En Sıcak Konular

Yavuz Bülent Bakiler
Konuk Yazar-Türkiye
Yavuz Bülent Bakiler
31 Mayıs 2010

27 Mayıs vahşeti



27 Mayıs vahşeti -1- 
 
1960 yılının 27 Mayısında doğanlar veya o tarihte 8-10 yaşlarında olanlar, 27 Mayıs vahşeti hakkında hiçbir şey bilmiyorlar demektir. Geçen yıl, bu aylarda, Büyükada’ya gidiyordum. Güvertede oturmuştum. Etrafımda, üniversite öğrencilerinden ibaret 15-20 kişilik bir grup vardı. Vapur, Yassıada uzaklarından geçerken, içlerinden biri ayağa kalkarak sordu:
-”Arkadaşlar şu Yassıada, çok meşhur bir adadır! 1960 yılında orada çok meşhur bir olay oldu. O olayı bileniniz var mı?” Gençler, derin bir sessizlik içine gömüldüler. İçlerinden biri bağırdı:
-Ben biliyorum! Dedi. Üzüm festivali yapıldı orada.
Yüzüme tokat yemiş gibi oldum. Utandım. Aklımdan: “Hâfıza-i beşer nisyan ile maluldür!“ hükmü geçti.
1960 yılının 27 Mayısında, Ankara’da bir hükûmet darbesi yapıldı. Bazıları ona ihtilâl diyorlar. Yanlıştır. Çünkü ihtilâlleri bütünüyle halk yapar. Mesela 1789 Fransa İhtilâlini, krala karşı, bütün Fransız milleti yaptı. 1917 Rus İhtilâli de öyledir. Ankara’da ise, 27 Mayıs 1960 tarihinde, âdi bir hükümet darbesi oldu. Darbe yapıldığında ben, Ankara Hukuk Fakültesinin son sınıfında idim. Kızılay’da ve fakültelerde, Demokrat Parti iktidarına karşı yapılan talebe nümayişlerinin seyircileri arasındaydım. Sonra, 1961-1963 yılları arasında, yedeksubaylığımı Çankaya’da, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayında yaptım. 27 Mayıs darbesinin başına getirilen, sonra da silah zoruyla Cumhurbaşkanı seçtirilen Cemal Gürsel‘i yakından tanımak, dinlemek bedbahtlığına uğradım.
27 Mayıs darbesini yapan subaylardan 38’i, Millî Birlik Komitesi olarak ilân edilmişti. Bu subayların çoğu, “İktidarı CHP’ye devredip ayrılalım; yeniden orduya dönelim!“ diyorlardı.
“Biz bu darbeyi CHP için yapmadık. Bir süre işbaşında kalalım. Yapılması gereken işleri yaptıktan sonra seçime gidelim!” diyenler de vardı. MBK içinde, CHP zihniyetli olanlar, karşı grupta kalanları tasfiye ettiler. Komiteden koparılanlara 14’ler dediler. Ben o 14’lerin bir kısmını da zamanla çok yakından tanıma fırsatı buldum.
27 Mayıs darbesi için o zaman da şimdi de samimi kanaatim şudur: 27 Mayıs darbesini, CHP ve Türkiyeli komünistler, ordumuzdaki CHP zihniyetli subayları tahrik ederek yaptırdılar.
CHP, 1950 yılına kadar şöyle düşünüyordu: “Bu vatanı biz kurtardık. Bu Cumhuriyeti biz kurduk. Bu devleti, ancak biz idare edebiliriz. CHP’li olmayanlar vatan hainidirler.“
Türkiyeli komünistler de, komünizmi yaymak için kurulan Köy Enstitüleri, DP devrinde öğretmen okulları haline getirildikleri için Menderes hükümetlerine kanlı-bıçaklı düşman idiler.
1950-1957 yılları arasında yapılan 3 seçimde, CHP büyük hezimetlere uğramıştı. Halk, CHP’ye oy vermiyordu. CHP de iktidara gelmek için şöyle bir formül bulmuştu: CHP+Gençlik Kolları+Ordu=İktidar. Bu bakımdan CHP, ordu içindeki CHP zihniyetli subayları DP iktidarına karşı kışkırtmak için, dünyanın en rezil yalanlarına başvuruyordu. 27 Mayıs, o rezil yalanlar yüzünden oldu ve tam bir vahşet idaresi haline geldi. Bir vahşet idaresi kuranlar, devlete, millete, vatana hizmet ettiklerini sanıyorlardı. Mesela: CHP’li fısıltı gazeteleri iddia ediyorlardı ki DP iktidarı Kars’ı ve Ardahan’ı Ruslara satmak üzeredirler. DP iktidarı, kendisine karşı olan üniversite gençlerini tutup öldürmekte, Et-Balık Kurumunda onları tavuk yemi haline getirmektedirler. Dışişleri Bakanı Zorlu, Türkiye’nin her anlaşmasından %10 komisyon almakta, Avrupa’da, sacı altından olan arabasıyla yaşamaktadır. Bu ve benzeri yalanlar, 27 Mayısla birlikte bir vahşet idaresi doğurdu.

 
27 Mayıs vahşeti -II- 
 
Türkeş ve arkadaşları (14’ler) CHP’li olmadıkları için Millî Birlik Komitesinden koparılmışlar, yurt dışına sürülmüşlerdi. Türkeş, Hindistan’dan Ankara’ya dönünce, Gaziosmanpaşa’daki evine, Metal-İş Federasyonu Genel Başkanı Kaya Özdemiroğlu ile birlikte ziyaretine gitmiştik. Türkeş, sohbet esnasında demişti ki:
“27 Mayıs sabahı Ankara Radyosundan, MBK’nın ilk bildirisini okuduktan hemen sonra, Et-Balık Kurumuna gittim. Bütün depoları açtırarak, üniversite talebelerinin cesetlerini aradım. Ama bir tek ceset bile bulamadım. Sonra Konya yolu asfaltı altındaki aramalarımız da boş çıktı. Çok şaşırdım. Çünkü bize ısrarla denilmişti ki DP iktidarı, üniversiteli talebeleri öldürüp hayvan yemi hâline getiriyor. Bazılarını da Konya asfaltı altına gömdürüyor. Bu iddiaların tamamen yalan olduğu ortaya çıktı. Sonra, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın bankalarda 103 milyon lirası olduğu ihbar edilmişti. Bayar’ın bütün banka hesaplarına derhal el koyduk. Bayarın hiçbir bankada hesabı yoktu. İş Bankasındaki özel kasasını açtırdık. Gördük ki orada, bir tek Cumhuriyet altını ile, genç yaşta ölen oğluna ait bir tutam saç var. Başka bir şey yok. O zaman anladım ki biz, CHP’nin ve komünistlerin yalanlarına inanarak, oyunlarına gelerek yola çıkmışız!..”
27 Mayıs darbesi, bana göre, Genç Osman’ın katledilmesi gibi, baştan sona yalanla-dolanla-utançla yüklü vahşiyane bir harekettir. Çünkü:
Halkın oylarıyla iktidar olan bir partiyi, silah zoruyla devirmek ve halkın istemediği bir partiyi baskıyla, silah zoruyla iktidar yapmak vahşettir.
Eskişehir Örfi İdare Kumandanının “DP Bakanları ve Başbakan, on üç uçak dolusu altınla yurt dışına kaçarken yakalandılar” şeklindeki palavrası, resmen yayınlandığı için darbenin vahşetidir.
İçişleri Bakanımız Namık Gedik’in, Harp Okulunda yapılan zulümler zinciri dolayısıyla intihar etmesi, darbe vahşetinin sonucudur.
Vatanımıza, milletimize on yıl, büyük hizmetlerde bulunan Başbakan Adnan Menderes’in Yassıadada, çok basit sebeplerle zaman zaman tekme-tokat dövülmesi, sövülmesi vahşettir.
Nazlı Ilıcak’ın 2 cilt halinde yayınlanan 27 Mayıs Yargılanıyor isimli çok önemli kitabını lütfen okuyunuz. Göreceksiniz ki Başbakan Adnan Menderes, bir gün eski valilerimizden (ve bakanlarımızdan) Turhan Kapanlı’yla selâmlaştığı ve ayaküstü “Nasılsınız Vali Beyefendi?” diye sorduğu için tekme-tokat dövülmüş ve ancak çok vahşi insanların yapacakları galiz küfürlerle hakarete uğramıştır.
Bir başka gün de Menderes, nöbetçi subaya “Acaba benim avukatım gelmedi mi?” diye sorduğu için dövülmüştür. Menderes’in, Yassıada’da tutuklu kaldığı aylar içerisinde, hiç kimse ile tek kelime konuşturulmaması vahşettir.
Menderes’in tamamen özel hayatıyla ilgili bir mes’elenin Yassıada mahkemelerinde aylarca görüşülmesi idarenin bir başka vahşetiydi.
Yassıada Mahkemeleri, bazen ıslıklarla, bazen alkışlarla mahkeme salonu olmaktan çıkıyor, Dümbüllü İsmail’in tuluat tiyatrolarına benziyordu. Adalet yerini vahşete bırakıyordu.
Milyonlarca DP’li vatandaşa darbeciler ve darbecilerin yardakçıları tarafından: Kuyruklar, düşükler, sâbıklar, sâkıtlar diye hitap edilmesi, 2. sınıf vatandaş muamelesi yapılması vahşettir.
Siyasî idamlar vahşetti. Güpegündüz asılan Menderes’in ipe götürülmeden az önce, zorla basur muayenesinden geçirilmesi vahşetti.
Tarihin tekerrür etmemesi için, 27 Mayıs vahşetinin bütün Harp Okullarımızda okutulması, unutturulmaması lâzımdır.

 

Not: Yazarın, 29-30 Mayıs 2010  tarihlerinde Türkiye Gazetesi'nde yayımlanan yazıları burada birleştirlmiştir.
 



Bu yazı 1,198 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 30 Mart 2013 Allaha ısmarladık
    • 10 Mart 2013 Anıtkabir'de Kral Abdullah'ın gözyaşı
    • 4 Mart 2013 Hocalı'da Ermeni ve Rus vahşeti
    • 25 Şubat 2013 Ah Enver Ağabey!
    • 24 Şubat 2013 Sinoplu gençleri kim tahrik etti?
    • 18 Şubat 2013 Kemalizmin millet anlayışında dinin yeri yoktur
    • 4 Şubat 2013 Türk Olmak Şereftir
    • 21 Ocak 2013 Nazım Hikmet'e niçin saygı duyayım? -ll-
    • 14 Ocak 2013 A. Menderes'e tekme tokat dayak, Apo'ya renkli televizyon
    • 13 Ocak 2013 Terör biter mi dersiniz?
    • 31 Aralık 2012 Soner Yalçına Açık Mektup
    • 25 Kasım 2012 Turan Yazgan Hoca da...
    • 23 Ekim 2012 Fazıl Say cayırtısı
    • 21 Ekim 2012 MHP Devlet Bahçeli'yle büyümüyor, büyümeyecek!
    • 8 Ekim 2012 Atsız Şaman mıydı?
    • 1 Ekim 2012 Balyoz davasının hakimi ben olsaydım...
    • 9 Haziran 2012 Abdurrahim Karakoç (1932-2012)
    • 9 Nisan 2012 Ordumuzu siyasete bulaştırmamak
    • 1 Nisan 2012 Türk Ocakları 100 yaşında
    • 5 Mart 2012 Hocalı mitinginde bir yanlışımız

    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    9,441 µs