetkililerini kamu otoritesi yeniden sağlanacaktır diyecek noktaya getiren ortam PKK- KCK tarafından yıllar boyunca sistemli şekilde hazırlandı. Binlerce ton patlayıcı, silah ve mühimmat yığınağı yapıldı. Ama yönetim sorumluluğunu taşıyanların bu yapılanlara seyirci kalmasının Türkiyede siyasi, hukuki ve vicdani karşılığı olmadığından, herkes yerli yerinde görevini sürdürebiliyor.
Oyun kurucu ülke olmak, bölgesel hatta küresel bir aktör haline gelmek ideali akademik ve entelektüel bir görüş yahut dilek ve temenni anlamında dillendirilebilir, hatta bir tez olarak savunulabilir. İslam ülkelerinin lideri olma hevesi de böyledir. Ancak devlet politikası, dış ilişkiler bunlar esas alınarak yürütülmeye kalkışılırsa, ütopyaların gerçekler karşısında çaresiz kalıp çökmesinin acılarını, çaresizliğini milletçe hep birlikte yaşamamız kaçınılmaz hale gelir.
Dört yıl önce en yetkili ağızlardan Esad rejimine bir kaç aylık ömür biçiliyor, Emevi Camiinde namaz kılmak üzere randevu veriliyordu; Mısır Cumhurbaşkanını belirleme girişimleri yapılıyordu. Şartlar ve imkânlar, uluslararası faktörler hesaba katılmadan atılan adımların sonuçları ve bunların Türkiyeye maliyeti ortadadır.
Türkiye olayların başından itibaren daha gerçekçi, seri kanlı ve basiretli bir politika izleseydi, Suriyeyi harabeye çeviren, milyonlarca insanı yersiz yurtsuz bırakan, ülkenin fiilen bölünmesine yol açan iç savaşı muhtemelen önleyebilirdi. Çünkü o sırada hem Ankara-Şam ilişkileri hem de sayın Erdoğanın Arap halkları arasındaki itibarı Türkiyenin arabulucu misyon yüklenmesini kolaylaştıracak düzeydeydi. Fakat bu imkân, taraflar arasında dengeli şekilde kullanılarak olayların hızla tırmanasını engellemek yerine, taraflardan birini kesinlikle tasfiye yönünde kullanılmaya çalışıldı. Washingtonun ne yapmak istediğini zamanında fark edemedik. Devreye Rusya ve İran gibi emperyal politikalar yürütmeye çalışan, Suriyeyi kendi egemenlik bölgeleri haline getirmek isteyen güçler de girince, kendimizi bir anda yapayalnız bulduk.
Bugün artık Ortadoğuda dominant güç olmaya kararlı, Suriyeyi politikasının merkez üssü haline getirmek isteyen, askeri potansiyelini maksatla seferber eden, yığınak yapan geleneksel Rus emperyalizmiyle yüz yüzeyiz.
Bu gücü tek adam olarak yönetmekte olan Putinin muhteris kişiliği psikolojisi, otoriter yapısı, emperyal tutkuları Rusyayı uçak kriziyle birlikte bizim için tehlikeli bir hasım haline getirmiş bulunuyor.
Türkiyenin hava sahasının defalarca ihlal edilmesi, ikazlara rağmen bunun sürdürülmesi sıradan bir pilotaj hatası değildir. Rusya IŞİDle mücadele görünümü altında Suriyenin en stratejik bölgelerinde kalıcı bir hâkimiyet kurmak peşinde. Türkiyenin tepkilerini test ederek, Türkmenleri yoğun şekilde bombalayıp göçe zorlayarak nüfus arındırması yapmak istiyor. Suriyede Esad ve muhalifler, Viyana görüşmelerinde kararlaştırıldığı şekilde 1 Ocaktan itibaren ateşkes ilan edip görüşmelere başlayacağı zaman kadar egemenlik alanını genişletip pekiştirerek planladığı alanları terk etmemek üzere yerleşme çabasında.
ABDnin, Rusyanın attığı adımlara karşı seyirci kalmasını sadece Obamanın askerlerini çatışmaların dışında tutma kararlığıyla yorumlamak yeterli olmuyor. Washington, bazılarını ısrarla öne sürdükleri gibi, bu bölgenin bazı ödünler karşılığında Rus nüfuz alanı olması hususunda Putine yeşil ışık yakmamış olsaydı Rusya daha temkinli davranma ihtiyacı duyardı. Putin Amerikanın bu anlamlı sessizliğini, pasif tutumunu, gerilimi tırmandırmak hususunda bir koz olarak kullanıyor. ABD, AB ve NATO bölgedeki aşırı gerilimi normalleştirmek hususunda arabuluculuk misyonu yüklenmeyi düşünmüyorlar. Hatta Türkiye ile Rusyanın bu krizden dolayı uğramaları muhtemel kayıpları kendi siyasi ve ekonomik hesapları adına kazanım sayarcasına seyirci kalmayı tercih ediyorlar. Putinin bir NATO üyesi olan Türkiyeyi savaş ilanından geri kalmayan ağır bir üslupla tehdit etmesinin yaptıklarından pişman olacaklar, yaptırımlar sadece ekonomik alanlarla sınırlı kalmayacaktır demesinin arkasında hangi hesapların olduğu bir süre sonra ortaya çıkacaktır.
Rusya ile ilişkilerimiz konusunda çoğu meselede olduğu gibi, çeşitli ihtimallerin hesaba katıldığı ciddi bir çalışmamızın, hazırlığımızın bulunmadığı bu kriz vesilesi ile ortaya çıkmış bulunuyor. Başta doğalgaz olmak üzere, enerji alanında Rusyaya bu derece bağımlı olmayı neye güvenerek göze aldık? Güneş ve rüzgar enerjisi gibi alternatif kaynakların devreye sokulması hususunda ciddi bir çaba gösterilmeyişinin, yapılan girişimlerin önüne bürokratik engeller çıkarılarak tıkanmasının arkasında kimlerin parmağı var? Bu ülkenin doğalgazı politik bir şantaj, baskı ve tehdit unsuru olarak kullandığı çeşitli örnekleri ile görünmesine rağmen, kriz patlak verinceye kadar neden başka arayışlar içerisinde olunmadı? Rus doğalgazını kullanan Avrupa ülkeleri, bunu belirli oranda depolayarak her ihtimale karşı önlem alırlarken bu konuda yıllardır neden etkili adımlar atılmadı?
Putin, açıkça ifade ettiği gibi, Türkiyenin canını acıtmak maksadıyla elinden ne gelirse yapacaktır. Daha şimdiden PYD ye havadan tonlarca silah ve mühimmat indirmesi bir başlangıçtır. Pek yakında PKKlıların elinde şimdiye kadar çok isteyip de elde edemedikleri, helikopter ve uçaklarımıza karşı kullanacakları daha sofistike silahlar, füzeler olduğunu görebiliriz. PYD Rusyanın teşvik ve desteğini arkasına alarak, kırmızı çizgi ilan ettiğimiz Fıratın batısına yöneldiği takdirde müdahale kararını uygulayacak Türk Silahlı Kuvvetlerine bir Rus müdahalesi olursa ABD ve NATO kendi aranızda çözün diyerek seyirci kalacak mı? ABDnin Ortadoğu ve özellikle Suriye politikalarında Türkiye ile başta PYD-YPG olmak üzere, bazı temel konularda ciddi farklılıklar mevcut. Buna karşılık Rusya ile bu konuların çoğunda mutabakat halindeler.
Bölgenin jeopolitiğinin değiştirildiği bu aşamada, Türkiyenin tamamıyla devreden çıkarılması hususunda Washington ve Moskova arasında örtülü bir uzlaşma yoksa, ABD bu krize karşı daha net ve kararlı bir tavır almalıydı.
Geçen yüzyıllarda Rumelideki vatan topraklarımızı kaybetmemize yol açan savaşların tümünde Rusyanın Pan-Slavist politikalarının, şoven Rus milliyetçiliğinin saldırılarına maruz kalan Türkiye, yüzyıl sonra yeniden benzer tehditlerle karşı karşıya kalıyor. Osmanlının parçalanmasına yol açan Rumelideki azınlık milliyetçiliklerinin yerine PKK ve Pan-Kürdist hareket ikame edilmek isteniyor. İran bu oyunda bir kere daha komplonun unsuru olmaya istekli görünüyor. Ortadoğuda yaşanan kaos sadece Türkiye ve Türklerle sınırlı bir mesele değil. İslâmofobinin giderek yaygınlaştığı Batı dünyası El-Kaide, IŞİD gibi cihadist radikal akımların Sünni İslamdan kaynaklandığına inanıyor. Bunlara karşı çeşitli önlemler almaya çalışırken, Şiileri daha toleranslı ve işbirliğine yatkın bir kesim gördüğünden öne çıkarmaya karar vermiş görünüyor. Yakın zamana kadar ABDnin ABnin sert önlemlerle baskı altında tuttukları İran üzerindeki ambargolar kaldırıldı. İranın başta Suriye ve Irak olmak üzere Şii inancını politik bir enstrüman olarak kullanıp yayılmak istemesini, tehlike saydıkları Sünniliği frenleyecek bir gelişme sayıp, hoş görüyorlar.
Türkiye milli varlığını, ülke bütünlüğünü, topraklarını savunmaya çalışırken, tehlikelerin mahiyetini doğru okumak, bunları çapıyla ve ciddiyetiyle orantılı politikalar izlemek mecburiyetindedir.
Suriye ve Ortadoğu politikalarımızın başarısız olmasının önemli nedenlerinden biri de, Hariciyenin nitelikli, bilgili ve deneyimli diplomatlarının kenara itilmesi, bunların yerine iktidara yakın bazı vakıf, dernek ve üniversitelerden seçilen akademisyenlerin tercih edilmesidir. İslâmcı düşünce dünyasından derlenen dar bir kadro ile belirli seviyede mesleki ehliyet gerektiren uluslararası ilişkilerin yürütülemediği ortadadır. Altı boş hamasi söylemlerle, iç politikaya dönük, diplomatik üsluba uymayan gösterişli mesajlarla dış politika yürütülemiyor. Sonuçta güven ve istikrar ortamı oluşturulamıyor. Son beş yıldır yapılan yanlışların nelere mal olduğunu artık herkes görmelidir. Türkiye Rusyanın başını çektiği uluslararası bir güç tarafından yüzyıl önce olduğu gibi sıkıştırılmaya, hazırladıkları projelere direnemeyeceği bir noktaya sürüklenmeye çalışılıyor. Hükümet bu tabloyu doğru okumalı, değerlendirmeli, muhasebesini cesaretle yapmalıdır. Siyasi hesaplarla yahut ideolojik tercihlerle yanlışlarda daha fazla ısrarcı olunması durumunda bugünkü sorunlar yakın gelecekte daha da ağırlaşabilir, telafisi zor sıkıntılarla karşılaşmamız kaçınılmaz hale gelebilir.
Kaynak: http://turkocaklari.org.tr/sayfa/5924/rusya-krizinin-dusundurdukleri.html
Bu yazı 1,301 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
3 Mart 2022
Sadi Somuncuoğlu Gök Kubbede Hoş Bir Seda Bırakarak Hakk'a Yürüdü
-
14 Aralık 2021
TÜRKLERİN BİRLİĞİ ÜLKÜSÜNDE TARİHİ BİR AŞAMA
-
25 Mart 2021
MEHMET GENÇ - İlim Dünyamızdan bir Yıldız Daha Kaydı
-
27 Mart 2020
Koronavirüs Salgını ve Türkiye
-
2 Mart 2020
Suriye Bataklığında Boğulmamak İçin
-
19 Şubat 2020
Kıbrıs Türkleri Sınav Arifesinde
-
7 Ocak 2020
Trump Çok Tehlikeli Bir Kumar Oynuyor
-
1 Ocak 2020
Doğu Akdeniz Satrancı ve Türkiye
-
10 Aralık 2019
NATO Zirvesi ve Türkiye
-
17 Kasım 2019
Görüşmeler de Sorunlar da Devam Ediyor
-
19 Mart 2019
2019 Zor Bir Yıl Olacak
-
9 Mart 2019
Marmara Depremi- Pusudaki Büyük Tehlike
-
1 Mart 2019
9 Mart Olayı ve 12 Mart Müdahalesi- Darbeye Karşı Darbe
-
14 Şubat 2019
Ozan Arif Çağımızın Dede Korkut'u Hakk'a Yürüdü
-
25 Ocak 2019
12 Eylül Zulümlerinin Baş Mimarı Nurettin SOYER
-
5 Kasım 2016
Sorunlarımızın Temel Nedeni: Kaliteli Eğitim Ve Hukuk Devleti Zafiyeti
-
27 Eylül 2016
Sorunlarımızın Temeli; Eğitim Meselesi
-
20 Temmuz 2016
Menfur Darbe Girişimi ve Sonrası
-
12 Şubat 2016
PKK Terörü-Etnik Fitne Ve Terörle Mücadele Eylem Plnı Bağlamında Yüz Yıl Sonra Yeniden Beka Güvenlik Ve Bütünlük
-
1 Ocak 2016
Özyönetim Bildirgesi Yahut Ayrılış Manifestosu
Yorumlar
+ Yorum Ekle