Cumhuriyet devrimizde boy veren iki kuruluşumuzdan biri Türk Dil Kurumudur, ötekisi Türk Tarih Kurumu. Eğer millet, “kültür birliğinden ibaret” ise, bu iki kurumun önemini anlatmak için kitap hacminde yazmak lazım.
Necip Fazıl Kısakürek demişti ki; “Bir milletin edebiyatı yoksa, o millet de yok demektir.” Fransızların meşhur yazarları Balzac da aynı kanaatteydi. Balzac demişti ki: “Millet edebiyatı olan topluluktur!” Millet neden edebiyatı olan topluluktur? Çünkü edebiyatın temel malzemesi dildir. Dil, milletlerin hayatında varlık sebebidir. Dilsiz millet, dilsiz edebiyat olur mu? Diyarbakır’ın büyük vatanperver evladı Süleyman Nazif de “Türkçe, milletimizin iskeletidir!” inancındaydı.
Türkçe kadar, edebiyat kadar, tarih de millet hayatımızda çok mühim bir güce sahip. Çünkü tarih bilgisi, bir insanın veya bir milletin hâfızası demektir. Bir insan düşününüz ki, kendisiyle ilgili sorulara cevap veremiyor! Adını bilmiyor. Oturduğu yeri hatırlamıyor. Yakınları hakkında sorulan sorular karşısında, bön bön susarak omuzlarını kaldırıyor. İşte böyle bir insan ne ise, tarih şuurundan mahrum olan bir kimse de, bir millet de odur!
Mehmet Akif merhum, tarih şuuruna dikkat çekerek diyor ki:
Tarihe, tekerrürden ibarettir diyorlar.
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi.
Dilimizi yeteri kadar bilmiyoruz! Türkçenin özelliklerinden, güzelliklerinden uzak, öyle nesiller yetiştiriyoruz ki, 18 yıl Türkçe konuşan 11 yıl Türkçe eğitim gören çocuklarımız, üniversite tahsiline başladıklarında kendilerine yeniden Türkçe dersleri koyuyoruz. Ayıp ötesinde ayıp! Tarihimizi de yeteri kadar bilmiyoruz. Dünyanın çeşitli ülkelerinde ileri sürülen Ermeni iddiaları karşısında suskunluğumuz, tarihimizi bilmememizden kaynaklanıyor. Utanç üstünde utanç.
Doğu ve Güneydoğumuzda, devletimize baş kaldıranlar, silaha sarılanlar, tarihimizi katiyyen bilmeyenler, bindikleri dalı kesenlerdir. Gaflet üstünde gaflet! Bütün geriliklerimiz kitaptan kopmaktandır. Biz ki, bir zamanlar, kitab üzerine yemin eden bir millet idik. Şimdi dünyada, en az okuyan milletlerin başında maalesef biz de varız. Dilimizi ve tarih şuurumuzu daha çok zenginleştireceğimiz yerde, daha çok törpülemeye çalışıyoruz. Gazetelerin yazdıkları doğru ise, boyunduruk vurmak istediğimiz kurumlardan biri de şimdi Türk Tarih Kurumu. Bu Tarih Kurumunun yeni Başkanı Prof. Dr. Ali Birinci’yle, 1968 yılından beri dostuz. Sahasının çok ciddi isimlerinden biridir. Kendisinden önceki başkan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu da değerli ilim adamlarımızdandı. Onu vazifesinden aldılar. Şimdi Prof. Dr. Ali Birinci‘yi de kolsuz-kanatsız bırakmak istiyorlar. Niçin? Çünkü Ali Birinci üç yıl içinde 132 ayrı kitap bastırdı. Bu 132 kitabın sayfa sayısı: 60 bin 624. Ve bu 132 kitap toplam olarak 300 bin adetle okuyucuya ulaştı. Böylesine başarılı bir başkanı kolsuz-kanatsız bırakmak, sadece milletimize karşı değil, 5000 yıllık tarihimize de haksızlıktır.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle