Bütün bu canavarca hislerle işlenen cinayetler, bizim Başbakanlık Arşivlerimizde bulunmaktadır. Bütünüyle doğrudur. Doğrudur ama en az yüz bin kişinin katıldığı bir büyük nümayişte, bir kişinin bile olsa "Hepiniz Ermenisiniz! Hepiniz Piçsiniz!" cümleleriyle yüklü bir pankart taşıması da yanlıştır. Bin kere, milyon kere yanlıştır. Çünkü bize yakışmaz. Biz düşmanlarımızla, bize ihanet edenlerle meydanlarda erkekçe savaşırız. Ama bir milleti topyekûn piçlikle suçlamayız. Suçlayamayız. Böyle bir tavır, milletimizin asâletine yakışmaz. Dikkatli olmalıyız. Milletimizin büyüklüğüne katiyyen gölge düşürmemeliyiz!
Alkışlanacak bir Ermeni vatandaşımız: Sevan İnce
Lütfen açın okuyun Yılmaz Öztunanın BÜYÜK TÜRKİYE TARİHİ isimli 14 ciltlik muhteşem eserinin 4. cildini. Orada, 488. sayfada göreceksiniz ki, 3. Sultan Murad devrinde, 1595 yılında, devletimizin yüzölçümü 23 milyon 337 bin 600 km2 idi. Yâni Osmanlı devleti, bugünkü Türkiyeden 30 misli daha büyük bir coğrafya üzerinde hükümrandı. Peki biz neden 23 milyon 337 bin 600 km2den, 780 bin km2ye düştük? Bunun cevabını da Romen devlet adamı T.G. DJUVARAnın (Cuvara) TÜRKİYEYİ PARÇALAMAK İÇİN YÜZ PLAN isimli kitabında bulacaksınız. Cuvara Hristiyan Batı dünyasının Osmanlı devletini bölmek parçalamak için nasıl yüz plân hazırladığını çok ciddi bir çalışmadan sonra tesbit etti. Çalışmasını Fransanın SORBON Üniversitesine götürdü. Üniversitenin tarih bölümü, Cuveranın çalışmasını çok yerinde buldu ve onu tarih doktoru unvanıyla kucakladı. Cuveranın bu mükemmel çalışması, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları arasında çıktı. Kitap 198 sayfadır. Fiyatı 5 liradır.
Biz, 1878 yılında, Ruslarla yaptığımız savaşta yenildik. Ayastefanos-Berlin antlaşmalarında, Rusların istekleri arasında Beyoğlunda, Taksim Meydanına yakın bir yerde yeni bir kilise yapılmasına ve Doğu Anadoluda bir Ermeni devletinin kurulmasına razı olmamız da vardı. Sultan Abdülhamid Han, kilise yapılmasına evet dedi. Ama topraklarımızda bir Ermeni devletinin kurulmasına katiyyen razı olmadı. Ermeni militanlar, padişahımıza, müthiş bir suikast hazırladılar. Sadrazamımız (Başbakanımız) Halil Rıfat Paşaya kurşun yağdırdılar. İstanbulda, Adanada ve bazı başka şehirlerimizde devletimize başkaldırdılar.
Birinci Dünya Harbinde de müttefikimiz Almanya ile beraber mağlup olduk Sultan Vahdettin Mondoros ve Sevr Antlaşmalarını imzalamadı. Galip devletler; yani, İngiltere, Fransa, Rusya, ABD... Doğu Anadolumuzda yine bir Ermeni devletinin kurulmasını istiyorlardı. Onların bu isteklerini de Milli Mücadeleden zaferle çıkan Mustafa Kemal Paşa kursaklarında boğdu. Şimdi, bir kara karganınki kadar beyni olanlar düşünmelidirler. Hristiyan Batı, dün Doğu Anadoluda bir Ermeni devletinin kurulmasını istedikleri halde, bugün neden aynı topraklarda bir Kürt devletinin kurulması için açıktan açığa didinip duruyorlar? Ne oldu? Değişen ne var? Dün neden Ermenistan, bugün neden Kürdistan? Hristiyan Batı, Kürtün kara kaşına kara gözüne âşık olduğu için mi bu gayretin içindedir? Yoksa başta ABD dostumuz(!) olduğu halde, Doğu Anadoluyu önce Türkiyeden koparmak, sonra BOP yani Büyük Orta Doğu planı gereğince orayı da içine alan bir büyük İsrail devletinin kurulması için mi heveslenip debelenmektedirler?
27 Şubat günkü Hürriyet gazetesinde vicdanlı, cesur, namuslu bir Ermeni vatandaşımızın (Sevan İnce) çok önemli bir mektubu yayınlandı. Diyor ki Sevan İnce: Bizler Türk Ermenileriyiz. Türk Ermenilerinin harici Ermenilerden çok ciddi bir farkı vardır. Bizler tektip hikâye dinlemedik. Diaspora Ermenisi sadece ölüm hikâyesi bilir. Mesela Anneannem köydeki Ermeni delikanlıların nasıl silahlandırılıp çeteci, yapıldıklarını anlatırdı. Üniformalarını, yabancı lisan konuşanlar getirmiş. Büyükbabam, Kayseride tüm sülalesini kurtarmak için çırpınan Osmanlı yüzbaşısı Sinanı ağlayarak anlatırdı. Sayesinde, o sülaleden kimsenin kılına zarar gelmemiş!.. Mektup benzer ifadelerle devam ediyor.
Doğruları yazan Sevan İnceyi kardeşim kadar sevdim.
İnanıyorum ki bugün-yarın PKK ihanetinden kurtulan Kürt vatandaşlarımız da nasıl bir oyuna getirildiklerini açıklayacaklardır.
Not: Yazarın 03-04 Mart 2012 Tarihlerinde Türkiye Gazetesi'nde yayımlanan yazıları burada birleştirilmiştir.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle