Irkçı-bölücü siyasî Kürtçülük hareketinin, başkaldırı girişiminin eylem kanadı PKK bir kere daha kan döktü. Türk Milleti millî bütünlüğümüzü, vatan topraklarımızı koruma görevini yapan 13 genç evladını daha mübarek kandil gününde ebediyete uğurluyor. Bu saldırıyla birlikte son bir ay içerisinde toprağa verdiğimiz şehitlerimizin sayısı 23’e ulaşmış bulunuyor. Acımız büyüktür, ciğerimiz yanıyor, bütün şehitlerimizi rahmetle, hürmet ve muhabbetle anıyoruz; mekânları Cennet olsun. Milletimizin başı sağ olsun.
Bu terör saldırıları Türkiye’yi ayrıştırıp bölmeyi amaçlayan uluslararası destekli kapsamlı bir projenin etkili bir parçasıdır. Ülkeyi yöneten siyasetçilerin ve siyasî liderlerin saldırıyı kınayan demeçleri fazla bir anlam ifade etmiyor. Alışılmış protokol gösterilerinin ötesinde bir yarar da sağlamıyor. Durumun ciddiyetiyle orantılı bir tavır almak ve politik izlemek düşünülüyorsa bazı şeylerin artık açıkça masaya yatırılması, konunun can damarını oluşturan temel hususların aydınlatılması gerekiyor.
Bu cümleden olarak; doğru ve gerçekçi bir durum değerlendirmesi yapılabiliyor mu, teşhis konulabiliyor mu? Yetkililerde böylesine canhıraş bir problemin çözümü için gereken niyet, cesaret var mı? Konularında uzman, bilgili, becerikli ve yetenekli personele sahip miyiz? Banları yetiştirmeye yönelik bir program ve uygulama şimdiye kadar düşünülmüş müdür? Olayın terör ve güvenlik boyutunun dışındaki psikolojik, sosyolojik, pedagojik ve ekonomik hususlarıyla ilgili politikalarımız oldu mu? Yüzyıllar boyunca ayrışma eğilimi olmadan yaşamış olan, bütünlüğünü koruyan bir toplumsal yapının belli bir dönemden sonra böylesine bir etnik problemle karşı karşıya kalmasında uyguladığımız eğitim ve kültür politikalarının etkisi ne olmuştur?
Bu soruların doğru ve objektif cevapları verilmeden çözüm bulmaya çalışmak, temelsiz bir bina inşa etmeye kalkışmak kadar abes olur.
Irkçı-bölücü Kürt siyasî hareketi bir yandan PKK üzerinden terör eylemleri düzenleyerek Devlet’i baskı altına almaya, toplumda yılgınlık ve umutsuzluk ortamı oluşturmaya, böylelikle millî direnişi kırmaya çalışırken, diğer yandan siyasî ve toplumsal kanallardan fiili durum yaratarak ayrışmayı, bölünmeyi olup bitti haline getirmek istiyor. DTK’nın Diyarbakır’da ilan etti “demokratik özerklik” bir süredir hazırlığı yapılan, tarihi belirlenen, bu haliyle beklenen bir adımdır. Tıpkı BDP’nin yemin boykotunu dayatma haline getirmeye çalışması gibi…
Örgüt bu çok yönlü projelerini uygulamaya çalışırken, kendisine destek veren liberal ve sol muhitlerden, bazı entelektüel çevrelerden, sempatizan yazarlardan geniş destek buluyor. Bu çevreler etnikçi Kürt hareketinin siyaset ve eylem kanadını demokratik haklarını elde etmek için mücadele eden insanların normal ve meşru girişimleri olarak görüyor. Marksist çevrelerin yıllardır savunup geldikleri “halklara özgürlük” anlayışı çerçevesinde destek vermeyi vecibe sayıyor. Etnik fitne başta bir kısım medya olmak üzere, sol ve liberal entelektüel kesimlerden sağladığı destek sayesinde giderek çıtayı yükseltiyor. Türkiye’yi paylaşarak iki milletli bir konfederatif devlet oluşturmak için harekete geçmenin zamanının geldiği düşüncesiyle düğmeye basıyor.
Uygulamaya geçilmeye çalışılan bu proje bütün unsurlarıyla birlikte Öcalan’ın bilgisi içerisinde ve onun yönlendirmesiyle yürütülüyor. Halen Güneydoğu’da Diyarbakır merkezli bir tiyatro oyunu sergileniyor. Kanlı saldırılarla, cinayetlerle, tehditle, baskıyla insanlar sindirilmeye, örgütün egemenliğini kabule zorlanıyor. Kamu otoritesi ortadan kaldırılmak, yasalar işlemez hale getirilmek için çalışılıyor.
Bugün Türkiye tarihî bir dönüm noktasındadır. Etkili ve yeterli önlemler alınmamasından kaynaklanan zafiyeti şimdiye kadar ustaca kullandılar; bölgenin belirli kesimlerini, 1992’lerde olduğu gibi kontrollerine almayı başardılar. Bunu yaparken demokrasi ve özgürlük gibi itibarlı kavramlardan kamuflaj maksadıyla bol miktarda yararlandılar. Öncelikle bu psikolojik ortamı dağıtmak, örgütün güç gösterilerini önlemek gerekiyor. Ülkenin bütünlüğü konusunda hemfikir olan, hassasiyet taşıyan bütün siyasî partilerin birleştiği temel esaslar üzerinde vakit kaybetmeden millî bir politika oluşturmak ve uygulamaya koymak zorundayız.
Bu hususta sorumluluk esas itibariyle konumu dolayısıyla iktidara ait olmakla beraber, bütün siyasî merkezlerin üzerlerine düşeni yapması şarttır. Problem çözümü zor ve hatta imkânsız olması nedeniyle değil, gerekli çözüm yolları denenip uygulamaya geçilmesi hususunda atılması icap eden adımlar yeterli ölçüde atılmamış olduğundan bu hale gelmiştir. Böylesine millî bir davada, iktidarıyla, muhalefetiyle millî hassasiyeti yüksek bütün toplum kesimleriyle kolektif bir çaba gösterilmesi durumunda sorunun çözüleceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle