31 Mayıs 2009

Ey Türk uyan!

1898 yılında Dr. Hans Barth tarafından "Türkçe, webre diah" adıyla Almanca bir kitap yayınlanmış, aynı yıl Paris’te "Le Droit Du Croisssant" adıyla Fransızca çevirisi yayınlanan bu kitaptan bazı alıntıları birlikte okuyalım mı:
     "Eğer Türkler, Hıristiyanların yaptığı gibi, kendilerine tabi halkların dinlerini kılıç zoruyla değiştirmiş olsalardı, ki bu dönemde böyle bir şey kötü addedilememekteydi, o takdirde bugün ne Ermeni sorunu, ne Girit sorunu ve ne de Doğu sorunu mevcut olurdu. Bunun yerine Türkler, Büyük Friedrich’in meşhur sözünü söylemesinden yüzyıllarca önce, Kuran’ın emrine itaat ederek, ‘herkesin kendi usulünce ibadet etmesine’ müsaade etmişlerdir. Hıristiyan Avrupa’nın Hıristiyan kanına bulandığı ve farklı inançlara sahip kişilere acımasızca zulmettiği bir dönemde, sultanın imparatorluğu, engizisyonun ve büyücülük davasının bulunmadığı ve suçluların yakılmadığı tek ülkeydi. Ayrıca Hıristiyan yobazları tarafından her yerden kovulan ve eziyet gören Yahudilerin tek sığınakları yine ‘barbar’ Türklerin ülkesi olmuştu. Bütün bunlar, dini bakımdan, Peygamber’in sancağı altında yaşamanın piskopos asasının himayesi altında yaşamaktan çok daha iyi olduğunun bir ispatıdır.
     Türklerin çok eskiye dayanan inanılmaz hoşgörüleri, ilk olarak İstanbul’un fethi esnasında kendini göstermiştir."
     Ve:
     "Ve ne kadar da mesut yaşıyorlar, Tigran’ın torunları!
     Şehirler ve köylerden Rumları ve Yahudileri nezaketle kapı dışarı ediyorlar ve ticaretten hoşlanmayan Türkleri iktisadi bakımdan ellerine geçiriyorlar.
     En yüksek mevkilerdeki görevlere kadar devlet kurumları Ermenilerle doludur: Ve Avrupa’nın Türkiye’de lüzumlu bir reform olarak devlet hizmetine Hıristiyanların alınmasını talep etmesi, sosyal ilişkiler hakkında ne kadar cahil olduğunun ispatıdır. Bir Hıristiyan (Davut Paşa) nazırdı; bir başkası (Rüstem Paşa) umumi valiydi; ikisi vezirlik makamına gelen birçok Hıristiyan, büyükelçi, müsteşar, daire müdürü ve çok sayıda memuru ise saymıyoruz."
     "Yani?" diyor musunuz?
     Diyorum ki "Biz" kimseyi etnik kökeninden ötürü ezmedik, sürmedik, öldürmedik.
     Batılı kapitalist devletler ve Rusya kendi hesapları ve çıkarları uğruna bizim yurttaşlarımızı isyana sevk etti. Çeteler kurdurdu ve Müslümanlar üzerinde soykırım girişimi başlattı. Doğu Anadolu’ya saldıran Rus ordusunun yarısının Ermenilerden ve Batı Anadolu’ya saldıran Yunan ordusunun yarısının Rumlardan oluşması nedir?
     Peki Başbakan’ın dedikleri, Bekir Coşkun’un tanığı oldukları olmadı mı? Olmaz mı? Oldu, ama oralara nasıl gelindi?
     Türk’ün hoşgörüsünü kim bozdu? Müslüman’ın, inancına aykırı işler yapmasının müsebbibi kim?
     Benim iki büyük amcamı öldürüp cesetlerini baltayla doğrayanlar kimdi?
     Yanlışları söyleyelim... Yanlış yapanları kınayalım. Ama insanları etnik kökenlerinden ve inançlarından ötürü kötü görmemek ilkesini Müslümanlardan ve Türklerden de esirgemeyelim... Olmaz mı?..

Bu yazı 920 defa okundu.