En Sıcak Konular

Memduh Atalay

Kıvılcım
Memduh Atalay
1 Ocak 1990

Avrupalı Turistler Niçin “Kırolarla” Evleniyor?



     Sinir bozucu sigara reklamları birçok şeyi cinselliğe indirgeyen zihin yapısının ürünü olduğu gibi Avrupalı turistlerin Türk garsonlarla evlenmesinin algılanışı da bu hastalıklı zihin yapısının ürünüdür! Alev Alatlı’nın deyişiyle “öninsan” diyebileceğimiz hikmet ve hakikatten uzak biyolojik yapısı bakımından insan olan ama hissedişleri, algıları, tercihleri bakımından insanlıktan uzaklaşmış paparazzi şeylerinin algısı “Avrupalı gelinlerimizin” tercihlerini cinsel tercihe indirgemekte bir beis görmüyor. Canlı yayın ölüleri durumundaki Türk erkekleri de gözünü kısarak erkekliğinin vurgulanmasının hazzını çıkarıyor. Zihin yapısının gerisinde ise kültürsüz, hikmetsiz milliyetçiliğin Baltacı Mehmet Paşa ile Katarina mitosu(!) çağdaş ve ilkel bir sırıtmayla yeni bir görünümle durmaktadır!

   Dünyanın öbür ucundan Türkiye’ye koca/erkek bulmaya gelen bir turist algısı bize özgü bir ilkellik olsa gerek. Kavramların içini boşaltmakta, değerleri buharlaştırmakta oldukça hızlı bir gidişe sahibiz. Şehit kavramı bütünüyle İslami bir kavram olmasına rağmen “devrim, basın, futbol,” şehitleriyle karşılaşabiliyoruz. Bunun gibi aşk, arkadaşlık, sevgili kavramları da her geçen gün biraz daha kirletiliyor. Aşk ile cinayet bir başlıkta, manşette yan yana gelebiliyor. Bu duruma destek olanların kültür savaşında karşı tarafta duranlar olduğundan hiç şüphem yok. Savaşın sanalı ise daha dehşetli bir savaş. Şair “ey sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz/kardeşim İbrahim mermer putları nasıl kıracağımı öğretmişti/siz kelimelerdeki ve kâğıtlardaki putları nasıl kıracağımı öğretmediniz!” derken bu durumu resmediyor sanki. Kelimelerdeki ve kâğıtlardaki putları kırmak, kelimelerde ve kâğıtlarda put olduğu algısına sahip olmak bile ciddi bir çabayı gerektirdiği gibi sanal savaşı anlamak, buna cephe oluşturmak başlı başına bir ceht gerektirmektedir.

   Şimdiki savaş tarihte benzeri olmayan bir savaştır. Koltuğuna oturmuş,”nescafe” keyfiyle yaşarken, dünya bir ekrana sığmış vaziyette sayın seyircinin karşısına gelmişken bin bir çeşit belgesel, film, tartışma, bilgi bir tuşun altındayken savaş vaziyeti almak kime akıllı bir iş görünecek? Ekran başında yediği kurşunlarla sersemleşmiş insan bu savaşın neresinde duracağını nasıl kestirsin? İğfal edilmiş, şüphelerle meşbu zihin yapısının bilişim bilgeliğine sarıklı ulu hocaların da yetişemeyeceği aşikâr. Televizyonda ya da internette görmediği bir şeyi niçin kabul etsin? İşte bu nokta zihinlerin teslim alındığı noktadır. Sanalın cazibesi ve kolaylığı, çağın hız çağı olması hasebiyle içselleştirilmemiş bilgiyle birleşince çetrefilli bir durum çıkıyor ortaya.

Merhum Erol Güngör” ya tahsilin devamı sağlanmalı ya da okuryazarlık sınırlanmalı” demişti. Şeylerin hakikati, şeylerin içyüzü, şeylerin hikmeti araştırılmayacaksa kolayın hızla buluşması ile “bilmediğini bilmeyen” malumatfuruşların ortaya çıkıp kendilerini “şey” sanmalarına zemin hazırlanmaktadır.

   Bu zemin Satre’nin deyişi ile gazete okuyan sevişen, uyuyan, seyreden insan tipini doğuran bir zemin olduğu için duyunun hâkim olduğu, duygu ve fikrin ikinci planda kaldığı bir zemindir. Duyu keskinliği o denli belirgindir ki bir imaj bir fikirden daha değerli, kitleleri yönlendirmekte daha etkili görülmektedir. “İmajın kadar adamsın” sözünün bu zamanda geçerli olması tesadüf değil elbet. İmaj sahiciliğin, kendi olmanın zıddı bir durum olmasına rağmen –en azından bizim kültürümüzde-  herkes bir imaj kaygısı peşinde. Okuryazarlık veya bilişim bilgeliği duyularla sınırlı olunca bilginin de duyuyla algılananı itibar görmektedir.

   Avrupalı gelinlerimiz bence Türk aile yapısının hâlâ devam eden sadakat, sevgi, güven, annelik gibi değerlerini tercih etmektedir. Batı medeniyeti oyuncaklarına rağmen insanın doğasında var olan dayanak ve sığınak arama duygusunu tatmin etmemektedir. Bu boşluk ve hiçlik duygusunu yeryüzünde kapatacak ne bir oyuncak ne de bir fantezi vardır. Duyu bilgeliği(!) bu arayışın bir sonucu olan evliliği kirli zihin yapısıyla cinselliğe indirgese de insanlar dayanak ve sığınak arayışının gereği ve Türk aile yapısının bu ihtiyaca cevap veren değerleri taşıdığından dolayı “kıroları” tercih etmektedir. Turizm merkezlerinde bizi temsil eden sahici insan tipi “kırolar”olduğu için, çağdaş, laik, aydın, zengin sıfatlarıyla arzı endam eden “beyaz Türkler” Avrupalınıntiksindiği, kaçtığı, kustuğu şeyleri iç turist olarak yaşayıp sahiciliğini kaybettiği için Avrupalının dikkatini bile çekmemektedir. Aslında oralara giden her uçuk tipin Türk turisti(!) Avrupalıyla karıştırdığı bir anısı olduğunu duymuşuzdur. Bu anlamda sahiciliğini koruyan “zenci Türklerin” haftalık, aylık beraberliklerde bile şuursuz olduğu halde Avrupalı kadının terki vatan, terki din etmesini sağlayacak kadar cazip olması değerlerini kaybetmiş beyaz Türk’ün intikam duygusuyla paparazzi malzemesine dönüştürülmektedir!   



Bu yazı 1,737 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Aralık 2014 Öğretmenin Eğitime Katkısı
    • 1 Mayıs 2010 Türkülerimiz ve Acılarımız Bağlamında Biz
    • 4 Nisan 2010 Üşüyen Değil Davası Olan MUHSİN BAŞKAN
    • 26 Mart 2010 İlahiyatçı Bilgeliğin Dayanılmaz Hafifliği: BAYRAKTAR BAYRAKLI Örneği
    • 15 Aralık 2008 O Ayakkabılardan Öpüyorum Kardeşim
    • 22 Eylül 2008 Ulusalcı Paranoya ya da Vatan Satma Töhmeti
    • 15 Eylül 2008 Hazreti Ali Atatürk Olarak Dönmüş(!)
    • 8 Eylül 2008 Oruç Bizi Nasıl Tutar?
    • 4 Eylül 2008 Yeni Müsteşriklerimiz:Ateist Bilgelerimiz
    • 27 Ağustos 2008 Farklılık mı Aykırılık mı?
    • 26 Haziran 2008 Avrupalı Turistler Niçin “Kırolarla” Evleniyor?
    • 15 Haziran 2008 Bir Zulüm Tapınağı: Banka
    • 5 Haziran 2008 Başörtülü Kızlar Bağlamında Aşk ve Evlilik
    • 25 Mayıs 2008 Eğri Duruşun Doğrucu Davutları: Yaşar Nuri ve Ahmet Hakan
    • 14 Mayıs 2008 SÜKÛTUN SESİ YA DA ÂKİF’İN RESMİ
    • 11 Mayıs 2008 Çağdaşlığın Dayanılmaz Örtüsü
    • 4 Mayıs 2008 Zamane Hokkabazı
    • 27 Nisan 2008 İsmet İnönü’nün Pul Davası Bağlamında Siyasi Kekemelik
    • 24 Nisan 2008 Ukayl bin Ebu Talip Resminden Bugüne Bakış
    • 19 Nisan 2008 23 Nisan Çocuk Bayramı İçin Laik Faşizan Çocuk Aranıyor!

    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,522 µs